05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 TEMMUZ 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Ecevit ve beraberindeki Türk heyeti, İngilizlerin gözünü korkuttu, ABD devreye girdi Türkler müdahale eder FIRAT KOZOK CHP liderine göre İhsanoğlu’nun adaylığı CHP imajını değiştirdi: Ecevit ve beraberindeki Türk heyeti ani bir kararla Londra’ya gider. Başta Türkiye’nin geçmişte olduğu gibi müdahale fikrinden son anda vazgeçebileceğini düşünen ABD ve İngiltere, Ecevit’in net tutumu karşısında “acaba” sorusunun üzerinde daha güçlü durmaya başlar. Londra’da yaşananları ve sonrasını Cüneyt Arcayürek’ten dinliyoruz... Ecevit sizi çağırdı... Nereye gittiğinizi biliyor musunuz? Hayır. Şimdi düşünebiliyor musun, Başbakan çağırıyor. Havaalanına gidiyorsun, nereye gideceğin belli değil, ne yapılacağı da belli değil. Ne pasaportun ne de cebinde yabancı paran var... Londra’ya indik. Ecevit, derhal Türkiye’nin müdahalesine karşı olması bir yana, garanti anlaşmalarını da pek tanımaz görünen İngiltere Başbakanı Harold Wilson ile görüştü. Ecevit gayet açık... “Eğer kan dökülmesini ve NATO’da tamir edilemeyecek bir yara açılmasını istemiyorsanız, harekâtı birlikte yürütelim. Üslerinizden adaya girersek kansız olur. Sizi garanti anlaşması gereği göreve çağırıyorum” şeklinde bir özet giriş yaptı. Ama, İngilizler silahlı müdahaleye kesinlikle karşılar... Görüşmeye katılan, bizim sonradan Ecevit’ten öğrendiğimize göre Wilson, bir ara Dışişleri Bakanı Callaghan’a diyor ki “Türkler adaya müdahale edebilirler mi?” Callaghan gayet sakin bir sesle “Mümkün, yapabilirler” yanıtını veriyor. O görüşmede Callaghan sürekli Washington’la da görüşüyor... ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger diyor ki, “Sayın Ecevit’ten rica edin, ben yardımcılarımdan biri olan Joseph Sisko’yu gönderiyorum, onunla görüşsün sonra ne yapılacağına karar verelim.” Wilson bunu iletince Ecevit de kabul ediyor ve Sisko gece yarısı Londra’ya geliyor... Çocuklar üstüme gelmeyin Ecevit’le görüşmeler arasında iletişim kurabildiniz mi? Görüşmeler gece yarısı bitiyor, bekliyoruz. Kendisini sıkıştırıp neler olduğunu sorduk, “Çocuklar ne olur üstüme gelmeyin. Wilson ile kararlaştırdık, bu görüşmelerden hiçbir şeyi basına yansıtmayacağız” dedi... Sabah oldu, Times’ı açtık, görüşmelerin içeriği tam sayfa... İngilizler görüşmenin içeriğini vermişler... Sisko, Türkiye’yi vazgeçirmek için elinden gelen bütün çabayı gösterdi ama ABD bir yandan hâlâ Türkiye’nin bir müdahale yapabileceğine inanmıyordu. Ecevit, Sisko’ya Türkiye’nin koşullarını bir kez daha söyledi. Sisko, Ecevit’in yazdırdığı talepleri Atina’ya kabul ettirebileceğini belirterek 48 saat süre istedi. Ecevit ise “Hayır, 24 saat verebilirim” dedi. Sisko Atina’ya hangi talepleri götürüyor? İstekler şunlar: “Bozulan dengenin korunması ve Türk toplumunun güvenliği için Türk askerinin adada mevcudiyetinin kabul edilmesi... Sampson derhal alınmalı, Yunan subayları çekilmeli... Türk toplumuna denize çıkışı olan bir bölge tanınmalı ve adaya giriş çıkışı kontrol altına alacak bir sistem kurulmalı. Yani, Yunanların ellerinde tuttukları imkânlar Türkiye’ye de tanınmalı...” ‘Dine Karşı’ Silindi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu her ramazan ayında ilahiyat hocaları, din adamları ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda örgütlü sendikaların temsilcileriyle, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in düzenlediği iftar yemeklerinde buluşuyor. Geçen hafta Ankara’da, önceki akşam da İstanbul’da yapılan bu iftarlarda Kılıçdaroğlu, din adamlarının görüş, eleştiri ve taleplerini dinledi. İstanbul’daki yemeğin ardından Ankara’ya dönüş yolunda Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine konuşma fırsatı bulduk. Ege’de, MuğlaİzmirAyvalık hattında, birkaç gün süren Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek turundan izlenimlerini sorduk. CHP’nin güçlü olduğu ‘sahil’ bölgelerinden gayet olumlu gözlemlerle döndüğünü belirttikten sonra şöyle devam etti: “Tatil yörelerindeki yurttaşlar Cumhurbaşkanlığı seçimi için çok duyarlı. Önemli bölümü günlerce kuyruk bekleyerek kayıtlarını aldırmış. Belediye başkanları, il ve ilçe başkanlarından tek tek rakamları istettim. Çok güzel. Bir kısım yurttaş da tatilini yarıda bırakıp oy vermeye dönecekler.” ‘Sahiller Ekmel Bey’in yanında’ ‘ABD iplerin kopmasından endişe ediyordu’ A BD, bu teklifleri içine sindiremese bile, Johnson gibi bir tavır almaktan da çekiniyor... ABD’liler Türkiye ile ilişkilerinin bir daha düzelmeyecek şekilde bozulmasından endişe ediyorlardı. Londra görüşmeleri, gerek İngilizleri ve gerekse Amerikalıları telaşlandırmıştı. Eğer Yunanlar Türklerin koşullarını kabul etmezlerse iş bir silahlı çatışmaya dayanacaktı. Ecevit, Sisko ile görüşmesinden sonra Londra Türk Büyükelçiliği’nde yüzden fazla yabancı gazetecinin katıldığı bir basın toplantısı yaparak Türk görüşünü anlattı. Bir gazeteci “Sayın Başbakan, kuvvetleriniz niçin Güney’de yığınak yapıyor? Kıbrıs’a müdahale edecek misiniz” diye sorunca Ecevit, şu cevabı verdi: “Şu safhada, soruna barışçı bir çözüm ararken, diğer alternatifler üzerinde konuşmak istemem. Kıbrıs’ta bir sorumluğumuz var, her şeyden önce insani bir sorumluluk. Bu sorumluluğumuz, hava veya denize ulaşım yolları kapatılmış ve rehin vaziyette bulunan Türk toplumuna karşıdır. Bütün limanlar Rumların kontrolü altında. Lefkoşa Havaalanı’nı birkaç gün önce kapadılar. Fakat aynı havaalanı, Yunanistan’dan gelen yüzlerce uçak dolusu insana açık tutuldu. Buna rağmen Türk toplumu bu olanaktan yoksun. Bu bakımdan her ihtimale karşı hazırlıklı olmalıyız. Fakat esas olarak soruna barışçı bir çözüm yolu arıyoruz.” İhsanoğlu’nun adaylığı ilk açıklandığında CHP tabanından fire verileceği değerlendirmeleri yapılıyordu. CHP liderinin ‘tatilcilerin’ ortak adaya bakışı konusundaki gözlemleri şöyle: “En ufak bir tepki yok. Biz de gittiğimiz her yerde Ekmel Bey’in kim olduğunu, özelliklerini, neden, niçin aday yaptığımızı anlattık. CHP tabanında sorun yok. Özellikle kadınlardan yoğun ilgi var, hem seçime hem de Ekmel Bey’e yönelik.” ‘Kadınlar çok ilgili’ ‘Rakibini tanıyorsunuz yetmez mi?’ Ege turunda ilçelerde yaptığı bölgesel toplantıları anlattı. İhsanoğlu’nu tanıtırken en fazla alkışı “Geçmişi temiz, şaibesiz” bölümü almış. Ortak adayın tanınırlık konusunu da Kılıçdaroğlu, oldukça ironik biçimde çözmüş: “Ekmel Bey’in özelliklerini anlatırken ‘Onu tanımıyor olsanız bile rakibini (Erdoğan’ı kastederek) çok daha iyi tanıyorsunuz. Yetmez mi’ diyorum, yetiyor!” İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanacağına inandığını belirten Kılıçdaroğlu, “Ekmel Bey’in adaylığının CHP’ye de sağladığı çok önemli katkılar var” dedikten sonra şu değerlendirmeyi yaptı: “Öncelikle on yıllardır bize karşı kullanılan ‘CHP dine karşı’ kampanyasının çürütülmesini sağlayacak. Aslında CHP bu haksız algıyı yıkmak için çok önemli adımlar attı. Başörtüsü meselesinin Türkiye’de bir sorun olmaktan çıkarılması, her yıl ramazan aylarında din adamlarımızla yaptığımız iftarlar bunların belli başlıları. Ancak şimdi Ekmel Bey gibi mütedeyyin bir şahsiyetin CHP tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına aday gösterilmesi bence bu haksız önyargıların tamamen ortadan kalkmasına katkı sağlayacak.” Ekmel Bey’in adaylığının içeride ve dışarıdaki CHP imajına sağlayacağı diğer katkıları da Kılıçdaroğlu şöyle sıraladı: Partimizde çok değerli arkadaşlarımız olmasına karşın Ekmel Bey’in aday gösterilmesi CHP’nin Türkiye’nin çıkarlarını, parti çıkarlarının önünde gördüğünün, Türkiye’nin huzuru ve barışı için büyük uzlaşıyı sağlayan parti olduğunun göstergesidir. Gösterdiğimiz adayın dış dünyadaki saygınlığı da CHP’nin artı hanesine yazılacak bir unsurdur. CHP imajına önemli katkı DUYGU GÜVENÇ Adadaki denklemi AB bozdu YARIN: Ecevit, harekat bildirilerini uçakta hazırladı Kıbrıs’taki dengeler Rumların sorun çözülmeden, tek taraflı olarak AB üyeliğine kabul edilmesiyle bir kez daha değişti. “Bu kararı Ankara önleyemez miydi” bugün bile tartışılmakta. Bir kesim 2003’teki tam üyelik kararının AKP döneminde engellenemediğini savunurken bir başka kesim de sorumluluğu eski Başbakan Tansu Çiller’in AB ile Gümrük Birliği Anlaşması yapabilmek uğruna Rumlarla AB arasında tam üyelik müzakerelerinin başlamasına ‘evet’ demesine çıkarıyor. O dönemin Kıbrıs’tan sorumlu Dışişleri Müsteşar Yardımcısı emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik Gümrük Birliği yolunda taviz verilmediğini savunuyor: “1 Ocak 1995’te Fransa AB dönem başkanıydı. Dönemin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın ile Londra’ya gittik. Gündemde Rumlara da müzakerelerin ne zaman başlayacağına dair tarih verilmesi vardı. Karayalçın, ‘Türkiye Rumların üyeliğine karşıdır, kabul edemez’ diye mektup gönderdi.” AKP’nin sanal AB süreci ler, o toplantıdan sonra bana ‘Siz ne yaptınız’ diyerek tepkisini belirtti. Ama yıllar sonra Almanya’da büyükelçilik yaparken, ‘Size o zaman kızmıştım ama haklıymışsınız’ diyerek doğru yapıldığını söyledi.” Uluçevik’e göre AB üyeliği Rumlara istediklerini fazlasıyla vermişti: “Rumların hedefi başından beri Enosis ilkelerini AB potasında gerçekleştirmek. Nitekim 16 Nisan 2003’te de Rumlar için üyelik kararı alınınca Ali Babacan, ‘Enosis gerçekleştirildi’ demişti.” Ülke çıkarı, parti çıkarının önünde İSRAİL İSTEMESE O MADALYAYI VERMEZLER Çiller yıllar sonra kabul etti “Türkiye ile Gümrük Birliği kararı alınan 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi toplantısında Karayalçın, benim ısrarımla çekince beyanında bulundu. Çil Annan Planı’nda Türk müzakere heyetinde yer alan emekli Büyükelçi Deniz Bölükbaşı da Rumların AB üyeliğinin Kıbrıs meselesinin çözüm parametrelerini temelden değiştirdiği görüşünde: “Rum yönetiminin AB üyesi yapılması ile AKP’nin Türkiye’nin sanal AB sürecinde görüntüyü kurtarma anlayışı sonucu Kıbrıs sorununun çözü mü BM’den AB’ye kaymıştır. Bu konuda çifte ipotekrehin tesis edilmiştir. Hem Kıbrıs sorununun çözüm parametreleri AB ilkeleri ve hukukuna bağlanmış, hem de Türkiye’nin AB’ye hayal yolculuğu da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin rehini haline getirilmiştir.” Denktaş bir defa ‘evet’ dedi KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş son nefesine kadar Rumların adil, eşit ve kalıcı bir çözüm istemediğine inanan bir insandı. Yürüttüğü müzakerelerde bu hissiyat her zaman etkili oldu. Denktaş sadece bir kez, 1986 yılında BM planına ‘Evet’ dedi. Onu da Rumların ‘hayır’ diyeceğinden emin olduğu için yaptı. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu Denktaş’ın tek ‘evet’ dediği planı o zamanlar Meclis’ten geçiren isim olarak o günleri şöyle anlatıyor: “Anlaşma Taslağı’nı biz KKTC Meclisi’nden geçirdik, ancak Kıbrıs Rum tarafının retçi yaklaşımı yüzünden herhangi bir sonuca ulaşılamadı. Plana evet demiş olan taraf olarak bunun herhangi somut bir yararını da görmemiş, aksine üzerimizdeki ambargo ve izolasyonların devamına ve uluslararası toplum tarafından bu konuda bize yapılan vaatlerin hiçbirinin yerine getirilmemesine şahit olmuştuk. Aynısı Annan Planı’nda da oldu ve üzerimizdeki ambargo ve izolasyonlar kalkmadığı gibi, bu konuda bize verilen sözler de unutuldu, alınan kararlar uygulanmadı.” CHP lideri, AKP’nin İsrail’e yönelik politikalarını eleştirirken Erdoğan’ın ABD’deki Musevi kuruluşları tarafından kendisine verilen Musevi Cesaret Madalyası’nı iade etmesini istemişti. Görüşmemiz sırasında kendisine madalyanın İsrail tarafından değil, Amerika’daki Musevi cemaatinin kuruluşları tarafından Erdoğan’a verildiğini anımsattığımızda, bunun farkında olduğunu belirterek şu yanıtı verdi: “Benim o sözlerime yönelik bazı eleştiriler oldu. Ancak o madalyayı İsrail’in isteği ve onayı olmadan kimse Erdoğan’a vermezdi. Bu yüzden de ‘madalya’ konusundaki ısrarımızı sürdüreceğim.” CHP liderinin, hükümetin İsrail politikasına ilişkin ikinci hedefi Malatya’daki Kürecik Radar İstasyonu. Kılıçdaroğlu ve CHP’li vekillerin İsrail’in güvenliği için kullanıldığını ileri sürdükleri radarın kapatılması yönündeki taleplerine karşılık Dışişleri Bakanlığı önceki akşam radarın NATO envanterinde olduğu ve bilgilerinin İsrail ile paylaşılmadığı yönünde bir açıklama yaptı. Bu açıklamaya tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Doğru söylemiyorlar. O radar 2015’te NATO’ya devredilecek. Ayrıca radarın gerçek sahibi konumundaki ABD’li yetkililer geçmişte yaptıkları açıklamalarda ‘Biz buradan elde ettiğimiz bilgileri dostlarımızla paylaşacağız’ demişlerdi. Bu bilinmesine rağmen Dışişleri’nin açıklaması bu hükümetin diğer her konuda olduğu gibi çifte standardıdır” yanıtını verdi. Kılıçdaroğlu, Gazze’ye yönelik beklentisini de şöyle ortaya koydu: “Yaşanan insanlık trajedisinin bir an önce sonlanması lazım. Erdoğan ve Davutoğlu’nun dışarıda hiç itibarları kalmadığından sözlerinin hiçbir değeri yok. Şu anda ateşkesi sağlayabilecek ülke Türkiye değil Mısır’dır. Mısır’ın daha aktif görev üstlenmesi ve çok daha süratli davranması lazım.” ‘Kürecik için doğruyu söylemiyorlar’ ‘Gazze’de Mısır devreye girmeli’ YARIN: Erdoğan’a ilk kapıyı Atina açtı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle