08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 EYLÜL 2014 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 78’li Olmanın En Heyecan Verici Yanı... 78 ’lilerin yürüyüşü ‘99 yılı sonunda gösterişsiz ve sessiz sedasız başlamıştı. Başka nasıl olabilirdi ki?.. Kuşak olarak yokluğumuz önkabuldü. Arada 20 yıl gibi bir zaman boşluğu vardı. 78’liler olarak birbirimizi ismen hayal meyal biliyorduk, fiziki özelliklerin zamana direnememesi gibi nedenlerle birbirimizi tanımakta zorluk çekiyorduk. 12 Eylül’le başlayan yenilgi ve geri çekilme süreci, “sosyalist” sistemin çökmesi, her toparlanma çabasının akametle sonuçlanması, umutsuzluk ve karamsarlık duygusunu artan ölçüde derinleştirmişti. Solun tüm eğilimleriyle, bildiğimiz tanıdığımız ilişkilerle konuşuyorduk. Yaklaşım olumsuzdu. Öyle ki konuştuğumuz çoğu arkadaş geçmişinden utanıyordu. “Yitik kuşak” politikası tutmuş gibiydi. Evet! 2000’li yıla girerken 78’liler diye bir kuşak yoktu. Dolayısıyla ilk iki yılımız ‘78’liler kuşağı var”, “Bu kuşak yüz binlerle 1970’li yıllarda tarihi bir rol oynadı, yine oynayacak”, “Bu kuşak toparlanacak, kendini yeniden kuracak, 12 Eylül darbecilerini yargılayacak, demokrasinin önünü açacak” düşüncesini memleketin dört bir yanında sürekli ve sistemli bir şekilde anlatmakla geçti. Kurduğumuz cümlelere en başta eski okul arkadaşlarımız, Şişli Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri ve çevre okul ilişkileri destek verdi. Buradan İstanbul’a, Türkiye’ye doğru 78’lilik düşüncesi gelişti. Ortaya attığımız düşüncenin karşılığı vardı. 12 Eylül darbesinin Büyük bir kuşak türlü yok sayılmayı ve yasakları kırmış; bugünün toplumuna 1980 öncesini hatırlatma ve toplumu dönemle “barıştırma”; 12 Eylül darbecileriyle hesaplaşma, çağdaş, demokratik, eşitlikçi, halkların barış içinde yaşadığı, özgürlükçü, adil ve adaletli bir toplum yönlü tarihi yürüyüşüne başlamıştır. Büyük bir kuşak ezici çoğunluğuyla girdiği “ehlikeyf mağarası”ndaki düş uykusundan uyanmaya, yeniden düşünmeye, ne yapacağına kendi karar vermeye başlamıştır. Celalettin Can kendi program felsefelerini ortaya koydular. Yüz binleriyle gasp edilen kamu ve siyasi haklarını, medeni haklarını, tek kelimeyle yurttaşlık haklarını kazanma mücadelesini verdiler ve bunu kazandılar. Yasaklar kalkmıştı, sıra darbecilerde idi. 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için, “Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılması, gerçekleri araştırma ve adalet komisyonlarının kurulması” mücadelesini verdiler. Türkiye’de darbeyi hazırlayan köşe taşlarına dair dosyalar açtılar: 1 Mayıs 1977 ve Maraş katliamları dosyalarıydı bunlar. Darbe girişim düzeyinde kalmamıştı. Darbeciler, anayasanın geçici 15. maddesinin ve devletleşen darbenin uluslararası hukukun güvencesi altında “cezasızlık” halini sağlama alma rahatlığı içindeydi. Kendilerince “zamanaşımı” kavramı da lehlerine işliyordu. 78’liler, “İnsanlık suçlarında zamanaşımı olmaz” müktesebatı bağlamında, Erdal Eren ve 6 Haziran katliamı, Veysel Güney dosyalarını açtılar. Kızıldere, İbrahim Kaypakkaya dosyaları bu bütünlükte açıldı. Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi dosyasını açtılar. Kürt ve Türk halklarının ilerici, yurtsever, devrimci evlatlarının özgücüyle, emeğiyle, dayanışmasıyla “gayri resmi” meşru “hakikat komisyonu” kurdular. Bu aynı zamanda Türkiye’de kurulan ilk ve tek meşru Hakikat Komisyonu oldu. Darbecilerin yargılanmasının her zaman demokrasinin önünün açılması anlamına gelmediğini, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını demokratikleşme ile birlikte ele almanın yollarını geliştiriyorlar. Ve 12 Eylül darbecilerinin esasen Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi üzerinden yargılanacağı inancıyla bu yönlü adımları güçlendirmeye çalışıyorlar. Türkiye toplumu ve halkının, Kürt meselesiyle bir de Diyarbakır vahşet koşulları üzerinden yüzleşmesini istiyorlar. 78’liler biliniyor artık: 78’lileri anlatan anılar, romanlar, öyküler, şiirler yayımlanıyor. Sempozyumlar, paneller, forumlar, TV programları, radyo ve gazete söyleşileri, tartışmalar yapılıyor. 78’lilerin yaşanmışlıklarını öykülerini konu alan filmler izlenme rekorları kırıyor. Sıra darbcilerde 12 Eylül Şiddetleniyor! Siyasal tarihimizde 2 tane 12 Eylül var: İlk 12 Eylül, 1980 yılında bir askeri darbeyle yaşandı: Türkiye’ye bol geldiği iddia edilen 1961 Anayasası’nın hacamat edilmesi için yapılan 12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonraki daha kalıcı ve kapsamlı olan ikinci darbeydi. Elbette ortam da hazırdı; ya da hazırlanmıştı... Ülkede güvenlik kalmamıştı; günde ortalama 67 genç öldürülüyordu... Büyük birikimler, politikacılar, yazarlar, gazeteciler suikastlara kurban gitmişlerdi... Ekonomi bozulmuş, kriz başlamıştı... Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılamamış, siyasal rejim, sorun çözme konusundaki işlerliğini yitirmişti... HHH Bu ortamda yapılan askeri darbe, solsağ cinayetlerini önleyerek pek çok kişinin hayatını kurtardı belki ama ülkenin geleceğini kararttı: 1961 Anayasası’nın özgürlükçü yaklaşımı tümüyle rafa kaldırıldı... Siyasal partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri kapatıldı... Siyasette sol kanat bütünüyle ezildi, ortam sağa, dincilere açıldı... YÖK kuruldu, üniversiteler, ilkokul derekesine indirildi ve tümüyle denetim altına alındı... Din eğitimi, anayasaya girdi... Ve bu rejim, yapılan referandumla halk tarafından yüzde 92 ile onaylandı! HHH İlk 12 Eylül, 2010 yılındaki ikinci 12 Eylül’e giden yolu zaten döşemişti... Orta sağ partilerin basiretsizliği ve İslam adına terör yapanlara karşı oluşan uluslararası konjonktür, güya demokratik kurallar içinde çalışacağını öne süren, din ekseninde örgütlenen AKP’yi, bu ortam içinde iktidara getirdi... AKP, sözde liberallerin, eski solcuların, sözde demokratların ve İslam adına yapılan teröre çözüm arayan ABD ile AB’nin desteğiyle Türkiye’yi “yeniden biçimlendirmeye” başladı... HHH İkinci 12 Eylül 2010 yılında anayasal darbe olarak geldi: Aynen birinci 12 Eylül’ü kurumlaştıran referandum gibi yine bir referandumla, yargı, siyasal iktidarın denetimine verildi... Yargı ve bağımlı hale getirilen bağımsız kuruluşlar ve yandaş sermaye aracılığıyla medyaya da el kondu... Kaldırılacağı vaat edilen YÖK, kaldırılmak bir yana, daha da güçlendirilerek üniversiteler susturuldu... HHH Şimdi her iki 12 Eylül de bütün şiddetiyle sürüyor... İktidar ortakları, AKP ile Gülen Cemaati arasındaki kavga, yine yargı üzerinde kilitlenmiş görünüyor... Bu arada demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti güme gidiyor! ‘Hakikat Komisyonu’ silindir gibi üzerinden geçtiği, ezilen, sanki hiç yaşamamış gibi yok sayılan, her biri bir tarafa savrulan 78’liler kendine özgün bir yolla sabırla örülen bağımsız bir alanda toparlandı, bir kuşak olarak kendini kurdu ve tarih sahnesindeki yerini aldı. 78’liler, yirmi yıldır yapılan tek yanlı ideolojik, politik, kültürel saldırılara cevap verdiler. Duruşlarını ortaya koydular. Hakikat, vicdan, hak hukuk, adalet kavramları üzerinden asaklar kırıldı Kısacası egemen oligarşik aygıtın “yitik kuşak” politikası yenildi. Büyük bir kuşak türlü yok sayılmayı ve yasakları kırmış; bugünün toplumuna 1980 öncesini hatırlatma ve toplumu dönemle “barıştırma”; 12 Eylül darbecileriyle hesaplaşma, çağdaş, demokratik, eşitlikçi, halkların barış içinde yaşadığı, özgürlükçü, adil ve adaletli bir toplum yönlü tarihi yürüyüşüne başlamıştır. Büyük bir kuşak ezici çoğunluğuyla girdiği “ehlikeyf mağarası”ndaki düş uykusundan uyanmaya, yeniden düşünmeye, ne yapacağına kendi karar vermeye başlamıştır. Bugün için 78’li olmanın en heyecan verici yanı bu olmalıdır. Y
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle