28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 AĞUSTOS 2014 ÇARŞAMBA 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada askerler, demokratik toplum çevreleri, RTE Cumhurbaşkanı adayı olduktan ve seçildikten sonra... …muhteremin 10 Ağustos öncesi iktidar yıllarındaki Yüce Divanlık sorunlarını unutuvermiş görünüyorlar. O da zaten 10 Ağustos’tan itibaren geçmişteki kendisini doğrudan ilgilendiren rüşvet, yolsuzluk, yönetimdeki yasalara aykırı uygulamaların defterleri kapanacak demiyor muydu? Kapanmadı ama kapanmaktan da beter bir dönem geldi. RTE Cumhurbaşkanı seçilince bu konulardan ne söz eden, etmeye cesaret eden var, ne de edecek olana rastlanıyor. Bu konuları yeniden açmayı, gündeme taşımayı düşünenler de; RTE’nin Çankaya’dan yargı, yönetim, ilgili bakanlar üzerindeki olası etkisi ve gücünü ölçmeye çalışıyorlar. Şayet yukarıdan hükümeti ve ilgili üyeleri avucunun içine almadığı kanısına varacak olurlarsa, kıyıda köşede kalan bugünü bekleyenler; Batı’da bir hükümetin bir gün dahi görevde kalamayacağı rüşvet ve yolsuzluk dosyalarını RTE’nin kilitlediği dolaplardan çıkarmaya çalışacaktır ama... …RTE, bütün bunları bilerek, hesap ederek sorumsuz, vatan hainliği dışında suçlamayla Cumhurbaşkanlığı’ndan indirilemeyeceğini bilerek, kapağı Köşk’e attı. HHH Anayasa hukukçuları cumhurbaşkanı olan kişinin başbakanlığı sırasında sorumlu olduğu, hatta suçlandığı olaylardan sorgulanması ve yargılanmasının olanaklı olup olmadığını araştırıp kamuoyunu aydınlatamazlar mı? Önümüzdeki günlerde konuşma ve ifade özgürlüğü şayet biraz olsun rahat nefes alır, uzmanlar bu anayasal konuyu irdeleme olanağı bulurlarsa RTE’nin başbakan iken üstünü örttüğü, en azından son günlerindeki rüşvet ve yolsuzluk olaylarının soruşturma yolunu açabilirlerse.. kuşkusuz demokrasiye hizmet etmiş olacaklar. O zaman Çankaya’da sorumluluklardan kurtulduğu sanısı ile yine örtülü diktatörlüğün açık yüzü, tek adamlığını sürdüremeyecektir. Şimdi henüz piyasaya sürülmeyen soruya; gidenin yerine gelen AD’nin (Ahmet Davutoğlu’nun) daha önceki hükümetin ve başbakanın başta yargı, demokratik kurumlar, tabii medya ve aydınlar üzerinde uyguladığı baskıyı devam ettirip ettirmeyeceğine henüz yanıt verilemiyor. Yoksa; gitti eteri geldi beteri atasözü bir kez daha haklı mı çıkacak? HHH Kulis haberleri, AD’nin geçmişini araştıranların saptadığı bulgular, yeni Türkiye adı altında ülkeyi “dinci muhafazakâr” bir ülkeye dönüştürmek isteyen RTE ile aynı görüşlerde tam bir mutabakat içinde olduklarını gösteriyor. Nedir onları birleştiren? RTE’nin AD’yi seçmesindeki neden; yeni başbakanın “Türkiye’de siyasal İslamın organik aydını olması”, daha kestirme bir anlatımla AD’nin “panislamist ve bu düzenin Sünni inanışın hegemonik düzeni olduğuna inanması”. HHH RTE, cumhuriyeti daha büyük ülke konumuna getireceği vaatleriyle kurguladığı yeni Türkiye adı altında yutturduğu düzen; AD tekelindeki açığa vurulan siyasal İslam uygulamalarında tamamen aynı düşünceye sahip olmasından ileri geliyor. Bütün anketlerde baş sırada genel başkan adayı gösterilen Gül’ü siyasal manevralarla devre, hatta siyaset dışı bırakarak AD’yi ısrarla aday göstermesindeki tek neden de budur zaten. HHH Laik cumhuriyeti 2023’e kadar tamamen ya da kısmen yıkarak bu tarihte siyasal İslamın egemen olduğu bir Türkiye planlarını birlikte uygulayacak bir genel başkan ve başbakan aradı, buldu ve... ...belki de içerisinde kendi gibi düşünmeyenlerin de bulunduğu koskoca partiyi gelecek amaçlarına kul, kurban etti. Kendi düşen ağlamaz özdeyişi bu partinin yetkili yetkisiz bütün üyeleri için geçerli! Açlıktan ölüyorlar IŞİD’den kaçarak Roboski’ye sığınan Ezidilerden bir kişinin ve bir prematüre bebeğin öldüğü belirtildi. İshal olan 40 çocuk ise hastanede tedavi atına alındı SELİN GÖRGÜNER IŞİD saldırıları nedeniyle Irak’ın Sincar (Şengal) bölgesinden kaçarak Türkiye’ye sığınan Ezidilerden 6070 yaşlarında bir yaşlının aşırı yorgunluk, açlık ve susuzluk nedeniyle fenalaşarak yaşamını yitirdiği, Şanlıurfa’da ise prematüre doğduğu belirtilen 6 aylık bir bebeğin öldüğü belirtildi. En az 20 yetişkin aynı şikâyetlerle hastanelere kaldırılırken, Roboski bölgesinden yaklaşık 40 çocuğun karın ağrısı ve ishal şikâyetiyle hastaneye kaldırıldığı, salgın tehdidi olduğu belirtiliyor. Binlerce Ezidi, 28 Aralık 2011’de 34 kişinin savaş uçakları tarafından vurularak öldürüldüğü bölgeden geçerek Roboski’ye sığınmaya devam ediyor. Önceki gün 3 bin 500 Ezidi, Roboski’ye sığınırken, askerlerin gaz bombasıyla müdahale ederek katliamdan kaçan aileleri engellemeye çalışması büyük tepki çekti. Dün de 300 Ezidi günler süren yürüyüşün ardından Roboski’ye ulaştı. 70 yaşlarındaki İlyas adlı Ezidi, sınıra ulaştığında daha fazla dayanamadı. Fenalaşan Ezidi, kurtarılamadı. Uludere Devlet Hastanesi doktorları, Ezidilerin durumu doğrularken, dün çoğu çocuk en az 40 kişinin hastaneye başvurduğunu, çocuklarda karın ağrısı, mide bulantısı ve ishal şikâyeti olduğunu söyledi. Bunun sudan kaynaklanmıyor olabileceğini ifade eden yetkililer, yetişkinlerin ise açlık ve susuzluk sebebiyle bitkin düştüğünü, gerekli tedavilerinin yapıldığını anlattı. HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, “Sınırın öbür tarafında 60 bin insan, açlık susuzluk, sıcaklar ve bölgenin zor şartlarına karşın Türkiye’ye geçmek için bekliyor. Ölü sayısının artmasından endişe ediyoruz. Türkiye Ezidilerı kapıları açıp, insanlığın gerektirdiği tüm imkânları sağlamalı. Açıkçası devlet pragmatist bir anlayışla bunlar ‘Kürt ayrıca Sünni Müslüman değil ileride başımıza bela olurlar’ anlayışıyla haraket ediyor. Oysa Ezidiler binlerce yıllık kadim bir halktır. Tüm dünyanın gözü önünde katliama maruz kalıyorlar. Türkiye Suriye’den gelenlere kapılarını açmıştı bu insanlara da kapılarını açmalı. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren silahlar maalesef buradaki kapılardan gitti. Bunu defalarca anlattık. ‘Bu ateş Türkiye’ye de sıçrar’ dedik ama dinletemedik” dedi. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada “Bundan böyle ülkelere konvansiyonel silahlarla, yani tankla tüfekle girilmeyecek. Çağın getirdiği öteki araçlar kullanılacak. Bunların başında da medya geliyor. Medya operasyonu gibi yeni tanımlara hazırlıklı olun...” Hiç de yabana atılacak bir değerlendirme değil. Böylesi yaklaşımları okuyunca benim aklıma ilk Cumhuriyet’in konumu gelir. Biraz hayıflanırım, ama gazetenin yayın çizgisinden ödün vermemeye büyük özen göstererek yaşamını sürdürdüğünü düşününce, hayıflanmanın yerini “özgüvenini koru”dan “sorumluluğu elden bırakma”ya kadar bir dizi duygu alır. Türkiye’nin içinden geçtiği sürecin yakın gelecekte nasıl şekilleneceği sorusu biraz da medyanın oluşumunda ve yeni duruma göre alacağı tutumda yanıt buluyor. Hal böyle olunca bizi de yukarıda vurguladığımız duygu yelpazesi sarıyor. Medyaya yönelik bu “kullanım” saldırısının yanı sıra ülkelerin içine düştüğü çalkantılardan ilk etkilenenin fikir gazeteleri olduğu da bir gerçek. HHH 19 Ağustos Salı günü bu köşede “Medyada Neler Oluyor” başlığıyla konuya ilişkin düşüncelerimizi paylaşmıştık. Genel değerlendirmeyi içeren yazının son bölümünde de Cumhuriyet’e yönelik hassasiyetimizi vurgulamıştık. Yazının bu bölümüne Silivri adıyla sembolleşen hukuksuzluklara karşı kalemini en etkili şekilde kullanan meslektaşlarımızdan Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan Taşçı’dan bir dokundurma geldi. Bunu aynen paylaşmak isterim. Şöyle diyor 20 Ağustos tarihli gazetenin 5. sayfasında: “Mustafa Balbay yeni medya düzenini analiz ettiği dünkü köşesinde ‘İktidar gücünü böylesine acımasız kullanan bir yapıya karşı geleneksel yayın organlarının kendini korumasının sayısız güçlüğü var. Burada en çok hedefte olan ve direnme gücü en fazla olan yayın organı Cumhuriyet’ demiş. Kargaya yavrusu şahin görünür; bu sahiplenme anlaşılabilir. Ama Balbay Cumhuriyet’in sahip olduğu imkânların onda birine dahi sahip olmadan, Cumhuriyet’in sahip olduğu ‘meşruiyet(!)’e sahip olmadan, ‘öteki’ olarak dışlana dışlana, çifte standartlarla boğuşa boğuşa, akla hayale gelmez imkânsızlıklar içinde yine de direnen, yılmadan direnen gazetelere haksızlık etmemiş mi sizce de! O gazeteler ki; ilk tutuklandığı dönemde Balbay’a Cumhuriyet’ten bile daha fazla sahip çıkmışlardı!” HHH Sevgili Taşçı’nın bütün değerlendirmelerine katılıyorum. Yaptığım haksızlığı da aldım, kabul ettim. Bunları, kendisini de arayıp söyledim. İleride bugünler yazıldığında medyadan da geriye AKP’nin 12 yıllık faşizan dönemine direnen yayın organları ve gazeteciler kalacak. Onları unutmak ne mümkün. Kendisinin de vurguladığı gibi benimki içten, doğal, karşılıksız bir sahiplenmeydi. Çünkü böylesi dönemlerde insanlar sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumlu olurlar. Genel gidişe karşı öncelikle, uğruna hapis yattığım bir yayın organının kimliğini, varlığını koruması için bütün sorumluluğu yerine getirmek gerekir diye düşünüyorum. Bundan rahatsız olanlar da “Cumhuriyet senin babanın malı mı” diyor. Tabii ki değil... Cumhuriyet kimsenin babasının malı değil! ‘Türkiye kapılarını açsın’ Kıyamet günü gibi ROBOSKİ Roboski’de yaşanan insanlık dramını duyunca hemen Botan’da meydana gelen baraj faciasındaki görevimizi tamamlayıp yola koyuldum. Geçen perşembe günü Roboski’den ayrılırken insanlar, 28 Aralık 2011’de savaş uçaklarının 34 genci bombaladığı 15 No’lu sınır taşından geçerek Türkiye’ye giriyordu. Roboski bölgesindeki gönüllü ordusu tarafından karşınanan Ezidiler, sınır hattı boyunca uzanan 10 köydeki evlerde ve okullarda konuk ediliyor, daha sonra da belediyeler tarafından sınırın iç kesimlerindeki diğer kamplara sevk ediliyorlardı. Dün Roboski’ye insan akını olduğunu öğrendimizde apar topar yola koyulup gece geç saatlerde köye ulaştık. Gördüğümüz manzara çok sarsıcıydı. Roboski köyünün ortasından geçen yolda sağlı sollu binlerce insan yerlere oturmuş umutsuzca yardım bekliyordu. Son 10 günde aşağı yukarı 5 bin Ezidi Kürt’ünü ağırlayan Roboskili sadece dün ve önceki gün 5 bin yeni mülteciye daha kapılarını açmıştı. Yol kenarında bekleyen Ezidiler, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) görevlileri tarafından herhangi bir karışıklığa neden olunmaması için aile aile bir arada durmaları konusunda uyarılıyordu. Annelerin kucaklarındaki çocuklar susuzluk ve açlık nedeniyle bitap duruma düşmüş artık ağlayacak güçlerinin bile kalmadığı anlaşılıyordu. Yoldan geçen her araç görevlilerce durdurulup Ezidileri iç bölgelerdeki kamplara taşımaları için ikna edilmeye çalışılıyordu. Bu şekilde geçen kamyon ve kamyonetler yük yerine insan taşıyıp Roboski’den ayrılıyordu. Ezidilerin ilk konakladığı yere şöyle bir yaklaştığımızda ilk günlerde bizi karşılayan kalabalığın tenhalaştığına tanık olduk. Konuştuğumuz Ezidiler, 3 günden bu yana Türkiye’ye geçmek için çabala MAHMUT ORAL’ın dıklarını ancak askerlerin gaz bombası atarak kendilerine engel olduğunu ifade ediyor. Ezidiler, dağda açlıkizlenimleri tan bir kadının öldüğünü, pek çok çocuğun da bitap duruma geldiğini ifade ediyorlar. Roboskililer Derneği Başkanı Veli Encü, “Her şey apaçık ortadadır. IŞİD’in Şengal halkına saldırısı sonrası halkımız ve uluslararası kamuoyuna bu mağduriyetin giderilmesi için çağrı yapıyoruz. Onların yaşadığı trajediyi dünya görsün. Sadece Türkiye değil ulusalararası yardım kampanyası oluşturulsun. Roboskililer olarak, onların yaralarını sarmak için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz. Destek sunulması onların kararan dünyalarını bir parça olsun rahatlatabilir” diyor. Kriz masası sorumlusu Ferhat Ercü ise “Tüm dünya, tüm uluslararası kamuoyu ve ‘ben insanım’ diyen herkese sesleniyorum. Ezidi halkının yaşadığı zulüm insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Bu katliamlara sessiz kalanlar bu katliamı yapanların ortağı olacaktır. Tüm Ezidi kardeşlerimizi bu sabah itibarıyla ilk ben karşıladım. Sınırda yiyecek ve içeceklere adeta saldırmaları bizleri insanlık adına yaraladı. Ve sınırda araç yetersizliğinden kaynaklı hastaların, yaşlıların hastanelere taşınamaması, aradan 20 dakika geçmeden 60 yaşında bir insanın açlık, susuzluk ve yorgunluktan gözlerimizin önünde vefat etmesi bizler için, insanlık tarihi için utanç vericidir. Yaklaşık 78 saatlik yolu sıcağa rağmen kat edip, sadece yaşamak için gelen Kürt Ezidilerin dramını görmezlikten gelen başta devlet olmak üzere tüm kurumlar, tüm siyasiler bunun hesabını nasıl verecekler?” diyor. Dünya bunu görsün Gazetemize konuşan Roboskililerden Veli Encü, “Sınırda karşıladığımız gruptan isminin İlyas olduğunu öğrendiğimiz bir Ezidi açlık ve susuzluktan fenalaştı. Traktörle köye getirdik oradan da hastaneye götürdük ama kurtaramadık. Belediye ve eczacılar odası, imkânları dahilinde zaman zaman buraya 2 doktor gönderiyor. Ancak devamlı bir sağlık ekibimiz yok. Burada bir sağlık ekibi olsaydı, zamanında müdahale edilseydi, bu can kaybı yaşanmazdı”dedi. Askerlerin zaman zaman sığınmacılara gaz bombasıyla müdahale ettiğini anlatan Encü, “BM ve İnsan Hakları Sözleşmesi’nde sığınmacılara nasıl davranılacağı açıktır. Asker keyfi davranıyor” dedi. Roboski’ye sığınan binlerce Ezidi, belediyelerin koordinasyonuyla Cizre ve Silopi’deki konaklama noktalarına gönderilmeye başlandı. Ezidilerin bir kısmı da Midyat’a AFAD kampa gönderildi. Mardin’in Derik illçesinde de sığınmacı Ezidiler için yeni bir kamp yapılmasının düşünüldüğü belirtildi. olsa can ‘Doktor kaybı yaşanmazdı’ Sessiz kalan ortak olur Ağlayacak güçleri yok 22 Temmuz’un savcısı ve tutuklama kararı veren hâkim hakkındaki iddialar HDP’li Önder, PKK yöneticisi Bayık’ın sözlerinin kendisini yaraladığını söyledi Diyarbakır’da iki günde iki polis öldürüldü DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’da önceki gece yarısı Osman Bal adlı polis memurunun öldürülmesinin ardından dün gece de Ali Kızıloğlu adlı polis memuru uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitirdi. Önceki gece arkadaşlarıyla maç izledikten sonra Merkez Kayapınar Mahallesi’ndeki evine giderken bir kavgaya karışan polis Osman Bal öldürüldü. Dün akşam saatlerinde de Ali Kızıloğlu adlı polis memuru, evinin önünde kimliği belirlenemeyen bir kişinin kurşunlarına hedef oldu. Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nden geçici olarak İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde görevlendirilen Kızıloğlu, vücudunun çeşitli yerlerinden aldığı 3 kurşunla ağır yaralandı. Kızıloğlu, hastanede yaşamını yitirdi. Diyarbakır İl Emniyet Müdürü Halis Böğürcü, “Olayla ilgili olarak şu an kesin bir şey yok. Ancak polis memuru İstihbarat Şube’de çalışıyor. Muhtemelen bir terör saldırısı olabilir” dedi. Böğürcü, gazetecilerin “İki olay arasında bağlantı var mı” sorusunu ise yanıtsız bıraktı. ‘En büyük marjinalim’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “Çözüm sürecinin şafağına en yakın yerde duruyoruz” diyen HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, PKK yöneticisi Cemil Bayık’ın “HDP Beyoğlu’ndaki marjinallerden kurtulmalı” sözlerine “En büyük marjinal benim. Beni yaralayan bir tespit oldu” dedi. Önder, CNN Türk’ün sorularını yanıtladı. Bayık’ın “HDP Beyoğlu’ndaki marjinallerden kurtulmalı” sözleriyle kendisini kastedip kastetmediği sorusuna Önder sert yanıt verdi. “Bayık’ın kendisini kastetmiş olmasını dilediğini” söyleyen Önder, “Beni yaralayan bir tespit oldu. 20 yıldır Cihangirliyim. Beni kastetmiş olmasını dilerim. Ben ‘kurtulmak’ meselesine takıldım. Bizim literatürümüzde kurtulmak, bileşenlerimiz için kullanılacak bir şey değil” dedi. Önder HDP’nin ilk 4 kurucusundan biri olduğunu dile getirerek, “Bütün bileşenlerimizi bu siyasal çatı altına çağırma görüşmelerinden hepsinde vardım. Emeğim var. Emeğimi çürütmem. Marjinal yoldaşlarımıza diyorum ki ‘bu yola birlikte çıktık, son gününe kadar gideceğiz’. En büyük marjinal olarak kendimi görüyorum. Tarih bütün davaların yürütücülerinin başlangıçta marjinal oldu HSYK’den dikkat çeken inceleme izni KCK’den heykel soruşturması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kandil’de KCK’lilerle görüşen HDP heyetinden partinin HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde PKK’li Mahsum Korkmaz’ın heykelinin dikilmesiyle ilgili KCK’nin soruşturma başlattığını söyledi. “Orada dikilen heykel tabii ki Kürt halkının onurudur” diyen Buldan, “ ‘Süreç devam ederken doğru değil’ denildi. ‘Bilgimiz olsaydı şu anda müsaade etmezdik’ dediler. ‘Her iki taraf açısından da soruşturmalık bir mesele ile karşı karşıyayız’ denildi. Devletin de bu konuda bir soruşturma başlatmasının uygun olacağını ifade ettiler” dedi. ğunu yazar. Bu bileşenlerden varsa marjinal, yan yana, omuz omuza tartışmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Cihangir’de muhtarlığa aday olurum. Cihangir’i kimseye yedirtmem” diye konuştu. Lice’de Mahsum Korkmaz heykelinin yıkılması olayları ile ilgili olarak da Önder, “Yanlış bir olaydır. Önce dikenler açısından. Oraya dikilmesi gereksiz, yersiz, zamansız bir iştir. Ama kaldırmaya çalışmak da çözüm sürecinin ruhuna uygun bir tutum değildir. Ben biliyorum ki KCK’nin böyle bir tutumu yok” dedi. Atatürk heykellerine saldırı düzenlendiğini dile getiren Önder, “Onu yapanları da protesto edi Eşbaşkanlığa çifte dava DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı “Eşbaşkanlar çalışma yönetmeliği” kararının iptal edilmesi için 3. İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Valiliğin mahkemeye gönderdiği dilekçede, eşbaşkanın yapacağı işlemlerin usulsüz olduğu ileri sürülerek, uygulamanın iptali ve yürütmenin durdurulması istendi. Diyarbakır’daki kaymakamlıkların da ilçe belediyelerinde alınan “eşbaşkanlık” kararının iptali için başvurduğu öğrenildi. “Bayık 30 yıldır dağda” diyen Önder, “Mesele Beyoğlu ile sınırlı değil. Kürkçü ile komşuyuz. Beyoğlu ve Cihangir komşuluk ilişkilerinin kurban edilmediği güzel bir mahalledir. Demokrat ve yüksek tahammüllü. Bugün sistem oraya bin kere saldırdı. Siyaseti bırakırsam ‘C ihangir’i yedirtmem’ yorum. Yanlış, bir başka yanlışla karşılanmaya başlıyor. Öcalan da bunu böyle düşünmüyor” ifadelerini kullandı. Önder, “3 ay sonra belki tarih olacak bir savaşa iki gencimizi daha verdik. Öcalan artık bir barış önderi olarak algılanıyor. Bunu tüm bu gelişmeler karşısında gösterdiği basiretten, ferasetten gözlemliyorum. Orada nakış nakış bir barışı işleyen bir insan var. Çözüm süreçinin şafağına en yakın yerde duruyoruz” dedi. Önder, PKK’nin silah sevdalısı olmadığını dile getirerek, “Sizin düşündüğünüzden daha çabuk silah bırakmak isterler. PKK eğer silah bıraksaydı IŞİD şu anda Adana’daydı” diye konuştu. Önder, yeni hükümete ilişkin olarak da esprili bir dille “Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olmasını isterim. Belirli bir mesafe yürüttük kendisiyle. Büyük bir barışı kuruyoruz. Yakın mesaiye girince de bir güven temelinde bu ilişkiyi götürüyoruzBen böyle söylüyorum ama Recep Tayyip Erdoğan şimdi yapmaz!” ifadelerini kullandı. Önder, çözüm sürecinin sağlık bir şekilde yürütülmesi için izleme komitesinin bir an önce kurulması gerektiğini dile getirdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cemaate yakın üyelerin çoğunlukta olduğu HSYK 3. Dairesi, muhalif üyelerin yokluğunda dün toplandı. Toplantının ana gündemini, cemaate mensup olduğu iddia edilen ve yasadışı dinleme yapmakla suçlanan polislere yönelik 22 Temmuz operasyonunu yürüten savcı İrfan Fidan ve tutuklama kararını veren İslam Çiçek oluşturdu. Fidan, 4 günlük gözaltı süresinin dolmasına karşın şüpheli polisleri hâkim karşısına çıkartmamakla suçlanıyordu. Çiçek ise “Kaç İsmail kaç” vakası nedeniyle şikâyet edilmişti. 3. Daire’nin toplantısına katılan 5 üye, oybirliğiyle Fidan ve Çiçek hakkında inceleme yapılmasına karar verdi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın inceleme iznini kaldırma yetkisi bulunuyor. Toplantıda Bolu Savcısı Zekeriya Öz’ün polislere yönelik operasyonlara tepki tweet’leri ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ı Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi’ye benzetmesi de ele alındı. Ancak cemaate yakın olarak bilinen 3. Daire üyeleri, karar yeter sayısı çıkartmadı. Böylelikle Öz’e yine dokunulamadı. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir’de geçen hafta yasadışı dinleme yaptıkları gerekçesiyle “paralel” örgüt iddiasıyla tutuklanan 11 polisin avukatı, İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliği’ne itiraz dilekçesi verdi. Sanık avukatları, “Mahkemeye, bu kişilerin kanun emrini yerine getiren görevli kişiler olduğuna dair somut raporu sunduk” dediler. Soruşturma savcısı da, 21 polisin serbest bırakılmasına itiraz etti. Polislerin tutuklanmasına itiraz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle