23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 TEMMUZ 2014 PAZAR CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA Guggenheim Müzesi’nin Venedik mekânındaki sergide Kutluğ Ataman da yer alıyor Kutluğ Ataman KÜLTÜR 17 u İsviçreli koleksiyoner çift Richard ve Ulla DreyfusBest’in 30 yıllık sanat birikimi, Guggenheim’ın Venedik’teki ‘şube’sinde ağustos ayı sonuna kadar izleniyor. Man Ray’den Hokusai’ye, Dali’den Magritte’e uzanan çeşitliliğiyle göz okşayan sergide, Türkiye’den yer alan tek sanatçı ise ‘Image’ isimli video işi ile Kutluğ Ataman. Gülmek... Korkuyu Azaltır Bir süre önceydi. Yazdığım bir yazı üzerine bir okurum, bana Umberto Eco’nun “Gülün Adı” kitabındaki bir bölümü anımsatıyordu: Manastırın kütüphanesindeki kitapların karikatür ve resimli sayfalarına baş rahip zehir sürer, bu sayfalara bakanın parmakları zehir olur. Yani o sayfalara dokunan ölür ve fakat ölüm nedenleri bilinemez... Soruşturmaya gelen müfettiş, rahibe (filmde Sean Connery’nin canlandırdığı kişiye) baş rahip bunun nedenini şöyle açıklar: “O resimler insanı güldürüyor, gülmek ise insanın korkularını azaltır ve Tanrı’ya olan inancını zayıflatır, bu nedenle o resimlere kimse bakmamalı…” Okurum Akın Kayacan, “Gülmek ise insanın korkularını azaltır ve Tanrı’ya olan inancını zayıflatır” tümcesinden sonra: “Ve rahiplerin halk üzerindeki etkisini de azaltır elbet” diyerek kendi yorumunu da getirmişti. (Kimi geri kalmış inançlarda, kadının gülmesi niye ayıp ya da günah sayılır diye şaşmamak gerek!) HHH Evet, gülmek korkuyu azaltır. Haberler üzerime kurşun gibi ağır geldiğinde ben güne gülerek başlamak için “Zaytung”a sığınıyorum. “Zaytung”, 2010’dan beri internette yayımlanan olayları, gerçekleri, mizahla, ironiyle ele alan, eleştiriyi de içeren Türkiye odaklı “fırlama” bir gazete. Kendilerini “Dürüst, Tarafsız ve Ahlaksız Haber” gazetesi olarak tanıtıyorlar. Bana öyle geliyor ki, sanat ve kültüre de çok meraklılar. Örneğin bu yazıyı yazarken, Zaytung’daki manşet şöyleydi: “Metallica’nın Ekipmanlarını Türkiye’ye Getiren 12 TIR’ın Musul’a Sevk Edilmesi IŞİD’de Şaşkınlık Yarattı: “Napıcaz lan biz bateriyi, gitarı?” (Malum bu akşam Metallica konseri var!) Örneğin cumhurbaşkanı adaylığını açıkladığında Erdoğan’ın “CV’sindeki başarılar” arasında şu noktalara dikkati çektiler: “ Etkili dış politikası sayesinde Türk vatandaşlarının Irak, Mısır, Libya, Tunus ve Suriye’den çıkarılmasını sağlayarak bu azgelişmiş ülkeler nedeniyle çekilen gurbet acısının önüne geçti. Aileleri kavuşturdu... Türkiye’yi uzun yıllardır meşgul eden Kürt meselesinin çözümü konusunda önemli mesafeler kateden Erdoğan; onun yerine Suriye, mülteciler, Irak, IŞİD gibi yeni meseleler kazandırarak bu alandaki monotonluğa son verdi. Bugüne dek 7 kez Batılı liderler karşısında bacak bacak üstüne attı... Erdoğan, 2013 yılında yayımlanan ‘Ben diktatör olsam yapamayacağınız 100 şey’ isimli eseriyle de Sait Faik Hikâye Ödülü’nü kazandı... Devlet yönetimine şeffaflık ve katılım kazandırdı. Ekibinin Suriye sorununa dair çözümleri bir şekilde banda kaydedilerek vatandaşla paylaşıldı... Twitter’ı ve YouTube’u yasaklatarak vatandaşlarda bilişim kültürünün gelişmesi yönünde önemli çalışmalara imza attı. Ayrıca Ak troller adlı dünyanın ilk maaşlı Twitter kullanıcıları kendisi döneminde yetiştirildi... 3 çocuk ve 1 Bilal babası olup ‘one minute’ seviyesinde İngilizce bilmektedir...” HHH Sevgili okurlar, izninizle... Başarabilirsem, “Zaytung”a başvurmadan da gülebilmek için, bir hafta gazete okumamak, haber izlememek üzere izninizi istiyorum. Haftaya görüşmek üzere. Paul Klee ‘Yalnız Gözleriniz İçin’ EVRİM ALTUĞ VENEDİK New York, Bilbao ve Abu Dhabi “şubeleri”yle Batı ağırlıklı kültür ve sanatı dünya çapında “pazarlamayı” bilen ABD kökenli Guggenheim Müzesi’nin Venedik’teki mekânı, 31 Ağustos’a kadar Richard ve Ulla DreyfusBest koleksiyonundan derlenen ve farklı dönem ve üsluplar ile teknikleri yansıtan 110 dolayında “başyapıt”ı, “For Your Eyes Only” / “Yal nız Gözleriniz İçin” adı altında sergiliyor. Bahçesinde Jenny Holzer’dan Anish Kapoor ve Max Ernst ile Sol Le Witt’e kadar birçok ustanın heykel ve yerleştirmelerini de barındıran mekânda açılan sergi, İsviçreli koleksiyoner çiftin 30 yıllık birikimini dünyaya ilk kez sunuyor olmasıyla da öne çıkıyor. Sanat tarihsel bir skalay la “Maniyerizm” den “Sürrealizm”e, oradan “Sembolizm” ve “PopSanat” akımına uzanan geniş bir perspektifi ele alan sergi, klasik ve çağdaş sanat eserlerini buluştururken, Andreas Beyer’in düzenlediği uluslararası etkinlikte Türkiye’den tanınmış sanatçı Kutluğ Ataman’ın imzasını taşıyan, eski hat sanatı ile soyut resim anlayışını çağdaş bir yorumla üst üste getirdiği 2003 tarihli “Image” isimli dinamik videoresmi, Paul Klee’nin “Over the Obstacles” isimli, 1939 tarihli kâğıt üzerine baskı eseriyle kar şı karşıya sergileniyor. Gerçekten hayli inanılmaz kompozisyon ve konuları bir araya taşıyan sergi, ele aldığı sanat tarihsel akımlarının da etkisiyle, görsel sanatlarda düş gücünün sınırlarının ne kadar muazzam ürünlerle zorlanabildiğini göstermesi açısından da övgü topluyor. Matthew Barney (A Pele da Lâmina, 2004), Katsushiko Hokusai (Bir Çift Sevgiliye Görünen Hayalet, erken 19. yy.), Andy Warhol (Skull, 197677), Salvador Dali (Bir Kadının Savaş Biçimindeki Başı, 1936) ve Rene Magritte (Red Model, 1936) gibi kült yapıtların izlenebildiği sergide ayrıca, Max Ernst, Arnold Böcklin, (ağabey) Pieter Brueghel, Hieronymus Bosch, Giorgio de Chirico ve Yves Tanguy ile Man Ray ve Joseph Archimboldo gibi imzaların özgün, kışkırtıcı içerikli görsel yapıtları da ayrıca yer alıyor. (Bilgi: www.guggenheim.org) ‘Biz susarsak... Kim konuşacak?’ Kültür Servisi Seramik sanatçısı Banu Bal’ın Cumhuriyet gazetesinin 1 Mart 2009 tarihli nüshasını kullanarak yaptığı çalışma, Macaristan Uluslararası Silikat Sanatlar Trienali’nde sergilenmek üzere seçildi. Türkiye’deki düşünce özgürlüğüne baskının işlendiği “Düşünce Özgürlüğü” isimli çalışma, ağustos ayı boyunca Macaristan’ın Kecskemét kentindeki Kecskemét Kültür ve Konferans Merkezi’nde sergilecek. 1 Mart 2009 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfası, basın üzerindeki baskıya dikkat çekmek için, yalnızca başyazı ve “Biz susarsak... Kim konuşacak?” cümlesiyle çıkmıştı. Başyazıda, 1950’lerde Demokrat Parti tarafından gazetelerde beğenilmeyen Fazıl Say’la birlikte organizatör Kadir Dursun da Antalya Piyano Festivali’nden ayrıldı Say, Gürer Aykal’ı suçladı Kültür Servisi Kasım ile bir tane daha orkestra daşım olamaz. Bu şartlarayında yapılacak 15. Uluskurmak, ama diğer ikisini da AKP belediyesinin kalararası Antalya Piyano kapatılma tehlikesini, büzandığı bir şehirde bir AyFestivali’nin sanat yönetmetün yaşananları, sıkıntıladınlanmayı temsil eden bini, piyanist ve besteci Fazıl rı unutuvermek... Antalzim festivalimize ne olaSay ile festivalin organizasya dışında bir dünya oldu cak ben de merak ediyoyonunu yapan Kadir Durğunu ve orada bu işin pek rum” diyerek Antalya Pisun görevlerinden ayrıldıköyle olamayacağını unutyano Festivali’nin yönetilarını açıkladı. ması Aykal’ın... Ben şaşır minden çekileceğinin sinyaSay’ın Facebook hesadım. Belki siz de şaşırmışlini vermişti. bından, orkestra şefi Gürer sınızdır.” Festival organizasyonunu Aykal’ın festival için yapan Forte ProdüksiBüyükşehir Belediye yon şirketi sahibi Kadir u Say, orkestra şefi Aykal’ın festival Başkanı Menderes Dursun da dün yaptığı için Belediye Başkanı Türel ile anlaştığını bir açıklamayla festival Türel ile anlaştığı ileri sürülen “Bak buna ileri sürerek, ‘Ben şaşırdım. Belki siz de organizasyonundan ayşaşıracaksınız” başrıldığını duyurdu: şaşırmışsınızdır’ dedi. lıklı bir mesaj yayım“Belediyenin değişlandı: mesi ile yaşanan geliş“Türel ile Aykal Anımsanacağı üzere, yemeler ve Sn. Fazıl Say’ın Antalya’da çok güzel şeyni seçilen AKP’li Belediye festivalin sanat yönetmenler yapacaklarmış. Festiva Başkanı Menderes Türel, liğinden ayrılma karali büyüteceklermiş. Orkest belediyece düzenlenen Anrı alması neticesinde; ilk ra kuracaklarmış. Öyle ba talya Piyano Festivali’nin, günden bu yana organikakaldım bir an. Orkestra festivalin genel sanat yönet zasyonunu yaptığım festielemanlarında Atatürk ro menliğini yapan Fazıl Say valden ayrılma kararı alzeti olmadığı için zılgıt çeolmadan da devam edebiledığımı üzüntüyle bildirken Aykal ve Antalya’da ceğini söylemesinin ardınmek zorundayım. 14 yıldır AKP ile ‘çok güzel şeyler’ dan bir yönetim krizi yabüyük bir özveri ile çalışyapmak, mesela Fazıl’ın şanmıştı. Türel’in bu açıkmaya gayret ettiğim festikovulduğu kendi festivalilamasının ardından Fazıl valin yaşaması için, bunni büyütmesi... Sağolsun, Say da “Şu bir gerçektir, dan sonra da bilgi birikiAykal Hoca. Büyüksün. suçsuz yere yargılandımimi ve deneyimimi payMesela zaten iki orkestğım ve 10 ay ceza aldığım laşmaktan mutluluk duyarası olan bir şehirde AKP için, hiçbir AKP’li arkacağımı belirtmek isterim.” haberlerin sansüre tabi tutulması, haberin bulunduğu alanın okurun karşısına beyaz (boş) olarak çıkması hatırlatılırken günümüzde de benzer baskıların devam ettiği dile getiriliyordu. Nihan Devecioğlu & Cenk Erdoğan & Adam Matta ‘Çark’ (Anason Records) Yeni bir kayıt değil; ancak iç piyasada dağıtılmadığından gözlerden ırak kalmış, aynı nedenle gönüllerde de hak ettiği yeri bulamamış bir albüm “Çark”. Yetenekleri benzersiz (farklı şehirlerden ve kültürlerden gelen) üç müzisyenin suyunu ortaklaşa doldurdukları bir havuzun güneşi “Çark”. Albümün kapağına düştükleri notun ifade ettiği gibi; vokalin, perdesiz gitarın ve beatbox’ın gayri meşru çocuğu. Müzisyenlerimizden ilki deneysel cesaretiyle, serbest doğaçlamalarıyla öne çıkan solist Nihan Devecioğlu. Gücünü tutkusundan alan bu yumuşak ses, insanın içindeki en saf duygularla bezenmiş bir mezzosoprano. Sıradaki Cenk Erdoğan’ı tarif etmeye hacet yok; bu usta müzisyen yine tüm düzenlemeleri üstlenmiş, kültürlerarası köprü vazifesini fazlasıyla yerine getirmiş. New York’lu elektronikçi Adam Matta ise, geleneksel müziğe acımasız modern dünyanın soundunu yapıştırmış. Yani malzeme karışık; caz, Doğu müziği, Türk halk müziği, hatta opera… Üç müzisyenin ortak gayesi, kapitalizmin pençesinde kıvranan şehrin karmaşasından kaçarak şarkılar aracılığıyla sadeleşmek; doğaya ve dağlara doğru bir yolculuğa çıkmak, siyahtan yeşile doğru nefeslenmek. Ya da siz kısaca insaniyet olarak tarif edebilirsiniz. Erhan Ersin ‘Chasing The Voices’ (Sky) Kalabalıkta sesini yükseltmeye meraklı insanlara göre değil bu albüm. Neticede tek bir çalgı ve duygu üzerine kurulmuş solo bir çalışma “Chasing The Voices” (Seslerin Peşinde). Üreticisi nahif ve uslanmaz bir romantik. Adı Erhan Ersin; yola klasik gitarla İstanbul’dan çıkmış, 16 yaşında bir yarışmada Al Di Meola parçasıyla birinci olmuş, sonra şansını İngiltere, Almanya ve Fransa’da denemiş. Muhtelif başarılar yakalamış, iyi yerlerde çalmış, Toto Blanke gibi isimlerden takdir görmüş, ama alçakgönüllü kişiliği izin vermemiş bunları kariyeri için kullanmasına. Elinizdeki albüm gelenekçi bir caz ustasının solo performansı gibi tınlasa da, virtüöz çalışması değil; bundan ötesi ve daha fazlası var içinde. Cümleleri karmaşık değil, tersine basit. Zarafeti ve sıcak tonlarıyla ilk albüm için şaşırtıcı derecede olgun. Utangaç karakterli bir besteci Erhan; potansiyelini ayağınıza kadar getirerek ikram edenlerden değil, yerinizden kalkıp almanızı isteyenlerden. Yanı sıra coşkuyu ve dinginliği dengeleyen bir olgunlukta… İki kadeh kırmızı şarap içtikten sonra lambaları söndürüp, cep telefonunu kapatıp, kendinizle baş başa kalmak istiyorsanız, “Chasing The Voices” albümü size yardımcı olmaya hazır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle