03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 AĞUSTOS 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 kullanmak... Bu yasağı çiğnemek! Siyaset bir bilimdir, sanattır... Türkiye böyle siyasetçileri çok az yetiştirdi. Siyaset sanatı, bilincin değerine inebilmek ve toplumu kucaklamaktır... Şunu sorabilirsiniz elbet: “Sözlü kültürden yazılı kültüre geçemeyen toplumlarda nasıl olacak bu?” Doğru! Nasıl olacak? Gençlerimizin siyasete atılması ve Gezi ruhunun yeniden dirilmesiyle... Bilinçli kuşaklar yetiştirerek! Gerçek mutluluk, demokrasi, özgürlük, barış, sevgi, aşk, ayrımcılık yapmamak insanlığın altına çekilen toplam çizgisindeki duyarlıktan oluşur. O duyarlığı taşımayan insan ne siyasetçi, ne gazeteci, ne sanatçı, ne sinemacı ve ne de insan olabilir... Olsa olsa “zalim” ya da “cellat” olur! Dün yaşadık, bugün yaşıyoruz... Tüm sorun, yarınlar da yaşayıp yaşamayacağımız... Eğer gözlerimizi yaşadığımız coğrafyaya, Ortadoğu’ya çevirirsek görebiliriz. HHH Yüksek Seçim Kurulu, milletin mi yoksa RTE iktidarının mı? Bir cumhurbaşkanı adayı nasıl olur da Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı forsunu kullanıyor seçim öncesi... Böyle bir olay hangi demokratik ülkede yapılır? MHP şikâyette bulunmasa, YSK sesini çıkarmayacaktı! Tüm Türkiye’nin yerleşik kurumları korku içinde... Bilmem farkında mısınız; “Korku İmparatorluğu”nun kurulduğunun... Kurulmasa tüm değerler altüst edilmez, insanlar korkmaz... Polis, savcı, yargıç korkmaz... AKP’liler korkmaz, parmak indirip parmak kaldırmaz... HHH İnsan duyarlılığının çizgisi, mantık, toplumsal mutluluk! Emeğin örgütlü gücü, Türkiye’de sosyal demokrat, sosyalist, komünist partilerin dağınıklığı... O duyarlılık bugün ben de hiç yok! Başta bu partilerin eleştiriye tahammülü yok! Duygusallığım ise mantığımla eşit çizgide... Bağışlayın! Siz de benim gibi olun bir gün bile olsa... İşe yarıyor! Siyasetçiler, akademisyenler ve sivil toplum örgütü temsilcilerine ‘Neyi oyluyoruz’ diye sorduk ‘Erdoğan’a verilecek her oy tek adam yönetimine’ TÜREY KÖSE ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan önce “fiili” ardından “anayasal” başkanlık sistemine geçiş için açık mesajlar verirken yurttaşlar sandıkta sadece cumhurbaşkanı seçmeyecek, bir anlamda “rejim değişikliği” önerisini de oylayacak. Seçimler hem iktidar hem de muhalefette siyasetin yeni aktörlerinin belirlenmesi, değişmesi için de ipuçları verecek. Başbakan Erdoğan, vizyon belgesinde yeni anayasa konusunda mesajları verirken daha sonraki konuşmalarında, “Gelişmiş ülkelerin genelinde başkanlık sisteminin olması anlamlıdır. Görüyorum ki milletim başkanlık sistemini bu seçimle beraber benimseyecek, konuşmaya başlayacak. Çünkü ‘Ben cumhurbaşkanını seçiyorum. Madem cumhurbaşkanını seçiyorum, niye başkan seçmeyeyim’ diyecek. Ondan sonra başkanı seçecek” diye net bir yol haritası ortaya koydu. Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, anayasal çerçevede bir cumhurbaşProf. kanlığı yönünde İbrahim mesajlar verdi. Kaboğlu HDP adayı Selahattin Demirtaş da anayasal çerçevede bir cumhurbaşkanlığı ve “daha fazla demokrasi” vurgulu konuşmalar yaptı. Bazı siyasetçiler, akademisyenler ve sivil toplum örgütü temsilcilerine “10 Ağustos’ta aslında neyi oyluyoruz” diye sorduk. Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk “Türkiye, ‘ayrışmayı’ mı ‘bütünleşmeyi’ mi; ‘demokrasiye doğru gidişi’ mi, yoksa ‘yargının bağımsız olmayacağı, giderek otoriterleşen bir rejimi’ mi oylayacak. Bu ikisi arasında bir karar verecek Türkiye” yanıtı verdi. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Erdoğan’a verilecek her oy, anayasal düzenin tek adam yönetimine doğru dayatmacı bir değişikliğin kapısını; diğer adaylara verilecek oy ise, anayasal düzeni, parlamenter rejim ekseninde demokratikleşme kapısını açmaya katkı sağlar” dedi. Kaboğlu, Erdoğan’ın söylemiyle ilgili 6 “yanlış”ı da şöyle özetledi: 1 “Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, demokratik ilerlemedir”: Bu görüşü dillendirenler, acaba demokratik devletlerin çoğunda, cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçildiğini veya monarşilerde olduğu gibi tevarüs (kalıtım) yoluyla göreve gelindiğini bilmiyor mu? Halkın seçimini demokrasinin ölçüsü olarak görenler, yüzde 10 baraja karşı çıkmıyor. 2 “Gelişmiş ülkelerde başkanlık, yarı başkanlık sistemi var”: ABD ve Fransa dışında hangileri? Zira, Avrupa’nın en güçlü demokrasileri, parlamenter rejime sahip cumhuriyet veya monarşiler… 3 “Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilin Zalim misin, Cellat mısın?.. Dini inanç kimliği üzerinden siyaset, ayrımcılık, CHP’den MHP’ye dek iki adaya sürekli hakaret eden, küçümseyici tümceler! RTE, elbet iyi bir alan hatibi! Bunun yanı sıra iyi bir söz ustası! Bunlara karşın sözlerinin içi boş mu boş! Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bırakın ülkemiz insanını, tüm dünyanın duyacağını bile bile “Bana Ermeni diyorlar”, diyerek ırk ayrımcılığı yaptığının, “Biri Zaza, biri Alevi” diyerek “nefret suçu” işlediğinin farkında mı? Elbet farkında... RTE, “nefret suçu”nu 2002’den bu yana işliyor... Oysa Başbakan’ı bugüne dek, şimdilerde “paralel yapı” diye gösterdiği savcılar koruyup kollamıştı... Hukuk devletinde hukuk çiğnenirken, çocuklarımız öldürülürken yaşananları bilmem anımsıyor musunuz? O şafak operasyonları, torba davalar, suçluyla suçsuzun tıpkı elmayla armut gibi aynı çuvala doldurulması... Cumhuriyet’e atılan üç el bombası ve ardından kanlı Danıştay saldırısı. Bunları çoktan unuttuk! İçimizi acıtan davalar, sahte kanıtlar, toprak altından çıkan silahlar... Hepsi gıcır gıcırdı... Hep yazdığım gibi, anıların harmanlandığı bir toplumda sen onun acısını ve kaygısını paylaşmasını bilirsen o da seni sever! Evet, sen kimsenin acısını ve kaygısını paylaşmadın, ülkeyi yozlaştırdın, din ve inanç sömürüsü yaptın ve yapmayı sürdürüyorsun. HHH Bugün Ortadoğu alev alev yanıyor... İsrail, Gazze’de kumsalda oynayan çocukları öldürüyor... IŞİD yanı başımızda katliam yapıyor... Suriye’de iç savaş sürüyor... Din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı Türkiye’yi nereye götürür... Erdoğan yani RTE, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi bayrağı, ezanı, namazı, seccadeyi araç olarak kullanmaktan çekinmiyor... Ortada açık yasal hüküm bulunurken... Cumhurbaşkanlığı forsunu Kaboğlu’na göre 6 yanlış ce, rejimin niteliği değişir; parlamenterizm, yarı başkanlığa dönüşür”: Oysa, halk tarafından seçildiği (Bulgaristan’dan Avustura’ya) birçok Avrupa devleti, yarı başkanlıktan çok parlamenter yönetim uyguluyor. Fransa’ya gelince; cumhurbaşkanının konumunu belirleyen iki anayasal yetki öne çıkar: Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek ve parlamentoyu feshetmek. 4 “Devlet başkanlığı, siyasal makamdır”: ABD için doğru. Eğer 2003’te Bush yerine Clinton veya Obama başkan olsaydı, Irak’a muhtemelen saldırılmayacaktı. Buna karşılık, eğer 1982 Anayasası başkanlık rejimini kurmuş olsaydı, Erdoğan’a sıra gelmeden Özal, muhtemelen orduyu Ortadoğu bataklığına sürmüş olacaktı. Buna karşılık anayasamızda bu yetki TBMM’ye ait olup cumhurbaşkanı “Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir”. 5 “Cumhurbaşkanı tarafsız bir makam değil”: Anayasa gereği, cumhurbaşkanının varsa partisi ile ilişkisi kesilir ve TBMM üyeliği sona erer. “Cumhurbaşkanı, devlet değil, milletten yana taraf tutar” görüşü, tam bir halk avcılığı... 6 “AKP dışında biri cumhurbaşkanı seçilirse, çatışma olur”: Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini kullanması, “anayasal fren ve denge düzeneği” işlevini yerine getirdiği anlamına gelir. Dolayısıyla, İhsanoğlu veya Demirtaş’ın seçilmesi, “fren ve denge düzeneği”nin yeniden kurulması umudunu da yeşertebilir. Erdoğan ise denge ve denetim düzeneği yerine, konumunu başkanlık rejimine geçiş için kullanacağını şimdiden beyan ediyor. Oysa anayasa, böyle bir girişime kapalı… Dahası, devlet kurumlarında uyum kaygısı taşıyan bir lider, toplumu ayrıştıran çatışmacı söylemi sürekli hale getirir mi? l CHP’li Rıza Türmen ‘Mevcut rejim krizi derinleşir’ CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, “Cumhurbaşkanı sorumsuzdur, sorumsuz olan bir cumhurbaşkanının yetkileri de olmaz. Bu nedenle cumhurbaşkanı seçiminin rejimi etkilememesi gerekir ama bizde biraz farklı bir durum var. Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetmek istiyor” dedi. Türmen sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunu hem fiilen yapmak istiyor hem de hukuken başkanlık seçimine geçeceğim, diyor. Erdoğan’ın istediği başkanlık sistemi de değildir, çünkü başkanlık sisteminin temelinde yasama ve yürütme birbirine karışmaz. AKP’lilerin önerilerinde Obama’nın hayal edemeyeceği kadar büyük yetkileri var. Seçime götürebilir, bütün yüksek atamaları yapar filan. Bu başkanlık değil, Latin Amerika diktatörlük rejimidir. Pazar günü Erdoğan’ın bu diktatörlük hayali, rejim değişikliği olup olmayacağı da oylanacak. Türkiye’de zaten bir rejim krizi var; demokratik rejim yok, seçilmiş otoriterlik modeli bugün. Erdoğan’ın seçilmesi durumunda mevcut rejim krizi derinleşecek. Der Spiegel başlık atmış , ‘Erdoğan devleti’ diyor, altında da ‘Türkiye özgür kalacak mı’ diye soruyor. Oylanacak olan tam da bu. Ekmeleddin Bey, parlamenter rejimin korunması yönünde bir adaydır. Demirtaş’ın söyledikleri de bugünkü rejim içinde, fakat parlamenter rejimin daha çağdaşlaşması, modernleşmesi, özgürlükçü olması için neler yapılması gerektiğini açıklıyor.” Türkiye 2 gün sonra 12. cumhurbaşkanını seçmek üzere sandığa gidecek. KADER: Yaşam biçimi belirleniyor Kadın Adayları Destekleme Derneği (KADER) cumhurbaşkanı adayları Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selehattin Demirtaş’la toplantılar yaparak beklentilerini dile getirdi. KADER Başkanı Gönül Karahanoğlu, Başbakan Erdoğan’a da çağrı yaptıklarını, ancak yanıt alamadıklarını bildirdi. Karahanoğlu, kadınlara şu çağrıyı yaptı: “Uygulamalara bakın. Başbakan’ın konuşmalarında parlak gibi görünüyor rakamlar; ama kadın konusunda neredeydik nereye geldik, iyi değerlendirilmeli. Kadın cinayetleri arttı, aileye vurgu yapılıyor. Aile korunacak diye kadın için cehennem olsa da bu kurum kalsın diye bir yaklaşım içinde değiliz. Kadınlara eşit birey olarak yaklaşılmalı. Tabii ki fıtrat farklılığı var ama hak eşitliği bazında kadın ve erkeklerin eşit bireyler olduğu bir toplum istiyoruz. Kadın seçmenlerin kendilerine ilişkin olarak varsa kazançlarını ve kayıplarını çok dikkatli değerlendirerek karar vermeleri lazım. Bir yaşam biçimi de oylanacak.” ‘Eski, yeni statüko ve İhsanoğlu’ndan Erdoğan’a eleştiri demokratik alternatif’ oylaması ‘Cumhurbaşkanı yol yapmaz, yol gösterir’ ‘Rejim değişikliği l Prof. Dr. Mithat Sancar l Prof. Dr. Galip Yalman için açık kart’ Aleviler: Mezhepçilik, bölücülük oylanacak Alevi Bektaşi Federasyonu “Mezhepçi ve bölücü Erdoğan’a oy yok. ‘Kemal Kılıçdaroğlu Alevi, Selahattin Demirtaş Zaza, Ekmeleddin İhsanoğlu yerli değil, ben ise Sünniyim’ diyen bir zihniyetten bu ülkeye fayda gelmez! Erdoğan’a Alevilerden bir tek oy bile yok!” açıklaması yaptı. Federasyon Başkanı Fevzi Gümüş, “Sandıkta tek adam yönetimi anlayışıyla demokrasiden yana olan anlayış oylanacak. Erdoğan mezhepçi, ırkçı, ötekileştirici söylem ve yaklaşımıyla daha da otoriter bir yönetim oluşturmak için toplumu bölerek, parçalayarak destek bulmaya çalışıyor. Seçim mezhepçilik ve bölücülük oylaması anlamına da geliyor” görüşünü dile getirdi. ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Galip Yalman, “Erdoğan’a oy vermek, bugüne kadarki yönetimden memnun olmak ve devam etmesinden yana olmak anlamına geldiği gibi, anayasal çerçevede bir rejim değişikliği için Erdoğan’a açık kart vermek anlamına da gelecektir” dedi. Yalman, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sözlü ve fiziki şiddet kullanmak da dahil, kendi kişisel ve zümresel tercihlerini topluma dayatan bir iktidar zihniyeti ile 12 yıl iktidarını sürdüren Erdoğan’ın parlamenter bir rejimden başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçiş için cesaretlenerek 2015 seçimlerinde bu doğrultuda bir anayasa değişikliği için gerekli çoğunluğu sağlamak için girişimlerde bulunmasına da yol açabilecektir. Bu süreçte, mevcut anayasal yetkilerini de kendince yorumlayarak fiili bir başkanlık rejimi oluşturma teşebbüslerinden geri durmayacağına, bu yolla rejim değişikliği taleplerine toplumsal meşruiyet sağlamak için zemin oluşturmaya çalışacağına da kuşku yoktur. İhsanoğlu’na oy vermek mevcut iktidar düzeninin devam etmesi ve yeni cumhurbaşkanının bugüne kadar olduğu gibi anayasa ile belirlenmiş yetkilerini kullanmakla birlikte, sorumluluk taşımayan konumunu sürdürmesi anlamına gelecektir. Demirtaş’a verilecek oylar HDP’nin Türkiye partisi olma iddiasının inandırıcılık kazanmasına yardımcı olacağı gibi seçimlerin ikinci tura kalmasına da etki yapabilir.” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden, Akil İnsanlar, heyetinde yer alan Prof. Dr. Mithat Sancar, “Başbakan kazanırsa başkanlık hedefini hemen ve kolayca gerçekleşeceğini söylemek biraz abartılı bir değerlendirme olur” dedi. Sancar, şu değerlendirmeleri yaptı: “Oylanan Türkiye’de siyasetin hem içerik hem de tarz olarak nasıl yapılacağına dair seçeneklerdir. İhsanoğlu eski statününün mahcup bir savunucusu durumundadır, Erdoğan yeni statükoyu demagojik bir biçimde pazarlamaya çalışıyor, Demirtaş demokratik çoğulcu alternatifin canlanışını, umudunu temsil etmektedir. Erdoğan kazanırsa yeni statükonun bir siyasi başarısı olacaktır. Muhtemelen başta başkanlık olmak üzere bazı konuları daha rahat gündeme getirecektir. İhsanoğlu kazanırsa, eski statükonun şartlara uyarlanmış daha mahcup bir versiyonu siyasi itibar kazanacaktır. Demirtaş kazanırsa, Türkiye’de siyasetin bu iki seçeneğe mahkum olmadığını gösterecektir. Ben oyumu Demirtaş’a vereceğim. Sempati oyları yüzde 30’larda görünüyor ama yaz aylarında Kürt coğrafyasında mevsimlik işçi konusu var, çok sayıda genç kıyı şeridinde hizmet sektöründe çalışıyor. Oy kullanamayacak çok seçmen olabilir.” CEMİL CİĞERİM Sancar, seçimin 2. tura kalması durumunda Kürt seçmenin Erdoğan’a yöneleceği beklentisiyle ilgili soruya, “Geleneksel BDPHDP tabanının daha muhafazakâr olduğunu biliyoruz. Karşılarında İhsanoğlu gibi MHP ve CHP’nin aday gösterdiği bir isim varken oraya oy gitmesi ihtimali yüksek değil. Eğer ikinci tura kalırsa, sandığa gidecek Kürt oyları ağırlıklı olarak Erdoğan’a kayar. Boykot da ciddi bir seçenektir” yanıtını verdi. Sancar, Erdoğan sonrası AKP içinde karışıklık beklentisini gerçekçi bulmuyor, “1. turda seçilemezse parti içinde rahatsızlıklar artabilir ama risk almazlar. Genel seçimlerden önce açık ve doğrudan bir hesaplaşma bana göre ortaya çıkmaz” diyor. Eğer ikinci tura kalırsa... SAMSUN CHP ve MHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, “Cumhurbaşkanı yol yapmaz, yol gösterir. Bizim sistem budur. Bizim parlamenter sistem; kuvvetler ayrılığı, icra, yargı, denetim, yasama bunlar ayrı ayrı kuvvetler. Her gücün tek adamda olduğu sisteme diktatorya derler” dedi. İhsanoğlu, Samsun Büyük Otel’de düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Adaylığı kabul etmeden önce çok geniş kesimlerle görüşmeler yaptığını belirten İhsanoğlu, “İstişare ettiklerim arasında AKP’li kardeşlerimiz de vardı. Onlar bana bu konuda tavsiyelerde bulundu. Seçim kampanyası esnasında AKP’li kardeşlerimizin bize teveccühlerini görüyoruz. Çünkü biz aynı camianın insanlarıyız” dedi. Cumhurbaşkanının yol gösterici olması gerektiğini ifade eden İhsanoğlu, “Cumhurbaşkanı köprü, hastane, okul açmayacak. Onu hükümet açar, onu yeni başbakan yapacak, kimse başbakan o yapacak. Cumhurbaşkanı yol yapmaz, yol gösterir. Bizim sistem budur. Bizim parlamenter sistem kuvvetler ayrılığı; icra, yargı, denetim, yasama bunlar ayrı ayrı kuvvetler. Her gücün tek adamda olduğu sisteme diktatorya derler. Bunu belki bazılarımız isteyebilir. Herkes hür, düşündüğü gibi söylemeli, yazmalı ama ben şuna inanıyorum, bunu bir aydın kişi, mürekkep yalamış kişi Türkiye’nin diktatoryaya gitmesini nasıl kabul eder, siz kabul eder misiniz?” dedi. rap Baharı diktatörlerin sonbaharı Bir İspanyol gazeteci, eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile röportaj yaptğını Günay’ın, “Başbakan Erdoğan tehlikeli bir adam, sadece Türkiye için değil Ortadoğu’da da tehlikeli bir adam” dediğini belirtmesi üzerine İhsanoğlu, “Türkiye Ortadoğu’nun çok önemli bir ülkesidir. Tırnak içinde söylüyorum Arap Baharı denilen hadise çıkınca her şey altüst oldu. Aslında bahar değil de bu diktatörlerin sonbaharıdır, benim tabirim bu. Bu diktatörlerin yıkılması ile tüm sosyoekonomik, sosyokültürel ve stratejik dengeler bozuldu. Bunlarla ilgili dünya aktörlerinin adaptasyonu vakit aldı. Türkiye bu konuda kendi dış politika prensiplerinden biraz ayrıldı. Çünkü bizim dış politika prensiplerinden bir tanesi Arap kardeşlerimizin aralarındaki kavgalara taraf olmamak idi ve bu çok doğru bir prensiptir. Bu bizim düzeltmemiz gereken en büyük husustur. Ben seçildiğim andan itibaren bunu düzeltmeye gayret edeceğim” dedi. A
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle