05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 22 TEMMUZ 2014 SALI 16 KÜLTÜR Siyasal erk sanata geçit vermiyor u Ankara’nın İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nin de bulunduğu DT’nin kullanımındakigeniş alan 3. kez saldırıya uğruyor. Atölye sahnemiz de böylece, iş makineleriyle alana girildiği, ağaçların ve fidanların yok edildiği, şirket elemanlarıyla güvenlik görevlileri arasında çatışmalar yaşandığı, DT Genel Müdürlüğü’nün ve Ankara DT Müdürlüğü’nün ‘hukuksuz’ saydığı bir ortama yazgılanmış oluyor. Ankara’da ‘sahne sanatları karşıtı’ operasyonlar durmak bilmiyor. Gazetemizde yayımlanan, çoğu Selda Güneysu imzalı haberler, sahne sanatlarının yok edilmesi ya da ‘evcilleştirilmesi’ yönünde ‘türlü çeşitli’ eylemler yürütüldüğünü gösteriyor. Olan bitenin seyirci ve sanatçıların etkin olmadığı tatil dönemine yığılmış olması bir rastlantı mı? Yoksa Kültür ve Turizm Bakanlığı yeni sezona, siyasal erkin ‘sahne sanatları’ndan ayıklanmasını öngördüğü ‘diken’lerden kurtulmuş olarak mı girmeyi amaçlıyor? ‘Diken’ benzetmesi boşuna değil; kimi siyasal ortamlarda, sanat alanında ‘dikensiz gül bahçesi’ yaratma çabası sık sık karşımıza çıkan bir ‘gerçek’… İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nin yıllarca süren tepkilere karşın kullanım dışı bırakılmasından sonra, Ankara’da DT bünyesindeki Akün ve Şinasi sahnelerinin bulunduğu binayı da içeren bir ihale durumu nedeniyle, başkentin bu önemli iki tiyatro uzamının ‘hizmet dışı’ bırakılması gündeme geldi. Söz konusu ihale, seyirci ve sanatçıların tepkileri sonucunda tam üç kez gerçekleşmedi. 21 Temmuz’da (dün) sanatçılar protestolarını halkın katılımıyla gerçekleştirdi ve ihale bir kez daha ertelendi. Ankara’nın İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nin de bulunduğu DT’nin kullanımındaki geniş alan ise 3. kez saldırıya uğruyor. Atölye sahnemiz de böylece, iş makineleriyle alana girildi Bir yandan sanatçı özgürlüğü, öte yandan sahneler yok ediliyor Sahneleri yok etmek ği, ağaçların ve fidanların yok edildiği, şirket elemanlarıyla güvenlik görevlileri arasında çatışmalar yaşandığı, DT Genel Müdürlüğü’nün ve Ankara DT Müdürlüğü’nün ‘hukuksuz’ saydığı bir ortama yazgılanmış oluyor. Yine birkaç gün önce, Ankara Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğü bünyesinde bulunan Türkocağı Binası’ndaki Operet Sahnesi’nin –‘tarihsel dokuyu koruma’ amacıyla bakanlık kararıyla, ‘201415 sezonu itibarıyla’ sanatsal etkinliklere kapatıldığını öğreniyoruz. Böylece bir taşla iki kuş mu vuruluyor? Sahnelerin ortadan kaldırılması, sahne sanatlarını gündem dışı bırakma çabasından nasıl soyutlanabilir ki! Yaratıcı özgürlüğü kıskaçta Siyasal erkin ‘sahne sanatları’nı denetim altına alma eylemi, yaratıcı özgürlüğü sınırlama yönünde de sürüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından parlamento gündemine getirileceği söylenen Türkiye sanat kurulu (TÜSAK) yasa tasarısı, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile Güzel Sanatlar Müdürlüğü’ne bağlı toplulukları ‘özelleşme’ye iten bir uygulamayla devlet bünyesinden çıkarmayı hedefliyor. Sanatçıların özel girişimleri için devletin parasal desteğine başvurulduğunda da, yaratıcı özgürlüğü kısıtlayıcı koşullar dayatıyor. İstenen, yalnızca kurulun uygun gördüğü yapıtların, kurulun onaylayabileceği biçimde sahnelenmesidir. 11 kişilik kurulun 5 üyesi bürokrat kesimden oluşuyor. Siyasal erkin denetiminde işleyecek mekanizma böylece kurulmuş oluyor. Herhalde ‘sözümden çıkana para yok’ denmek isteniyor. Özel tiyatrolara ilişkin yaptırımlar da sürüyor. Aralarında ülkemizin önde gelen topluluklarının da bulunduğu çok sayıda özel tiyatro, geçen yıl, Gezi olaylarına destek verildiği imlenerek ‘destek dışı’ bırakılmıştı. Bu keyfi uygulama karşısında mahkemeye başvuran Dostlar Tiyatrosu’nun davayı kazanmış olması ve mağdur edilmiş öteki topluluklar için de ‘emsal’ oluşturması, yaşadığımız sıcak yaz günlerinin sahne sanatları bağlamındaki en sevindirici olayıdır. Bakanlık bu yıl parasal destek için başvuracak özel topluluklara yeni bir koşul getiriyor. Başvuru ile birlikte, projelendirilen oyunların metinlerinin de sunulması isteniyor. Bu bir sansür uygulaması değilse nedir? Dahası, metni onaylanmış bir oyun bile sahnelemede metin dışına çıkıldığında yaptırımla karşılaşma ve desteğin geri çekilme tehlikesine açık olacaktır. Vay tuluat geleneğimizin başına gelenler! Oyun metni verme koşulunun yersizliğini tiyatroya giden herkes bilir. Her şeyden önce, sahnedeyken yazılı metne sıkı sıkıya bağlı kalsanız bile oyunculuk becerilerinizi kullanarak söylediğinizin tam tersini dile getirebilirsiniz. Dahası, hiçbir oyun metni sahnede sınanmadan son biçimini almaz. Demek ki bu koşul dayatıldığı sürece pek çok yazar ya da uyarlamacı, yazdığı metni sahnede sınama olanağı bulamayacaktır. Böylece, bakanlığın belirlediği, yerli yazarlara öncelik tanıma ilkesi de çiğnenmiş olacaktır. Nice kritik siyasal dönemlerden geçmiş olan bu ülke, sanat bağlamında ‘dikensiz gül bahçesi’ yaratma çabalarına, bu çabaların sonuçsuz kalışına pek çok kez tanık olmuştur… ‘Masum Bir Kent’in izinde Kültür Servisi Koç Üniversitesi öğrencilerinin Masumiyet Müzesi’nden seçtikleri nesnelerin hikayelerinin peşine düşmesiyle şekillenen “Masum Bir Kent: Gündelik İstanbul Üzerine Mütevazı Fikirler” isimli sergi, Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (AnaMed) açıldı. 3 Eylül’e kadar görülebilecek sergide, müzeden seçilen çay bardağı, saat, saç tokası gibi gündelik eşyaların hikayeleri; haritalama, illüstrasyon, fotoğraf ve kent sakinlerinden ödünç alınan objeler aracılığıyla anlatılıyor. Koç Üniversitesi öğretim üyesi Ian Alden Russell’ın küratörlüğünde hazırlanan sergide, Amerikalı sanatçı Mark Dion’un “The Jenks Society for Lost Museums” (Jenks Yitik Müzeler Topluluğu) adına Masumiyet Müzesi’ne ithafen gönderdiği kartpostalın da yer alıyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından sergiyle eşzamanlı yayımlanan sergi kataloğu ise, Orhan Pamuk’un “Müzeler için Mütevazı bir Manifesto”sundan yola çıkarak, manifesto ve Masumiyet Müzesi üzerine denemeler ile Ian Alden Russel, Pat Cooke, Oscar Ho tarafından kaleme alınan makaleler bulunuyor. Sergi, Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde AKÜN VE ŞİNASİ SAHNELERİNİN SATIŞI YİNE ERTELENDİ Alan yok, satan ısrarcı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Mülkiyeti Emek İnşaat AŞ’de bulunan Devlet Tiyatroları (DT) Akün ve Şinasi sahnelerinin satışına yönelik ihale 5. kez “yeterli katılım olmadığı” gerekçesiyle ertelendi. İhalenin ertelendiğine yönelik haber özel tiyatro ve DT oyuncularının Akün Sahnesi önünde yaptığı eylem sırasında geldi. Sanatçılar kararı alkışlarla karşılarken, “Sanata evet, ihaleye hayır” ve “Her yer tiyatro, her yer direniş” sloganları attılar. Tiyatro sanatçıları, dün Akün Sahnesi önünde, Akün ve Şinasi sahnelerinin satış ihalesini protesto etmek amacıyla protesto eylemi gerçekleştirdi. CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın da destek verdiği eylemde sanatçılar, ellerinde tiyatro sanatının usta isimleri Muhsin Ertuğrul, Macide Tanır, Ergin Orbey ve Cüneyt Gökçer’in fotoğraflarını taşıdı. DT Sanatçı Temsilcisi Şahin Ergüney, sanatçılar adına yaptığı ko Yeni bir koşul u İhalenin ertelendiğine yönelik haber özel tiyatro ve DT oyuncularının Akün Sahnesi önünde yaptığı eylem sırasında geldi. Sanatçılar kararı alkışlarla karşılarken, “Sanata evet, ihaleye hayır” ve “Her yer tiyatro, her yer direniş” sloganları atıldı. nuşmada, Akün ve Şinasi sahnelerinin herkesin yaşamında unutulmaz yeri olduğuna dikkat çekerek, “İlk tiyatroyu orada seyrettik; ilk sinema için sevdiğimizle orada randevulaştık. Şimdi Akün ve Şinasi sahneleri bütün anılarımızla birlikte satışa çıkarılıyor. Kentten bir bellek daha silinmeye çalışılıyor Tüm gelişmiş ülkelerin başkentlerinde bir kültür merkezi, kültür sarayı vardır; bizim başkentimiz Ankara’da yok” dedi. CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, eylemle sanatçıların en gü zel mesajı iktidara verdiklerini dile getirerek, “Buraya kaçıncı kez geldiğimizi hatırlamıyorum. Uzun zamandan beri mücadele veriliyor. Nedir o mücadele? Kentin hafızasına, sanata ve sanatçıya sahip çıkma mücadelesi... Güzel bir söz vardır, der ki, ‘Eğer bir ülkede saadet, sanattan daha önemli bir hale geldiyse o takdirde, o ülkede banka hesapları dolar, kafalar boşalır.’ İşte AKP iktidarının yapmak istediği tam da budur” diye konuştu. Kültür Sanat Sen Genel Başkanı Yavuz Demirkaya da gün geçtikçe kültür ve sanat alanlarının “rant kapısı” haline gelmeye başladığına dikkat çekerek, sanat kurumlarını lağv etmeyi amaçlayan TÜSAK yasa tasarısı taslağı’nı gelecek yıl Meclis gündemine getirmeyi amaçlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu ihalelerle adım adım söz konusu yasa taslağını henüz Meclis’e gelmeden uygulamaya koyduğunu kaydetti. DÜZELTME: 20 Temmuz’da yayımlanan “Bu kez sahne köylülerin” başlıklı haberde “Vatan Kurtaran Şaban” oyununu Ülkü Tamer’in yazdığı belirtilmiştir. Oysa bu oyunun yazarı Haldun Taner’dir. Düzeltir, okurlarımız ve Haldun Taner’in ailesinden özür dileriz. KAMİL KÜLTÜR MASARACI l ÇİZİK DT’DEKİ BASKINLA İLGİLİ BİR SUÇ DUYURUSU DA TBB’DEN ‘Kamu malına zarar verildi’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Barolar Birliği (TBB), SS İvme Yapı Kooperatifi’nin adamları olduğu söylenen 50 kişilik silahlı grubun Devlet Tiyatroları’nın (DT) içinde İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi, Stüdyo Sahne ve atölyelerinin de bulunduğu araziye yaptığı baskınla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. TBB’nin dilekçesinde, olayı gerçekleştirenlerin 5237 sayılı Türk Ceza Yasası (TCK) kapsamında, “Cebir kullanmak suretiyle konut dokunulmazlığını ihlal, mala zarar verme, hakkı olmayan yere tecavüz suçları” ile “6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yasa’ya aykırılıktan” cezalandırılmaları istendi. TBB’nin dilekçesinde, TCK’nin “Mala zarar vermenin nitelikli halleri” başlıklı 152. maddesi anımsatılarak, söz konusu madde uyarınca bu suçun işlenmesi halinde bir yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırmanın açık olduğu kaydedildi. Dilekçede, “DT’nin kullanımında olan kamu arazisine konut dokunulmazlığını ihlal ederek girilmiş ve zarar verilmiş olması, bu eylemler gerçekleştirilirken tiyatronun güvenlik güçlerine cebirde bulunularak kasten yaralanmalarına sebebiyet verilmesi TCK’nin maddelerine açıkça aykırılık oluşturmaktadır” denildi. İstanbul Boğazı’nda caz Kültür Servisi The Primetime gemisinde düzenlenecek “Denizde Caz” etkinliğinde, caz sanatçıları İstanbul Boğazı’nda konser verecek. Türkiye’nin gezi, toplantı ve eğlence olanakları bir arada düşünülerek tasarlanmış ilk gemisi olma özelliğini taşıyan “The Primetime” 3 katlı ve 45 metre uzunlukta. Caz müzik sevenler 08 Ağustos 19 Eylül tarihleri arasında birçok caz sanatçısını bu gemide izleyebilecek. Konser serileri 8 Ağustos tarihinde Elif Çağlar Quartet ve Yahya Dai ile açılışını yapacak. 22 Ağustos’ta Ayşe Gencer Quartet ve İmer Demirer, 5 Eylül’de Randy Esen Quartet ve Şenova Ülker, son olarak 19 Eylül’de Sibel Köse Trio ve Neşet Ruacan sahne alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle