06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2014 PAZARTESİ 10 EKONOMİ [email protected] Tüketici Yasası ile maliyetleri yükselen sektör oyuncuları fiyat artışına hazırlanıyor Konuta sigorta zammı Faizlerin yükselmesiyle sıkıntıya giren ev sahibi olmak isteyen yurttaşı bir de yasa ve sigorta zammı bekliyor. Merkez Bankası’nın Finansal İstikrar Raporu’nda konut kredilerinin gelir gruplarına göre dağılımı, dar gelirli yurttaşın kredi yükünün arttığını da ortaya koydu. Banka 8 gelir grubuna göre ayırdığı konut kredisi verilerine göre dar gelirlilerin kullandığı kredi miktarı hızla artarken, toplam krediler içindeki payı da yükseldi. Aylık geliri 0891 lira olan olanların “kişi başında kredi kullanımı” son 4 yılda yüzde 182.6 oranında artarak 40.1 bin liraya çıktı. Konut kredisinde en büyük payın sahip olan 8922.673 lira aylık gelire sahip olanların kişi başı kredi kullanımı 4 yılda yüzde 75 artarak 65.4’e yükseldi. Kısa bir süre önce yürürlüğe giren yeni Tüketici Yasası, tüketiciye zam olarak Gezi’nin Gözü Gezi’yi “benzersiz” kılan ne ise iktidarı korkutan da oydu: Direniş içinde dayanışma. Birbirine zerrece benzemezlerin, asla yan yana gelemeyecek sanılanların; an gelip “yetti artık” diyerek evlerinden çoğala çoğala aktıkları o alanlarda sergiledikleri, ete kemiğe bürünen dayanışma duygusu... “Dayanışma” iktidarı korkuttu. Haksız kazançla, rüşvetle istiflenen paraların bir kısmını, “hayırseverlik” ve “sosyal yardım” adıyla dağıtma düzenine herkesin kanmadığı ortaya çıktı çünkü. “Hayırseverlik çok dikey, yukarıdan aşağıya iniyor. Dayanışma yataydır, ötekine saygı duyar” diyen Galeano’nun bu olağanüstü tespiti, tarihe geçecek sayısız örnekle doğrulandı çünkü Gezi’de. Rezidans dikey, park yataydı. Bir telefonla artırılan gaz fişeği bütçesi dikey, fişekle yaralananlar için evdeki ecza dolabından getirilmiş “Talcid” yataydı. Ve nihayet tanesine 250 bin dolar ödeyerek alınan dikey TOMA’nın karşısında, gözünden vurulanı hastaneye yetiştirmek için kollardan örülü sedye yataydı. HHH Gezi, “hayırseverlik” karşısında “dayanışma”nın zaferine dönüştü. Zaten “hayırseverlik”in ne menem bir illüzyon olduğu da tarihin en büyük rüşvetçisi Rıza Sarraf’a layık görülüşüyle açığa çıktı. Ufkumuzun her geçen gün biraz daha betonla, soluduğumuz havanın zehirli gazlarla dolduğu günümüzde “hayırseverlik” de form değiştirdi tabii. Açın adı rüşvetle anılan şirketlerin internet sitelerini. Devlet ortaklığıyla binlerce ağacı gözünü kırpmadan kesen, tarihsel mirası greyderlerin altında ezen, kentteki her yeşil alana AVM; köydeki yeşile HES konduran firmaların hepsinin çifter çifter “sosyal sorumluluk projelerine” bakın: Hatıra ormanları, aile danışma merkezleri, okullar... Hayırsever Rıza’nın “sosyal sorumluluk” butonunda ise fotoğraflarla göğsünü gere gere sergilediği tekerlekli sandalye bağışı yanıp sönüyor. HHH Gezi’nin, iktidarı neden bu kadar korkuttuğunu anlamak için Can Dündar’ın “Gözdağı Belgeseli”ni mutlaka izleyin... Polis şiddetiyle gözünü kaybetmiş gençlerin tane tane anlattıklarını dinleyin. Milyarlarca liralık bütçeye, içlerine tahakkümün bekası için itinayla “öfke ve hınç” yerleştirilmiş tam teçhizatlı polis ordusuna ve o polisin acımasız şiddetinden “geçmiş” insanların “pişman değilim”lerindeki bilge sükunete kulak verin. “Gözdağı”nda, direniş içindeki dayanışmanın, gücünü ranta dayamış kibirli “hayırseverlik”e karşı zaferini göreceksiniz. u Bir süredir balon oluştuğu ileri sürülen, satışların durgunlaştığı sektörde dar gelirlilerin üzerinde konut kredisi yükünün artması bir yana bir de Tüketici Yasası’ndan kaynaklanacak en az yüzde 15’lik fiyat artışları gündeme gelecek. Ufukta zam göründü SEKTÖRDEN geri dönecek gibi görünüyor. Konut sahibi olmak isteyenlere büyük avantaj ve garantiler getirirken, sektör oyuncuları konutta “yasa zammı” hazırlığı içine girdi. Yasanın devamı olarak hazırlanan yönetmeliğe göre konut adedi 30’un üzerinde olan projeler için zorunlu tutulan bina tamamlama sigortasının yüzde 12 civarında ek maliyet getireceğini dile getiren şirketleri asıl zamma itecek olan neden de “kat irtifakı alma zorunluluğu”. Konut Yatırımcıları ve Geliştiricileri Derneği (KONUTDER) Yönetim Kurulu Baş kanı Ömer Faruk Çelik, yasa ile birlikte mevcut konut projelerinin aleyhine durum oluştuğunu belirterek, kanunda yer alan “Projeler ruhsat almadan satılamaz” maddesinin yanında yönetmelikte de “Kat irtifakı da kurulmalı” zorunluluğunun geleceğini söyledi. Çelik’in verdiği bilgiye göre, böylece projenin satışa çıkması için ruhsat almak yeterli olmayacak. Kat irtifakı zorunluluğu da aranacak. Bu da proje maliyetlerini yüzde 1213 oranında artıracak. Ayrıca, 30 konut ve üzeri projelerde şirket proje nin tamamı için sigorta yaptırmak zorunda. Böylece müteahhit batsa da tüketici koruma altına alınacak. Fiyata etkisi yüzde 2 olacak. Bu durumun projelerin ruhsatlarını almalarının ardından zeminden 1 kat yukarı çıkana kadar en az 1 yıl boyunca satışa çıkamama sorununu ortaya koyacağını belirten Çelik, “Büyük projeler bu durumdan olumsuz olarak etkilenecektir. Projelerin satıldıkça yükseldiği bir ortamda, 1 yıl sonra satışa geçilebilecek bir projede müteahhit bunun maliyetini kendisi karşılayacaktır. Bu da fiyatların yüzde 1215 seviyesinde artmasına neden olacaktır” dedi. Özyurtlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Özyurt da kanunda projelere bitirme sigortası yapılması gerektiğinin yer aldığına dikkat çekerek, bugün itibarıyla projelere sigorta sağlayacak bir firmanın varlığının söz konusu olmadığını vurguladı. Head Ofis projesini hayata geçirdi. Şirket merkez ofisleri için özel olarak tasarlanan Ataşehir Head Ofis 300 ve 400 metrekarelik geniş ofis seçenekleri ve yeni finans merkezi Ataşehir’de yer almasıyla dikkat çekiyor. Head Ofis Ataşehir’de fiyatlar, ofislerin bulunduğu kat ve özelliklerine göre 3.000 USD/m2 – 5.350 USD/m2 arasında. örnek daireleri tanıttı. Kavuklar Gayrimenkul Geliştirme’nin, İzmirlilere yepyeni bir yaşam alanı sunduğu Ege Suits‘in örnek daireleri tamamlandı. Proje Ağustos 2014’te teslim ediliyor. Ege Suits, 163 ile 320 metrekare arasında değişen, 70 rezidanstan oluşan, ilk katından dahi deniz görebilen, geniş cam cephesi ve terasıyla, eşsiz körfez manzarası keyfini yaşatıyor. Setra Group, Çatını yaptır, az enerji harca Çatı Sanayici ve İş Adamları Derneği (ÇATIDER) Yönetim Kurulu Başkanı M. Nazım Yavuz, yaz mevsiminin çatı tadilatı için en uygun dönem olduğunu hatırlatarak, “Çatı tadilatı, sadece ısınma amaçlı enerji kullanımında tasarrufla sınırlı kalmayarak, klima giderlerini de önemli ölçüde azaltıyor” dedi. Yavuz, kış aylarından kalan birikintilerin temizlenmesi ve mevsim şartlarının daha güvenli çalışmaya olanak tanıması nedeniyle tadilat ve yenileme çalışmaları için mayıshaziran aylarının tercih edilmesi gerektiğini söyledi. Çatı ve cephe yalıtımı ile ısınma ve soğutma amaçlı enerji tüketiminde yüzde 50’ye varan oranda tasarruf sağlanabileceğini vurgulayan Yavuz, Türkiye’de yaklaşık 7 milyon çatının yalıtımsız olduğunu belirterek, “Binalardaki enerji tüketiminin yüzde 82’si ısıtma için kullanılıyor. Yaz aylarında ise klimalar nedeniyle önemli ölçüde elektrik tüketiyoruz. Yapılan harcama, sağlanan enerji tasarrufu sayesinde coğrafi konum ve yerleşim durumuna göre ortalama 2 ile 3 yıl içinde amorti edilir” diye konuştu. Ege Suits İstanbul en iyi 10’da İstanbul’un, New York, Paris, Londra ve Dubai gibi marka şehirlerle yarıştığını ifade eden Space Gayrimenkul Kurucu Ortağı Filiz Çakmur, İstanbul’un konut yatırımında dünyanın en iyi 10 şehrinden biri konumunda olduğuna dikkat çekti. Çakmur, 2012’de yabancıların gayrimenkul sahibi olmalarındaki kısıtlamaların kaldırılmasıyla Türkiye’nin uluslararası emlak pazarında gözde bölgelerden biri haline geldiğini söyledi. Çakmur; “Uluslararası araştırmalara göre İstanbul yatırım dönüşü açısından en cazip ilk 10 ülke arasında. Ortadoğu, Asya ve Rusya’dan yatırımcıların İstanbul’daki gayrimenkullere ilgisi her geçen gün artmaya devam ediyor” dedi. Rönesans’tan Rusya’da endüstriyel park Rusya’da birçok sektör de faaliyet gösteren Rönesans Holding’e bağlı Rönesans İnşaat’ın üstlendiği St. Petersburg Kola Endüstriyel Park Projesi’nin temeli atıldı. Toplam 450 milyon dolarlık yatırım, farklı sektörlerde faaliyet gösteren KOBİ’lere Rusya’da üretim yapma imkânı sunacak. Proje kapsamında Rönesans İnşaat, Leningrad Ticaret ve Sanayi Odası ve Ankara Sanayi Odası ortaklığında kurulan şirket ise KOBİ’lere sunulan önemli avantajlar ile Türkiye’den gelecek yatırımların teşvikini sağlayacak. Rönesans Holding Başkanı Dr. Erman Ilıcak, “Proje, Türkiye Rusya ekonomik ilişkilerine ve ortak yatırımlara çok büyük ivme kazandıracaktır” dedi. Rönesans İnşaat’ın üstlendiği projenin ana amacı, farklı sektörlerde faaliyet gösteren küçük ve orta boy işletmeler için bir endüstriyel park kurmak… 123 hektar alana kurulacak park, 50’ye yakın şirkete yatırım yeri sağlarken, 5 bin ek istihdam yaratacak. 2020 yılında tamamlanacak endüstriyel parkta sanayi bölgelerinin yanı sıra lojistik tesisler, ofis binaları ve destek birimler de yer alacak. Projenin altyapı yatırım tutarı da 80 milyon dolar… Avrupa Parlamentosu seçimlerinin Fransa ayağında, aşırı sağcı (faşist) Ulusal Cephe (FN) partisinin yüzde 25 oy oranıyla birinci gelmesi, medyaya “şok dalgası”, “deprem” gibi kavramlarla yansıdı. Bu sonuçları izlerken, bizim açımızdan çok tanıdık bir tartışma dikkatimi çekti. Özellikle “Gezi Olayı”nın yıldönümünde bu tartışmayı paylaşmanın yararlı olacağını düşündüm. Jean Birnbaum, Le Monde’da “Ces intellectuels qui dédiabolisent le FN” (sanırım şöyle çevrilebilir: “FN’nin kirli imajını yıkayan entelektüeller”) başlıklı yorumunda, “FN’nin önlenebilir yükselişini anlamaya çalışan tarihçiler, FN’nin kirli imajını yıkayan entelektüellerin rolünü de ortaya koymak zorunda kalacaklar” diyor. İlericilik adına yazan kimi entelektüeller, solun antifaşizm “saplantısı” olarak gördükleri şeye karşı bir kampanya yürütmüşler. Bu entelektüeller “faşizme, ırkçılığa karşı” olma tutumlarına “yapıçözümcü” (postmodern EY) analizler uygulama adına, bu iki “karşıtlığı” adeta toplumun zaafları olarak tanımlamaya; bu “pis hayvanın”, aslında “hayali bir canavar” olduğunu kanıtlamaya çalışırken, onu “iyi bir evcil hayvan gibi” sunmuşlar. Bu entelektüeller, faşizme karşı olanların savlarını çürüterek gözlerini açmaya çalışırken, aslında bildiklerini unutturmaya çalışıyorlarmış. Bu entelektüeller, “Cumhuriyetin erkek ve kadınlarını”, geçmişi durmadan anımsamanın bilincimizi bulanıklaştıracağına, FN’nin radikal biçimde değiştiğine, Fransa’da, faşizm karşıtlarının hayallerinden başka bir yerde faşist kalmadığına ikna etmeye çalışmışlar. Bunlar, FN’nin kimi kurucularının Vichi (Nazi işbirlikçisi hükümet) dönemini özlediklerini unutup, kötü imajını yıkamaya katkıda bulunmuşlar. Yazar, “Tarihçiler bunları anlamaya çalışacaklar, biz ise şaşkınlıkla seyrediyoruz” diyor. Şimdi, son 10 yılı düşünün, Birnbaum’un bu değerlendirmesini alıp, FN’in yerine, siyasal İslamın Partisi AKP’yi koyun (FN eşittir AKP demiyorum, yalnızca bir akıl egzersizi öneriyorum). Benzer bir entelektüel cinsinin Entelektüellerin ihaneti “laikçi”, “ulusalcı” dedikleri bir şeye karşı mücadele ederken, siyasal İslamın kadın politikasını, YahudiAlevi düşmanlığını, özgürlüklere yaklaşımını, getirmeye başladığı “biyopolitik” (beden denetim) uygulamalarını nasıl görmezden geldiklerini kolaylıkla anımsayacaksınız. Bu entelektüeller, AKP’nin Osmanlı nostaljisini, ideolojisinde içkin olan projeyi görmezden gelip, siyasal İslamın “değişerek demokratikleştiğini” ısrarla tekrarladılar; Cumhuriyetin vatandaşlarının kafasına kaktılar; siyasal İslamın uygulamalarına yönelik eleştirileri “niyet okumak”, teorik tarihsel analizleri “önyargı” olarak mahkum ettiler. Bunlar bugün büyük bir “şaşkınlıkla” izledikleri sözde “değişimin” zeminini bizzat kendileri hazırladılar. Şimdi, AKP hükümetinin uyguladığı şiddet hızla artarken, bu sorumluluktan kaçıp yeniden, gelecekte aynı zararları vermek üzere, sol çevrelerin içine dönmeye çalışıyorlar. Soma felaketinden sonra aniden Marx’ı ve sınıf kavramını anımsamış olmaları da ayrıca ibret vericidir. eçimler demokrasi fantezileri Stefan Simons’un Liberation’da yayımlanan, “Le Triomphe électoral du FN en trompe l’oeil” (Göz yanılması olarak FN’nin seçim zaferi) başlıklı yazısı da bu tartışmanın bir başka tarafını oluşturuyor. Simons, seçim sonuçlarının ayrıntılı bir analizini yapıyor; birinciliğin seçimlerde oyların yüzde 25’ini alan FN’ye değil, seçimlere S katılmayan yüzde 43’e ait olduğunu savunuyor. FN’nin oylarında mutlak anlamda kayda değer bir artış olmamış. Simons, sonuçları abartarak paniğe kapılmanın anlamsız olduğunu savunuyor. Ancak Simons’un analizine tarihin ışığında bakınca, bu sonuçları küçümsemenin ne kadar riskli olduğu görülür. Çünkü kimi zaman sandıktan birinci olarak çıkan bir parti, toplam seçmenin çoğunluğunun oyunu almamış bile olsa, hükümet olunca, “tarafsız” kesimi kazanacak adımları kolaylıkla atabiliyor; devlet aygıtını kullanarak oylarının oranını ve mutlak sayısını artırabiliyor. Almanya’da Kasım 1932 seçimlerinde katılım yüzde 80 oldu, Hitler bu seçimlerde oyların yüzde 33’ünü (toplam seçmenin yalnızca yüzde 25’nin desteğini) aldı, Ocak 1933’te şansölye olarak atandı. Mart 1933 seçimlerinde, Nazi partisi oylarını yüzde 30’dan fazla artırdı. Katılımın yüzde 70 dolayına düştüğü bu seçimlerde Hitler’in partisi oyların yüzde 44’ünü (toplam seçmenin yüzde 38’i) aldı. Türkiye’de AKP 2003 genel seçimlerinde oyların yüzde 33’üyle (toplam seçmenin yüzde 26’sının desteğiyle) iktidara geldi. Sonra, Birnbaum’un kimi entelektüellerin tavrına ilişkin anlattıklarına benzer bir süreç Türkiye’de de yaşandı, “darbeciler” dendi, “Yetmez ama evet” dendi... Sonrası malum... Fransa’da Tanıdık Bir Tartışma ostmodernizm ve diğer tuhaflıklar Yukarıda değinilen entelektüel tipi, kökleri P 1970’lere kadar gitse de 1990’ları kasıp kavuran postmodernizm/liberalizm dalgasının kıyılarımıza getirdiği pisliklerin üzerinde türedi. Bu dalga “1968” depremiyle başladı, Doğu Bloku’nun çökmesiyle enerji kazanarak yükseldi. Kabaca özetlersek, bu dalganın getirdiği pisliklerin üzerinde türeyenler, insan aklının eleştirel gücünü, kolektif eylemin “dünyayı yeniden yapma” kapasitesini, bu eylemin dayanabileceği “büyük söylemleri” (ulus, sınıf vb., kapitalizm, komünizm), bedenlerden ve kültürlerden ayrıca “hakikatlerin”, bencil arzulardan başka arzuların olabileceğini, kapitalizmin aşılabileceğini, bilimin hurafe ve mitoloji karşısındaki ayrıcalıklı yerini yadsıyordu. Bunlara göre ideolojiler bitmişti, sınıf kavramı anlamını yitirmişti. Bu dalga, “Aydınlanma geleneğinin” mirasını hedef alıyor, ister istemez Aydınlanma öncesi, dinci ideolojilerin önünü açıyordu. Aynı anda küreselleşmeci bir “büyük söylem” (neoliberalizm) dalgası, jeopolitiğin sonunun geldiğini, ulus devletlerin iktidarlarını kaybettiğini savunuyor, toplumsal yaşamın tümünün pazar ilişkisine bağımlı olmasını istiyordu. Ekonomi siyasi müdahalenin (demokrasinin), sendikaların, hatta işçi haklarının etkilerinden kurtulmalıydı. Böylece düz pürüzsüz bir dünya ekonomisi oluşacak, kültürler kaynaşacak, ulusçuluk, ırkçılık yok olacaktı. Artık bizi demokrasi, barış; bu ütopyada da çelişkisiz, dolayısıyla sonsuza kadar yaşayacak bir kapitalizm bekliyordu. Asya kriziyle, “siyasal İslam”ın (büyük bir söylem) yükselmeye başlamasıyla, Kosova savaşıyla, borsa krizleriyle, 1990’larla biterken, 2000’li yıllarda, emperyalist savaşlar, “ekonomik depresyon” ulusalcılık, nihayet, kitle eylemlilikleri, küreselleşme karşıtlığı, “komünizm” geri geliyordu. Bu entelektüeller, 2000’li yıllarda, sözde savundukları özgürlükler adına, artık geride kalmaya başlayan postmodern, küreselleşmeci, illüzyonlarla, o çok arzuladıkları özgürlüklere karşı akımları desteklemeyi iş edindiler. Fransa’da faşist, Türkiye de siyasal İslam gibi totaliter hareketlerin yükselmesinde araç oldular. Tarih bunları unutmayacak, biz de... Ekonomi Servisi Türkiye’nin araç takip sistemleri şirketi Arvento, Avrupa genelinde 31 ülkeden 17 bin şirketin katıldığı Avrupa İş Ödülleri’nin bu yılki kazananı oldu. Binlerce şirket arasından Avrupa’nın en başarılı 10 şirketi arasında yer alarak Ruban d’Honeur nişanına layık görülen Arvento, yarışmanın son etabında 9 rakibini geride bırakarak ‘Avrupa’da Yılın En Başarılı Şirketi’ seçildi. Yunanistan’ın başkenti Atina’da düzenlenen ödül töreninde konuşan Arvento Genel Müdürü Özer Hıncal, “Bir Türk şirketi olarak ülkemizin adını uluslararası alanda bu şekilde temsil etmekten dolayı gurur duyuyoruz. Bu ödül, alanımızda Türkiye ve yurtdışındaki pazar lideri konumumuzu güçlendiren çok önemli bir ödül” dedi. Arvento’ya Avrupa’dan ödül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle