23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 HAZİRAN 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 İstila Gibi... Sanatçılar geçen hafta bir araya gelerek Cumhuriyet’in tüm kültür kurumlarını yok etmeyi hedefleyen TÜSAK adı verilen taslağa karşı güçlü bir sesle tepki gösterdiler. Recep Tayyip Erdoğan’ın en yakın kadrosundan Ömer Çelik’in “Türkiye Sanat Kurumu kuruyoruz” diyerek çıktığı yolun sonunun ne olacağını açık açık dile getirdiler: Özel kanunla koruma altına alınan sanat kurumlarının özerk kurumsal yapıları ortadan kaldırılacak. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve kuruluşu 1826 yılına dayanan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile birlikte 6 devlet senfoni orkestrası kapatılacak. Devlet Çok Sesli Korosu, Devlet Halk Dansları Topluluğu, Devlet Halk Müziği ve Klasik Türk Müziği koro ve toplulukları, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile bunlara bağlı 55 Pişman Olmamak İçin Okurumuz Mehmet Loğ, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun gazeteci Muharrem Sarıkaya’nın sorularını yanıtlarken söylediği sözlere dikkat çekiyor: “Bizim, göstereceğimiz cumhurbaşkanı adayının seçim kampanyasında yer almamız ve onun propagandasını yapmamız söz konusu olmayacak. Seçilecek kişi tarafsız olacağı için partilerin cumhurbaşkanı adayının kampanyasında yer alması doğru olmaz.” Loğ, haklı olarak Kılıçdaroğlu’nun daha işin özünü ve ruhunu kavrayamadığını düşünüyor: “Bir partinin gösterdiği adayı desteklemesi, onun propagandasını yapması ve onun kampanyasında yer alması işin doğası gereğidir. Tarafsızlık konusu seçildikten sonraki konumdur. Eğer arkasında parti desteği olmayacaksa, ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ anlayışı ile aday gösterilecekse sonuç hüsrandır. Böyle CHP’li Seferihisar Belediyesi, hizmet binasında kullanılan elektriği, güneş enerjisinden üretmeye başlamış. Pazar yerine kurulan “Fotovoltaik Güç Santralı” yılda 310 bin kilovatsaat elektrik enerjisi üretecek ve yılda 125 bin lira elektrik tasarrufu sağlayacakmış. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, yörenin mandalinasını da, deni Kusursuz Muhalefet sanat kurumunun sanatın aydınlığını Anadolu’ya yayan ışığı karartılacak. Devlet konservatuvarları ile sanat eğitimi veren tüm okullar ve üniversitelerdeki ilgili bölümler de kapanacak. Binlerce sanatçı işsiz kalacak, yaratma özgürlüğünü yitirecek; sanatını icra edemez duruma getirilecek. İdari ve mali özgürlüğünü yitiren sanat kurumları, özel şirketlere peşkeş çekilerek tümüyle metalaştırılacak. Sanki bir ilkel kavim istilası gibi... olunca da adayın şu veya bu isim olmasının hiçbir anlamı yoktur. Kanımca Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasından sonra kimse CHP’nin adayı olmayı istemeyecektir. Çünkü ortada kalacağı açıktır. Bu anlayışla gidilecek bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde sonuç şimdiden bellidir. Ayrıca muhalefetin aday belirleme sürecinde inisiyatifi Bahçeli’ye kaptırdığını da göz önüne alırsak Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımıyla seçimde CHP adayının, MHP adayının ardından üçüncü olması da çok sürpriz olmayacaktır. Kılıçdaroğlu’nun bu garip açıklamayı Kemal Derviş ile görüşmesinden sonra yapması ise manidardır.” Kemal Derviş’in ipiyle kuyuya inen Kılıçdaroğlu’na anımsatalım... Derviş’in, bir sömürge valisi gibi ABD’den Türkiye’ye gelip bakan olmasına olanak sağlayan Bülent Ecevit’in onun hakkında söylediği son sözler şöyledir: “Derviş benim siyasi hayatımın en büyük pişmanlığıdır.” zini de, emeğini de, güneşini de hakça ve halkça değerlen İnce Pazarlık Ankara’da çok kişiden duymaya başladığımız söylentiye bakılırsa, AKP ile BDP arasında sıkı bir pazarlık yürüyormuş. Pazarlığın odak noktası; İmralı’daki Sayın Abdullah Bey. Onu da içine alacak bir ceza indirimi öngören yasa değişikliği düşünülüyormuş. BDP, Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığına destek olma koşullu pazarlığın, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde sonuçlanmasını istiyormuş. AKP ise değişikliğin, Erdoğan’ın Çankaya’ya taşınma planına olumsuz etki yapmaması için Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına bırakılmasından yanaymış... İsrail’e Sopa Mavi Marmara’da zarar görenler için tazminat karşılığı alttan alta görüşmeler yaparken, öte yandan da yandaş yargının siyasi kararıyla İsrail’e tavır koyacaksın. CHP’li Osman Korutürk’ün dediği gibi: “İsrail ile yürütülen pazarlığa göre eğer her iki taraf tazminat konusunda bir anlaşma sağlarsa, AKP iktidarı, olayda ölenlerin yakınlarına dava yolunu kapatacak birtakım önlemler almayı tasarlıyor. Esasında fiktif (gerçekte olmayan) bir dava ile AKP iktidarı, pazarlıklar için İsrail tarafına sopa gösteriyor. Türkiye’de hukukun ne noktaya geldiğinin en çarpıcı göstergesidir bu son karar.” Örnek Olsun diriyor. AKP’li Üsküdar Belediyesi ise meydanlara bez afişler asmıştı geçen hafta: “Miraç Kandili insanlığımızın ve kulluğumuzun yükselişine vesile olsun.” Güncel iki ayrı örnek işte: Biri yurttaşı gönendiriyor, diğeri kulluğu... GÖRÜŞ ŞÜKRÜ KARAMAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Türkiye, Soma’daki maden faciasında yaşamını yitiren 301 emekçinin acısını yaşıyor, geride kalan gözü yaşlı eş, anne, çocuk, babanın yasına ortak oluyor. Yetersiz denetim ve ihmalden meydana geldiği gün geçtikçe ortaya çıkan Soma’da yaşananlar sonrası Türk ulusunun duyarlılığı, yardıma koşmaya hazır olduğu bir kez daha görüldü. Facianın yaraları sarılır, geride kalan yetim çocuklara, ana ve babalara bu ulus sahip çıkar. Ama bile bile ölüme gönderilen çileli emekçiler asla geri getirilemez. Acı olan, kedere boğan da sırf muhannete muhtaç olmamak için madene inen, kazma sallayan emekçilerin ihmal, kusur, aşırı kâr hırsı nedeniyle yaşama veda etmeleri. Umarım bu olayda ihmali, kusuru olanlar Türk yargısı önümde gerekli cezayı alır, vicdanlar az da olsa rahatlar. Eğer o ocakta yaşam odaları olsa, denetimler gereği gibi yapılsa, ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) 176 sayılı madenlerde iş güvenliği sözleşmesi imzalansa böylesine büyük bir facia yaşanır mıydı? Gerçi bu kadar can gittikten sonra bundan sonra önlem alsanız, sözleşmeyi imzalasanız, denetimleri sıklaştırsanız neye yarar? Soma’daki facia 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası uyarınca kurallara tam uyulması, denetimlerin eksiksiz ve sıklıkla yapılması, işçileri köle gibi çalıştıran taşeron sisteminin acilen ortadan kaldırılmasının yeni ölümler olmaması için ne denli önemli olduğunu şamar gibi yüzümüze vurdu. Bu şamar karşısında sessizliğe bürünenler gerekli dersi alır, vicdani sorgulamasını yapar. Soma’daki facia nedeniyle dikkatler maden ocakları ve buralarda meydana gelen iş kazalarına yoğunlaştı. Aslında diğer işkollarında da iş güvenliği “alarm’’ veriyor. Bu işkollarının başında da inşaat ilk sırada yer alıyor. Madenden sonra en fazla iş kazaları inşaat işkolunda meydana geliyor. Ancak buradaki can yitimleri madendeki gibi kitlesel olmadığından kamuoyunun dikkatinden kaçıyor. Kartal’da 16 katlı inşaatın iskelesinin çökmesi sonu İnşaatlar da Ölüm Saçıyor cu Hasan Doğan, Salih Karayalı ve Sinan Doğan ile “Ağaoğlu 1453” şantiyesinde Hakan Tek’in başına demir direk düşmesinden yaşamını yitirmeleri bu işkolundaki vahameti, buradaki cinayetleri bir kez daha anımsattı.. Araştırmalara göre, iş cinayetlerinde ölümlerin yüzde 37’si yapı sektöründe. Buradaki ölümler, madenlerdeki gibi kitlesel olmadığından gündeme gelmiyor, gözlerden kaçıyor. İnşaat işkolunda neredeyse günde bir veya iki işçi yaşamını yitiriyor. 2012’de meydana gelen iş kazalarında ölen 744 işçiden 44’ü madenlerde, 256’sı da inşaatlarda çalışıyordu. İnşaatlardaki kazaların çoğunluğu Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde oluyor. Bunun nedeni de bu kentlerde plazalar, kuleler gibi çok yüksek inşaatların bulunması. Büyük kentlerde çevrenize dikkatlice baktığınızda çok katlı binaların mantar gibi her yerde türediğine tanık olabilirsiniz. İşte bu devasa binalarda çalışan işçilerden her gün bir veya ikisi ya yüksekten düşerek, ya iskele çökmesinden ya da başına demirtuğla düşmesi sonucu can veriyor. Ama bu ölümler madenlerdeki gibi kitlesel olmadığından kamuoyunun dikkatinden kaçıyor. İhale usulü ile alınan hastane, konut ve diğer kamu binalarının kısa sürede bitirilmesi baskısı inşaatlarda ölüme davetiye çıkaran en önemli etmenlerin başında geliyor. Görüldüğü gibi madenlerdeki kazalar kadar inşaatlardaki kazalar da çok kaygı verici, gözlerden kaçırılmayacak boyutta. İnşaatlar tıpkı madenler gibi ölüm saçıyor, her yıl yüzlerce emekçinin canını alıyor Madenlerdeki iş güvenliği, önlemler, denetimler gibi inşaatlarda da bu önlemler, denetimler göz ardı edilmemeli. Madenlerdeki gibi, inşaatlarda da ağır yaptırımlar içeren yasal düzenlemeler ivedilikle yaşama geçirilmeli. Tüm işkollarında, işyerlerinde iş güvenliği kuralları eksiksiz uygulanmalı, denetimler eksiksiz yapılmalı, ekmek parası peşindeki emekçiler ihmal, duyarsızlık nedeniyle ölmemeli. HARBİ SEMİH POROY Siyasetin içinde olanlar bilir; seçimi kazanan da, kaybeden de aslında beyin takımıdır. Bizim ülkemizdeki seçim kanununa ve partilerin tüzüklerine baktığınızda da bu kaçınılmaz bir sonuç olmaktadır. Adayların, hatta delegelerin belirlendiği bütün kongrelerin, merkezin kontrolünde belirlendiği ve yapıldığı bir sistemde var olan yenilgileri tabana yaymak ahlaken de bir hata olur. Zaman zaman bütün partilerin genel merkezlerine uğrarım ve oradaki hareketliliği gözlemlemeye çalışırım. İktidarda olan partinin, genel merkezinin diğer partilere göre daha hareketli olmasını bir şekilde anlarım, ama muhalefette olan partilerin genel merkezlerinin yetkililer olmadığında ölüm sessizliğine bürünmesini ise anlayamıyorum. Son seçimde gördük ki, muhalefet partilerinden CHP’de, MHP’de kendisine güvenen ve onlardan beklentileri yüksek olan, hazır bir seçmen kitlesine sahipler. “Belki hazır seçmen kitlesi bu partilerin daha yavaş hareket etmesine yol açıyor” diye de düşünmeden edemiyorum. Önümüzde bir “Cumhurbaşkanlığı seçimi”, hemen arkasındanda da “genel seçimler” olmasına rağmen, genel revizyon havası da muhalefet partilerinde çok gözlenmiyor. Yalnızca CHP’nin tepe yapısında değişimle bir hazırlık yapılıyormuş gibi gözüküyor. Siz, bu değişimin önümüzdeki genel seçimlerde ezberleri bozabileceğini düşünüyor musunuz? Açıkçası Gürsel Tekin’in genel sekreterlik görevine getirilmesiyle bazı şeylerin değişebileceğini düşünebilirsiniz. Sanırım partinin de genel sorunu buradan başlıyor. Kişiyi göreve getirdiğinizde birçok şeyin anında değişebileceğini düşünebilirsiniz, ama yapısal hatalar varsa, bu yalnızca göreve getirdiğiniz kişinin de kellesini almaktan başka hiçbir şeye yaramaz. Bu yazının sanki sadece CHP adına yazılmış gibi görünmesindeki asıl sebep, MHP’nin bir şey yapmak istememesinden kaynaklanmaktadır. Elimizde değişim içinde görünen tek bir parti kalıyor o da CHP. Son yerel seçimde görüldü ki, organize olamamış bir partinin seçim kaybetmesinden öte, aslında birçok şeyi kaybedeceğidir. “Seçim sadece günün oylanmasıdır, ama güven ise; gelecekle ilgili bir oylamadır. Son seçimlerde bu iki parti bence seçimi kaybetmediler, hatta bazı veriler üzerinden bakıldığında tam tersi kazançlı çıktıkları da söylenebilir. Bence bu iki parti, muhalefet etme görevleri sırasında göstermiş oldukları yetersizlikler nedeniyle, iktidara giden yolun anahtarını alamadılar. Sosyolojik bir gerçekliktir; bir görevde başarılı olunmadan, diğer bir göreve geçme hakkına sahip olamazsınız.” Ülkede yaşanan bazı olumsuz durumlardan hukuken bir sorumluluğunuz olmasa da, siyaseten bir sorumluluk paylaşıldığı unutulmamalıdır. Muhalefetin kötü gidişatın bir parçası olmak gibi lüksü olamaz. Ne yapıp, ne edip demokratik sınırlar içerisinde, sürecin denetimini sağlamakla mükellef olmak zorundadır. Denetim sırasındaki akıttıkları ter ve verdikleri emek kendilerine oy olarak dönecektir. Yoksa birisine yalnızca “hırsız” diye bağırmakla muhalefet yapılmaz. Ama yok, muhalefet partileri yalnızca iktidarın yıpranmışlığından oy almayı bekliyorsa, o zaman beyin takımının acilen değişmesi gerekmektedir. Bir sözümde bu partilere gönül vermiş kişilere… Partinin önümüzdeki dönem nerede yer alacağına sizler karar vereceksiniz. Partinizin, sizin fikirlerinizi ve hayat tarzınızı koruyan bir yerde kalmasını isteme hakkına da sahipsiniz, ama o zaman çizeceğiniz yönü ve beklentilerinizi de ona göre belirleyin. Yok, iktidara giden bir süreç istiyorsanız eğer, o zaman da ona göre davranın. “Partinin şu anda savruluyor gibi görünmesinin ana nedeni, tabanın fikir birliğine varamamasından kaynaklanmaktadır.” “Unutmayın; kusursuz muhalefet yapmanın bedeli, önce bedel ödemekten geçmektedir. Bu bedel ise, öncelikle iktidar partisinden daha fazla çalışmakla başlar.” BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SEDAT YAŞAYAN T.C. KAYSERİ 4. AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NDEN SAYI: 2013/339 Esas DAVACI: HATUN İBİCEK 12380935810 Saraybosna Mah. Kibar Sok. No: 29 KAYSERİ VEKİLİ: AV. AHMET KEMAL GÖNCÜ Gevher Nesibe Mah. Tekin Sk. İmtaş Park İş Mrk. K.2 No: 2 Kocasinan/ KAYSERİ DAVALI: RAMAZAN İBİCEK 12545930346 DAVA: Boşanma (evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni ile boşanma çekişmeli) DAVA TARİHİ: 22/04/2013 Mahkememizce verilen 11/03/2014 tarihli ara kararı gereğince; Davacı HATUN İBİCEK tarafından Davalı RAMAZAN İBİCEK aleyhine evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açılmış olup, özetle; evlenmenin genel hükümleri ile yüklenen görevleri ihmal ve ihlal ederek geçimsizliğe ve uyumsuzluğa sebep olması nedeniyle davacı boşanmalarını talep etmiştir. Davalı RAMAZAN İBİCEK’e tebligat yapılamadığı ve yapılan tüm adli ve idari araştırmalar sonucunda adresinin tespit edilemediği anlaşılmakla, tebligat yapılamayan davalı RAMAZAN İBİCEK’e ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Davanın duruşması 13/05/2014 tarihinde yapılmış olup, iş bu celsede tahkikat duruşma günü 11/06/2014 günü saat 09.10’a bırakılmasına karar verilmiştir. Bu dava ile ilgili ibraz etmek istediği belgeleri duruşma gününe kadar mahkememize göndermesi ve duruşmaya gelmesi veya bir vekil tarafından temsil edilmesi, duruşmaya bizzat gelmediği veya vekil ile temsil ettirilmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam edileceği ve karar verileceği HMK’nin 147. maddesi gereğince, dava dilekçesine cevap vermesi HMK’nin 122, 127, 128 Md. gereği ve duruşma günü davalıya ilanen tebliğ olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 35217) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Gerçekte ol 1 madığı, halde 2 varmış gibi tasarımlanan ya 3 da düşünülen 4 şeyler için kul 5 lanılan sözcük. 6 2/ İsmailiye tarikatının önder 7 lerine verilen 8 san... Argoda 9 esrar içilen yere verilen ad. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Orhan Kemal’in bir 1 L Ö N G Ü R D E K romanı.. 4/ ABD’nin 2 O N U R O R T A bir eyaleti... Başör 3 T E R A K A İ T tüsü olarak kullanı 4 U R B R OM lan bir tür ipekli doK A A T kuma. 5/ Kendisine 5 S İ D E 6 A R G O S Ü güvenilen kimse. 6/ Kuzu sesi... Yapma 7 P A L İ O Ç İ N B A D İ cıklı davranış... Fas’ın 8 U R A N plaka imi. 7/ Ördeğe 9 F İ N G İ R D E K benzer bir yaban kuşu... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 8/ Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu... Temel niteliğinde olan; asal. 9/ Elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çerez olarak yenen kavrulmuş buğday. 2/ Çimlenmiş buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek... Kedi ya da köpek yavrusu. 3/ Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her biri... Bir renk. 4/ Afrika’nın en yüksek dağı Kilimanjaro’nun, yerli dillerde “özgürlük” anlamına gelen adı.. 5/ Soyundan gelinen kimse... İlkel toplumlarda kutsal sayılan hayvan, ağaç ya da nesnelere verilen ad. 6/ Su kanalı... Tavlada “üç” sayısı. 7/ “Kavimler” anlamında eski sözcük... Yunan mitolojisinde kır tanrısı. 8/ Bir tür misk faresi. 9/ Ayakkabı çekeceği... Vilayet.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle