29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 HAZİRAN 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Biçilen Doğa Yazar Alper Akçam, Ardahan’da yol genişletme gerekçesiyle Ölçek KöyüÇığıstan ormanı bölgesinde binlerce sarıçam fidanı ve ağacının katledildiğini duyuruyor: “Ardahan’daki Pinus Silvetris türü çam ormanları bir doğa harikasıdır. Kendi ekolojik yapısı içinde gelişmeyi sürdüren bu ormanların altı çimen çiçektir. Yaz kış bu ormanlarda yalın ayak gezilebilir, yaban yemişleri toplanabilir. Çiğelek, jolo, horoz gözü, kuzukulağı, karakat, meğsal, laba… Doğanın yaşam gizi, OğuzAhıska kültür tarihinden günümüze, bu yemişler de yok oluyor. Bu bölge, Kür ve Aras dışında FıratDicle kollarına, hatta Kızılırmak’a kadar su sağlayan, yapılan araştırmalara göre gelecekte barınılabilecek, yaşanılabilecek çok ender coğrafyalardan biridir. Ardahan’daki bin iki yüz ayrı kır çiçeğinin, beş yüz bine Çocuklar Korunmuyor Meclis komisyonlarında tartışılan ceza yasasında kimi değişiklikler öngören tasarının, cinsel dokunulmazlığa karşı suçları önlemeye yönelik olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz... Adli Tıp Uzmanları Derneği, Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği ve Türkiye Psikiyatri Derneği’nin ortak saptamalarını okursanız eğer, havanda su dövüldüğünü anlıyorsunuz: Tasarı, genel mantığı ile çocukların korunmasına değil failin cezalandırılmasına odaklanmış, önleyici tedbirlere yer verilmemiş. Tasarıda yer alan “fiilin ani bir hareketle işlenmesi” ifadesiyle ne kastedildiği anlaşılamıyor. Sarkıntılık (ani hareket) gibi eylemler, hafifletici bir unsur olarak ele alınmış; bu tanım, cinsel saldırının bütününe ve çocuk istismarına da taşınmış, hangi hareketin ani olacağı konusu ise belirsiz bırakılmış. Çocuk kavramı ile çocuğa yönelik cinsel istismarı uluslararası sözleşmelere uygun tanımlamadaki eksiklikler giderilmemiş. Erken yaşta evlendirilmelerde çocuğu koruyucu bir düzenleme getirilmemiş. Yakın yaşlardaki çocukların flört veya merak nedeniyle ya da gelişimlerinin doğal bir parçası olarak gerçekleştirdikleri eylemler de ağır cezalar ile karşılanmış. Uğradığı şiddet sonucu çok ağır düzeyde hastalanan bireyin adalet hakkının sağlanması için de herhangi bir hüküm yok. Uzman derneklerin genel kanısı, öngörülen düzenlemeler kötüye kullanılmaya çok uygun, caydırıcılıktan öte teşvik edici nitelikte. Bazı eylemler için daha ağır cezalar uygulanacağı savlansa da, çocukların mağdur olması engellenemeyecek... Tezatlar Ülkesi Türkiye’de yaşananların ne kadar büyük tezatlar barındırdığını daha iyi anlamak için anayasamızın ilgili maddesini okumanın gerekli olduğu kanısındayım. Anayasanın onuncu maddesinden bir alıntı: MADDE 10 “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Bu maddeyi okuduğunuzda Türkiye’nin nasıl bir tezatlar ülkesi olduğunu çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bu maddenin içeriğinin tam olarak uygulanmadığını bütün dönemlerde az çok yaşamışsınızdır. Yoruma bile gerek olmayan bu madde, uygulama esnasında insanın canını sıkacak sonuçlara Türkiye’yi taşımıştır. Siyasetçilerimiz zaman zaman “Anayasanın değişmesi ve halkı kavrayacak, kapsayacak bir hale dönüşmesi” gerektiğini söylerler. Bende kendilerine, yalnızca şu maddeyi bile doğru uygulasalar sorunların ortadan kaldırılabileceğini söylüyorum. Kanunların uygulanması sırasında gösterilen özensizlik ve (en kibar haliyle) nezaketsizlik, toplumun bir tezatlar ülkesinde yaşadığının en somut göstergesidir. Ergenekon davası ve sonrasında yaşanan bütün davalarda yürütmeye yönelik yapılan tüm taleplerde, yargının bağımsız bir kurum olduğu ve etki edilemeyeceği söylenmişti ama sonradan gördük ki, 17 Aralık’ta yasama faaliyete geçirilerek düzenlemeler de yapılabiliyormuş. 28 Şubat’ta ve öncesinde yaşanan bütün fişlemelerin birer cadı avına dönüştüğünü söyleyen bir siyasi iktidara sahibiz. Hatta AKP iktidara geldiği günden beri insanların yargı kararı olmadan işten atılamayacağını savunarak, YAŞ’ın yargı denetimine açılmasını sağlamıştı ama görüyoruz ki, yürütme yargı kararına bile gerek görmeden işten el çektirebiliyor, hatta işlerine son verebiliyor. O dönemin bir cadı avı olduğunu söyleyen yetkililer şimdilerde, “cadı avıysa cadı avı; biz bu işi bitireceğiz” diyebiliyorlar. Geçmiş dönemlerde, ülkenin farklı bölgelerinde emniyet güçlerinin daha sert muamelelerde bulunduğunu ve bunun da terörün azmasındaki en büyük etken olduğunu söyleyen büyüklerimiz, sanırım bugün yaşananları farklı bir açıdan yorumluyorlar. Çözüm sürecini yürüten bakanımız, anaların tekrar ağlamaması için emniyet birimlerine, toplumsal olaylarda daha sakin davranmaları gerektiğini emrettiklerini söyleyebiliyor. Ülkenin batısında ise yasal bir gösteri için bile “polisimize her türlü yetkiyi verdik” denebiliyor. Bu sözümden başka bir şey çıkarmaya çalışanlar için bir kez daha tekrarlıyorum: “Herkese hukuk çerçevesinde eşit davranılsın diyorum; nokta.” Geçen yıllarda güvenlik güçleri, 19 Mayıs kutlamaları yapmak isteyen gruplara karşı, Çanakkale geçilmez mantığı ile savunma yapmakta ve kutlama yapmaya çalışan halkı ise terör örgütü gibi görmekteydi. O yıllardan çok kısa bir süre sonra ise terör örgütü karargâhından ülke içine video konferansı şeklinde canlı yayın yapılmasına izin verilebilmekte ve müdahale dahi edilmemektedir. Ülkenin laiklik uygulamalarından rahatsız olup, dini anlamda baskı gördüklerini ifade edenler, bugün farklı ibadet yeri taleplerine gözlerini kapatabilmektedirler. Vakıflar ve devlet kaynaklarından desteklenen ibadet yerleri toplumun bir gerçeğiyken, diğer ibadethane taleplerine ise “kendiniz yapın, biz önünüzde engel değiliz” denebilmektedir. İşin esası, siz hangi anayasayı yaparsanız yapın, kendi içinizde demokrat olmak gibi bir mantığa sahip değilseniz eğer, ülkemizin de “tezatlar ülkesi” olmaktan başka farklı bir seçeneği olamayacaktır. Bir süre sonra tezatlıklar ülkesi olmaktan “ben yaptım oldu ülkesine”, daha sonra da “işinize gelmiyorsa çekin gidin ülkesine”, bir sonra ki adımda ise “mutsuzlar ülkesine” dönüşebiliriz. Bu mutsuzluğunda anayasanın 10. maddesinde belirtildiği üzere herkese eşit davranacağı kesin. yakın insanı besleyen ve çok önemli bir hayvancılık kaynağının sigortası da bu ormanlardır.” Akçam, diyor ki: “Umurunda mı politika bezirgânlarının? Halkı düşünce, inanç, kültür ayrılıkları üzerinden birbirine karşı kışkırtırken avuç ovuşturup cukkayı dolduruyorlar!” Gizlilik Nüfuz ticareti, para sıfırlamak “özel hayatın gizliliği”ne girdiğinden suç olmaktan çıktı. “Anlayamadım babacığım” filan yok artık, götür götürebildiğini... “Rumların varılan mutabakatların Kıbrıs’ta Ne Ortaklığı? yeniden gözden geçirilmesi önerileri, gerçek bir uzlaşmayı sağlama yerine TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Kıbrıs’a gitti; Yunan ve Güney Kıbrıs sanayicileri ile bir toplantı yaptı. Arkadaşımız Utku Çakırözer’in yazdığına göre taraflar, Kıbrıs’ta “imtiyazlı ekonomik bölgeler kurulması, ortak tahkim kurulu ve ortak girişimci kümesi oluşturulması” konusunda görüş birliğine vardılar. Eski KKTC Ankara Büyükelçisi Ahmet Zeki Bulunç, görüşmeye ve uzlaşılan konulara bir anlam veremiyor: zamana oynama tavırları karşısında, ortak birtakım yaklaşımlar ortaya konması, açıkçası yalnızca bizi Rum tarafına yamamaya yarar.” Bulunç, haklı olarak “Ortak bölgeler, kurullar nerede kurulacak? Kim sorumlu olacak? Bana limanımdan ihracat yapmama bile ambargo koyarak izin verilmezken imtiyazlı bölge kime ait olacak?” gibi soruları gündeme getirip TOBB’nin attığı adımın asıl hedefini şöyle açıklıyor: “Sermaye kesimi, Annan Planı döneminde de benzer bir tutum içindeydi. ABD’den kimi görevliler Türk işadamları ile birlikte Kıbrıs’a gelmiş, ‘Annan Planı’na evet dersek, önümüz açılacak, yatırımlar başlayacak’ gibi bir tavır geliştirmişlerdi. Sermaye kesimi bu kez, ‘Biz Avrupa Birliği’ne giremiyoruz, ama Kıbrıs AB’de. O halde KKTC’yi ortadan kaldıracak iki eyaletli bir sistem öngörürsek, kurulacak imtiyazlı ekonomik bölgelere girersek, AB’ye de girmiş oluruz’ düşüncesinde...” Küreselleşme çağındayız. Sermaye; ulusal çıkarlarmış, sınırmış, şuymuş, buymuş dinlemez... Önemli olan paranın, patronların ve şirketlerin özgürlüğüdür. Cukkacılara, havuzculara, kutuculara vergi affı gelir de, neden hiç işçinin maaşından kesilen gelir vergisine, vatandaşın evi için ödediği emlak vergisine af gelmez? Çünkü, onlar düzenli ödenir... Bir ödeme de bak, ne yapıyorlar adamı... Düzenli Dursun Değini İbrahim Eroğlu’ndan: “Boğazınıza, hatta gözünüze dursun, mesela bazı şeyler.” GÖRÜŞ İ. GÜRŞEN KAFKAS KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Atatürk’ün Yalova Sevdası Atatürk, savaş yorgunluğunu, Cumhuriyetin kuruluş onurunu, devrimlerinin yenileşmeci ve gelişmeci huzurunu 19 Ağustos 1929’da ilk kez geldiği Yalova şifalı sularıyla bütünleştirdi. Yorgun bedeninin, yorgun gözlerinin eziyetini Termal’in şifalı sularında dinlendirdi. Yalova onun yazlık çalışmalarının yeri olmuştu. Termal’in tarihin derinliklerinden gelen yeraltı kaynak suları olarak yorgun ve hasta bedenlere hayat verdiğinin inancındaydı. Samanlı dağlarının eteklerinde kurulan Yalova önceleri küçük bir nahiyeyken Atatürk’ün emirleriyle ilçe kimliğine kavuşmuş ve İstanbul’a bağlanmıştı. Zengin bitki örtüsü, tarım, sebzecilik ve meyvecilik önemli yaşam kaynağıdır. Yeraltı kükürtlü sularının bolluğuyla tanınan Yalova / Termal; Yunanlılar, Romalılar, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de önemli bir sağlık (şifa) ve dinlenme yeri olarak biliniyordu. Kükürtlü sularının mide, tansiyon, nevralji, romatizma ve peklik gibi hastalıklara iyileştirici etkisi olduğu yaygındı. Atatürk, Yalova’nın planlı yenileşme ve gelişme çalışmalarında bulundu. Tarihi geçmişiyle yıpranan Termal’in onarım ve bakımı için 400 zanaatkârı (demirci, elektrikçi, marangoz vb.) görevlendirdi. Uzun bir yenileşme çalışması sonucunda Termal Kurşunlu Banyosu’nun da onarımını yaptırdı. Samanlı ve Yalova dereleri temizletilerek YalovaTermal yolu da düzeltildi. Yalova düzenli bir imar planı ile yenileştirildi. Atatürk, yazlık çalışmalarını, devrimsel içerikli önemli kararlarını artık Yalova’da alıyordu. Yerli ve yabancı konuklarını da burada ağırlıyordu. 13 kez günübirlik, 27 kez de kalıcı olarak 311 gün, 273 gece Yalova’da konakladığı bilinmektedir. Ankara’dan İstanbul’a gelişinde ilgilileri Yalova’da kabul eder, çalışmalarını burada sürdürürdü. Çok önem verdiği toplantılara burada hazırlanıyordu. Atatürk, Termal kaplıcalarının dünyaca ünlü bir sağlık ve dinlenme merkezi olması için çaba gösteriyordu. Orman yollarını açtırıp yeni sıcak ve soğuk su boruları döşenerek kaplıcada iyileştirmede bulundu. Yolun iki yanına çınar ağaçları diktirdi. YalovaTermal’in bahçe düzenlemesi için bahçıvan Pandeli Usta’yı görevlendirdi. Pandeli Usta, Termal’in bahçe düzenlemesine kırk yıl hizmet etmiş bir emektardır. Yalova’nın ve Termal’in yenileşme, gelişme ve değişiminde Atatürk’ün çok önemli emek ve katkıları vardır. Onun amacı, Yalova’yı ulusal ve uluslararası sağlık, şifa, doğa ve dinlenme merkezi olarak tanınmasıydı. Atatürk, ağaca, yeşile, çiçeğe, hayvana çok tutkundu. Kır çiçeklerini toplar, her gün yakasına bir papatya takardı. O, doğanın, hayvanların vazgeçilmez dostuydu. Yalova sevdası Atatürk’ün gönlüne ve yüzüne yürümüştü. Ormanı gezerken kuş seslerinin tınısını, ağaçların ahenkli hışırtısını, ılık rüzgârın serinliğinin zevkine doyamazdı. İşte hayat diye soluklanırdı. “Her nerede sevgi ve saygı varsa, orada itimat ve itaat vardır” diyordu. Köylülerle, işçi ve askerlerle, halkla konuşup dertlerini, sorunlarını dinlerdi. Atatürk’te kin ve kibir yoktu. Onun zenginliği insan sevgisi ve güvendi. Atatürk, Termal’in doğal güzelliklerini görünce, burada bölgenin örnek bir çiftliğini yaptırmaya ve buraların yerleşime açık tutulmasına karar verdi. Ayrıca, Termal’de bir cumhurbaşkanı köşkü yaptırdı. Köşkün çatısına tarihi bir çınar ağacının dalı dokununca ilgililerce bu dal kesilmek istenir. Atatürk dalın kesilmesine engel olur. İstanbul Belediyesi İmar Müdürlüğü’nden yardım istenir. Ağaca dokunulmaz. Bina raylı sistemlerle temelden kaydırılarak sorun çözümlenir. İşte Atatürk’ün ağaca, yeşile, çiçeğe, daha doğrusu doğaya olan tutkusuna önemli bir tarihi örnek ve kanıt. 1930’larda İstanbulYalova vapur seferlerine başlandı. Termaldeki bu yenileşme ve değişim sonucunda, Termal yerli ve yabancı gezginlerin akınına uğradı. Köy olarak kurulan yerleşim yeri ilçeye dönüştü. Bugün önemli bir ilimiz olarak, toplumsal değerde yer almaktadır. Atatürk, Türk Tarih ve Türk Dil Kurumu ön çalışma ve araştırmalarını Yalova’da yaptı. Çok partili sisteme geçişin başlangıcını, demokrasimizin önemli adımı sayılan “Serbest Cumhuriyet Fırkası” çalışmaları da Yalova’da başlatıldı. Teknik okulların geliştirilerek çoğaltılması kararı da Yalova’da alındı. O, en son 21/22 Ocak 1938’de yeni açılan Termal oteline geldi, 9 gün kaldı. O amansız hastalığı burada teşhis edildi. 1 Şubat 1938’de Bursa’ya gitti. Bu tarih Atatürk’ün Yalova’ya vedası olarak bilinir. Atatürk’ün Yalova sevdası, sevgisi ve emeği bıraktığı değerli eserlerde canlı olarak yerini korumaktadır. Atatürk ulusunun ve Yalova’nın vazgeçilmez sevdalısıydı. Atatürk’ün yenileşmeci eseri Yalova, dinlenmek, şifalı Termal’inde huzur bulmak isteyen tüm gezginlere harika doğası ile her mevsim kucak açıyor. Haydi Atatürk’ün sevdalısı Yalova’ya dinlenmeye… HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Güney 1 Anadolu’ya 2 özgü, buz kı3 rıkları ve şer4 betle yapılan serin içecek. 5 2/ Düşünüle6 nin tersini söyleyerek yapılan 7 ince alay... İs 8 panyolların se 9 vinç ünlemi, 3/ “Çok önem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 li kişi” anlamında 1 E N O T U R İ Z M uluslararası kısalt 2 L Ö V E E R İ E ma... “Hile, düzen” 3 A K A O F O R T anlamında argo 4 R E İ R İ N sözcük. 4/ Kendini K İ N A beğenme, bencillik. 5 A R A S V A L A İ L 5/ “Şimdi uzun kar 6 A Y A lıklarda bir Lapon 7 A L İ B İ A H A R kızağı/Önünde 8 R O Z E geyiği” (Behçet Ne 9 E K O T U R İ Z M catigil). 6/ Bir nota... Tanzimat edebiyatının öncülerinden olan ünlü yazar ve şair. 7/ Yeni bir şey bulma... Büyük ve süslü çadır. 8/ Biralık bir arpa cinsi... Kimononun beline bağlanan ve daha çok ipekten yapılan uzun Japon kemeri. 9/ Halk dilinde kızılcığa verilen ad... Beygir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gaziantep yöresine özgü, taze sarımsak ya da soğan ve etle yapılan bir yemek. 2/ Cerahat... Taş ya da maden çıkarılan yer. 3/ Çingene çocuğu... Gösteriş, caka. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Cerrahide kullanılan keskin ve küçük bıçak. 5/ İtalya’da bir kent... Bir nota. 6/ Bir zaman birimi... Japon lirik dramı. 7/ İcranın ılımlı bir tempoda olması gerektiğini belirten müzik terimi. 8/ Seçkin...Türk müziğinde bir makam. 9/ İlave... Pamuk çekirdeği. Nüfus cüzdanımı ve ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. METİN TÜFENK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle