25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 TEMMUZ 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 9 ‘vatan hainliği’ne devam ediyor hâlâ! Doğan Özgüden G eçen günlerde Brüksel’deki bir “Vatan Haini” ile, “vatansız” Doğan Özgüden ile çok keyifli anlar paylaştım. Gazeteciliğin devlerinden birinden faydalanma ayrıcalığına sahip olmanın mutluluğunu yaşadım. Bir devrimci gazeteciden, 1960’lı yılların büyük gazetelerinden Akşam’ı emek ve demokrasi hareketinin yayın organına dönüştürmüş efsanevi genel yayın yönetmeni ve birçok ilki hayata geçirmiş Ant dergisinin ve Ant Yayınları’nın kurucusu gazeteci Doğan Özgüden’den yararlı tüyolar aldım. Gazetecilik devinin alçakgönüllülüğü karşısında “yükseklere inerek çıkıldığını” bir kez daha gördüm. Brüksel’de, yanı başımızda böyle değerler varken yıllardır bunları görmezden gelmek hatasına nasıl düşmüşüz anlamıyorum! 60 yıllık onurlu mücadelesinde davaları, sürgünlüğü, tehditleri göğüslemiş; yok sayılmayı, vatandaşlıktan çıkarılmayı, vatan haini olarak damgalanmayı, linç edilmeyi, sessizliğe terk edilmeyi yaşamış 78 yaşındaki bir devrimcinin değerini bu saatten sonra keşfetsek ne yazar? Doğan Özgüden, eşi İnci Tuğsavul’la birlikte 1971 askeri darbesinin ardından Türkiye’den ayrılmış ve Belçika’ya yerleşmişlerdi. O dönemden beri Brüksel’de çalışmalarını eşiyle birlikte yürüten ve birlikte kurdukları InfoTürk Ajansı’yla Türkiye üzerine çeşitli dillerde yayınlar yapan Özgüden, çok kültürlü eğitim merkezi Güneş Atölyeleri (ateliers du soleil) ile de 40 yıldır toplumsalsosyal faaliyetler yürütüyor. Özgüden sıra dışı yaşamöyküsünü ve sürgün yaşamını “Vatansız Gazeteci” adı altında iki cilt olarak yayımladı. Sadece Türkiye’nin yakın tarihini değil, Türkiye dışındaki Türkiye’yi de daha iyi anlayabilmek, değerlendirebilmek için onun tanıklığından da yararlanabileceğiz. Güneş Atölyeleri üç hafta önce 40. yılını multikültürel bir etkinlikle kutladı. Güneş Atölyeleri’nin şu andaki onursal yöneticileri Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul; 70’lerin ilkyarısında Türkiye’deki askeri yönetime karşı Avrupa’da birlikte mücadele yürüttükleri arkadaşlarıyla InfoTürk adı altında kurmuşlar. 1974’teki petrol krizinden sonra Avrupa’ya işçi göçü yasaklanması ve yabancı kökenlilere BRÜKSEL karşı ırkçı saldırıların artmasıyla; başlangıçta hem Türkiye’deki, hem de göçmen işçi çalıştıran ülkelerdeki antidemokratik uygulamalar konusunda ERDİNÇ UTKU Avrupa kamuoyunu sürekli bilgilendirmek ve Türkiyeli göçmenlerin sendikalarda ve demokratik kuruluşlarda örgütlenmesine yardımcı olma misyonunu taşımışlar. Hatta ırkçılıkla mücadele ve yabancı kökenli yurttaşlara seçme ve seçilme hakkının tanınması kampanyalarında aktif yer alan InfoTürk’ü, Türkiye düşmanı ilan edenler; Türkiye karikatürünü, Karagöz’ü, Nasrettin Hoca’yı 80’li yıllarda Belçika’ya ilk kez InfoTürk’ün tanıttığının farkındalar mı acaba? Bundan sonrasını ÖzgüdenTuğsavul çiftinden dinleyelim isterseniz: “Bu arada Türkiyeli göçmenlerden gelen ısrarlı talepler üzerine çalışmalarımızı yetişkinler için dil ve uyum kursları, gençler ve çocuklar için öğrenime destek sınıfları ve yaratıcı atölyeler açarak genişlettik. Başlangıçta bu çalışmalar sadece çeşitli kökenden Türkiyelilere hitap ederken, kısa zamanda dünyanın dört bir köşesinden gelmiş 50’yi aşkın çeşitli milliyetlerden göçmenlerin de katılımıyla derneğimiz tam bir ‘dünya yurttaşları kavşağı’na dönüştü. Bu nedenle derneğimizi 1985’ten itibaren ‘Güneş Atölyeleri’ olarak adlandırdık. Bugün atölyelerin yönetimi de, eğitmen kadroları da Asuri, Belçikalı, Cezayirli, Ermeni, Faslı, İspanyol, İtalyan, Kürt, Latin Amerikalı, Ruandalı, Türk ve Yunan arkadaşlardan oluşuyor.” Bizler Nâzım Hikmet için de “Vatan haini” damgası vurup 1962 yılında “Vatan Haini” şiirini yazmasına neden olmamış mıydık? Nâzım da sinirlenip “Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim./ Vatan çiftliklerinizse,/ kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,/ vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,/ vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,/ fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,/ vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,/ ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,/ vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,/ vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,/ ben vatan hainiyim./ Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:/ Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.” diye yazmamış mıydı? Doğan Özgüden ve İnci Özgüden Tuğsavul Brüksel’de “Vatan Hainliği”ne devam ediyor hâlâ! erdincutku@binfikir.be T sunami felaketi ile tanıdığımız Açe, bilindiği üzere Endonezya’da şeriat ile yönetilen tek bölgedir ve farklı hikâyelerle gündemde yerini korumaya devam etmektedir. Bir süre önce, yine Açe’den ulaşmış, dudak uçuklatan bir haber herkesi ürküttü. 25 yaşındaki Yani adında bir kadın, kendi evinde, yaşları 13 ile 28 arasında değişen 9 kişinin tecavüzüne uğramıştı. Şikâyetçi olunca, tecavüze uğradığı yetmezmiş gibi üstüne üstlük bir de kırbaç cezasına çarptırılmıştı. Yani eşinden ayrılmış ve 2 çocuklu dul bir kadındır. Dul olunca erkek arkadaşı olamaz mı, olur! Arkadaşı Vahid, 41 yaşındadır ama evli bir adamdır. Yani ve Vahid, bir süredir kaçamak tarzında gözden uzak ilişki yaşar. Dul kadın ve evli erkeğin aşkı bazen sokaklara uzanır, birlikte gezmeye çıkarlar. Tatsız olayın meydana geldiği gün, Yani ve Vahid, yine Langsa şehrinde buluşup gezmişlerdi. Sonra, Yani’nin evine dönülmüştü. Vahid geceyi orada geçirecekti. Ancak zina, gayrimeşru ilişki suçlamasıyla biriken bir kalabalık sokakta beliriverdi ve dışardan birtakım gürültüler duyuldu, evin kapısı tekme yumruk kırılacak gibi dövülüyordu. Telaşa kapılan Vahid pencereden ‘Kabahatlisin: Tecavüze uğramasaydın!’ bakınca, bir grup gencin kapı İbrahim Latif başta olmak üzere önünde toplanmış olduğunu gördü. olan biteni öğrenen herkes, şaşkınlık Dışardakiler Yani’ye seslenerek kapıyı içinde kalmıştı. Bundan sonra ne açmasını istiyordu. Vahid çareyi elbise olacaktı, ancak bunu bilse bilse, şeriat dolabına saklanmakta buldu, Yani mahkemesi bilirdi. Aslında Yani, bu de kapıyı açıp onları savuşturmayı yönde ilk mağdure değildi. Daha önce düşündü ancak kapıyı açmasıyla de benzer olaylar yaşanmıştı Açe’de... beraber dışarıdaki ahlak bekçilerinin Mesela 2010 yılında şeriat polisi öğlen birden içeriye hücum etmesi bir oldu. vakti çevre yolunda iki öğrenciyi Doğrudan elbise dolabına gidip Vahid’i cinsel ilişkiye girdikleri gerekçesiyle yaka paça çıkardılar, el ve ayaklarını soruşturmak üzere gözaltına almıştı. Üç bağlayıp kaçmasın diye başına bir de şeriat polisi, genç kızın nezarethanede bekçi diktiler. Sonra, ahlak tutulduğu hücreye giderek CAKARTA memurluğu devam ederken tecavüz etmişti. Suçlu Yani’yi cinsel teması oldu polislerden ikisi yakalanıp mu diye mahrem yerlerini 8 yıl hapis cezasına incelemeye kalkıştılar. çarptırılırken birisi hiçbir Ardından ahlak memurları zaman yakalanamadı; Açe GÜLSEREN bu kez sırayla tecavüze ormanlarında saklanıyor TOZKOPARAN kalkıştı. Gün aydınlanmaya olmalı. Yani olayında JORDAN başlayıp da sabah ezanı iki faktör vardı: Zina ve okununca, evvela Yani ve tecavüz bir aradaydı. Şeriat Vahid’i çamurlu suya batırıp sonra Kanunu’nda zinanın cezası varken da bu çifti köy muhtarına götürüp tecavüze herhangi bir ceza uygulaması zina yaptıkları gerekçesiyle şikâyet yoktu. Kırbaç sayısı üzerinde ettiler. Ancak, genç kadına sırayla, mutabakat henüz sağlanamamıştır. defalarca tecavüz ettiklerini söyleyecek Alkol alanlara şehir meydanında 40 değillerdi ya; bunu açıklamadılar. kırbaç cezasının uygulandığı görülmüş, Muhtar tarafından Langsa İslam haber ve belgesellerde yerini almıştı. Şeriat Polisi’ne götürülen çift, orada Olayı kovuşturan Langsa polisi kısa sorgulanırken genç kadın başına sürede şüphelizanlı tecavüzcülerden gelenleri bir bir anlattı. Polis Şefi üçünü yakaladı, altısı kaçmıştı. Sanıklardan 13 yaşındakinin suça karışmadığı anlaşılınca, serbest bırakıldı. Polis sorgulamasında kulakları çekilip bir daha yapmayın diye öğüt verilerek serbest bırakılan Yani ve Vahid, öncelikle, zina suçundan yargılanacak. Şeriata göre ahlaka aykırı davranmanın cezası 9 kırbaç ve 10 milyon Rupiah, yaklaşık 2 bin lira para cezasına karşılık gelmekte. İddiaların kanıtlanması durumunda çiftin kırbaçtan kurtulması olanaksız görünüyor. Tecavüzün şokunu atlatamayan Yani, üstelik, halkın arasında kırbaçlanacak. Diğer taraftan tecavüz çetesinden henüz yakalanmayan faillerin de bir an önce adaletin kollarına teslim edilmesi bekleniyor. Kadın Koruma Dernekleri davanın adil şekilde ele alınması ve suçluların mutlaka cezalandırılması için yönetime talepte bulunuyor. Yani’ye kırbaç cezası nasıl verilecek, hangi hukuk maddesine dayanacak, hasılı bu sorular anlamını yitirmiş bulunuyor. Giyotine giden mahkum karşısında, “Olan oldu, bari seyrine bakalım!” diyen Fransızların fransızlaşması gibi buralarda kimseyi pek de ilgilendirmiyor. gjtozkoparan@hotmail.com “İ Kapalı kapıların ardındakiler... yi giyimli, bakışları kibirli, çayını İngilizler gibi sütlü içiyor. İşte bu adam mason olmalı” diye düşündüm. Kahveyi soğutmadan içme gibi bir alışkanlığım var ama adamı etrafa çaktırmadan gözetlemek amacıyla kahvemi bile yavaş yavaş yudumlamaya başladım. Karşısındaki kendisi gibi iyi giyimli kadınla samimi bir havada konuşuyorlar ama flört eder gibi bir halleri yok. Evli olmadıkları, samimi havalarına rağmen mesafeyi koruduklarından belli. Bu adamın dünyayı yönettikleri masonlardan biri olduğu kesin. Zaten masonların merkezi de biraz ileride. Belki oradan çıktılar ve evlerine gitmeden bir çay içip sohbet etmek istediler. Mason localarının toplantılarında özel konuşmaya fırsat kalmıyor olsa gerek. Hayır yanlış düşündüm. Kadınların mason localarına alınmadıklarını dünya âlem biliyor. Hafiyecilik oynarken bu ayrıntıyı atladım. Hafiyecilik değil aslında yaptığım, sadece merak. Geçenlerde radyoda dinlediğim atılmış bir sicim ya da zincir bağlılığın, dayanışmanın, yarım saatlik programdan sonra masonları ve benzeri kardeşliğin sembolüymüş. Tabii örgütlerin kapalı kapılar örgütleri merak etmeye başladım. Masonları da dışarıya ardında nasıl çalıştığı, neler yaptığı bilinmediğinden kapalı benzeri diğer örgütleri de yeni duyuyor değilim yaratılan komplo teorilerinin de haddi hesabı yok. elbette ama Avrupa’da nüfusa oranla en fazla İsveç’te Programda söylediğine göre dışarıya kapalı bu örgütlere olduklarını öğrenince itiraf edeyim bayağı şaşırdım. girenler, örgütün asıl amacını ancak yıllar sonra üst O programı dinlediğimden beri iyi giyimli, oturaklı dereceye ulaştıklarında öğrenebiliyormuş. Masonların, birini görünce mason, kabadayı kılıklı birini görünce de Yahudilerin dünyayı yönettikleri iddialarını son şövalye yakıştırmasında bulunuyorum. Anlayacağınız zamanlarda çok duyuyoruz. Millet yukarılarda olan durum tam bir paranoya. Neyse şaka bir yana şu bizim bitenlere kayıtsız ama “Kör kör parmağım gözüne” İsveçliler açık toplum, şeffaf yönetim falan derken misali bir şey yapılınca tepki gösteriyor. Stockholm’deki kapalı kapılar ardında faaliyet gösteren metro tren istasyonlarının birçoğu sanat örgütleri de pek seviyorlarmış. Masonlar galerisi gibidir. Özellikle Kraliyet Parkı’ndaki STOCKHOLM gibi kökü İngiltere olan Odd Fellows adlı istasyona özen gösterilmiştir. İtiraf edeyim örgütün bütün dünyada toplam üye sayısı daha önce duymamıştım; halk arasında bu 250 bin iken bunun 40 bini İsveç’teymiş. istasyondaki resim ve sembollerin masonluğu Bunun kaçı kadın söylemediler ama temsil ettiği inancı yaygınmış. Programı yapan Odd Fellows’un kadın kolu Rebecka’da gazeteciler telefon edip duvar resimlerini yapan bayağı kadın faaliyet gösteriyormuş. Kim ressama sormuşlar. Aldıkları yanıt sadece üç OSMAN İKİZ bilir kafedeki bu adamla karşısındaki kelime: “S..n, canınız cehenneme.’’ Meğer kadın da belki Odd Fellows üyeleridir. adama telefon yağıyormuş. O da bıkmış artık İnsan bir konuyla ilgilenmeye başlayınca küfrediyormuş. Peki masonlar acaba bu resimler daha önce görüp geçtiklerine de daha fazla dikkat için ne düşünmüş... Onlar da bayağı heyecanlanmışlar. ediyor. Önünden geçtikçe uğradığım bir kafe var. “Acaba ressam bizim tanımadığımız bir üstatı azam Alt katın duvarlarında yığınla haç da olmak üzere mı’’ diye düşünüp kendisiyle tanışıp sohbet etmek için sembolik resimler asılı. Nihayet son gidişimde bizim merkeze davet etmişler. Demek ki resimlerde bir numara memleketliye sembollerin ne anlama geldiğini sordum. varmış. O da şuymuş. Ressam siparişi alınca rönesans Bilmiyormuş. Kafeyi devraldığında bunlar duvarlarda ressamlarının eserlerini ve malikânelerdeki resimleri asılıymış o da kaldırmamış. Neden kaldırmamış biliyor incelemiş. Duvarlardaki resimleri onlardan esinlenip musunuz... Bir grup haftada bir gelip akşamları o yapmış. Sonuç olarak istasyona masonik bir hava sinmiş. salonu kapatıp toplantı yapıyormuş. Bizimki işin özünü Gerçekten daha girişte bir tapınak havası var. Biraz bilmiyor ama “motosikletli” diye tarif edilen deri daha uzatırsam paranoid şizofren olabilirim... ceketli tipleri andırıyorlarmış. Kim bilir belki onlar da İyi bayramlar. Bayramda şekerleme paketi falan getiren tapınak şövalyelerini oynuyorlar. Biliyorsunuz bu tür olursa, ambalaj kâğıdının, kutunun rengine dikkat edin; kapalı örgütler yardım organizasyonları olduklarını ileri desenlerini incelemeyi ihmal etmeyin. sürerler. En önemli ilkelerinden biri de üyeler arasındaki birader dayanışması olduğu söylenegelir. Düğüm osman.ikiz@gmail.com A 20 yıldır ilk defa fazla para biriktirmeye başladı merikan halkı giderek tasarrufa yönelmeye başladı. Son 20 yıl içinde ilk kez her Amerikalının banka hesabında ortalama 4436 dolar birikmiş. Ekonomi profesörleri bir ülkede halkın yaptığı tasarrufların ‘biriktirim’ yeni yatırımlar için kaynak oluşturarak ekonomide büyümeyi sağlayacağını söylerler ama bu bazı ülkeler için kolay kolay yerine getirilemeyecek bir beklenti olarak kalıyor. Türkiye bu sınıfa giren ülkeler arasında. Uzun yıllar biriktirim yerine tüketimin çekiciliğine kapılan ABD’de ise durumlar tam tersini oluşturacak türden. Son 20 yıldır ilk defa Amerikalıların banka hesaplarında fazla para birikmeye başladı ve son 25 yılda sıradan bir Amerikalının banka hesabındaki para iki katına çıkarak 4436 doları buldu. 2008 yılında başlayan ipotek krizinin yarattığı panik havası ve ekonomideki büyük çöküş sıradan Amerikalıyı bir bakıma unuttuğu biriktirim eğilimini hatırlamaya yöneltti. Moebs Services isimli bir araştırma şirketinin bulgularına göre, şimdilerde Amerikan ekonomisindeki toparlanma ve azalan işsizliğe rağmen sıradan Amerikalı kendini rahat hissetmiyor ve riske girmek istemiyor; bu yüzden de banka hesabında daha fazla para tutuyor. Araştırma şirketinin TEKSAS yöneticisi Mike Moebs, “Eğer Amerikalılar durumlarından memnun olsalar TEVFİK DALGIÇ daha fazla para harcama eğilimine girerlerdi. Anlaşılan sıradan bir Amerikalı hâlâ gelecek korkusu yaşadığı için bankada daha fazla para tutuyor” diyor. 2008 mali krizinden önce Amerikalıların banka hesaplarında ortalama 778 dolar mevcut iken bu rakam 7 yıl içinde nerede ise 6 katına çıkmış. Uzmanlar Amerikan halkının yeni mali bunalımlar için kendilerini garantiye almak istediklerini, dışarda yemek yeme ve seyahat etme alışkanlıklarını bırakmaya başladıklarını, gereksiz mal ve hizmet almaktan kaçındıklarını belirtiyor. Eğer düşük enflasyon ve iyice azalan işsizliğe rağmen sıradan Amerikalı para harcamak yerine biriktirmeye yöneliyorsa bu bir anlamda gelecek korkusunu yansıtabilir diyen uzmanlara göre ekonomideki düzelme daha belirgin hale gelirse ve işsizlik sorunlarına çözüm bulunabilirse, aylık maaş çekim diyen Amerikalılar yine para harcama eğilimine girebilirler. tdalgic@gmail.com Amerikalılar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle