07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MAYIS 2014 SALI 6 HABERLER l Bayraktar’ın fezlekesinde Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın vakfına verilecek araziler geçiyor Sanki TÜRGEV bakanlığı Bakandan TOKİ Başkanı’na: Düşen Bir Lider Portresi 3 1) Ben diktatör olsam, gazeteler bu manşeti atabilirler mi?.. Evet Erdoğan ile medya ve yeminli taraftarlarından son zamanlarda işittiğimiz laf bu! RTE bunu hatta TOBB toplantısında bir adım öteye götürdü ve büyük şaşkınlık içinde şunu söylediğini gördüm Kılıçdaroğlu’na: Ben diktatör olsam, sen ortalıkta dolaşabilir miydin?.. Bu laf şuna götürür: Ben diktatör olsam ortalıkta kimse kalmazdı, hepsinin icabına bakardım, ya zindan ya mezar... O zaman şöyle diyelim: Diktatörlerin de yöneteceği, üzerlerinde diktatörlüklerini icra edeceği insanlara, kalabalıklara ihtiyacı var. Yoksa diktatör olamazlar. Diktatörler hiçbir zaman muhalefeti yok edemezler, muhalefetle birlikte yaşarlar, yaşamak zorundadılar... 2) Başbakan’ın kafası, mesela Arjantin cuntası ve liderine gitmiş, kendini onunla kıyaslamış. Cellatlar, 10 bin kişiyi yok etmişlerdi! Veya Hitler’e, Mussolini’ye ve kendisine bakmış.. Veya Afrika’da ne diktatörler var, halkını yüzlerce kesip doğrayan... “Ben öyle miyim!”, demiş! Türkiye’de askeri cuntalar zamanında bile hep muhalefet vardı! Gazeteyi falan kapatıyorlardı ama gazeteler yazarlar durmadan yolunu yordamını bulup geçirip dururlardı! Bunları düşünmüş, kıyaslamış ve kendini çok temiz bulmuş: Yahu ben diktatör değilim, olamam, bunlar diktatör görmemiş... (Keşke bildiğim biçimde bir diktatör kesilsem, ey Kılıçdaroğlu, ey Aydın Doğan, ey Koç falan...) 3) Soma’daki kazayı mazur, normal, olağan göstermek için, işin fıtratında var dedi ya.. ve 150 yıl önceki İngiltere’de ve başka yerlerdeki maden kazalarında ölenlerin sayısını eline tutuşturdular ya... Diktatör deyince de yine aklı taa o zamanlara ve Afrika krallarına gidiyor. Oysa Türkiye toplumunda öyle bir diktatör çıkmaz, artık hiç çıkamaz. Bunun nedenlerini hiç tartışmam. En azından: Ülkenin içinde bulunduğu ilişkiler yumağı, Türkiye’nin esas kalbi, ileriye taşıyıcı, üretici ve yaratıcı güçlerinin çağdaşlıkla olan güçlü bağları... 4) Erdoğan, ancak bu koşulları zorlayarak, bir dereceye kadar “diktatörlüğünü” yapabilir. Erdoğan yarının değil, bilinç ve kafa olarak dünün insanı. İktidar hırsı, tek adamlığa olan muazzam eğilimi, zenginleşmeparamal mülk tutkusu, kişiliğine zamk gibi yapışmıştır. Dini inançları bile, mallaşmamülkleşme tutkusu karşısında bence zayıf kalır. Din, tipik bir otorite ve diktacı düşünce aracı. Bu haliyle, RTE Ortadoğu İslam ülkesi yönetimine taliptir.. Ama burası orası değil.. Ne diyor en büyük saydıkları dini allameleri, ama 1000 yıl öncesinin sıradan yorumcusu? Esas olan şeriatttır, Demokrasi ise oraya giden bir araç... Adam insanlık ve uygarlıktan hiçbir şey öğrenmemiş... Ama RTE de demokrasiyi tramvaya benzetmemiş miydi? Şimdi indi! 5) RTE, sadece otoriter bir kişiliğe sahip olsa.. Gönlü diktatörlüğe eğilimli, mesela ülkede güç odağı denen ne varsa hepsine hükmetme isteğinde; emir vermeye, yönetmeye, hepsini kendine bağlamaya çalışıyor. Anayasa Mahkemesi’nden tutun Sayıştay’a, Danıştay’a, Barolar Birliği’ne.. Hatta muhalefete kadar uzatacak listeyi (medyadaki uzantıları da, zaten mesela CHP’ye muhalefet yapamıyorsun, şöyle yap, böyle yap deyip durmuyorlar mı!)... 6) RTE, sanki demokratik kurumlar kendi fonksiyonlarına sahipmiş gibi.. Muhalefete izin veriyormuş gibi.. Anayasa Mahkemesi’nin, Yargı’nın, hatta girişim özgürlüğünün bile mış gibi varolduğu bir düzen kurdukuruyor. Borsa dahil, Merkez Bankası dahil (dün onlar da zılgıtı yedi, bakalım hızaya girerler mi, yoksa RTE’nin bu konudaki aklı Jöleli, tepelerine bindi binecek!)... 7) Her şeyin mış gibi var olduğu bu düzene hadi gelin otoriter düzen diyelim!!! Bu anlayışın diktatörlükle ayrım çizgisi şudur: Varlar ama yoklar da aslında! Yani varmış gibi göstermelikler, hani mostralık! Hepsi tek kişiye bağlı, onun talimatları çevresinde var olabilirler, yoksa anında yok olurlar, yani bir yandan da yokturlar! 8) RTE, 5.8. maddelerdekine benzer bir ülke istiyor ve bunu kuruyor. Kurdu mu, kurabildi mi, hayır.. Ama adım adım ilerlemeye çalışıyor. Onu en iyi anlayan alttakiler de liderlerinin siyasi çizgisi yazıyor: Ya eşşek gibi sessiz yaşayıp gideceksiniz, ya da defolup gideceksiniz... Tabii bunu yazan eşek, ilişki içindeki çevresine verdiği rahatsızlığın farkında değil. Büyüklerinden aldığı tepkinin özü şu: Ulan, biz bunu böyle demesini bilmez miydik de ortalığı karıştırıyorsun! 9) RTE bütün kurumların, parlamentonun, muhalefetin vb varmış gibi göründüğü düzeni kurabilmek, desteklemek, gerçekleştirebilmek ve koruyabilmek için, tabii ki polis gücünü ve MİT gücünü piyasaya sürüyor! 10) Peki soruya gelelim: Böyle bir düzeni kurabilir mi, greçekleştirebilir mi ve işletebilir mi otoriter gibi görünümlü özünde diktacı düzenini? Hayır... Soma kazasında kafasında 150 yıl öncesi, diktatörlük deyince kitlesel asıp kesen adam belirdiği için.. Türkiye böyle bir yer değil ve olamaz. 11) Peki basın, işte yazıp çiziyoruz? Bu ülkede diktatörlük mü olur? Biraz muhalefetin olması, her şeyin mış gibi olduğu düzeni etkilemez. Bunu da perşembeye yazacağım.. İnşallah uçakta diyeyim! 15 günlüğüne, sevinsin o minik adam: Defolup gidiyorum! Ama fırsat buldukça burası boş kalmayacak... ‘TÜRGEV’in işini halletmemiz lazım ya’ l 20 Kasım 2013. Saat: 17.31 AYKUT KÜÇÜKKAYA 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Adalet Bakanlığı’na gönderilen dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar hakkındaki fezlekede TÜRGEV’le ilgili çarpıcı diyaloglar yer alıyor. Bayraktar ile üst düzey bakanlık bürokratları arasında geçen yasal dinleme kayıtlarında 17 Aralık Büyük Rüşvet operasyonunda adı kamuoyunun gündeminden düşmeyen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yönetiminde bulunduğu TÜRGEV’e (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) alınacak araziler konuşuluyor. Yasal dinleme kayıtlarına göre, Başbakan Erdoğan’ın TÜRGEV’e verilecek arazilerle yakından ilgilendiği görülüyor. Ataşehir’de 10 bin metrekarelik bir arazinin TÜRGEV’e verilmesi için seferber olan Bayraktar’la bakanlık bürokratları arasında geçen konuşmalarda, “Konuş, de ki burayı söz vermişsin de, onu biz senden alacağız de, yani sen bunu şey Bilal’le falan kendin konuşmadın”, “TÜRGEV’e şey yapacağın yer”, “Güzel bir plan yapalım, buraya sen burayı şey yap, kaç paraya ver.. konuşayım o zaman şey Bilal’le”, “Biz kime alacağız bunu, TÜRGEV’e mi alacağız yoksa oradaki şirkete mi alacağız diye ondan ben şey yaparım, ondan sonra ben seni gene ararım” ifadeleri dinlemeye takılıyor. Kayıtlarda Bayraktar’ın bakanlık bürokratlarına “TÜRGEV’in işini halletmemiz lazım ya” derken; Başbakan Erdoğan’ın Bayraktar’a, “TÜRGEV’in işini niye bitirmediniz?”, “Takip edip duruyor, sorup duruyor” yakınmaları dikkat çekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile TOKİ İstanbul Emlak Dairesi Başkanı Aliseydi Karaoğlu görüşüyor. Gündem TÜRGEV… Aliseydi Karaoğlu: Alo. Erdoğan Bayraktar: Aliseydi ne yapıyorsun? A.K.: İyiyim sayın bakanım sağ olun efendim siz nasılsınız? E.B.: Nasıl gidiyor çalışmalar? A.K.: Çok iyi bakanım TÜRGEV’de bir toplantı vardı oraya katıldım. E.B.: Ha, o TÜRGEV işini halletmemiz lazım ya... A.K.: He, evet bakanım. E.B.: Kim geliyor toplantıya, şey geliyor mu, Bilal geliyor mu? A.K.: Ha o da vardı evet, dedim bakan bey bana talimat verdi dedim, bu şeyleri dedim yani vakfın işine sahip çık yardımcı ol diye, dedim. E.B.: Ha iyi yaptın, onu söyledin ya iyi yaptın, Allah razı olsun. A.K.: Evet, söyledim efendim. Erdoğan 10 bin metrekarelik arazi l 10 Aralık 2013 Saat: 12.00 17 Aralık’tan tam bir hafta öncesi. TÜRGEV’le ilgili Ataşehir dosyasını TOKİ’nin üst düzey yetkilisinden havalimanında alarak Ankara’ya giden Bakan Bayraktar 10 gün sonra bu kez Emlak Konut GYO Başkanı Murat Kurum’la görüşür. Bu görüşme TÜRGEV’e verilecek bir araziyle ilgili Çevre Bakanlığı’nda hummalı bir “çalışma” olduğunu ortaya koyar. İşte savcılık fezlekesine giren o konuşma: Murat Kurum: Buyurun bakanım. Erdoğan Bayraktar: Murat hayırlı günler, bu şeyi planları buraya email mi, attın ne yaptın, geldi de şimdi burada bu, 3382/2 parseldeki 14 bin metrekare yerin 3 bin 500 metresi Emlak Konut’un gibi gözüküyor öyle mi? M.K.: Hemen açıyorum buradan maili şeyi biz. E.B.: Bu şeyi. M.K.: 3 bin 500 evet, evet evet toplam 9 bin 348 metre bizim hisse, hisseli bunlar bakanım. E.B.: Ha bu şeyin yerleri bunlar bunu bizim TÜRGEV’e, TÜRGEV’e şey yapacağın yer. M.K.: Evet, evet evet. E.B.: Tamam sen şimdi burada 9 bin 348 metrekare yerleri şeye vereceksin TÜRGEV’e bunların şeyini yapıp. M.K.: Evet. E.B.: Nedir o Aliseydi, organize edecek bunların planını biz yapacağız ta…. Sonra biz burada 18 uygulaması yapacağız. M.K.: Evet. E.B.: Sen Ağaoğlu ile konuş o zaman. M.K.: Tamam. E.B.: Ağaoğlu ile konuş, ona göre hepsini organize edelim de bunu bir an evvel başlayalım, çünkü Başbakan tavsi şey yapıyor takip edip duruyor sorup duruyor. M.K.: İyi. E.B.: Güzel bir plan yapalım, buraya Bayraktar ve Karaoğlu yine TÜRGEV’i konuşuyor… Erdoğan Bayraktar: Alo. Aliseydi Karaoğlu: Sayın bakanım geldiniz mi? E.B.: Geldim geldim, sen gelemedin havaalanına ya. A.K.: Ha, benim haberim yoktu sayın bakanım ya... E.B.: Ya neyse, ya bu bizim şeydeki Ataşehir’deki TÜRGEV’in işi var ya... A.K.: Evet sayın bakanım. E.B.: Onu bir halledelim, onu nedir, sende değil o iş şimdi şu anda. A.K.: Bende efendim bende, şimdi ben öyle plan tadilatına yönelik kurum görüşlerini yazdım. E.B.: Onları ver bana işte onları verde yarın ben Başbakan’a arz edeyim. Onları bana sordu onu şimdi orayı bitirmediniz diye… A.K.: He tamam. E.B.: Sen bana onu e sabahleyin ben, 12.30’da şeyden gideceğiz biz Yeşilköy’den gideceğiz. A.K.: Tamam efendim. E.B.: Onu bir güzel bilgi notu yap da öyle krokisini planını mılanlı arkasına sabahleyin hazırlatır da birine erken. sen burayı şey yap, kaç paraya ver.. A.K.: Tamam, oldu konuşayım o zaman şey Bilal’le. sayın bakanım. M.K.: Tamam. E.B.: Ben biraz E.B.: Biz kime alacağız bunu erken gelirim, olmazsa TÜRGEV’e mi, alacağız yoksa oradaki şeyde buluşuruz şirkete mi alacağız diye, ondan ben şey havaalanında, bana yaparım, ondan sonra ben seni gene verirsin onu. ararım. M.K.: Tamam tamam bakanım biz o işlemi başlatıp bitirirsek ondan sonra Ağaoğlu’nun ki de biter, öyle öyle bittikten sonra yapmak lazım şeyi de. E.B.: Sen Ağaoğlu ile konuş bu arada. M.K.: Tamam tamam bakanım… E.B.: Konuş, de ki burayı söz vermişsin de, onu biz senden alacağız de, yani sen bunu şey Bilal’le falan kendin konuşmadın o zaman ben konuşacağım. M.K.: Tamam bakanım, ben sizden haber bekliyorum ben kimseyle, bir Ağaoğlu ile konuşacağım. E.B.: İyi tamam peki, Ağaoğlu ile konuş, hadi iyi günler. M.K.: Sağ olun bakanım… l 29 Kasım 2013. Saat: 22.55 bakanı sıkıştırmış l Haber dosyamızın üçüncü gününü bitirdiğim saatlerde Erdoğan Bayraktar telefonla aradı. Haberlerimizi eleştiren Bayraktar ‘soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğimiz’ iddiasıyla avukatıyla birlikte savcılığa başvurduğunu açıkladı. Telefonda yazılmamak şartıyla konuştuğu için Bayraktar’ın sözlerine yer vermiyorum. Erdoğan Bayraktar önümüzdeki hafta yayımladığımız tüm tapelerle ilgili Cumhuriyet’e konuşacağını da sözlerine ekledi. Bayraktar: Tapeleri sizinle haftaya konuşacağım CHP TOKİ dosyası için yargıda FIRAT KOZOK ANKARA CHP, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar’ın da aralarında bulunduğu 60 şüpheli hakkında takipsizlik kararı verilerek üstü örtülen TOKİ dosyasının yeniden açılması için yargıya başvurdu. Başvurusunda, “Soruşturmanın adeta oldubittiye getirilerek kapatıldığı ortadadır” diyen CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, dosyanın üstünü örten savcılığın yasal dinleme kayıtlarıyla elde edilen delilleri “hukuka aykırı” kabul etmesinin yasalar gereği mümkün olmadığını vurguladı. Erdoğdu, “Savcılığın toplanan delillerin hukuka uygun kabul edilmesi halinde dahi mevcut delillerle şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının mümkün olmadığı tespitini yapması ise tam anlamıyla suça kılıf uydurarak soruşturmanın üstünün örtülmesi amacını taşımaktadır” dedi. Erdoğdu, avukat Haluk Pekşen aracılığıyla Bakırköy Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvuruda oğul Bayraktar hakkındaki delillerin İstanbul 33. Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararıyla yapılan 3 aylık yasal dinlemeler sonucunda toplandığı anımsatılan dilekçede, şu itirazlar sıralandı: l Savcı, şüphelinin lehine olan hususları da değerlendirmek zorunda olsa da suç isnatlarını örtecek şekilde şüpheliyi savunma çabasında olması mümkün değildir. Takipsizlik kararının dili dahi bu kararın şüpheliyi aklama ve onları savunma çabasıyla hazırlandığını ortaya koymaktadır. l Soruşturma sürerken görevli olan savcının değişmesinin ardından görevlendirilen savcının, önceki savcının iş ve işlemlerini tamamlamayarak hatta kendisinin iddia makamı olduğunu unutarak önceki savcının iş ve işlemlerine cevap verecek şekilde karar tanzim etmesinin hukukta yeri olmamalıdır. l Yasal ses kayıtları ile desteklenen iddiaların tarafsız ve objektif bir şekilde değerlendirilmediği, soruşturmanın adeta oldubittiye getirilerek kapatıldığı, dahası, pek çok somut delille desteklenen suça ilişkin fiiller hakkında irdeleme dahi yapılmadığı ortadadır. Tüm bu sebeplerle Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın kaldırılarak şüpheli hakkında kamu davası açılması gerekmektedir. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle