02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 30 MAYIS 2014 CUMA 12 KÜLTÜR ‘Malefiz’, Robert Stromberg’in ilk yönetmenlik denemesi u İçerdiği kimi korkuşiddet dolu sahnelerinden ötürü doğrusu pek de çocuklara salık verilemeyecek nitelikteki ‘Malefiz’, Angelina Jolie hayranı yetişkinlere göre kotarılmış, fantastik bir patlamış mısır eğlenceliği sayılabilir... Bugün başlayan filmlerden biraz zoraki seyrettiğim bir başkası da 3 boyutlu masal filmi “MaleficentMalefiz” oldu. Yetim Stefan’la çocukluk aşkı yaşayan kanatlı peri (ya da cadı) Malefiz’in ilişkisi, insan krallığının vârisi olmak isteyen Stefan’ın bir gece Malefiz’in kanatlarını kesmesiyle düşmanlığa dönüşür. Giderek kral olup evlenen Stefan’ın yeni doğan kızı, prenses Aurora’ya ancak gerçek bir aşk öpücüğünün son vereceği bir uyku büyüsü yapan Malefiz’in bakış açısından anlatılan bu film, Grimm Kardeşler’in klasikleşmiş ünlü Uyuyan Güzel masalının, göz alıcı görsel efektlerle, 3 boyutlu olarak tezgâhlanmış yeni bir versiyonu. Fantastik görselliğiyle şahane ama içeriğiyle hikâye olarak nitelenebilecek bu yeni Walt Disney yapımı eğlencelik, görsel efektçi ve yapım tasarımcısı Robert Stromberg’in de ilk yönetmenlik denemesi. Disney’in en çok tutulan kötü kahramanlarından biri olan Malefiz’in gençliğini Ella Purnell’in, yetişkinliğiyse Angelina Jolie’nin canlandırdığı filmde prenses Aurora’yı Ella Faning, kral Stefan’ı Sharlto Copley, Aurora’yı öpüp Malefiz’in lanetinden kurtaracak prensi de Brenton Thwaites oynuyor. İçerdiği kimi korkuşiddet dolu sahnelerinden ötürü doğrusu pek de çocuklara salık verilemeyecek nitelikteki “Malefiz”, Angelina Jolie hayranı yetişkinlere göre kotarılmış, fantastik bir patlamış mısır eğlenceliği sayılabilir sonuçta. 3 boyutlu Uyuyan Güzel Beylik bir suç filmi u ‘Kan Bağları’, ilgi çekici yıldızlardan oluşan, zengin oyuncu kadrosuyla perdeye bağladığı seyirciye yer yer hafakanlar bastıran, özenti bir suç geriliminden pek öteye gidemiyor açıkçası. Silahların konuştuğu, dehşetengiz, kanlı bir polis baskını görüntüleri ve argo ağırlıklı bağrışçağrışlar içinde, Tarantino’vari, şamatalı bir açılış sahnesiyle başlıyor bugün gösterime giren filmlerden “Kan Bağları”. Sevgilisine tecavüz edeni öldürdüğü için 10 yıl hapis yattıktan sonra şartlı tahliyeyle salıverilen Chris’i (Clive Owen) polis kardeşi Frank (Billy Crudup) ve ablası (Valerie Solanas) dışarda karşılıyor ve Frank çocukken hep kendine örnek aldığı, babasının da daha çok sevdiği ağabeyine yeni bir hayata başlaması için derhal işev buluyor. Birlikte hastanede tedavi gören, ölümcül hasta babaları Leon’u (James Caan) ziyaret ediyorlar. 2 çocuklu, uyuşturucu bağımlısı, mecburen fahişelik yapan karısı Monica’yı (Marion Cotillard) çoktan defterden silmiş Chris’i çok geçmeden eski suçlu çevresinden arkadaşları bulunca, yine silaha davranarak kanlı soygunlara karışıyor Chris, polis kardeşini de zor durumlara sokarak. Eski sevgilisi Vanessa’nın (Zoe SalGeçen yılki Cannes Festivali’nde yarışma dışı gösterilen “Kan Bağları”, kamerasını genelde, aksiyonun tavana vurduğu, o alışılmış suçgerilim filmlerindeki bildik vuruşmakovalamaca temposundan çok, aile içi ilişkilere, ahlaki değerlere, kardeşlik bağlarına ve çeşitli ağır çatışmalaraçekişmelere çeviren, karakterlerine yoğunlaşan, diyalog ağırlıklı, kara film tadında gelişen ama süresi uzun tutulmuş, pek yürümeyen, ağır, durgun anlatımıyla yer yer sıkıcı olmaktan da kurtulamayan bir FransaABD ortak yapımı. Dördüncü yönetmenlik sınavından başarıyla çıktığı hiç de söylenemeyecek Canet’nin, senaryosunu, Bruno ve Michel Papet imzalı bir kara dizi romanından yola çıkarak Amerikalı yönetmenyapımcı James Gray’le beraber yazdığı “Kan Bağları”, sürükleyicilikten yoksun olsa da öncelikle Clive Owen’dan Marion Cotillard’a, Billy Crudup’tan Zoe Saldana’ya kadar uzatılacak, ilgi çekici yıldızlardan oluşan, zengin oyuncu kadrosuyla perdeye bağladığı seyirciye yer yer hafakanlar bastıran, özenti bir suç geriliminden pek öteye gidemiyor açıkçası. Her Fransız sinemacısı gibi, ABD’de film çekme hayalini gerçekleştiren Canet adına yerinde sayan bir çalışma olmuş “Kan Bağları”. Doğrusu oflaya poflaya sonunu getirdiğimiz 130 dakikadan geriye pek bir iz bırakmıyor bu düşman kardeşler eksenli, vasat suç çeşitlemesi. Guillaume Canet’nin ‘Kan Bağları’ adlı yeni filmi bugünden başlayarak gösterimde MÜZECİLİK MESLEK KURULUŞU DERNEĞİ Müzeciler dayanışması hayata geçti Kültür Servisi Müzecilik Meslek Kuruluşu Derneği (MMKD), Türkiye’de müzecilik platformu olarak hizmet verme, müzeler ve müzeciler için bir buluşma noktası oluşturma amacıyla geliştirdiği projelerden ilki olan “Kapılar Müzecilere Açık” projesini hayata geçirdi. Aralarında Adalar Müzesi, Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi, Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi, Masumiyet Müzesi, Pera Müzesi, Rahmi M. Koç Müzesi, Rezzan Has Müzesi, Sakıp Sabancı Müzesi, Sait Faik Abasıyanık Müzesi, TÜRVAK Sinema Tiyatro Müzesi’nin yer aldığı proje kapsamında, MMKD üyeliği alan herkes projeye destek veren müzeleri bir sene boyunca ücretsiz gezebilecek. Müzecilik Meslek Kuruluşu Derneği, birlikte projeler geliştirmek amacıyla, kültürsanat çalışanlarıyla Pera Müzesi’nde bir araya gelerek “Kapılar Müzecilere Açık” projesinin tanıtımını gerçekleştirdi. MMKD Yönetim Kurulu Başkanı Yeşim Kartaler, yaptığı açılış konuşmasında destekçi müzelerin sayısının artırılması için çalışmaların devam ettiğini, müzelerin müzeciler tarafından ücretsiz gezilmesinin projenin ilk adımı olduğunu ve temel hedefin bu müzeler arasındaki iletişimin artırılması olduğunu vurguladı. dana) bir kız çocuğu da doğurduğu dostu Anthony’yi (filmin başındaki baskınla) yakalayıp içeri atınca yeniden Vanessa’yla beraber olan Frank’ın, ağabeyiyle kavgasını hasta babaları ayırıyor. Bu arada hamile bıraktığı Natalie’yle (Mila Kunis) evlenen Chris 2 çocuğunun annesi Monica’ya da, patroniçe olarak yöneteceği küçük bir randevuevi ayarlıyor ve herkesin buluşup hesaplaştığı bir finalde, gangster ağabeyin polis rozetini bırakmış kardeşini, Anthony’nin intikamından son anda kurtarmasıyla sonla nıyor “Kan Bağları”. Sahne ve ekranda başlayan oyunculuğunu perdede sürdüren, 2002’de “Mon Idole”le yönetmenliğe de başlayan, Fransız sinemasının Sean Penn’i diyebileceğimiz, 1973 doğumlu, aktör, yönetmen ve senarist Guillaume Canet’nin, “Ne le dis a personne” (2006) ve “Little White Lies” (2010) filmlerinden sonra ABD’de imzaladığı “Blood TiesKan Bağları”, Jacques Maillot’nun 2008’de çektiği, G. Canet’nin de rol aldığı Fransız yapımı “Les Liens du Sang”ın yeniden çevrimi olan, beylik bir suç filmi. ‘Kan Bağları’ güven, sevgi, bağışlamak, pişmanlık, vicdan, suçluluk temalarını sorguluyor 70’lerin Hollywood’una saygı ASLI SELÇUK İlk uzun metrajı Mon İdole’le (İdolüm/2002) Fransa’nın en saygın ödülleri César’a aday gösterildi. İkinci filmi Ne le dis à personne’la (Kimseye Söyleme/2006) en iyi yönetmen César’ını aldı. Les Petits Mouchoirs (Küçük Beyaz Yalanlar/2010) adlı üçüncü yapımı Fransa’da 5 milyon izleyiciyle en çok iş yapan film oldu. Kuşağının en yetenekli ve popüler oyuncusu, senarist, yönetmen Guillaume Canet’ye bu başarılarının ardından öneri üstüne öneri geldi. Ne le dis à personne’un Amerika’daki başarılı gösterimiyle ünlenen Canet birçok stüdyodan proje önerisi aldı. Amerikan Rüyası’na bağlılık duymayan Canet tüm önerileri geri çevirdi. Sonunda ABD’ye ancak kişisel bir projeyle gidebileceğine karar veren Canet, başrolünde oynadığı Les Liens du Sang’ın (Kan Bağları, Jacques Maillot/2008) yeni versiyonunu gerçekleştirir. Michel ve Bruno Papet’nin Deux Frères, Flic et Truand (İki Kardeş, Polis ve Serseri) adlı öyküsünden uyarladığı aksiyongerilim, 1970’lerin Fransa’sında biri polis ötekisi suçlu iki kardeşin öyküsünü anlatır. “70’lerin Amerikan Sineması’na hayranım. Cassavetes, Peckinpah, Schatzberg, Lumet, Scorsese, Coppola. Amerika’daki ilk filmimde bu tür bir atmosfer yaratmak bence mantıklıydı. Aklıma aniden Kan Bağları’nı 70’lerin Brooklyn’ine uyarlamak geldi” diyen Canet senaryosunu yönetmen James Gray (Gece Bizimdir, The Immigrant) ile birlikte yazar. “Karakterlerin yeteneklerini de u Mükemmeliyetçi, saplantılı bir karaktere sahip Guillaume Canet, “Çekimi çocuk doğurmaya benzetiyorum. Uzun sürer, acı dolu zamanlar yaşanır. Anestezi hakkınız vardır ama ben eski usül doğumu yeğlerim” diyerek set ortamını özetliyor. 70’lerin Yeni Hollywood akımına saygıda bulunan ‘Kan Bağları’ bugün gösterimde. ğil kötü ünlerini aradığımı ayrımsadım. Oyunculuktan yönetmenliğe geçtiğimden karakterin oyuncunun yaşamında özel bir yere denk gelmesini sağlamak zorundasınız. Bir aktör yaşamında deneyimlemiş bir rolü alınca onun kendisi için özel olduğunu duyumsar, doğallıkla da o karakteri derinlemesine yorumlar” di yen Canet yetkin bir oyuncu kadrosu kurar. New York 1974. Cinayet suçundan 12 yıldır tutuklu olan Chris (Clive Owen) şartlı salıverilir. Başarılı bir polis olan Frank’le (Billy Crudup) kız kardeşi Rachel (Lili Taylor) onu karşılar. Babaları Leon (James Caan) anlaşılmaz şekilde Chris’e bağlıdır. Ağabeyi Frank Chris’in bu kez değişebileceğini umarak ona evini açar, iş sağlar, eski karısı Monica (Marion Cotillard) ve çocuklarıyla buluşturur. Chris’se yeni bir başlangıç yapamadan kendini yeniden suç dünyasının içinde bulur. Çocukken ağabeyini idolü, kahramanı gibi gören Frank bu durumda Chris’le tüm ilişkisini keser, yine de aralarındaki kan bağı hep sürecektir. Fransız bir oyuncunun başrolünde oynadığı filmin yeniden İngizce versiyonunu gerçekleştirmesi sinema tarihinde sık rastlanan bir olgu değil. Canet, Blood Ties’ı, Les Liens du Sang’ın birebir kopyası olarak tanımlamıyor: “Frank ve siyahi Vanessa’nın (Zoe Saldana) ilişkisini daha ayrıntılı işledim. Aşkları ırklar arası ilişkilerin hoşgörüyle karşılanmadığı 1960’larda başlamış. Bu ayrıntı onların öyküsüne bambaşka bir boyut katıyor” diyen yönetmen Kan Bağları’nda oyuncularının sunumlarından ötürü daha olgun kararlar aldığını belirtiyor. Mark Whalberg’in çekimden bir ay önce Frank rolünden caymasıyla Canet kendi canlandırdığı Frank için Billy Crudup’u (Sahne Güzeli) bulur. Canet, New York’ta film çeken her Fransız yönetmenin karşılaştığı sorunları yaşar. Her şey için çekim izni gereklidir. Kaldırımda yürüyen bir figüran lokantada oturandan daha fazla ücret alır çünkü kaldırımdakine araba çarpabilir. Yönetmen figüranlarla konuşursa figüran oyuncu sayılarak daha fazla ücret alır. Sendika çekimin ortasında yemek saati gelince elektiriği kesebilir. Mükemmeliyetçi, saplantılı bir karaktere sahip Guillaume Canet, “Çekimi çocuk doğurmaya benzetiyorum. Uzun sürer, acı dolu zamanlar yaşanır. Anestezi hakkınız vardır ama ben eski usül doğumu yeğlerim” diyerek set ortamını özetler. Başarılı performanslar eşliğinde güven, sevgi, bağışlamak, pişmanlık, vicdan, suçluluk temalarını sorgulayan, 70’lerin Yeni Hollywood akımına saygıda bulunan Blood Ties (Kan Bağları/2013) bugün gösterime girdi. n Kültür Servisi Can Dündar’ın “Gözdağı” adlı belgeseli bugün Caddebostan Kültür Merkezi’nde gösterilecek. Gezi Direnişi’ni anlatan belgesel saat 20.30’da izleyiciyle buluşacak. Can Dündar’ın belgeseli CKM’de YORDAM KİTAP’TAN ÇIKTI ‘Germinal’in geliri Soma’ya Kültür Servisi Émile Zola’nın yazdığı, emek edebiyatının başyapıtlarından “Germinal” romanını yayımlayan Yordam Kitap, kitabın gelirini Soma’da yaşamını kaybeden madencilerin çocuklarına bağışladığını açıkladı. Elde edilelecek gelir, madencilerin çocuklarının eğitim harcamaları için kullanılacak. Yordam Kitap, romanı Hamdi Varoğlu’nun çevirisini esas alarak yayımladı. Attilâ İlhan’ın “en iyi Zola çevirmeni” dediği Varoğlu’nun bu çevirisi, ilk olarak 1941 yılında Semih Lutfi Kitabevi tarafından iki cilt halinde yayımlanmıştı. “Germinal”, işçi sınıfı mücadelesini destanlaştıran bir başyapıt. Romanda Émile Zola, maden ocaklarındaki ağır ve tehlikeli çalışma koşulları, maden işçilerinin yoksulluğu, iç dünyaları, sevgileri ve mücadeleleri üstün bir anlatımla tasvir ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle