04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 2014 PAZAR 14 Aşağıda okuyacağınız ifadeler, Irak’ta halifeliğini ilan eden IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin 27 Haziran’daki ramazan hutbesinden ve Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığını açıkladığı 1 Temmuz söylevinden alıntılardır. Hiçbir ifade, ait olmadığı tümceye “montaj”lanmamıştır. Zaten ne bükmeye gerek var, ne de eğmeye. Basit bir toplama çıkarma yetiyor. İşte size kabak gibi gerçeğin, çekirdeksiz dökümü: BAĞDADİ: “Kesinlikle tüm hamdler Allah’a aittir. Onu yüceltir ve affını isteriz. Ruhlarımızın şeytanlarından ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiğini hiç kimse saptıramaz ve Allah’ın saptırdığına hiç kimse hidayet veremez.” ERDOĞAN: “Âlemlerin rabbi Allah’a hamdolsun. Mülkün sahibi Allah’tır. Zaferin sahibi yalnız ve yalnız Allah’tır. Bu davayı, bu hareketi, bu mücadeleyi işte bugünlere eriştiren Rabbime sonsuz hamdu senalar olsun. Ya Rab! Sen ki kullarının hareketlerini takdir ettin. Senin iznin olmadıkça hiçbir şey hareket etmez.” BAĞDADİ: “Ey Allah’ın yolundaki mücahitler! Bu bir cennet ya da cehennem ateşi, mutluluk ya da pişmanlık meselesidir. Allah’ın dinine gelince, işte fatih olacak odur. Allah, dinine fetih nasip edeceğine dair söz vermiştir.” ERDOĞAN: “Selçuklu sultanı Alparslan gibi kefenimizi giyerek mücadeleye soyunduk. Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi gibi zaferin kılıç ve atlarda değil, Allah’ın katında olduğuna inandık. Endülüs fatihi Tarık bin Ziyad gibi arkamızda gemileri yakarak yola çıktık. Bugün çıktığımız yolculuğu milletimiz için hayırlara vesile eyle ya Rab. Amin. Amin. Amin.” BAĞDADİ: “Gerçekten İslam vatandaşlar için, Balkanlar’da terk edilmiş vatandaşlarımız için, Ortadoğu’daki mağdurlar için, Filistin için, Mısır için, Suriye için, Somali için, Afganistan’ın mazlumları için siyaset yaptık.” BAĞDADİ: “Vallahi intikam alacağız! Vallahi intikam alacağız! Ne kadar uzun sürerse sürsün intikam alacağız ve İslam ümmetine verilen her zarar, faillerine kat kat fazlasıyla ödetilecektir.” ERDOĞAN: “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer olduğuna inandık. Onlar dışladılar, biz daha azimlendik, her darbeyle daha da güçlendik. Tüzüklerle, manşetlerle, çarpışarak darbelere göğüs gerdik.” BAĞDADİ: “Müslüman topraklarını işgal ederek, işgal ettikleri yerlere hain ajanlarını Müslümanları demir yumrukla yönetmesi için tayin ederek ve ortalıkta milliyetçilik, barış, bir arada var olma, özgürlük, demokrasi, laiklik, Baasçılık, ulusalcılık, Patriot’çuluk ve saire gibi gözleri büyüleyici ve akılları aldatıcı sloganlar attılar.” ERDOĞAN: “Kimi zaman partimizi kapattılar. Şiir okuduk diye hapsettiler. Muhtar bile olamaz diye manşetler attılar. Başbakan olamaz, cumhurbaşkanı seçilemez diye bize devlet nazarında insan olmayı bile yakıştıramadılar. Bugün nasıl Mısır’da demokrasiyi bir hak olarak görmüyorlarsa, on yıllarca bize de demokrasiyi hak olarak görmediler.” BAĞDADİ: “Ey her yerdeki Müslümanlar! Hepinize müjdeler olsun. Allah’ın lütfuyla bugün başlarınızı göğe kaldırın. Çünkü artık sizlere haysiyetinizi, gücünüzü, haklarınızı ve önderliğinizi geri getirecek bir devletiniz ve hilafetiniz var.” ERDOĞAN: “Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı ve başbakan, her anlamda Türkiye’yi uçuracaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın!” ‘Kin, korkağın intikamıdır.’ GEORGE BERNARD SHAW Al Birini Vur Ötekine! Fotoğraf: SİMGELER ümmeti umut dolu gözlerle cihadınızı seyrediyor ve gerçekten dünyanın farklı köşelerinde işkencenin türlü şekillerine maruz kalan kardeşlerimiz var. Mahkumlar yardım için ağlıyor, inliyor. Yetimler ve dullar mağduriyetlerinden yakınıyor. Evladını kaybetmiş kadınlar ağlıyor.” ERDOĞAN: “Başörtülü olduğu için üniversite kapılarından döndürülen kalbi kırık, gözü yaşlı kızlarımız için bu siyaseti yaptık. Cezaevinde evladını ziyarete giden Kürtçeden başka dil bilmeyen, sadece bakışarak sohbet etmek zorunda kalan ciğeri yanık anneler için siyaset yaptık.” BAĞDADİ: “Mescitler ve mukaddesat çiğnendi. Çin, Hindistan, Filistin, Somali, Arap Yarımadası, Kafkaslar, Şam, Mısır, Irak, Endonezya, Afganistan, Filipinler, Ahvaz, İran, Pakistan, Tunus, Libya, Cezayir ve Fas. Doğuda ve batıda, tüm ülkelerde Müslümanların hakları ihlal edilmiş durumda. Ey İslam devletinin askerleri! Hırsınızı artırın! Dünyanın her yerinde kurtarmanızı bekleyen kardeşleriniz için.” ERDOĞAN: “Gurbette unutulan Analitik mantık, böyle bir şeydir, sevgili okurlarım. Alt alta dizip okumak yeter bazen, gerçeği ortaya çıkarmak için. Hani arada 3 günlük zaman, binlerce kilometrelik de uzaklık olmasa, söylevciler sanki oturmuş, karşılıklı sohbet ediyor, sanırsınız. Yer farklı, yöntem farklı, ama inanç ve amacın aynılığı gün gibi ortada. Ve halifeliğini ilan eden Bağdadi, uzun süre tek başına halife kalacak değil gibi. Üstelik rakibi de epeyce dişli! Y.N. İzninizle iki yazılık tatile çıkıyorum. 23 Temmuz’da yeniden birlikte olmak üzere, hoşça kalın. ‘Kontrbas Şairi’nin Ardından Yaşıma başıma pek de uymayan o çocuksu yanılgı, beni de içten içe kuşatmış meğer. Sanmışım ki, Charlie Haden hiç ölmeyecek. Yahut şöyle bir his: İçinde devinip durduğumuz dünya, günden güne vahşileşirken, görmesek bile nefes aldığını bilmemizin dahi yettiği bazı özel insanlarımız vardır ya. Onlara ölümü hiç kondurmayız ve bu aldatıcı “rahatlık”, bir yerlerde umudu da saklı tutmaya yardımcı olur. Ve lakin, cazın “kontrbas şairi” de bu dünyadan göçtü işte. Bir yakınımı kaybetmiş gibiyim... Sevdiğim her insan “gittiğinde” hissettiğim yeryüzünün tenhalaştığı duygusu, bir kez daha ezip kuşatıyor düşünceleri. Patrick Suskind’in aynı adlı romanına da konu olmuş bu devasa gövdeli, zor, sert çalgıyı, yumuşak dokunuşlarıyla güçlü kılmasından; yıllarca “eşlikçi” sıfatı yakıştırılan kontrbası “solo” mertebesine taşıdığı için değil sadece... Charlie Haden, caz müziğiyle çok da yan yana anılmasına alışkın olmadığımız antiemperyalist duruşu ve muhalif tavrıyla, müziğini bunca bütünleştirebildiği için de eşsizdi. Galiba bıraktığı boşluğun derinliği, biraz da bundan kaynaklanıyor. İlk kez 15 yaşında dokunduğu 61 yıllık kontrbas serüveninde hedefini “müzikal fikirleriyle dünyayı daha yaşanılır bir yer kılma” olarak belirledi. Onun bu inancı son nefesine kadar koruduğundan neredeyse eminim. Sadece şanslı bir gazeteci olarak Ankara’da yaptığım iki röportajdaki tutkulu ifadelerinden dolayı değil. Amerikan emperyalizminin ezdiği Latin Amerika ülkelerinden yetenekli müzisyenleri tek tek bulup çıkararak bir araya getirdiği ve “Onları trajediler buluşturdu” dediği “Liberation Music Orchestra”yı Carla Bley ile birlikte dünya turnesine çıkan da oydu; 90’lı yıllarda Amerikan ambargosu nedeniyle ülkesinde hapis kalan genç piyanist Gonzalo Rubalcaba’yı özel girişimleriyle dünyaya tanıtan da. HHH Ankara’ya bir değil birkaç kez geldi. İlk konserini 1997’de şimdi yerinde yeller esen Akay Caddesi’ndeki Saklıkent’te verdi. Yüksek ateş ve içkulak enfeksiyonu sebebiyle doktorunun “konsere çıkma” tavsiyesine rağmen, “Quartet West” ile müthiş bir performans sergilemişti. Sonrasında fasılalarla, caz festivalleri vesilesiyle üç kez konuk oldu Türkiye’de. Politikanın, biz ilgilenmesek de hayatımızı biçimlendirdiğini, Cumhuriyetçiler’den nefret ettiğini, onların iyi birer “halkla ilişkiler uzmanı” olduğunu söyleyip ABD’nin Irak’a girişini, “Bu savaş değil, bir işgaldir. Oraya iktidar hırsı ve petrol için gittiler” dediği ilk röportajımızda, takvimler 2003’ü gösteriyordu. Herkesin o büyük yalana inanarak ya da inanmış görünerek, ABD’nin Irak’a girmesini “demokrasi götürmek” diye nitelediği o günlerde Charlie Haden, Cumhuriyetçiler için “Bunlar çok tehlikeli adamlar. Irak’taki şirketlerin birçoğu Bush yönetiminin ailesi ya da akrabası” deme cesaretini gösteriyordu. “Fikirlerimi insanlara ulaştıramazsam, müziğimden hoşnut olamam” diyen Haden’a 2006’daki röportajımızda dayanamayıp sormuştum: “Bunca büyük hesaplara, binlerce insanın her gün bombalarla parçalanmasına, müzik gibi naif bir araçla karşı durmaya çabalamak sizi yormadı mı? İşgal üç yıl önce başladı. Ve her şey, her geçen gün daha kötüye gidiyor. Ümitsizliğe kapıldığınız olmuyor mu?” Haden’ın birkaç saniyelik sessizliğin ardından verdiği şu yanıt, onun neden bu kadar özel bir sanatçı olduğunu yeterince anlatıyor olmalı: “Ben bunu yapmak zorundayım. Sesimle muhalefet edebilirim. Elimden geldiği kadar onu yapıyorum. Yapmaya da devam edeceğim. Çünkü kendimizi cesaretlendirmeliyiz. Bakın, son Kongre seçimlerinden sonra Bush’un desteği 35’ten 31’e indi.” 60’lı yaşlarının sonunda “Kendimizi cesaretlendirmeliyiz” cümlesini kurup bugünlere ışık tutan “kontrbas” şairi, huzur içinde yat. Yumuşak bas adımların, kâinatta iz bırakmayı sürdürecek. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Artık Dayanamadım! “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla başlıyorum, hamd olsun, Allahımıza hamdolsun, o özünde merhametli işinde merhametli. Rabbimiz, yalnız sana kulluk eder yalnız senden yardım isteriz. Nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapanların yoluna değil, doğru yola. Amin...” Böyle dualı başlangıçları, ilk kez yıllar önce gittiğim İran’da duymuştum. Bütün yöneticiler konuşmalarına başlarken yukarıdaki sözlerin Acemcesini yineliyorlardı. Çok şaşırmamıştım çünkü bulunduğum yerin adı İran İslam Cumhuriyeti’ydi. Yıllar sonra Fatiha suresinin Türkçesiyle seçim bildirgesine başlayan bir cumhurbaşkanı adayımız olacağını düşünemezdim. Oldu. “Ekmek için Ekmeled din” Bey bu sözlerle seçim bildirgesini açtı. AKP’nin önlenemez sürekliliğini dini kullanmasına ve üç beş paket makarna dağıtmasına bağlayan tembel bir zihniyet, en nihayetinde bunu da yaptı. Oysa özellikle CHP’nin bir bilim kurulu var, onlar lütfedip biraz çalışsalar, AKP’nin önlenemez sürekliliğinin başka olgulara bağlı olduğunu göreceklerdi. AKP geniş kitlelere rüyalarının gerçekleşebileceğini gösterdi. Onların da en son model arabalara bineceklerini, onların da Boğaz’a nazır kafelerde su parasına kahve, çay içebileceklerini gösterdi. Onlara bencilliği öğretti. İşveren kesimine inanılmaz kolaylıklar sundu. İşçiyi sömürün sömürün, dedi. Sendikaları açıkça satın aldı. Ve bugün Bağdat Caddesi’nde insanları kızdıran başı örtülü kızların, kadınların yaşamın içine karışmasına olanak sağladı. Ve yıllarca merkezden uzakta duran dini, merkeze taşıdı. Bütün bunlar varken, bir çatı adayının konuşmasına böyle dualarla başlaması adaya ne sağlayacak? Yani bu sözleri duyan ve AKP’ye oy veren vatandaş koşa koşa çatı adayını mı destekleyecek? Neden, niçin desteklesin? Oysa aklın yolu birdir, çatı adayı Recep Erdoğan’ın rakibidir. Rakip bütün bu duaları ondan daha iyi biliyor. Öyleyse neden “Sevgili Yurttaşlarım” diye söze başlamıyor. Devam edelim, “Bugün sizlere ey azizler diye hitap etmek istiyorum. Aziz vatandaşlarım!” Bu da nereden çıktı böyle, efendim Ekmeleddin Bey açıklıyor, “Aziz vatandaşlarım ‘ey azizler’ diye hitap ederken ben yabancı bir dilden Frenkçeden tercüme yapıyor değilim. 18. yüzyılın büyük mutasavvufu Erzurumlu İbrahim Hakkı dostlarına bu şekilde seslenirdi. Ey azizler...” Nasıl bilmiyorsunuz, halk dilinde aziz ve azize Hıristiyan papaz ve rahibeler için kullanılır. Azize Meryem gibi… CHP’li bir üst düzey yöneticisinin “tanıdıkça seveceksiniz” diye bizlere sunduğu Ekmeleddin Bey, Fatiha suresiyle konuşmasına başlıyor, “Ey azizler” diye devam ediyor. Bu nedir? Devam edelim, Ekmeleddin Bey, “huzur” getirecekmiş. Kişisel olarak “huzur” sözcüğü benim en sevmediğim sözcüklerin başında gelir. Huzur ancak, yaşlılar evinde geçerlidir, bu denli dinamik olan bir toplumda “huzur” getirmekten söz edemezsiniz. Çünkü “huzur” durağan bir şeydir. Mevcut düzenin devamını yansıtır. Oysa, AKP’nin yıllardır elinde tuttuğu bir sözcüğü ele geçirmek mümkündü. Bu da “değişim” sözcüğüdür. On iki yıldır bu ülkeye giydirilmeye çalışılan “cehalet gömleğini” değiştirmek! Onu paramparça etmek! İçinde bulunduğumuz durum kurtuluş savaşı koşullarında ve siz “huzur” diyorsunuz. Yeter! Şimdi gelelim seçim sloganına “Ekmek için Ekmeleddin!” İsimden slogan üretmek artık çok demode ve resmen gülünç oluyor. Ama ortada daha vahim bir olgu var. Tayyip Erdoğan’ın tüm dizginleri ben elime alırım iddiası varken, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun üst düzey ve anayasadaki tariflenen görevlere uygun bir politika izleyeceği belirtilmişti. Ama şimdi bu sloganla direkt reel politikanın içine daldı. Ve olmadı. Söylemem şu ki, kim ve kimler Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçim politikasını belirliyorsa, oy kazanmak değil oy yitirmek yolunda başarıyla ilerliyorlar. Öte yandan, kendi içlerinden bir aday çıkaramayan CHP’lilere de bir çift sözüm var. Sizler de seçimlerden sonra sütten çıkmış ak kaşık muhabbetine geçmeyin. Ne olduğunuzu gördük. Öte yandan AKP torba yasalarla işi öyle bir noktaya getirdi ki, ne olsa onlara yarayacak. Bakanların ve Başbakan’ın resmen hırsızlık yaptığının belirlendiği günlerde, Meclis’in resmen meşruiyetini yitirdiği günlerde muhalefet partileri sinei millete dönebilselerdi, işler çok farklı olurdu. Şimdi geçiniz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] G NOKTASI BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İstanbul’un 1 su gereksinimi 2 ni sağlayan bir baraj. 2/ Felse 3 fede, bilgi ile 4 varlık arasında 5 ilişki kurduğu 6 düşünülen kavram... Duyuru. 7 3/ Azerbaycan 8 ve Kars yöre 9 sinde yaygın telli bir çalgı... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Önemli günlerin ya 1 P E L V E R M E da olayların öncesi. 2 Ü R E S U D A K 4/ İlkel benlik... Bir 3 R M E R S İ Y E tür yapay mermer. 5/ 4 Ç A P L A S A C Argoda, genç ve ya5 E T İ R A L E kışıklı erkeklere veD E N K rilen ad... Torun sa 6 K A R A MA S T İ K A hibi kadın. 6/ Mey 7 A R S İ T ve ya da çam kozala 8 M A ğı toplamak için dal 9 İ N A L Ş İ L E ları eğmeye yarayan uzun sırık... Konut. 7/ Halk dilinde bademe verilen ad... Eski dilde engerek yılanı. 8/ Yeşilırmak’ın antik dönemlerdeki adı... 106 taşla oynanan bir oyun. 9/ Denizli’nin Sarayköy ilçesinde bir kaplıca. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Büyük bakraç... İskambildeki maça rengine verilen bir başka ad. 2/ Isparta’nın Sütçüler ilçesinde antik bir kent... Katışıksız, saf. 3/ Altın... Gelin için hazırlanan her türlü eşya. 4/ Bir nota... Pamuktan dokunmuş bir tür ince bez. 5/ Güzel sanat... Parola. 6/ Dayanma, karşı koyma gücü... Ateş. 7/ Okullarda kâğıt, mukavva, tahta gibi şeylerle yaptırılan çalışmalar... Tecrübeli, usta. 8/ Sergen... Rütbesiz asker. 9/ Arapçada “ben”... Musluk teknesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle