28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 HAZİRAN 2014 PAZARTESİ 6 DİZİ Fethullah Gülen’in 28 Şubat’taki tavrını eleştiren Şevket Kazan: G Hesabımız mahşer günü yımlanan bir haber Türkiye’yi yeniden dalgalandırdı. Genelkurmay Başkanlığı tüm birliklere gönderdiği “gizli” emirle, irticai faaliyetlere destek sağlayan bazı mağazalardan alışveriş yapılmamasını istiyordu. Cemaate yakın şirketler de bu listenin içerisindeydi. Bu tablo Gülen için büyük bir sürprizdi. Verdiği desteğe karşın kendisi de irtica suçlamasından kurtulamamıştı. Gazeteci Fehmi Çalmuk, MGK toplantısında üzerinde durulan en önemli konulardan birinin Gülen cemaati olduğunu ancak cemaatin bunu fark etmediğini belirtirken, çok çarpıcı bir iddiayı dile getiriyor: “28 Şubat kararlarından biri, Fethullah Gülen’i tutuklamak ve okullarını kapatmaktı. Ben bunu bizzat Erbakan’dan duydum. Erbakan bu öneriye ısrarla karşı çıkmıştı. Türk bayrağını yurtdışında dalgalandırıyor diye askerlere en büyük propagandayı Erbakan MGK toplantısında yapmıştır.” RP için sonun başlangıcı 21 Mayıs 1997’de yaşandı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 21 Mayıs 1997’de bir basın toplantısı yaparak, “kan içici vampirler” diye nitelediği RP’ye kapatma davası açtığını açıkladı. Gülen ise RP’nin Anayasa Mahkemesi’nde devam eden kapatılma davası sırasında seçime gitmenin daha akıllıca olduğunu belirtiyordu. Böylece RP’ye giden oyların önü kesilecekti. Bu mesajlar RP’lilerle Gülencileri bir kez daha karşı karşıya getiriyordu. Tarih 16 Ocak 1998’i gösterdiğinde Refah Partisi için sona gelinmişti... Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, RP’nin temelli kapatıldığı kararını açıkladı. 2’ye karşı 9 oy ile alınan kararla RP, “Laik Cumhuriyet karşıtı eylemleri tespit edildi” gerekçesiyle kapatılmıştı. RP’nin kapatılmasıyla bağımsız kalan 150’ye yakın milletvekili ise kapatma olasılığına karşı 17 Aralık 1997’de kurulan Fazilet Partisi’ne geçmişti. ülen’in 28 Şubat sürecindeki tavrını eleştirirken, “Bunda Amerika’nın da rolü vardı” diyen Şevket Kazan, yıllar sonra Gülen’i şu sözlerle eleştiriyor: “Fethullah Hoca’nın ordunun içerisindeki askerlerle bağlantısı vardı. Ordunun içerisindeki askerlerin etkili olabilmesi için de mutlaka Amerika ile diyaloğun kurulması lazımdı. O andan sonra bir yolunu buldu, Amerika’ya gitti. 28 Şubat’taki Gülen’in tavrına çok girmek istemiyorum. Onlarla hesabımız bizim mahşer günü...” ADAYI K Ş Ö K N İ HALEFET LMALI KOÇ: MU İN DE OYUNU A KÜRTLER .. ve Refah kapatılıyor 6 Haziran 1997 tarihli gazetelerde ya ERBAKAN: Gülen’in ipiyle kuyuya inilmez 1994 ve 1995 yılları Milli Görüş’ün o güne kadarki en büyük zaferini elde ettiği yıllar olarak tarihe geçti. 1994 yerel seçimlerinin ardından 1995 seçimlerinde Refah Partisi, aldığı yüzde 21.37 oy oranı ve kazandığı 158 milletvekili ile birinci parti oldu. Erbakan uzun aradan sonra siyasete döndü, tekrar yükselmeye başladı. Ancak cemaatle arasındaki sular bir türlü ısınmıyordu. Gülen’in Erbakan’la yalnızca bir kez bir okulun diploma töreninde bir araya geldiklerini anımsatan gazeteci Fehmi Çalmuk, şöyle diyor: “Erbakan, Gülen hakkında çok konuşmazdı. Yalnızca ‘Biz kendisiyle beş kez namazlarda buluşuyoruz’ der geçerdi. Ancak ben özel sohbetlerinde Fethullah Gülen’in ipiyle kuyuya inilmeyeceğini söylediğini biliyorum.” Erbakan, başlangıçta hükümet ortağı olamadı ama kısa süren ANAYOL hükümetini yıkarak, DYP ile hükümet kurmayı başardı. Çiller’in, can düşmanı gördüğü Erbakan ile hükümet kurması ve Erbakan’ı başbakan yapması herkesi şoke etti. Önce Kaddafi krizi, ardından Susurluk kazası, Taksim’e cami, Başbakanlık konutunda tarikat liderleriyle yemek gibi tartışmaların ardından. 28 Şubat geldi, çattı... ‘Kilit rol BDP oyları’ LEYLA TAVŞANOĞLU Siyaset bilimi uzmanı Rasim Koç cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin, Kürt oylarını da alabilecek bir aday üzerinde uzlaşmaya varması gerektiğine önemle işaret ediyor. Koç bu seçimlerde kilit rolü BDP oylarının oynayacağını söylüyor. Türkiye’nin geldiği siyasette tıkanma noktasını nasıl değerlendiriyorsunuz? RASİM KOÇ Bugünkü iktidar özellikle 27 Mayıs üzerinden kendisini destekleyen kitlelerde bir algı oluşturmaya çalışıyor. Ya da daha açık söylemek gerekirse geçmişte yaşanmış travmaları deşerek onlar üzerinden gücünü arttırıp kendini meşrulaştırmaya çalışıyor. Ben bugün Türkiye’de gelinen noktada 1954’ten sonra yaşanan sosyoekonomik sorunların benzerinin yaşandığını düşünüyorum. Yani Türkiye’de ekonomi iyi gidiyorsa siyaset de buna paralel gelişiyor. Ekonomi kötüye gidiyorsa bu diğer alanları da etkiliyor. Nitekim 195054 arası ekonomi iyi giderken özgürlükler gelişti. 1954’ten sonra ekonomide daralma başlayınca özgürlükler de daralıyor. 1957’de muhalefet güçlenince iktidar daha fazla sınırlayıcı önlemler alıyor. Bugün de benzer bir durumu görebiliyoruz. Sizce bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan cumhurbaşkanı nasıl bir kişilik olmalı? KOÇ Aydınlar farklı bir kişiliği işaret ediyor. Halkın kendisi farklı düşünüyor. Burada halkla aydın kesimin kararlarının çok örtüşmediğini görüyoruz. Bu iki farklı düşüncenin nasıl bir araya getirilip de buradan ileriye dönük başarılı bir sonuç, herkesi memnun edecek bir profilin ortaya çıkarılarak cumhurbaşkanı olabileceğini düşünmek lazım. Sizce 30 Mart yerel seçim sonuçları hükümeti memnun etti mi? KOÇ Ne iktidarı ne muhalefeti memnun etti. Çünkü 30 Mart seçimleri sonuçlarından sonra Başbakan’ın kafasındaki başkanlık ya da yarı başkanlığa geçiş modeli bir anayasa değişikliğiyle birlikte hayata geçirilecekti. Ama sonuçlar kendisine bu sinyali vermedi. Seçimden zaferle çıkmış olsaydı bir sonraki adımı çok farklı olacaktı. Gerginliklerini, sıkıntılarını hesaba katarak sonuçların kendisini çok tatmin etmediğini görüyoruz. Başbakan geçenlerde yine 27 Mayıs’tan söz etti. Ama bunu söylerken hiç 12 Eylül’ü ağzına almadı. İşin daha da tuhaf kısmı 27 Mayıs sonrası yapılan anayasanın özgürlükleri kısıtlayıcı olduğuna vurgu yaparken 12 Eylül Anayasası’nın cumhurbaşkanına sağladığı yetkileri sonuna kadar kullanmaktan söz etti. Yani kendi içinde çelişki yaşıyor. Türkiye’de cumhurbaşkanı olacak kişi toplumun tamamında bütünleyici, özgürlükleri sınırsız olarak kullanabilen, Türkiye’yi dünyaya entegre eden, dış politikada yeni bir kapı, ufuk açabilecek, Batılı misyonunu sürdürebilecek, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden, ailevi bağlantıları sayesinde de oy alabilen bir kişilik olmalıdır. Gülen’in ‘ağladım’ tepkisine RP’liler çok kızdı, Milli Gazete eleştirdi Ö İSRAİLLİ BEBEKLER çeşitli bölgelerinde kolejleri ve okullarıyla en büyük cemaat haline gelen Gülen cemaati, bir süre sonra sesini daha iyi duyurabilmek için, Zaman gazetesini satın aldı. 1990’lı yıllarda Milli Görüş ile Fethullah Gülen cemaati arasında açıktan yapılan ilk kavga Körfez Savaşı sırasında yaşandı. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan körfez krizi sırasında hükümet kanadı Irak’a bomba yağdıran ABD yanlısı tutum içindeyken, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan Irak’ın yanında yer aldı. Bu kamplaşmaya cemaatler de karıştı. İslami grupların çoğunluğu ABD’ye karşıydı. Tam bu sırada Fethullah Gülen, Körfez Savaşı’yla ilgili bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında “İsrailli bebeklerin durumuna ağladığını” belirtti. RP’liler Gülen’e çok kızdı. Milli Gazete açıkça Fethullah Gülen’i eleştiren yayın yaptı. Fethullah Gülen’e bağlı Zaman gazetesinin yanıtı gecikmedi. Erbakan “Irak’ı destekliyorum” demesine karşın, ABD müttefiki olan Suudi Arabistan Kralı’na, Irak’a karşı yaptıkları savaşta başarılar dileyen mesaj göndermişti. Bir dergide yer alan bu haberi Zaman gazetesi de yayımlayarak Erbakan’ı ikiyüzlülükle suçladı. 1991 seçimlerinde RP oylarını katlıyor, 16.8 oy alarak TBMM’ye 62 milletvekili sokuyordu. Özal’ın ölümü ve ardından Demirel’in Cumhurbaşkanı oluşu da RP’ye yarıyordu. DYP’nin yeni genel başkanı Tansu Çiller, RP ile mücadele edebilmek için Gülen’le yakınlaştı. İkilinin görüşmesi medyada yer buldu. zal’ın dini kesimlere sağladığı kolaylıklar, RP’nin de işine yaradı. MSP döneminde Kombassan’la başlayan şirketleşmelere yenileri katıldı. Ahmet Tekdal liderliğindeki RP, 25 Mart 1984 yerel seçimlerinde yüzde 5 oy aldı. Şanlıurfa ve Van belediyelerini RP kazandı. Gençliğe yönelik Milli Gençlik Vakfı MGV, işçi kesimine yönelik Hakİş kurulmuştu. Bu durum, MSP tabanının Fethullah Gülen’e kaymasını bir noktada durdurdu. 29 Kasım 1987 seçimlerinde yüzde 7 oy alan RP, barajı geçemediği için Meclis’e giremedi. Siyaset yasağı diğer yasaklılar gibi 6 Eylül 1987’de yapılan halkoylamasıyla sona eren Necmettin Erbakan, 11 Ekim 1987’de RP’nin genel başkanı seçildi. Dergileri, yayınevleri, yurtları, dünyanın ‘AKP 30 Mart’tan zaferle çıksaydı..’ 28 Şubat’a Gülen desteği Sincan halkı, 4 Şubat 1997 sabahı tank sesiyle uyandı. Sokaklardaki tankları gören Sincanlılar, darbe olduğunu sanmışlardı. Tankların yürümesinden 24 gün sonra, 28 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Demirel’in başkanlığında toplanan MGK, tam 9 saat görüşmelerini sürdürdü. Toplantıdan çıkan sonuçlar “postmodern darbe” diye niteleniyordu. Gülen’in kâbus günü 18 Haziran 1999 Cuma günü, Fethullah Gülen ve cemaati için kâbusun başladığı kara gün olarak tarihe geçti. ATV televizyonunda Gülen’e ait bir video kaset yayımlandı. Kasete göre Gülen, şöyle konuşuyordu: “Durmadan hazırlanmalıyız. Hem de hiç durmadan... Zamanı gelince, uygun boşluk bulunca maratona geçeriz. Dikkatli olmalıyız. Erken harekete geçersek tepemize binerler. Başka kuvvetler var bu ülkede. Bunları hesap ederek temkinli yürümekte yarar var.” Çoğu FP’li milletvekili, bu durumu “oh olsun” diye karşılıyordu ancak FP’li milletvekili Bülent Arınç, şöyle diyordu: “Belki başkaları için söylenebilecek sözlerin Sayın Gülen için söylenmesi bana göre talihsizliktir. Ama bu konudaki en iyi değerlendirmeyi sanıyorum onu yıllardan beri tanıyan kamuoyu yapacaktır.” Önce Erbakan yemişti darbeyi, ardından Gülen... ERBAKAN GİTTİ, GÜLEN RÜZGÂRI ESTİ Gülen, Vatikan ziyaretinde Papa’ya Türkiye’den götürdüğü hediyeleri de verdi. ‘Muhalefetin adayı Güneydoğu’da kabul görmeli’ Yol ayrımı 28 Şubat süreci zaten birbirlerine fazla güvenmeyen Milli Görüş ile Gülen hareketlerinin aralarının daha da açılmasına neden oldu. 28 Şubat sonrasında televizyon ekranlarında Erbakan’a seslenen Gülen’in “Hükümet gitsin” sözleri ertesi gün tüm gazetelerin manşetindeydi. Gülen, şöyle diyordu: “Şimdi Türkiye’yi idare edenler, ekonomi ve anarşi konusunda ve dış politikada başarılı olsalar da, muhalefetle iyi geçinmeyi becerememişlerdir. Dini, şov malzemesine çevirip istismar etmişler ve ülkeyi gerilime sürüklemişlerdir. Bu hükümet derhal bırakıp gitmelidir...” RP Papa’yla görüştü yasadışı telefon dinlemesi yaptıkları gerekçesiyle görevlerinden alındı. İlginç olan şey ise Cevdet Saral tarafından aynı dönemde hazırlanan 89 sayfalık raporda, Gülen’in, laiklik için bir tehdit oluşturduğunun ifade edilmesiydi. Tüm bu gelişmeler üzerine bir kez daha sesini duyurma gereksinimi duyan Gülen, 15 Haziran 1998’de bir dönemin ünlü haber spikeri Reha Muhtar’a konuşuyordu: “Ben, Cumhuriyeti Müslümanlıkla hiçbir zaman ters görmediğimi, Müslümanlık için çok önemli bir sistem olduğunu hemen her fırsatta vurguladım. Bu bir iddia, şimdiye kadar da birkaç defa oldu. 40 senelik vaazlarım bandrollü satılıyor, bunların bir tek kelimesinde Cumhuriyet aleyhtarlığı yaptığıma dair şey bulsunlar, ben o rapordaki her şeyi kabul ediyorum.” dink devlet YARIN: AHMET şık: ldürüldü mutabakatıyla ö kapatılıp tarihten silindi. Erbakan siyasi yasaklı olurken medyada Gülen rüzgârı esiyordu. Gülen’in ihtişamlı iftar yemekleri, lüks otellerdeki davetleri, devlet erkânından, sanat dünyasına kadar önemli isimlerin kendisine övgüler yağdırdığı bir dönem yaşanıyordu. Gülen’in 9 Şubat 1998’de Vatikan’da dinler arası diyalog adına Katolik dünyasının lideri Papa II. John Paul ile yaklaşık 30 dakika süren bir görüşme yapması, Türkiye’deki etkisini daha da artırdı. Ancak beklenmedik bir anda bir sürprizle karşılaştı. Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral’a bağlı olarak çalışan, Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak, İstihbarat Şube Müdürü Ersan Dalman, İstihbarat Müdür Yardımcısı Zafer Aktaş’ın başını çektiği bir grup polis, Peki, bugünkü siyasi koşullara bakacak olursak bu nasıl başarılır? KOÇ Bunu ne iktidar ne muhalefet tek başına yapabilir. Toplum bıçakla kesilmiş gibi ortadan ikiye ayrılmış durumda. Bir tarafta yüzde 43 var. Ama hâlâ öbür tarafta yüzde 57 diyemiyorum. Bir zamanlar birbirlerinin semtlerine uğramayan MHP ile CHP oyları arasında bir geçişkenlik görülmüyor değil. Bu oy geçişkenliği sürdürülebilir mi? KOÇ Sürdürülebilir olduğunu gördük. Ama bu sadece iki parti arasında. AKP’yle de oy geçişkenliği olması lazım. Yani sıkıntı iktidar partisinin bu geçişkenliğe izin vermemesinden kaynaklanıyor. AKP kendi oy kitlesinin etrafında adeta bir duvar ördü. Muhalefet ne yapabilir? KOÇ Bu parçalı haliyle cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda istenen sonucun elde edilemeyeceği açık. Ama kendi içinde bir birlik sağlanırsa denge oluşturulacak. Ama orada da yüzde 67’lik kilit kitle sonuçları belirleyecek. O da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun oyları. BDP’nin oyları yani Kürt halkının oyları bu işin belirleyicisi olacak. Muhalefet özellikle aile bağlantıları nedeniyle bölgede kabul görecek bir adayın ismi üzerinde anlaşmaya varmalıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle