05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 AĞUSTOS 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 Türkiye’deki 9 milyon engelli maddi imkânsızlıklar ve mimari eksikler nedeniyle tatil yapamıyor Turist engele takıldı Otellerdeki mimari engeller ve yönetenlerin, çalışanların eğitimsiz oluşunun doğurduğu engeller nedeniyle maddi imkânı olmasına rağmen milyonlarca engelli tatil olanaklarından yararlanamıyor. ŞEHRİBAN KIRAÇ Nasıl Bir Gelecek? Sizler bu satırları okuduğunuzda cumhurbaşkanı seçiminin sonuçları alınmış olacak. Her seçimin sonrası geleceğin biçimlenişi yönünden önemlidir. Ancak, ister ilk oylamada sonuçlansın, ister 15 gün sonraya, bu seçimin sonrası çok daha önemlidir. Çünkü cumhurbaşkanı ilk kez doğrudan halkın oylarıyla belirleniyor; cumhurbaşkanı gücünü artık Meclis’ten değil, halktan alıyor. Oysa, cumhurbaşkanının görev ve yetkileri, eskide bırakıldı; AKP, yeni anayasa yapılmasını, asıl bu noktada ve kasıtlı olarak engelledi. Seçim sürecinde, siyasal İslam, giderek artan oranda siyasetin gündemine yerleştirildi. HHH Nasıl bir gelecek sorusunun önemi, yaşanan anayasal belirsizlikten ve bunun olası olumsuz sonuçlarından kaynaklanıyor. AKP, kendi yarattığı bu belirsizliği topluma yeni Türkiye diye pazarlıyor; ancak pazarladığı ürünün özelliklerini açıklama gereği bile duymuyor; saklıyor. AKP, ülkenin anayasal geleceğini de tek başına belirlemek istiyor. Yalnızca bu durum var olduğu kadarıyla bile demokrasiyi yok edici özellikleri içinde barındırıyor; ekonomiyi sarsacak gibi görünüyor. Bu nedenlerle, nasıl bir gelecek sorusu toplum açısından ağustos sıcağına taş çıkartacak kadar yakıcı özellikler taşıyor. HHH Bu çok sakıncalı olabilecek sonuçlar hiç de kaçınılmaz değildir. AKP üzerinde ikili baskı oluşturularak atlatılabilir. AKP üzerinde oluşturulacak baskı alanlarından biri, insanlığa mal olmuş çağdaş demokratik değerlerdir: Özgürlük, eşitlik, adalet, barış, katılımcılık ve bilimin yol göstericiliği. Bu nokta AKP’nin zayıf karnıdır. Daha doğrusu AKP bu konularda yoktur. Eğer doğru ve örgütlü sergilenirlerse, AKP’nin siyasal İslamcı ideolojisinin bu değerler karşısında tutunması olanağı yok denecek kadar azdır. Çünkü AKP, özgürlükçü, hele sınırsız düşünce özgürlüğü anlamında özgürlükçü olamaz; kadına aşağılayıcı bakan gözlerle eşitlikçi olunmaz; AKP adaletinin ne anlama geldiği her gün yaşanıyor; barış ayrımcı kışkırtıcılıklarla bağdaşmaz; siyasi parti yapılarının karar süreçlerine katılımı sağlayan bir anlayış AKP’nin aklına gelmez ve AKP’nin yolu ile bilimsel bilginin yolu hiç ama hiç kesişmez. Bu noktalar bir bütünlük içinde toplumsallaştırılarak sabahakşam AKP’nin karşısına dikilmeli ve yeni anayasanın bu ilkelerin üzerinde oluşması sağlanmalıdır. HHH AKP’yi sarsacak ikinci nokta, kendisini en güçlü olduğunu sandığı ekonomidir. Ülke ekonomisinin kırılgan olduğu konusunda neredeyse tüm gözlemciler birleşiyor. Yabancı değerlendirme kuruluşlarının ülkenin notunu düşüreceği söylentisi bile, bugünlerde yaşandığı gibi, ekonomiyi sallamaya yetiyor. Tek başına bu olgu bile ekonomide AKP başarısızlığı sayılır ve ayrıca sorgulanmalıdır. Ancak ekonomik sorun güncel kırılganlıkların giderilmesinin çok ama çok ötesindedir. Türkiye ekonomisi sadece büyüyor gibi görünüyor; yıllardır niteliksel bir atılım yaparak bunun ötesine geçemiyor. Bunun nedeni, ekonominin üretim ve piyasa yapısının giderek artan oranda küresel gelişmelerin uzağına düşmesidir. Ülkenin aşırı bozuk vergi yapısını düzeltmeyen, işsizliği çok fazla dert etmeyen; ekonomik ve sosyal haklara zekât ve sadaka anlayışıyla bakan AKP, ekonominin kurumsal çarklarını çalışamaz kılmış bulunuyor. Bunu, bağımsız düzenleme ve denetleme kurumlarını yok ederek, kamu ihalelerini ihale olmaktan çıkararak, buradan rüşvet ve yolsuzluğa dayalı çok ağır ahlak sorunları yaratarak ve çok yanlış ve bilim dışı bir faiz anlayışına dayanarak TC Merkez Bankası’nın bağımsızlığını baskı altına alarak yapıyor. Böylece, esasen bozuk olan ekonominin bugünkü yapısı ve işleyişi ilkelleştiriliyor. Uzun dönem açısından önemli bir nokta daha var: AKP’nin bu yaklaşımlarının bir sonucu olarak, üretimde araştırma ve geliştirmenin, yani, bilginin payı, diğer gelişmekte olan ülkelere göre çok sınırlı kalıyor; zamanla aradaki fark açılıyor, Eğitime bakışının ve bilim kurumlarını yıkıma sürükleyişinin de kanıtladığı gibi, AKP ideolojisi bu büyük açığın kapatılmasını sağlayacak özellikler taşımıyor. Gerçekte, emekçilerin gözüyle bakılması bir tarafa, AKP ekonomisi günümüzün geçerli sermaye birikimi süreçlerine bile tümüyle ters düşüyor. HHH Kısaca nasıl bir gelecek sorusunun doğru yanıtlanması için çok çalışmak gerekiyor, hem de çok! Türkiye turizmde iddialı olmasına ve dünyada büyük bir pazar olmasına rağmen engelli turizminde neredeyse hiç pay alamıyor. Türkiye’de genel olarak engelli bireylerin yüzde 70’inin yaşadığı çevrede engeline bağlı herhangi bir düzenleme bulunmuyor. Otellerdeki mimari engeller ve yönetenlerin, çalışanların eğitimsiz oluşunun doğurduğu engeller nedeniyle maddi imkânı olmasına rağmen milyonlarca engelli tatil olanakla rından yararlanamıyor. Türkiye’de maddi durumu orta gelir ve üzerinde olan çeşitli sınıflardan 5 milyon engelli kişi hiç tatil yapamıyor. Avrupa’da yılda bir kez yurtdışı ta tili yapan 20 milyon engelli uygun tesis olmadığı için Türkiye’ye gelemiyor. 2005’te çıkan “Engelsiz Erişilebilir Mimari Çevre Kanunu” ile “Engelsiz Ulaşım Kanunu”na rağmen, bu zamana kadar kanundaki düzenlemelere yönelik sadece birkaç adımın atıldı. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği’nin (TÜRSAB) 2008 verilerine göre, Turizm Bakanlığı’ndan işletme belgeli tesislerde 1176 adet engellilere özel oda bulunuyor. Uzmanlar bu en vanterin tümünün engellilerin kullanı mına uygun standartlarda olmadı ğını belirtiyorlar. Yüzde 70’i için düzenleme yok TÜRSAB Sağlık Turizmi Komitesi Eşbaşkanı Çiğdem Dinç’e göre Türkiye’de genel olarak engelli bireylerin yüzde 70’inin yaşadığı çevrede engeline bağlı herhangi bir düzenleme bulunmuyor. Yapılan analizlere göre engellilerin yüzde 55.7’si sağlık hizmetlerinden yararlanırken sadece yüzde 12.27’si eğitim, yüzde 5.9’unun bakım ve rehabilitasyon hizmetinden faydalanabildiğine işaret eden Dinç şu bilgileri paylaştı: * Engelli bireyler, birtakım kurum ve kuruluşlar tarafından kendisine verilen hizmetlerden yararlanamamasının en önemli nedeni olarak ekonomik yetersizliği gösteriyor. * Engelli insanların da diğerleri gibi istihdam, seyahat, turizm, alışveriş, boş zaman uğraşları gibi yaşamın birçok kesitlerinde yer alabileceği düşüncesi çok az ilgi görüyor. Bu nedenle de turizm altyapısını oluşturan ulaşım, konaklama ve diğer öğelerin engelli insanlar tarafından kullanımı oldukça zayıf. * Yaşlıların çoğunun aynı zamanda kronik hasta olmaları, daha çok harcama yapan turist grubu olmaları ve Türkiye’de tedavi imkânlarıyla beraber dinlenme ve meşguliyet alanları yaratılması önemli bir kesimi mutlu edecek. Üniversitelerde yaşlıların bakımı için eğitim programları açılması ve ileriye yatırımlar yapılması yabancı yaşlıların Türkiye’ye ilgisini artıracak. Dünya Sağlık Örgütü’e göre dünyada yaklaşık 500 milyon engelli bulunuyor. ENATEuropean Network for Accessible Tourism tarafından yapılan araştırmalara göre, Avrupa’da Toplam 157 milyon engelli ve yaşlı birey varBunların sadece 20 milyonu yurtdışı tatiline çıkabiliyor. QIB, Bank Asya’yı doğruladı Ekonomi Servisi Katarlı Qatar Islamic Bank (QIB), dün bir açıklama yaparak Bank Asya ile mart ayında gerçekleştirdiği münhasırlık anlaşmasını feshettiğini doğruladı. QIB, Bank Asya ile görüşmelerin sona ermesine karşın Türkiye’nin kendileri için hâlâ hedef pazar olduğunu vurguladı. Banka, görüşmelerin neden sonlandırıldığıyla ilgili ise bilgi vermedi. Ancak iki bankanın fiyatta anlaşamadığı konuşuluyor. Türkiye’nin yıldızı söndü CNN International’a göre yıldızı parladığı dönemde yabancı yatırımla beslenen Türkiye ekonomisi Fed’le birlikte U dönüş yaptı. Yani bu model sürdürülebilir değil. Ekonomi Servisi CNN International’ın OECD verilerine dayandırarak yaptığı “Türkiye yükselen yıldız iken nasıl ekonomik karmaşaya geçiş yaptı” başlıklı analize göre Başbakan Tayyip Erdoğan, Rusya, Avrupa ve Çin gibi piyasalardan yabancı yatırımları çektiği için övülse de ABD Merkez Bankası’nın (Fed) para politikasını sıkılaştırmasıyla birlikte Türkiye için parti sona erdi. Fed’le birlikte işlerin tersine dönmeye başladığı vurgulanan analizde Türkiye’nin hikâyesi şöyle anlatıldı: 4 Gelişmiş ülkelerdeki kriz yatırımcıları gelişen piyasalara yönlendirirken, Türkiye yıllarca yabancı yatırımcılarca fonlanan inşaat patlamasının tadını çıkardı. Konut fiyatları 2009’dan beri yüzde 50 yükselirken GSYH de buna bağlı arttı. 4 Hızlı ekonomik büyüme ucuz kredi ile körüklendi. 4 Ancak Fed ile birlikte büyüme yavaşladı. Lira düştü, enflasyon çift haneye dayandı. 4 OECD’ye göre Türkiye nüfusunun yüzde 20’si yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Her üç Türk’ten biri güvenli gıdaya erişemezken OECD ortalaması yedide bir. Bu veriler, Türkiye’yi Meksika ve İsrail’in ardından üçüncü “en yoksul gelişen ülke” yapıyor. EPDK’den üç şirkete ihtar Ekonomi Servisi Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin elektrik dağıtımını yapan Dicle, Vangölü ve Aras’ı, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt AŞ’ye (TETAŞ) olan borçlarını ödemedikleri gerekçesiyle kıskaca aldı. Habertürk’ün haberine göre enerji yönetimi, bu bölgelerden birinin TETAŞ’a olan borcunun 200 milyon TL’ye çıktığını söyledi. EPDK, şirketlere ihtar niteliğinde bir yazı yazarak, satın aldıkları elektrikten doğan borçlarını neden ödemediklerini sordu. Dağıtım şirketleri ise, borçların ödenmesinde yaşanan aksaklığa gerekçe olarak, bölgede kayıp kaçağın yüksek olmasını gösteriyor. Arjantin’in işi duaya kaldı Ekonomi Servisi ABD’li fonlar tarafından iflasa sürüklenen Arjantin’in, Washington yönetimi hakkında Uluslararası Adalet Divanı’na (IJC) yaptığı şikâyet başvurusu reddedilirken ekonomik kargaşanın giderek arttığı ülkede emek, refah ve ekmeğin koruyucusu olarak bilinen Aziz Cayetano ziyakoşullarına” dayandırılarak, ABD ekonomisinde toparlanma savı destekleniyor. Bu resme yakından bakınca bazı sorunlarla karşılaşıyoruz. Birincisi ABD Merkez Bankası’nın bugüne kadar toplam 4 triyon dolara ulaşan mali desteğinin kesilmesi halinde “bu büyümeyi finanse eden dinamiklere ne olacak” sorusu var. İkincisi, dün mali krizden önce, ev piyasasında oluşan eşik altı kredi köpüğünün bir benzerinin bu kez, otomobil ve dayanıklı eşya piyasalarında oluştuğuna ilişkin gözlemler kaygı verici. Ancak, bence en önemlisi, reel ekonomiye ilişkin veriler. ABD ekonomisinin sermaye ve emek üretkenliği verileri, ilk üç aylık dönemde bir gerileme sergiliyordu. Bu gerilemenin ikinci üç aylık dönemde de devam etmiş olması (Andrew Smithers, Financial Times, 07/08), bu yüzde 4’lük büyüme hızı ve ekonomik toparlanma hikâyesi üzerine ciddi bir gölge düşürüyor Prof. Ashoka Mody de Project Syndicat’taki yorumunda benzer bir resim oluşturduktan sonra, “ekonomistler yavaşlama eğiliminin yapısal olduğunu kabul etmedikleri için hâlâ eski modelin ekonomiyi canlandıracağına inanıyorlar. “Var olan durum kendini tekrarlayarak devam ediyor” diyordu (07/08). Bir diğer kaygı konusu da mali piyasalar. S&P 500, FTSE Bütün Dünya, FTSE Avrupa gibi geniş tabanlı indekslere bakınca, temmuz ayının başından bu yana, dalgalanarak da olsa genel bir gerileme eğilimi görülüyor. Financial Times retçi akınına uğruyor. Buenos Aires hükümeti, Amerikan mahkemelerinin Arjantin’in borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili kararlarını IJC’ye taşımış, IJC Washington’ın onay vermesi halinde davaya bakabileceğini açıklamıştı. Ancak Washington, mahkemenin bu konuda yargı yetkisi olduğunu kabul etmedi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Reuters’a ilettiği mesajda kararla ilgili “Uluslararası Adalet Divanı Arjantin’in borç sorunlarını ele almak için uygun bir mecra değil. Arjantin’e sorunu alacaklılarıyla çözmesi konusunda ısrar ediyoruz” denildi. Öte yandan başkent Buenos Aires’te ABD’yi protesto gösterileri sürüyor. Dünya ekonomisi kapitalizmin yapısal krizinden çıkamıyor. Bir süredir benim de yazılarımda aktarmaya çalıştığım gibi, “yeni bir mali kırılma mı geliyor?” tartışmaları yoğunlaşıyor. Geçen hafta bunlara, jeopolitik risklere ilişkin tartışmalar da eklendi. Bu tartışmalara katılan yorumcuların hemen hepsi, genelde dünya ekonomisinin, özelde Avrupa ekonomisinin bir jeopolitik şoka karşı çok kırılganlaştığı konusunda anlaşıyorlar. Tüm bunların yanı sıra, “küreselleşme” olgusunun geleceği de sorgulanıyor. Kambur Kambur Üstüne üyüme potansiyelleri zayıf Dünya ekonomisinin yıllık büyüme hızı 2009’da negatif alana geçtikten sonra, 2010 yılında toparlanarak yüzde 4’ün biraz üstüne çıkmıştı. Bundan sonra büyüme grafiği yüzde 23 arasında bir yerlerde adeta düz bir çizgi sergiliyor. Dünya ekonomisinde resesyon sınırının yüzde 2.5 büyüme olarak kabul edildiği düşünülürse, bugünkü durum için kolaylıkla sürünme sıfatı kullanılabilir. Bu resme ABD ve Avrupa ülkelerinde büyüme oranları, bu dönemde trendin altında kalırken gelişmekte olan ülkelerin yüzde 4.55 arasında değişen yüksek büyüme hızlarından kaynaklanan rekabetin basıncının artmakta olduğunu da eklemek gerekir. Bu resmin içinde, ilk bakışta ABD’nin ekonomik performansı farklı bir hikâye anlatıyor. Bu yılın ilk üç aylık döneminde yüzde 2.1 daralan ABD ekonomisi, ikinci üç aylık dönemde yüzde 4 büyüme hızı sergiledi. Şimdi, ilk dönemdeki gerileme de geriye doğru “sert hava B ilişkinin durumu da ister istemez, “küreselleşmenin” geleceğini yeniden tartışmaya açıyor. Tarihsel olarak, örneğin 1960’tan bu yana dünya ticareti büyüme hızı, ekonomik büyüme hızından ortalama yüzde 1.4 daha yüksek olmuş. Küreselleşmenin en hızlı döneminde 1990’larda bu oran yüzde 60’a yükselmiş. Sonra tekrar gerilemeye başlayarak 2008 mali krizinden sonra adeta çökmüş, 2012’de “0” olmuş, 2013’te yüzde 0.5’te kalmış (Financial Times, 29/09/2013; Daily Telegraph, 08/08/). orumacılık ve diğer korkular Bu zemin üzerinde oluşmaya başlayan jeopolitik riskler örneğin, Ukrayna krizi, Rusya’nın, Batı’nın yaptırımlarına tepki olarak almaya başladığı önlemler, Ortadoğu’da İsrail’in Gazze saldırısı, ABD’nin IŞİD’e müdahale etmek üzere Irak’a dönmeye başlaması, Çin’in “antitekel” önlemleri, hem küreselleşmeyi, hem mali piyasaları dolayısıyla ekonomik büyümeyi tehdit ediyor. 2008’de korumacılık eğilimlerini izlemek için kurulan Global Trade Alert sitesinden Simon Everett, vergiler yoluyla korumacılıkta henüz belirgin bir artış olmasa bile teşvik, sınırlama ve yasaklamalar yoluyla uygulamaya konulan dolaylı korumacılık önlemlerinde belirgin artışlar olduğuna işaret ediyor. Jeopolitik gelişmeler de doğrudan korumacılık önlemlerine gündeme getirmeye başladı. Batı, Rusya’ya yaptırımlar uygulamaya başlarken Rusya’da bu K araştırmacıları, Rodrigues, Bolger ve Thompson, cuma günü yorumlarında, “boğaların artık enerjilerini tüketmeye başladığını”… “dünya ekonomisindeki zayıflıkların, jeopolitik risklerle birleşmeye başlayınca, yatırımcıları olası şoklara karşı kırılganlaştırdığını” aktarıyorlardı. Wall Street Journal’a bağlı Market Watch portalının yorumcularından Brett Arends de cuma günü, mali piyasalara ilişkin, “Ben bunun 3. büyük balon olduğunu söylemiştim. Yanılmışım, bu en büyük balonmuş, 19992000 balonundan bile büyük” dedikten sonra, bu iki “balonu” karşılaştırıyor, aslında bugünkü durumun daha da vahim olduğu sonucuna ulaşıyordu. Ekonomik büyüme hızıyla, dünya ticaretinin büyüme hızı arasındaki yaptırımları uygulamaya koyan ülkelerden gıda ithalatına sınırlamalar getirdi. Rusya’nın bu sınırlamaları otomotive sektörünü kapsayacak biçimde genişletme, hava sahasını Batı’nın hava taşımacılığına kapatma, hatta Batı’ya giden gazı kesme tehdidi, kimi yorumculara göre dünya pazarında, 1970’lerin petrol krizlerinden bu yana en büyük parçalanma riskini gündeme getiriyor. Bu sırada Çin devletinin “antitekel” önlemler bağlamında, Batı’nın Microsoft, Mercedes Benz, Audi, Apple gibi şirketlerini hedef aldığı görülüyor. Temmuz ayı verileri Çin’in ihracatındaki artışın hızlandığını gösteriyor. Telegraph’ın yorumcusu Ambrose EvansPritchard’ın deyişiyle Çin, dünyanın geri kalanına ama, özellikle verilerin kapsadığı 5 bin 775 kalem malın yüzde 35’inde (bu oran 2000’de yüzde 15 imiş) Çin’le rekabet halinde olan Avrupa’ya “deflasyon ithal ediyor”. Avrupa tarafındaysa son verilere göre İtalya yeniden resesyona girdi. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki, özellikle Ukrayna ve Ortadoğu krizleri bağlamında siyasi askeri çatışmaların Alman ekonomisinin ihracat kapasitesini olumsuz etkilemeye başladığı, mayıs ve haziran aylarında sanayide siparişlerin önceki aya göre sırasıyla yüzde 1.6 ve 3.2 gerilediği görülüyor. Almanya ihracat piyasalarında talep aynı dönemde, genelde yüzde 4 Avro bölgesinde yüzde 10.4 düşmüş (Neue Brücher Zeitung, 07/08). Özetle, ekonomik kriz, mali kırılma riski derken, gelen jeopolitik gelişmeler, akla kambur kambur üstüne geliyor deyimini anımsatıyor. Sebzede yeni zamlar kapıda Ekonomi Servisi Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Vahap Tuncer, kuraklık nedeniyle üretim alanları, ürün verimliliğinin azalması sonucu ekim sonuna kadar domates, biber, patlıcan, fasulye, patates başta olmak üzere sebze fiyatlarında artış beklendiğini söyledi. Tuncer, “Ekili alanlarda görülen azalma bölgelere göre değişiyor. Bazı illerde bu oran yüzde 25 30’a düşüyor. Tokat, Mersin illeri ile Marmara ve Ege bölgelerinin bir kısmında çiftçiler geçen yıla göre daha az ekim yaptı” dedi. Su sıkıntısının ekili alanların azalmasının yanı sıra, ürün verimi ve kalitesini de olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Tuncer, “Patates üretim alanında bu yıl yüzde 25’e yakın azalma oldu. Fiyatının kış aylarında artması bekleniyor” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle