29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 HAZİRAN 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Düşünceyi yayma Mahkeme, kürtaj tepkisi nedeniyle gözaltına alınan kadınlara açılan davayı reddetti ALİCAN ULUDAĞ TBMM SOMA KOMİSYONU: özgürlüğü var Facialar lamaya, toplanan deliller ile tüm dosya kapsamına göre, sanıkların olay tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ile görüşmek için toplandıkları, çevreyi rahatsız edici ve trafik akışını engelleyici davranışlarda bulunmadıkları, anayasanın 26. maddesine göre herkesin düşüncesini tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarının bulunduğu, bu nedenle atılı suçun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı anlaşılmakla tüm sanıkların beraatlarına karar vermek gerekmiştir.” MAHMUT LICALI ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Kürtaj cinayettir” diyerek başlattığı tartışma sırasında tepkilerini dile getirmek ve önerilerini sunmak üzere dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile görüşmek için gittikleri bakanlık önünde yasadışı eylem iddiasıyla gözaltına alınan 26 kadın hakkında açılan davada beraat kararı çıktı. Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıcı Mehmet Yağcı, çevreyi rahatsız edici ve trafik akışını engelleyici davranışlarda bulunmayan kadınların, anayasanın 26. maddesine göre düşüncelerini tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarının bulunduğuna dikkati çekti. Halkevleri üyesi kadınlar, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir, cinayettir” sözü üzerine 1 Haziran 2012 tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na giderek dönemin bakanı Fatma Şahin ile görüşmek istemişlerdi. Bu durumu haber alan Emniyet, çevik kuvvet ekipleriyle kordona aldıkları kadınları bakanla görüştürmeyip gözaltına almıştı. 26 kadın hakkında yasadışı eylem yapmak ve polise direnmek suçlarından 6 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada savunma yapan kadınlar, kürtaj ile ilgili o dönem yaşanan tartışmaya ilişkin yasa önerisinde bulunmak üze kronikleşti ANKARA Soma’da 301 işçinin hayatını kaybetmesiyle gündeme gelen maden kazalarını araştıran TBMM Soma Komisyonu’na bilgi veren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye genelinde iş kazalarında düşüş eğilimi yaşanırken, maden kazaları ise sürekli artıyor. 20042012 döneminde meydana gelen 73 bin maden kazasının 64 bininin kömür madenlerinde olması, kömür madenlerindeki kazaların kronik bir sorun haline geldiğini gösterdi. Komisyona iletilen verilere göre Türkiye genelinde iş kazalarında düşüş eğilimi gözlenirken, maden kazalarında ise artış eğiliminin olması dikkat çekti. 2009 yılı itibarıyla maden kazalarında tekrar artış yaşanmaya başlandı. 2009’da 7 bin 663; 2010’da 7 bin 44; 2011’de 7 bin 587; 2012’de 7 bin 46 olarak gerçekleşti. Komisyona bilgi veren Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Bahtiyar Ünver, madenlerdeki iş kazalarına ilişkin “Bizde asıl sorun Çalışma Bakanlığı’nın kazadan sonra önlem alması. Mevzuatlar hep kazadan sonra yapılmış. Burada önemli olan tüm programlamaların kaza yaşanmadan önce olmasıdır” dedi. Öte yandan, edinilen bilgiye göre, Soma faciasının üzerinden henüz bir ay geçmeden işveren firma tüm çalışanlarına tebligat göndererek üç gün içinde işbaşı yapmalarını istedi. ‘Eylem değil’ Bu kararla mahkeme, kadınların bakanlığa gitmeleri eylem olarak değerlendirilmedi ve bu nedenle gerekçede, “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı”nı düzenleyen 34. maddeye atıf yapılmadı. Bunun yerine anayasanın “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini” düzenleyen 26. maddesine dikkat çekildi. Bu maddenin ilk fıkrasında, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hürriyetine sahiptir” denildi. Son dönemde anayasanın ifade özgürlüğü maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından Twitter ve YouTube’a özgürlüğün kapısını aralamak için kullanılmıştı. Halkevleri üyesi kadınlar, kürtaj tartışması üzerine Aile Bakanı Fatma Şahin’le görüşmek isterken gözaltına alınmışlardı. Ancak mahkeme, anayasanın 26. maddesine göre kadınların düşüncelerini tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarının bulunduğuna dikkat çekerek, beraat kararı verdi. re Fatma Şahin ile görüşmek için olay yerine gittiklerini, ancak görüşemediklerini, buna karşın polisin baskısına maruz kaldıklarını, suçsuz olduklarını kaydetti. Yargıç Mehmet Yağcı, iki yıl süren dava sonucunda tüm kadınların suçsuz olduğuna karar verdi. Yargıç Yağcı gerekçesinde şu ifadeleri kullandı: “Her ne kadar sanıklar hakkında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüşleri Yasası’na muhalefet suçundan kamu davası açılmış ise de yapılan yargı Gezi’nin gerçek görüntüleriyle derlenen ‘Cennetin Düşüşü’ gösterimde ‘O adam’ cennetinden düştü İstanbul Haber Servisi Gezi Direnişi boyunca kaydedilen yaklaşık 100 saatlik görsel arşivden seçilerek kurgulanan “Cennetin Düşüşü” belgeselinin ilk gösterimi Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Avukat Efkan Bolaç’ın çağrısıyla toplanan ve Ersin Kana’nın yönettiği Pancard Film’in yapımcılığını üstlendiği belgeselde, akademisyen Ahmet İnsel, oyuncu Barış Atay, Taksim Dayanışması’ndan avukat Can Atalay ve Gezi Direnişi’ne katılan öğrencilerin tanıklıklarının yanı sıra direnişte yaşamını yitirenlerin ailelerine de yer veriliyor. Gösterimin açılışında konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, “Haziran 2013’te Gezi Parkı’nda başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan Gezi Direnişi’ni anlatan ‘Cennetin Düşüşü’ ilk kez ilçemizde gösteriliyor. Daha eşit, özgür ve demokrat bir ülkede yaşamayı hepimiz hak ediyoruz ve hak mücadelelerimizle bunu da gösteriyoruz” diye konuştu. Gösterim sonunda alkışlarla sahneye çıkan belgeselin süpervizörlüğünü yapan Hakan Alak da “Aslına bakarsanız çok bir şey yapmadık biz. Yaptığımız şey bize gelen görüntülerle bu görüntüleri çeken insanların emeğiyle bu belgeseli meydana getirmek” dedi. Belgesel fikrinin öncülerinden avukat Efkan Bolaç da filmin tamamlanması için Berkin Elvan’ın uyanmasını beklediklerini belirterek “Onu da filme dahil ederiz diye bekledik ama maalesef uyanamadı. Adaletsizliğin hüküm sürdüğü, tek adamın olduğu bir ülke düşünün. Ve o tek adamın cennetten düşme haliydi Gezi. Baskıya, özgürlük düşmanlarına karşı bir direnişti” ifadelerini kullandı. ‘Soma, AKP’nin gerçek yüzüdür’ ADANA (Cumhuriyet) Soma’daki maden faciasında yaşamını yitiren 301 madenci Atatürk Parkı’nda törenle anıldı. Atatürk Anıtı önünde bir araya gelen ve “Yanan bizdik, siz kömür sandınız”, “Yastayız”, “Kaza değil cinayet, kader değil katliam” yazılı pankart açan TMMOB’ye bağlı oda başkan, yönetici ve üyeleri adına konuşan İKK Sekreteri Hasan Emir Kavi, “Özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırmanın yaygınlaşması, sosyal güvenlik ve güvenceden yoksun kayıt dışı işçilik, çocuk işçi çalıştırma, yasal düzenlemelerdeki yanlışlıklar iş cinayetlerinin nedenleri arasındadır. Soma, AKP devletinin gerçek yüzüdür” dedi. Maden Mühendisleri Odası Başkanı Cumali Sakatoğlu da 19 olayda 655 madencinin yaşamını yitirdiğini anımsattı, bu katliamların nedeninin açıkça taşeron çalışmanın, özelleştirmenin, doğrudan iktidara bağlı sendikaların, denetimsizliğin yarattığı güvencesizlik olduğuna dikkat çekti. Genel bir değerlendirme Okur Temsilciliği ya da uluslararası adlandırmayla Ombudsmanlık, gazete, TV kanalı, radyo ya da internet sitesi ile okur arasında bir arabuluculuk, hakemlik anlamı taşımıyor. Gelen eleştiriler ve yönetimin, editörlerin, düzeltme servislerinin yanıtları ile ilgili olarak temsilcinin elinde genel gazetecilik ilkelerinden başka bir anahtar yoktur ve iyi ki de yoktur. Kuşkusuz bu ilkeler de temsilcinin kendi subjektif görüşleri değil, yazılı, sınanmış ve uygulamada kendini kanıtlamış ilkelerdir. Bizim gibi gazeteciliğin büyük zorluklarla karşılaştığı ülkelerde genel ilkelerin uygulanıp uygulanmadığını okur desteğiyle sürdürmenin yanı sıra, muhalefet görevinin gazeteciliği belirleme zorunluluğu nedeniyle ek birtakım zorluklar daha var. Okur Temsilcileri aynı zamanda bu görevin yeterince yerine getirilip getirilmediğini de okur desteğiyle denetlemek durumundalar. Bu nedenle gazeteciliğin özellikle iktidarları ve kuşkusuz muhalefetleri de eleştirme görev ve sorumluluğu, öncelikle muhalif olmayı, hataya, yanlışa, örneğin yolsuzluğa odaklanmayı gerekli kılıyor. Kendilerini gerçekte nesnel olmayan bir “nesnellik” anlayışına kaptırmış, “gazeteciliği” iktidarlarla iyi ilişkiler temeline oturtmuş gazetelerde okur temsilciliği ya da benzer bir kurumsallaşmaya bu nedenle yer verilmiyor. Verilse de bu “gazeteyi savunma kurumu” olmaktan öteye geçmiyor. Bu nedenlerle okurlar, okur temsilcisine destek olmak, görevin gerektiği gibi yerine getirilmesine katkıda bulunmak istiyorlarsa ilkelerin uygulanışı ile ilgili görüşlerini ileterek, temel ilkelere aykırı haber, makale ya da genel söyleyelim tutum varsa onu eleştirmek gibi bir yolu denemelidirler. Bu arada ilkeler yalnız gazeteler için değil okurlar için de yol gösterici olmalıdır. Kuşkusuz gazetedeki teknik aksaklıklar, hatalar, dil yanlışları önemlidir. Ama en az onlar kadar, hatta daha fazla haberin, yazının, analizin genel olarak ilkeler karşısındaki durumu önemlidir. Okurlar, “eleştiriyoruz da ne oluyor” umutsuzluğuna kapılmamalıdırlar. Teknik aksaklıkların giderilmesi zaman ister ama ilkeler konusunda eleştiriler daha hızla etkisini gösterecektir. Gazetecinin Soru Sorma Hakkı ve Görevi Gazeteciler için soru sormak yalnızca bir hak değil, ondan da önce bir görevdir. Halkın haber alma hakkının karşılanabilmesi gazetecilerin bu görevlerini layıkıyla yerine getirebilmelerine bağlıdır. Devletin sorumluları ise kendilerine soru sorulmasından pek hoşlanmıyor, değişik yöntemlerle sorulardan kaçmanın yolunu buluyorlar. Başbakan Erdoğan’a soru sormak neredeyse cesaret isteyen bir iş haline geldi. Azarlanmayı göze almadan soru sormak neredeyse imkânsızlaştı. Yandaş medyanın sorumlu noktalarında yer alanlar ise Başbakan’ın sorulmasına izin verdiği, sorulmasını istediği soruları sormakla yetinmeyi tercih ediyorlar. Özellikle yolsuzluklarla, baskılarla ilgili sorular daha ilk cümlelerde kesiliyor ya da sessizlikle geçiştiriliyor. Peki gazeteciler soru soramazlar, sorularına doğru yanıtlar alamazlarsa mesleklerini nasıl yerine getirecekler? Evet, soru sormak, yanıt istemek bizim görevimiz. Görevimizi yerine getirmemiz engelleniyorsa, soru sorma hakkı için etkin bir mücadeleye girişmek ve nerede görevimiz engelleniyorsa orada, kim görevimizi engelliyorsa ona karşı hep birlikte, evet hep birlikte ve örgütlü olarak harekete geçmeliyiz. Yanıt alamadığımız soruları “işte bu sorulara yanıt verilmiyor, yanıt vermeyenler işte şu yetkililer, şu görevliler, şu sorumlu kişilerdir” diye ilan etmek, açıklamak da bir hak ve görevdir. Üçlü cendere yıkılmak üzere EMRE DÖKER Eski bir Cumhuriyet yazarından öneriler Cumhuriyet tirajını artırmak için daha çok çaba harcamalı. Okurların görüşüne başvurmak için internet sitesinde ya da gazetede kapsamlı bir anket yapılabilir. Okurların değişik konularda görüşlerini açıklayabilecekleri bir okur köşesi de yararlı olacaktır. Köşe yazılarının dışında kısa fıkra tarzı yazılara da alan açılsa iyi olacaktır. Gazetede neden küçük ilanlara yer verilmediğini de anlayamıyorum. Siyah zemin üzerine beyaz harflerle yapılan düzenlemelerin de okuma güçlüğü yarattığını bilmenizi isterim, ayrıca bu türden mizanpaj, yazı ya da haberde cümlelerin altının çizilmesini de imkânsızlaştırıyor. Ek olarak haberlerde tekrarlara da dikkatinizi çekmek istiyorum. Son bir öneri; yeni ders yılı öncesi bir dizi ile sorunları dile getirebilirseniz yararlı olacaktır. Turgut Arığ Köşe yazıları Köşe yazılarının uzunluğu kısalığı konusunda Onur Aydemir’in görüşüne katılıyorum. Cumhuriyet bir okuldur. Bizi aydınlatıyor, bilgi ve kültür sahibi yapıyor. Ayrıntıları bilmeyince eksik kalıyor. İsmail Gökdemir. Bunlar küçük hatalar mı? 06 Haziran 2014 Cumhuriyet, sayfa 8; Televizyon sayfası: 1 “Küçük kasabada dönen dolaplar” başlığı altında Kızıl Nehirler adlı bir film konu oluyor. Ancak bu filmin hangi kanal ve hangi saatte oynadığına dair en ufak bir bilgi yok. 2 Gene aynı sayfada Kuzey Yamacı adlı filmin kısa tanıtımı var. Film tv2’de oynuyor ama saati belli değil, üstelik tv2, programları verilen kanallar arasında yok. İlter K. Akbuğ İZMİR Soma’da 301 kişinin yaşamını yitirmesinin ardından Türkİş’e bağlı Türkiye Maden İş Sendikası’nın kendilerini savunmadığını söyleyen yaklaşık bin işçi, DİSK’e geçti. DİSK’e bağlı Dev MadenSen Ege Bölge Temsilcisi Hacay Yılmaz, “Artık madenci arkadaşlarımız üçlü cendere dediğimiz ‘patron sendika Türkiye Kömür İşletmeleri’ baskısını yıktılar” dedi. Özellikle kazanın yaşandığı Soma Madenleri’yle İmbat Madencilik şirketlerine ait ocaklarda çalışan bini aşkın madencinin, DİSK’e bağlı Dev MadenSen’e üye oldukları belirtildi. Türkiye Maden İş Sendikası’nın toplusözleşme hakkının gelecek yılın haziran ayında biteceğini belirten Dev MadenSen Ege Bölge Temsilcisi Hacay Yılmaz, “Bu tarihten sonra toplusözleşmeye, çoğunluğu elinde bulunduran DİSK Dev MadenSen olarak girmek istiyoruz” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle