29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 HAZİRAN 2014 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türkiye’nin Enerji Sorunsalı En pahalı enerji, olmayan enerjidir özdeyişinden hareketle, enerji tüketiminde dünyada 22. olan Türkiye, bu sorunsalını gidermek için girişimler yapmaktadır. Ancak bunun çözümünü Nükleer Enerji Santralı (NES) açarak aşmaya çalışmak istenmesi, yeni “ekolojik yıkımlara” yol açabilir: NES’lerde ortaya çıkacak yaşamsal sorunların hâlâ var oluşu ve Japonya’daki Fukuşima NES’indeki regülatör kazası, NES kurulurken ekolojik ikilemi göz önünde tutmayı zorunlu kılmaktadır. Tüketiminin yüzde 71’ini ithalatla karşılayan Türkiye’nin sıkıntısı büyüktür. Bu bağımlılığın yüzde 100’le nükleerde de sürdürülmesi yolunun açılması, enerji sorunsalını daha da karıştıracak, ekolojik ve ekonomik sorunların çığ gibi artmasına yol açacaktır. Akkuyu ve Sinop’a NES kurulması, Türkiye enerji sorunsalının çözümüne çok az katkı yapacaktır. Yol yakınken bu yatırımın nükleer teknolojinin çevreyi ve insanlığı tehdit edici mahzurları giderilinceye kadar, 2001 yılında olduğu gibi, dondurulması hepimizin yararına olacaktır. Türkiye’nin Gelişmişlik Derecesi DOĞAN HASOL Yine tuhaf ve zor bir dönemden geçiyoruz. Bir yanda ağır iç ve dış siyasal sorunlar var; öte yanda anormal kentleşme, kentsel dönüşüm çabaları, kentlerin tıkanması, yapılan yanlışların felakete dönüşmesi türünden sorunlar... Kısacası tam bir kargaşa ve çalkantı dönemi. İçte, ülkeyi yoran kısır çekişmeler ve ciddi sorunlar var: Terör, geciken adalet, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü eksikliği, çarpık demokrasi, gelir adaletsizliği, rüşvet ve yolsuzluklar gibi... Ve bu kargaşalı ortamda ardı ardına seçimler… Dışta ise ‘komşu ülkelerle sıfır sorun’ politikası derken dost komşumuz kalmadı. ABD’nin bizi de sözde ortak ettiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) iflas etmiş durumda. Arap baharları şeklinde sunulan müdahaleler Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki Arap ülkelerine kargaşa, kan ve gözyaşı getirdi; mezhepsel ve etnik çatışmalarla barışı, huzuru tümüyle yok etti. Ülkemiz ekonomisinin, ulusal gelir boyutuyla dünyanın 17’nci büyük ekonomisi konumunda olduğunu biliyoruz; zaten bu nedenle G20’ler arasındayız. Bir yandan da, hükümetin 2023 yılı hedefinde, Türkiye’yi dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi haline getirmenin bulunduğu sürekli olarak tekrarlanıyor. Ekonomik büyüklük kuşkusuz önemli ama her şey demek değil. Ülkelerin gelişmişlik derecelerinin belirlenmesinde yalnızca ekonomik büyüklük, hatta kişi başına ulusal gelir rakamları yeterli ölçütler olamıyor; insani gelişmişlik çok önemli. Ulusal gelirin hakça dağılımı, insan hakları, kadınerkek eşitliği, fırsat eşitliği, çağdaş eğitim, sağlık, güvenlik, adalet, bireysel özgürlük gibi veriler de belirleyici oluyor. Bizde GSYH’nin nüfusa dağılımında ve toplumun dirlik düzenlik ve refahını belirleyen maddimanevi bileşenlerde ciddi sorunlar söz konusu. Ülkelerin, başarılarını (ya da başarısızlıklarını) saptayan araştırmalar, raporlar yayımlanıyor. Uluslararası çeşitli kurumlar ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirlemek üzere yıl boyunca araştırmalar yapıyorlar; sonra da sonuçları raporlar halinde açıklıyorlar. Bu kuruluşlardan biri olan The Legatum Institute, 2013 yılına ilişkin raporunu ‘2013 Legatum Prosperity Index’ adı altında yayımladı. Araştırma dünya nüfusunun ve GDP’sinin (GSYH) hemen tümünü kapsıyor. Varlık ve refah düzeyi konusundaki en gelişmiş araştırma olarak bilinen rapor, ülkeleri yalnızca ekonomilerinin büyüklüğüyle ele almıyor. Araştırmalarda insani gelişmeler, refah, eğitim, sağlık, güvenlik, özgürlük konuları gibi vazgeçilmez çağdaş değerler de göz önünde tutuluyor. Legatum Enstitüsü’nün 142 ülkeyi kapsayan 2013 raporunda ülkeler, refahı sağladığı kabul edilen 8 temel alanda irdeleniyor. Şöyle: Ekonomi, Girişimcilik ve Olanaklar, Kamu Yönetimi, Eğitim, Sağlık, Güvenlik, Kişisel Özgürlük ve Sosyal Sermaye. Bir de genel sıralama söz konusu. Rapora göre Türkiye, çeşitli yönleriyle irdelenen Ekonomi’de 70’inci sırada. Girişimcilik ve Olanaklar’da 54’üncü, Kamu Yönetimi’nde 50’nci, Eğitim’de 89’uncu, Sağlık’ta 55’inci, Güvenlik’te 99’uncu, Kişisel Özgürlük’te 130’uncu, Sosyal Sermaye’de 128’inci... Gruplamada ise Ekonomi, Girişimcilik ve Olanaklar ile Yönetim ve Sağlık’ta ‘üst orta’, eğitim’de, güvenlik’te ‘alt orta’ grupta, kişisel özgürlük ve sosyal sermaye’de ise ‘alt’ grupta yer alıyor. Genel sıralamaya göre de 142 ülke arasında 87’nci konumda ve ‘alt orta’ grupta… Arnavutluk, Gürcistan, El Salvador ve Bolivya’nın hemen arkasında, Moldova ve Ürdün’ün hemen önünde. Başka bir rapor… Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP’nin ‘2013 Yılı İnsani Gelişme Endeksi’ne göre 187 ülke arasında 90’ıncı sıradayız. Sonuçlar birbirinden pek uzak değil. 2007’de 79’uncu, 2010’da 83’üncü idik. Gerilemişiz. Bu arada genel sıralamada parlak konumdaki ülkelere de bir göz atalım: Norveç birinci, Avustralya ikinci, ABD üçüncü sırada. Merkezi Washington’da bulunan ünlü Freedom House kuruluşunun Basın Özgürlüğü Raporu’nda, ‘özgür’, ‘kısmen özgür’, ‘özgür olmayan’ şeklinde yapılan ayrımda Türkiye 2013’te 120’nci sırada, ‘kısmen özgür’ ülkeler arasında yer alıyordu. Bu yıl küme düşmüş: 134’üncü sırada ve basını ‘özgür olmayan ülkeler’ arasında. Economist Intelligence Unit’in 167 ülkeyi kapsayan u Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili ciddi bilimsel ve teknolojik çalışmalar yürütülmeli; kaçak elektrik kullanımı ve eski iletim teknolojisinden kaynaklanan kayıplar (yüzde 2225) azaltılmalı, yüzde 2’lik bir azalma ile yılda bir milyar dolarlık tasarruf yapılabilir. Aynı şekilde bu kayıpların yarısı kadar bir miktar engellenirse, dört NES reaktörünün (her biri 1500 MW) üreteceği elektrik miktarı elde edilir. Binalar tekniğine göre yalıtılır, endüstri ve trafikte enerji tüketimine dikkat edilirse, enerji harcamalarında milyarlarca dolarlık tasarruf sağlanabilir. Çünkü en pahalı enerji olmayandır; ancak en ucuz elektrik ve enerji ise tasarruf edilendir. Prof. Dr. İLHAMİ KİZİROĞLU / Ekolog Güneş enerjisi potansiyeli li bakımından ikinci sırada olan Türkiye’nin elektrik enerjisi kurulu gücü dikkate alınırsa, RE üretiminin düşüklüğü görülür. Burada özellikle yatırımcının alacağı teşvik mekanizmalarını çok iyi değerlendirerek, en son teknolojik gelişmeleri de izleyerek türbin kapasitesi en yüksek sistemleri kurmaya çalışması gerekir. Çünkü rüzgâr entansitesi optimal olan alan sınırlıdır ve mevcudun da en yüksek kapasiteli türbinlerle donatılmasına dikkat edilmelidir. Bu yatırımların 2023 hedefindeki 20. 000 MW’ye ulaşması ile optimal kapasitenin yüzde 50’si tamamlanacaktır. RE kullanılarak sera etkisi ve küresel ısınma gibi tehditler de azalacaktır. Nükleer enerji santralı çözüm değil Türkiye’de yaşanma sı muhtemel enerji krizi, nükleer enerji santralı kurulması ile çözümlenemez. Çünkü, atom enerji santralları kurulurken finansmanı düşük olmakla birlikte, işletme sırasında oluşan nükleer atıkların izalesi hiç mümkün değildir ve ömrü dolan tesislerin devreden çıkarılması, çok büyük harcamaları gerektirmektedir. Oysa, Almanya, NE’den kademeli olarak uzaklaşma kararı almıştır. Aynı şekilde halkoylaması ile Japon, Rus ve Litvanyalıların yüzde 65 oranında NES’ine hayır demiş olması, Türklere de örnek olmalıdır. Bu konuda Türkiye’de de halk oylaması yapılmadan NES kurulmasına karar verilmiş olması, ileride birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Çünkü nükleer enerjideki yaşamsal mahzurlar çözümlenememiş ve dünyanın doğal alanlarını sürekli kirleterek kullanılamaz duruma getirmekte ve insanoğluna yaşama olanağı vermeme riski taşımaktadır. Hâlâ dünya elektrik enerjisinin yüzde 65.5’i fo sil yakıtlardan elde edilmekte ve tüketimdeki oranlarının toplamı da yüzde 87’yi bulmaktadır. Buna karşın bu kaynakların dünya ve Türkiye’deki rezerv miktarı ve süresi çok kısalmıştır. Bu nedenle, küresel iklim değişimlerine yol açan fosil yakıtların kirletici etmenleri, tüm ülkelerin el ve güç birliği ile yenilenebilir enerjiye yönelmelerini gerektirir. Bu esasen insanlığın en son kurtuluş reçetesidir. Türkiye, elektrik enerjisi gereksiniminin yüzde 50’sini, en kısa zamanda yenilenebilir enerjiden sağlama stratejisini yaşama geçirmelidir. Günümüzde fosil yakıtların yol açtığı çevre bozucu etkilerden ve atom enerjisinin insanlığı tehdit edici boyutlarından kurtulmak için, rüzgâr, güneş ışını, solartermi, biyokütle, dalga, medcezir, ozmoz, jeotermal, hidrojen ve su gücü gibi alternatif enerji kaynaklarından azami ölçüde yararlanma gündeme oturmuştur. Çünkü “Yenilenebilir Enerjide Hammaddeye Bağımsız ve Sağlıklı Bir Yaşam Söz Konusudur.” Dünyanın yenilenebilir enerjiden yararlanma oranı olan yüzde 8 (buna hidroelektrik kaynakları da dahildir) değeri, en kısa sürede arttırılmalıdır. koridoru’ Türkiye ‘Enerji Yenilenebilir enerji yatırımları sayesinde, güneş ve rüzgâr enerjisi ile elektrik gereksiniminin yüzde 75’ini, 9 Mayıs 2014 Pazar günü karşılayan Almanya’yı ayrı tutmak gerekir. 2050 yılına kadar elektrik ihtiyacının yüzde 80’ini yenilenebilir enerjiden sağlamayı planlayan Almanya, bu konuda Türkiye için de örnek oluşturabilir. Dünya üretilebilir petrol ve doğalgaz rezervinin yaklaşık yüzde 72’lik bölümü, Türkiye’nin yakın coğrafyasındadır. Ya ni yurdumuz üretici ve tüketici ülkeler arasında tam bir “Enerji Koridoru”dur. Dünya birincil enerji tüketiminde Türkiye’nin pa yı, sadece yüzde 0.9’dur. Türkiye’nin en az yüzde 2.5’lik bir enerji tüketim payına ulaşabilmesi için, ivedilikle en son teknolojik yöntemleri devreye sokarak yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretimini sağlaması ve kişi başına tüketilen elektrik enerji miktarını (3099 kWh/kişi), 5000 kWh/ kişi düzeyine çıkarmalıdır. Çünkü “Enerji tüketimi ile sosyal kalkınma arasında doğrusal bir ilişki vardır.” Türkiye’nin elektrik enerjisi kurulu gücü 64 612 MW’dir. Türkiye’nin rüzgâr enerjisi (RE) potansiyeli 83bin MW’dir. Türkiye RE Birliği’ne göre 2014 Ocak ayı itibarıyla REkurulu gücü 2 958.5 MW’dir. İnşa halindeki RES’lerin kapasitesi de 980,9 MW’dir. Avrupa’da RE potansiye Türkiye’nin solar enerji potansiyeli 380 milyar kilovat/saat (kW/s) /yıl dır. Türkiye’nin yıllık ortalama güneş ışınımı 1311 kilovat/saat düzeyindedir. Türkiye Avrupa’da, güneş enerji potansiyeli açısından, İspanya’nın ardından ikinci sırada gelir. Ancak bugüne kadar toplam 600 megavatlık güneş enerjisine dayalı lisans başvurusu kabul edilmiştir. TEİAŞ’ın 09.04.2014 verilerine göre Türkiye de hidroelektrik (baraj+akarsu) santralları yoluyla toplam 22 749 MW elektrik enerjisi üretilmektedir. Henüz hidrolik kaynakların yüzde 50’sine el değmemiş olan Türkiye’de, en son teknik gelişmelerin mevcut sistemlere uyarlanması ile 2023 yılına kadar 30.000 MW’ye çıkarılması mümkündür. onuç ve Öneriler: Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili ciddi bilimsel ve teknolojik çalışmalar yürütülmeli; kaçak elektrik kullanımı ve eski iletim teknolojisinden kaynaklanan kayıplar (yüzde 2225) azaltılmalı, yüzde 2’lik bir azalma ile yılda bir milyar dolarlık tasarruf yapılabilir. Aynı şekilde bu kayıpların yarısı kadar bir miktar engellenirse, dört NES reaktörünün (her biri 1500 MW) üreteceği elektrik miktarı elde edilir. Binalar tekniğine göre yalıtılır, endüstri ve trafikte enerji tüketimine dikkat edilirse, enerji harcamalarında milyarlarca dolarlık tasarruf sağlanabilir. Çünkü en pahalı enerji olmayandır; ancak en ucuz elektrik ve enerji ise tasarruf edilendir. S u Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), ‘2013 Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’na göre de Türkiye 179 ülke arasında 154’üncü sırada. Bir önceki yıl 148’inci sıradaymışız. Raporda Türkiye’ye, ‘Yakışıksız Bölgesel Modeller’ başlığı altında yer verilmiş. Ayrıca RSF’in web sitesinde ‘Şiddet Yılı’ başlığı altında Türkiye’deki olaylara, Gezi’ye, YouTube ve Twitter yasaklarına, medyada yaşanan sıkıntılara, düşünce ve ifade özgürlüğü kısıtlamalarına ilişkin özel metinlere yer verilmiş. 2005’te 98’inci sırada olan Türkiye, o tarihten beri sıralamada geri gidiyor. 2012 Demokrasi Endeksi’ne göre de Türkiye demokrasisi, hibrid (melez) rejimler sınıfına giriyor. Zaten hemen ardından otoriter rejimler grubu geliyor. Uluslararası Sınır Tanı mayan Gazeteciler Örgütü (RSF), ‘2013 Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’na göre de Türkiye 179 ülke arasında 154’üncü sırada. Bir önceki yıl 148’inci sıradaymışız. Raporda Türkiye’ye, ‘Yakışıksız Bölgesel Modeller’ başlığı altında yer verilmiş. Ayrıca RSF’in web sitesinde ‘Şiddet Yılı’ başlığı altında Türkiye’deki olaylara, Gezi’ye, YouTube ve Twitter yasaklarına, medyada yaşanan sıkıntılara, düşünce ve ifade özgürlüğü kısıtlamalarına ilişkin özel metinlere yer verilmiş. 2005’te 98’inci sırada olan Türkiye, o tarihten beri sıralamada geri gidiyor. Ülkemizin durumunu ortaya koyan son bir rapordan daha söz edelim: Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu OECD ve AB üyesi 41 ülkenin son yıllarda uyguladığı ekonomik, sosyal ve çevresel politikaların kalitesini irdeleyen Alman Bertelsmann Stiftung Vakfı’nın raporuna göre Türkiye, Politika Performansı açısından 39’uncu, Demokrasi Endeksi’nde ise 41’inci sırada, yani sonuncu. Görüldüğü gibi ‘global köy’ diye de anılan küresel dünyada, her ülkeye gelişmişlik düzeyini gösterir karne veriliyor. Bütün bu bağımsız değerlendirmelere göre ülkemizin durumu pek parlak sayılmaz. Karnemiz böyle... Özetlersek, her şey ekonomiden, ekonomik büyüklükten ve böbürlenmekten ibaret değil. Ülkelerin gelişmişliği daha çok, ulusal gelirin hakça paylaşılmasının yanı sıra insana verilen değer ve insanların mutluluğuyla yani genel yaşam kalitesiyle ölçülüyor. Türkiye154. sırada Soma’da Devletin Sorumluluğu Soma maden kazasının henüz dumanı tütmekteyken bir yandan madeni işletenlerin, diğer yandan devlet yetkililerinin, sorumluluğu üzerlerinden atma telaşına düştükleri üzüntüyle izlendi. Oysa, bu kaza ile ilgili sorumluluğun bir boyutunu madeni işletenlerin gerekli tedbirleri almamış olmalarından doğan cezai ve tazminata ilişkin sorumlulukları oluşturmaktaysa, diğer boyutunu da devletin, çağdaş teknolojinin öngördüğü tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmamış ve madenin insan hayatına gereken özeni gösteren bir anlayışıyla denetlenmemiş olmasından doğan sorumluluğu oluşturmaktadır. Devletin bundan sonraki sorumluluğu ise, 1) Kazanın nedenlerinin ortaya çıkarılmasına yönelik dürüst bir soruşturma yapılması, 2) Yitirilen canların geride bıraktıklarının acısını hafifletecek ve geleceklerini güvence altına alacak tazminatların ödenmesi, 3) Benzer kazaları önleyecek ve uluslararası belgelerde (örn., Uluslararası Çalışma Örgütü’nün, 176 sayılı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”) gösterilen her türlü tedbirin alınmasının zorunlu kılınmasıdır. Devletin sorumluluğu, ülkede MÜNCİ ÖZMEN Türk Hukuk Kurumu Başkan Yardımcısı geçerli insan hakları düzeyini ve yaşam kalitesini gösteren hukuk standartlarıyla ilgilidir. Bundan dolayı, hukukun üstünlüğüne bağlı devletlerde siyasi iktidarlar, söz konusu hukuk standartlarını gözetmeyi ve yükseltmeyi, hukukun gerektirdiği bir görev olarak bilirler. Avrupa Konseyi’ni oluşturan 47 devletin (Türkiye dahil) orkesel kararları (9.6.1998 tarihli L.C.B./İngiltere; 28.10.1998 tarihli Osman/İngiltere; 30.11.2004 tarihli Öneryıldız/Türkiye; 26.7.2007 tarihli Angelova ve Iliev/Bulgaristan; 15.12.2009 tarihli Kalender/Türkiye; 10.4.2012 tarihli İlbeyi Kemaloğlu ve Meriye Kemaloğlu/Türkiye; 10.7.2012 tarihli Kayak/Türkiye kararları) u Avrupa Konseyi’ni oluşturan 47 devletin (Türkiye dahil) ortak hukuk standartlarını belirleyen AİHM’nin kararlarına baktığımızda, devletin yaşam hakkını tehdit eden açık ve yakın tehlikeleri önlemek için gerekli her türlü tedbiri almakla yükümlü (pozitif yükümlülük) tutulduğu görülmektedir. tak hukuk standartlarını belirleyen AİHM’nin kararlarına baktığımızda, devletin yaşam hakkını tehdit eden açık ve yakın tehlikeleri önlemek için gerekli her türlü tedbiri almakla yükümlü (pozitif yükümlülük) tutulduğu görülmektedir. Kaza riskinin çok yüksek olduğu, devletin en yetkili ağızları tarafından belirtilen kömür madenciliği faaliyeti de, tam olarak bu yükümlülükle örtüşmektedir. AİHM’nin, konuyla ilgili ilarasında, Ümraniye’de çöp yığınının patlaması ve 9 kişinin ölmesi konusunda “Öneryıldız/Türkiye” kararı, AİHM Büyük Dairesi tarafından verilmiş olduğu için diğerlerine göre daha önemlidir. Bu karar, devletin insan hayatını korumak için gerekli ne tedbir varsa almakla yükümlü olduğunu ve bu yükümlülüğün, kamusal ve özel bütün faaliyet alanlarını özellikle de, tehlikeli olan sanayi faaliyetlerini kapsadığını vurgu lar. Tehlikeli faaliyetin ruhsatlandırılması, yapılandırılması, işletilmesi, güvenliği, denetimi ve işleticilerin gerekli güvenlik tedbirlerini almakla zorunlu kılınması devletin sorumluluğu altındadır. Tehlikeye maruz kalanların tehlike hakkında bilgilendirilmeleri, işletmedeki güvenlikle ilgili eksikliklerin ve işleticilerin hatalarının belirlenmesi için uygun yöntemler geliştirilip uygulanması da bu sorumluluğa dahildir. Ülkemizde yetkililerin, hukuk standartlarımızı AİHM standartlarına yaklaştırmakta istekli olmadıklarını biliriz fakat aynı zamanda şunu da biliriz ki, AİHM bir ihlal kararı vermişse, ne kadar geciktirilirse geciktirilsin, sonunda o karar yerine getirilecektir. Bu nedenle, Soma maden kazasıyla ilgili olabilecek AİHM kararlarını hatırlatmakta yarar gördük. Dileyelim ki yetkililer, bu kararları göz önünde bulundursunlar ve yeni felaketler yaşanmadan gerekli tedbirleri alsınlar. Son bir hatırlatma: AİHM kararları uyarınca devletin, sorumluluğunu bir başkasına örneğin taşerona veya “rödövans” yönteminde kesenekçiye ,yani mültezime devretmesi olanaklı değildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle