08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 MAYIS 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Elbette, en ucuz muhalefet, muhalefete muhalefettir. Ama bu daha çok iktidar için doğrudur. Muhalefete muhalefetin en âlâsını 7/24, dursuz duraksız Başbakan yapıyor. CHP’nin 6070 yıl önceki yanlışlarını bile, her fırsatta çarpıtarak, eğerek bükerek ortaya koyuyor. Yardım ve yataklığa ihtiyacı yok. Ama arada bir takdir edilmeyi de hak ediyor. El çabukluğu ve göz boyayıcılığıyla çıkardığı torbaçorba yasalar ve özellikle Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası ile muhalefete kurduğu tuzak gerçekten övgüye değer. 2007 seçiminden itibaren Cumhurbaşkanlığı’na göz diktiğini, parlamenter sistemi değiştirmeyi hedef aldığını bilmeyen yok. Tüm umudu, 2/3 çoğunluk idi. Ama başarılı olamadı. Çareyi çıkardığı bölük pörçük yasalarla anayasayı delmekte gördü. En sağlam adımı 19 Ocak 2012 günlü 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası ile attı. Geçici maddelerle şişirdiği bu yasada cumhurbaşkanı adayı olacakları, astsubayından sendika denetçisi yurttaşlara kadar, her meslek ve makam sahibi için tek tek saydı. Bunlar için özel hükümler koydurdu. Ayrıca adaylık için istifa edecek kamu görevlilerinin seçilemezlerse yeniden göreve dönmeleri halinde maaş durumlarını bile güvence altına alacak hükümleri kurala bağladı. Ama bakanların ve başbakanın aday olmaları halinde “istifa” etmeleri için hiçbir hüküm öngörmedi. Oysa bu yasa, “Tarafsız ve sağlıklı bir seçim için” sendika yöneticisi veya muhtara bile istifa şartı getiriyordu. Yasalar, yaşanmış toplumsal, siyasal deneyimleri göze alarak hazırlanır. Daha önce iki başbakan (Özal ve Demirel) görevde iken cumhurbaşkanı seçilmişti. kanları ve subaylar ile astsubaylar.. (..) adaylığın kesinleşmesiyle görevlerinden ayrılmış sayılır. lKazanamayan adaylar bir ay içinde eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler. l Propaganda döneminde Başbakan, bakanlar ve milletvekilleriyle ilgili yasaklar 298 sayılı kanun hükümlerine kıyasen uygulanır. lAdaylar, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, tüzel kişilerden ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek kişilerden bağış ve yardım alamazlar. Başbakan’ın adaylığı halinde istifa etmesiyle ilgili bir düzenleme öngörmeyen yasada tek teselli maddesi, adayların mal bildirimi maddesidir. Bunu da muhalefetin iktidara attığı bir gol saymak gerekir. Madde aynen şöyle: “Adaylar, Yüksek Seçim Kurulu’nun belirleyeceği adaylık başvurusu süresi içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Seçilen adayın mal bildirimi, seçim sonuçlarının kesinleşmesini müteakip Resmi Gazete’de yayımlanır!” Başka teselli hükümleri de var. Örneğni Zarraf gibilerin sürece dahil olmaları kâğıt üzerinde çok zorlaştırılmış durumda. Şöyle ki: “Bir kişinin bir adaya yapabileceği nakdi yardım miktarı, her bir tur için en yüksek devlet memuruna mali haklar kapsamında fiilen yapılmakta olan her türlü ödemelerin bir aylık brüt tutarını geçemez. Alınan bağış ve yardımlar veraset ve intikal vergisinden müstesnadır. Adaylar ödünç niteliğinde para kabul edemez” HHH Yasa 17 Aralık 2103 tarihinden önce çıkarıldığı için, ne yazık ki çikolata tabağı, elbise kılıfı, ayakabı kutusu gibi detaylar yer almıyor. Tuzak Yasa ile Başkan Seçmek... Cumhurbaşkanı seçimi için çıkarılan yasa bu gerçeği hiç dikkate almadı. Belediye zabıta amirinin tarafsız olamayacağı için istifasını şart koşan yasanın, görevdeki başbakanın aday olması halinde istifa öngörmemesi tam bir tuzaktı. Ama artık çok geç. Başbakan’ın aday olursa istifa etmesi söz konusu edilemez. İstifa anayasaya göre hükümetin düşmesi demektir. Yerine yenisinin kurulması, güvenoyu alması için süre ve süreç uygun değildir. Anayasa genel seçimlerde 3 bakanın (İçişleri, Ulaştırma ve Adalet) istifa etmesini ve yerine bağımsız bakan seçilmesini öngörüyor. Cumhurbaşkanlığı için bu hüküm de geçerli değil. Yasada böyle bir hüküm yer almıyor. Bu nedenle AKP İktidarı, başta Başbakan ve bakanları “tam kadro ve tam gaz” devletin tüm olanakları ile Tayyip Erdoğan’ın 12. cumhurbaşkanı seçilmesi için çalışacaktır. (Açılışı devletin uçağı ile yüzde 5’lik anahtar kitleyi oluşturan Almanya gezisi ile yaptı bile!) ölümü veya seçilme niteliğini kaybetmesi halinde boşalan yere sıradaki aday yükselir. Bunun dışındaki bir sebeple boşalma olursa ikame yoluna gidilmez. l Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişkisi kesilir. (Yine de Erdoğan’a istifa nasip olmaz inşallah diyelim. A.T.) l Meclis dışından aday gösterilmek için en az 20 milletvekilinin imzası gerekir. Bir milletvekili ancak bir aday için imza verebilir. l En son yapılan milletvekili seçiminde birlikte aldıkları geçerli oyların toplamı yüzde 10’u geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir. Her bir siyasi parti ancak bir aday için teklifte bulunabilir. l Adaylık süresi sona erdikten sonra hiçbir şekilde yeni aday gösterilemez. l Aday gösterilen hâkim ve savcılar, (..) kamu görevlileri, belediye baş Uyuşma!.. Egemenlerin, iktidarların yöntemidir boyun eğdirmek, itaate zorlamak. Kolay yönetmek için, koltukları için kaza, felaket, katliam benzeri olguları kadere bağlamak... Her şeyin önceden doğaüstü bir güç tarafından belirlendiğini savunmak. “Alın yazısı, yazgı” diye açıklamak. Tepkiyi, isyanı önlemek... Bundan ötürü, Soma katliamında da birtakım sarıklı ve cüppeli, sokaklarda dolaşıp acılı yüreklere “takdiri ilahi” ve “tevekkül” çağrısı yaptı. Cehennemi gösterip korkuttu. Koruma ordusuyla gezen Başbakan Erdoğan da “kader” dedi, “İşin fıtratında var” dedi, göz göre göre gelen ölümlere... Sorumluluktan kaçmak için, hesap vermemek için. Uyutma ve uyuşturma operasyonu için. Oysa akıl, bilim öyle demiyor; önceki deneyimler ve bunların sağladığı birikim, öyle göstermiyor. Her şey ortada. İktidarın yasa düzenlemeleri, sermaye yanlısı zihniyeti, denetim çaresizliği... Vahşi kapitalizmin ilkel çalışma koşulları, karbonmonoksit ölçümleri, tarihi geçmiş kullanılmaz durumdaki gaz maskeleri. Somut koşulları dikkate almayan, işçilerin uyarılarına kulak tıkayan, patron yanlısı sarı sendika yönetimi... HHH Susan, biat eden, kabullenen, kanan, sorgulamayan, boyun eğen, özgür aklı ve bilimsel düşünceyi dışlayan bir toplum yaratma çabasındaki egemenlerin ikiyüzlülüğüne ne demeli?.. 2011 yılında madenlere ilişkin tabloyu ortaya koyan Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun raporunda, Soma katliamı sanki satır satır yazılı. Peki, denetleme kurulunun sorumluluğu, salt durumu belirlemekle mi sınırlı? Gereği için bu raporu alan AKP hükümeti ne yaptı? Şimdi kalkmış Erdoğan, geçen cuma il başkanları toplantısında her türlü önlemin “alınacağını” söylüyor. İlgili bakanlara talimat verdiğini, şu anda dünyada madencilikte en ileri ülkelerin hangi teknolojileri kullandığının araştırılacağını belirtiyor. Amerika, Almanya, Rusya, Avustralya’ya hemen ekiplerin gönderileceğini, onların teknolojisinin gerekirse transfer edileceğini vurguluyor. Günaydın... Bugüne değin neyi bekliyordunuz? Ocaklardaki ilkel koşullar, eksiklikler, yanlışlıklardan habersiz miydiniz? Bu tutum, açık bir itirafı ve iktidarın sorumluluğunu sergiliyor. Ya Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in tutumu? “İnsanımız gereksiz yere ölmüyor. Bu da ayrı bir kazanım. Ben bu çözüm sürecini temel noktada kazanım olarak görüyorum ve çok önemsiyorum” diyor. Hadi diyelim kendi açmazını, çıkmazını sergiliyor, ya aklımızla alay etmesine ne demeli!.. En eğlenceli madde olunca... Yasanın tasası başka Yasa, bir anlamda işporta usulü çıkarıldığı için ayrıntıları bilinmiyor. Özetlemekte yarar olabilir: l İlk tura katılan iki adaydan birinin Alman Cumhurbaşkanı ırgandı. için “papaz” demesi yad ğil. Amacı kinaye, iğne de nine sinyal: Almanya’daki Türk seçme sizin de “Onlar papazı seçmiş, farz hem ‘imamı’ seçmeniz hem sünnet!” Seçim Farzı ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Erdoğan Kâbusu ve Erdoğan’ın Kâbusu Yazımı kaleme almadan önce Twitter’da geziniyordum. Hani Başbakan’ın çok sevip bir türlü ağzından düşürmediği Twittermwitter var ya... Ben Twitter’a gireli 5 yıl olmuş. İşte o Twitter’da, 171 bin 731 takipçimden ne mesaj var diye bakarken ana sayfamda bir tweet gözüme ilişti. Yaşadığımız durumları tam özetleyen sade bir tweet. Hakan Demir kaleme almıştı: “Başbakan ‘ben diktatör olsam, meydanlara çıkamazdınız’ demesiyle polisin bir vatandaşı başından vurması arasında geçen süre 2 dakika”... Evet Erdoğan’a göre bizlerin yani muhaliflerin sokağa çıkma veya ağzını açma hakkını kendilerinde bulmaları bile ona minnet duymamız için ciddi bir gerekçe! Erdoğan kendi kurduğu şiddet dünyasının sarmalına dolandı. Sürekli olarak derinlik sarhoşluğu gibi faşizmin de daha fazlasını istiyor. Ne ölen gençlerin sayısı, ne evlat acısıyla haykıran anneler, ne Soma’da ciğeri yanan aileler, ne gazete başlıkları, ne hoşgörü ve sukunet çağrıları, ne AB ikazları... Hiçbir şey onun, polisin ve hukuksuzluğun sillesini her gün yiyen halkıyla herhangi bir empati kurmasına izin vermiyor. Gözüne kinkanintikam (!) bulamışçasına her gün artan bir şiddetle muhaliflere saldırıyor. Okmeydanı’nda polis kurşunuyla ölenler o uzun listeye eklenen son acı halkalar. Erdoğan’a ise bunlar bile yetmiyor. O bildiğiniz gibi en çok “polisin sabrına” şaşırıyor. Bir de ölülerimizin arkasından törenler yapmamıza! “Ne o öyle! Her ölünün arkasından? Ölmüştür, bitmiştir” cümlesi de o dev faturalar arasındaki tarihi yerini aldı. İnsan bu cümleleri ciddiye mi alsın, yoksa en iyisi “fesupanallah” deyip yok mu saysın, bir insanoğlunun ağzından böyle bir cümle çıkmış olabileceğini insanlığın şanı adına ret mi etsin, kararsız kalıyor.. Hayat, bu kadar zalim senaryolarla gelişiyor 2014 Türkiyesi’nde. Unutmadan parantez olarak ekleyeyim: Türkiye’nin ebedi önderini ve onun özgürlük, laiklik ve demokrasi savaşını en muhteşem yurtsever vatandaşımız, aydınımız kadar analiz etmiş olan Amerikalı bir siyasi ve yazarın olağandışı bir konuşmasını dinledim Facebook’ta. Adı Sean Faircloth. Muhakkak izleyin derim, başka da bir şey demem. Tüylerim ürpererek o vurucu cümleleri dinlerken aklıma yurdumuzda yaşayan bir başka Amerikalı geldi: Jim Ryan. Yaşına rağmen her gençten daha dinamik ve atılgan bir Kemalist kimlik ve ruh var Ryan’ın içinde. Türk eşi Hüda Cereb ise beraber yaşadığımız dönemin içinde tam bir demokrasi cengâveri. Niçin mi bu yabancılardan söz ediyorum? Çünkü o kadar hak etmediğimiz şeyler yaşıyoruz ki, artık onlar da dayanamıyorlar koskoca Atatürk Cumhuriyeti’nin bu durumlara düşürülmesine. Ben de kendi kendime diyorum ki, bu uzak diyarların insanları bile uyanabildiyse, bir sabah vakti bizim politikacılarımız niye harekete geçmesin? Mesela bu hafta CHP ve MHP genel başkanları, kurmayları bir araya gelseler, bu “çatı aday” konusunda bir açık sohbet yürütüp kelimenin tam anlamıyla sorumlu siyasetçiler ve hatta her şeyden önce yurttaşlar olarak üstlerine düşeni yapsalar, fena mı olur? Ben artık Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu hamleyi yapmasını bekliyorum. Geçmişte de gaftan öteye gitmeyen tahminlerle suları bulandıranların aksine, ilk turda birleşme gerçekleşmezse, Erdoğan’ın direkt olarak kazanabileceğini düşünüyorum. Soruyorum: Hangi siyasetçi, gözü kararmış bir şekilde tüm sıfatları de facto taktiklerle cebe atmaya kalkacak böyle bir antidemokratın önünü açmaya kalkabilir? CHP ve MHP başta olmak üzere, şu anda muhalefetin acilen bir araya gelmesi ve aklını başına alması kaçınılmaz bir vatani görevdir. Bu aşamada bazı partilerimizden duyulan “Efendim bizim neyimiz eksik, biz de içimizden kendi adayımızı çıkaralım” sözleri, sahte yüreklendirme ve köklerine ihanetten başka bir şey değildir. Bu cümleleri siyasette maalesef her dediği çıkmış şanssız bir dostunuz, bir vatandaşınız olarak söylüyorum. Bu intihar kokan “yola ayrı çıkma” ihaneti yaşanırsa, yani şu günlerde Erdoğan’ın uykusunu kaçıran tek konu olan ortak aday girişimi rayına zamanında, testi kırılmadan oturtulamazsa, Erdoğan kampanya sürecinde Başbakanlık’ın hatta devletin tüm imkânlarını fütursuzca kullanarak aradan çeviklikle sıyrılacak ve ülkeyi resmen toptan zimmetine geçirecektir. Ama sorumlu demokratların ortak adayı saptanırsa, o zaman işler tersine dönecek, bu hamle “Erdoğan’ın kâbusu” olarak gündeme yerleşecektir. Durum nettir: İsteyen saf iddialarla bölünüp Erdoğan kâbusunu büyütebilir, isteyenler de zoru başarıp birleşerek Erdoğan’ın kâbusu haline gelebilirler. Seçim sizin... HARBİ SEMİH POROY BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gümüşha 1 ne ilinde ün 2 lü bir yay la. 2/ Din 3 sel törenler 4 de Kuran’dan 5 okunan on 6 ayetlik bö lüm... Bir ili 7 miz. 3/ “Ap 8 tal, salak” 9 anlamında argo söz1 2 3 4 5 6 7 8 9 cük... Toprağın 1 S A B U N İ Y E nemi. 4/ Gemi 2 O B U R M E T A lerde ve yapılar 3 da birkaç kişi ta 4 L İ T A S M E N A Y L İ B E R O rafından çevrilen 5 R E T T A N R bocurgat... 19676 K R A R İ Z E 1971 yıllarında A K İstanbul’da ya 7 A R A S A T S yımlanmış sosya 8 R E K A B E T list dergi. 5/ Kö 9 Y E L R E J İ pek... Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı. 6/ Futbolda sayı... Halk dilinde kızılcığa verilen ad. 7/ Utanç duyma... Sara nöbetinden hemen önce görülen belirtilerin tümü. 8/ Başka bir dindeyken Müslüman olan kimse... Bir zaman birimi. 9/ İri taneli bir zeytin cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hem yelken hem de kürekle yol alan ve Akdeniz’de kullanılan bir savaş gemisi. 2/ Aşar vergisini toplamakla görevli memur... Bir devletin silahlı kuvvetlerinin tümü. 3/ Tekerlerin merkezinden geçen ve taşıtların altına enlemesine yerleştirilen mil... Islaklık. 4/ Tarım işçisi... Yemin. 5/ Terbiyesiz kimse... Atıf Yılmaz’ın bir filmi. 6/ Pasifik yerlilerinin, ayak bileklerine dallar bağlayarak yüksek bir kuleden atlamalarına dayanan tören... Hayvan sürüsü. 7/ Güzel sanat... İnsan bedeni çevresindeki manyetik alan. 8/ Cinsiyetini değiştirerek kadın olmuş erkek... Dünyamızın uydusu. 9/ Köyceğiz Gölü’nün yakınında bir kaplıca.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle