24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 MAYIS 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR Burcu Orhon’un ‘İmgenin Gölgesinde Bir An’ adlı fotoğraf sergisi Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi’nde 17 Dokunulası heykeller ÖZLEM İNAY ERTEN Meriç Hızal’ın retrospektif sergisi 21 Haziran’a kadar İş Sanat Kibele Galerisi’nde ASLI ULUŞAHİN ‘Her şey detaylarda saklı’ rum. Buyurgan değil de daha davetkâr bir fotoğraf dili. Kişiye birtakım fikirleri dayatan bir fotoğraf anlayışı yerine, kişinin o fotoğrafın içinde kendi kültürel kodlarıyla yol alabilmesine olanak sağlayabilecek bir fotoğraf anlayışı. Bir fotoğrafta önemli olan bütünü algılamamız değil, o bütünden sıyrılıp onu oluşturan detayların verdiği mesajları anlayıp çözümleyebilmemiz.” Burcu Orhon daha önce, caz müziğinin armonik zenginliğini aktardığı “Cazın Nabzı” sergisiyle karşımıza çıkmıştı. O sergideki fotoğraflarında önemli bir yer tutan hareket, “İmgenin Gölgesinde Bir An” serisinde de kendini hissettiriyor. Orhon bu hareketinin kaynağını “Rüyada hayatın kendisi gibi sürekli olarak bir akışkanlık içinde. Görüntüler, kişiler, sesler sürekli olarak yerini bir yenisine bırakıyor. Serisindeki fotoğraflarda da anlamların sürekli olarak yer değiştirdiğini görürsünüz. Her fotoğrafın kendi başına ayrı bir anlamı, ayrı bir öyküsü söz konusu” sözleriyle açıklıyor. Fotoğraf sanatçısı Burcu Orhon’un yeni sergisi “İmgenin Gölgesinde Bir An” 31 Mayıs’a kadar İstanbul Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi’nde görülebilir. Orhon bu sergide “İmge ile içinde bulunduğumuz gerçeklikteki görüntü anını, gölge ile de rüyada kalan, rüyanın içinde gizlenmiş olan anı” anlattığını söylüyor. 2009 yılında başladığı çalışmalarını 5 yılda tamamlayan Orhon, seride yer alan fotoğrafları için “Saniyeler içinde onlarca görüntüyü tüketmeye ayarlı olan gözümüz, bu fotoğraflara baktığında fotoğrafın birincil görüntüsünün ötesinde de bir şeyler olduğunu düşünsün istedim” diyor. Fotoğraf kareleri üzerinden izleyicilerin kendi hikâyelerini kurabilmesine önem veren sanatçı, fotoğrafın çeken kişiden çıktıktan sonra, izleyenle kurduğu ilişki üzerine ise şunları söylüyor: “Fotoğrafımın açık uçlu bir yapıya sahip olmasını seviyo Sarayburnu’na 1926 yılında dikilen ilk heykelden bu yana kamusal alanda heykel fikri ülkemizde oldukça sancılı geçmiştir. Meriç Hızal’ın Abbasağa Parkı’nın hemen yakınındaki “Herkese Barış” isimli heykeli ise bugün birçok kişinin aşina olduğu, heykelin hem kamuyla bütünleşebilmiş hem de mekânla uyum sağlamış nadir örneklerinden biridir. Her fırsatta heykellerine dokunulmasını, eserlerinin fiziksel anlamda insanlarla bütünleşebilmesini arzu ettiğini dile getiren ve kamusal alanda birçok heykele imza atan Meriç Hızal’ın, İş Sanat Kibele Galerisi’nde 21 Haziran’a kadar sürecek sergisini gezenler, sanatçının bu arzusunun sonuçsuz kalmadığını görecekler. u Sergide, Meriç Hızal’ın resimle başlayan sanat tutkusunun 1973 yılında Akademi’nin heykel bölümüne kaydını yaptırmasıyla birlikte üçüncü boyuta doğru uzanan tüm serüvenine tanıklık etmek mümkün. leyen mimarinin, her gün içinden geçtiği mezar taşlarının sanatçının form dilinin oluşumunu etkilediğine tanık oluyoruz. Hızal’ın geometri tutkusuyla ön plana çıkan üçgen formlar ise devinimi, dengeyi ve dağları simgeleyen unsurlar olarak dikkat çekiyor. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik Sanatçının bir başka kamusal alan çalışması olan birbirini tümleyen üç nehir formundan oluşan “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” isimli heykel ise Hızal’ın sanatsal tavrının ve yaşama bakış açısının bir özeti gibi. Sanatını gerçekleştirirken Hızal’ın etkilendiği güncel olaylar, toplumun belleği, Anadolu coğrafyası ve kadim uygarlıklardan süzülen form dili sanatçının beslendiği kaynaklar olarak önem kazanıyor. Hızal’ın birçok heykelinde karşımıza çıkan yazı unsuru ise kültürel belleğimizi aktaran epigrafik bir öğe olarak sanatçının iletmek istediği mesajları taşıyor. Hızal’ın heykellerinde Braille alfabesini kullanması veya güneş saatlerinde ısıya dayalı bir sistem kurarak körlere de ulaşmaya çalışması, diğer heykellerde de karşımıza çıkan empati ve paylaşım vurgusunun başka örnekleri. ‘Heykel tepeden bakmamalı’ Sergi sırasında görüştüğüm Meriç Hızal “İki taşı yan yana koyarken arasından çocuk geçebilir mi veya birisinin kafasına çarpar mı diye hesaplıyorum. Abbasağa Parkı’ndaki heykeli özel olarak transparan yaptım ki karşıdan karşıya konuşma alışkanlığı olan insanlara heykel engel olmasın, tam tersine onu içine çeksin. İnsanlar onun üzerinde tavla da oynarlar, çay da içerler, Kız Kulesi’ne de bakarlar. Ben de bunu istiyorum. Niye ifade etmek istediğim bir geometrik duygu yaslanılabilir, dokunulabilir, kullanılabilir olmasın? Niye buyurgan bir tavırla tepeden baksın? Sanat böyle bir şey olamaz. Sanat eseri toplayıcı, bir araya getirici bir nesne olabilmeli diye düşünüyorum” diyor. Bu sözleriyle, yaşamı boyunca sürdürdüğü sanatsal düşüncelerini ve kişiliğinin ipuçlarını önümüze sererken aslında ülkemizde heykelin algılanması ve içselleştirilmesi konusunda yaşanan eksiklikleri de dile getiriyor. Sergide Hızal’ın resimle başlayan sanat tut kusunun 1973 yılında Akademi’nin heykel bölümüne kaydını yaptırmasıyla birlikte nasıl şekillendiğine, sanatçının ürettiği ilk heykellerden bu yana sanatsal tavrının nasıl geliştiğine tanık oluyoruz. Sanatçının kullandığı malzemeler bronzdan ahşaba, mermere uzanan bir çeşitlilik gösterse de, temalar zaman içinde değişse de sanatçının mimariye, geometriye ve doğaya olan bağlılığının aslında hiç değişmediğini, zaman kavramının sanatçının hep gündeminde kaldığını görüyoruz. Kadına şiddet... “Anadolu Sofrası” gibi heykeller, farklı dillerdeki insanların bir araya gelmesini temsil eden, geleneğe ve manevi değerlere gönderme yapan çalışmalar. Sanatçının son dönem yapıtları arasında göze çarpan “Al Yazma Anıtı” gibi örnekler ise töre cinayetleri ve kadına şiddet olaylarına dikkat çekmeyi amaçlayan, sanatçı duyarlılığını yansıtan heykeller. Hızal’ın heykelleri, sahip oldukları biçimsel dil ya da estetik özelliklerin ötesinde, içinde yaşadığı toplumun görsel belleği ve manevi değerlerini bünyesinde barındıran, kendi kişisel birikimleri, etkileşimleri ve dünyaya bakışıyla şekillenen evrensel kavramları bizlere ileten eserler olarak izleyicileriyle bütünleşmeyi bekliyor. Güneş saatleri Hızal’ın ilk dönem çalışmalarından itibaren güneşten yola çıkarak kurguladığı güneş saatleri, insanlığın kardeşliğine ve zamana vurgu yapan metaforlar olarak ön plana çıkıyor. Sanat yaşamı boyunca devam ettirdiği formlarda çocukluğunu geçirdiği Edirne’de Selimiye Camisi’nden başlayarak kentin siluetini etki ÜNLÜ FOTOĞRAFÇI MICHAEL SCHMIDT YAŞAMA VEDA ETTİ ‘Latin Amerika’nın Kesik Damarları’nı reddetti Galeano galeyana geldi Kültür Servisi Uruguaylı ünlü yazar Eduardo Galeano, 1970’lerin Sol çevrelerinde kült kitap olan “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adlı yapıtını, o sırada bu konuyu yazacak niteliklere sahip olmadığını ve kitabın kötü bir biçimde yazılmış olduğunu söyleyerek reddetti. New York Times gazetesinin haberine göre, bugün 73 yaşında olan Galeano, sömürgeciliğe, kapitalizme ve ABD’ye karşı tüm Latin Amerika ülkelerinin kült kitabı olan yapıtı için, “Latin Amerika’nın Kesik Damarları bir politik ekonomi kitabı olarak yazılmıştı, ama ben o sırada böyle bir kitabı yazmak için gerekli eğitime ve hazırlığa sahip değildim. Bu kitabı yeniden okumaya kalksam herhalde düşüp bayılırım. Geleneksel Sol’un bu söylemi çok kaba” dedi. Galeano’nun ABD’deki temsilcisi Susan Bergholz ise “yazarın belki de yaşlandıkça tutuculaşmış olabileceğini” söyledi. “Latin Amerika’nın Kesik Damarları: Bir Kıtanın Beş Yüzyıllık Yağmalanışı” adlı kitap, Latin Amerika’nın ABD yönetimi tarafından desteklenen baskıcı askeri diktatörlüklerce yönetildiği bir dönemde yazılmış ve Türkçe de dahil olmak üzere pek çok dile çevrilmişti. Ülkemizde Dünya Futbol Şampiyonalarını anlattığı “Gölgede ve Güneşte Futbol” adlı kitabı da çok okunmuş olan Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adlı kitabını, Venezüella’nın eski başkanı Hugo Chavez “Latin Amerika tarihinin anıtı” olarak nitelemiş ve ABD Başkanı Obama’ya hediye etmişti. Avrupa’nın nasıl beslendiğini görüntülemişti Kültür Servisi Ünlü Alman fotoğrafçı Michael Schmidt, geçen hafta Berlin’de 68 yaşında öldü. Schmidt kısa bir süre önce “Lebensmittel” (Gıda Maddeleri) adlı fotoğraf çalışmasıyla kazandığı 100 bin İsviçre Frankı tutarındaki Pictet Ödülü’nün törenine rahatsızlığı nedeniyle katılamamıştı. Yapıtları daha önce New York’taki Modern Sanat Müzesi’nde de sergilenmiş olan Schmidt’in çalışmaları Londra’da Victoria & Albert Müzesi’nde sergileniyor. Savaş sonrası Alman fotoğrafçıların en iyilerinden biri olarak nitelenen Schmidt’in Pictet Ödülü’ne değer görülen “Gıda Maddeleri” adlı çalışması, Avrupa’nın nasıl beslendiğini ve gıda sisteminin işlenme süreçlerini keşfe çıkıyordu. Schmidt, yapıtında bir araya getirdiği görüntüleri somon balığı çiftlikleri, ekmek fabrikaları, mandıralar ve mezbahalarda çekmişti. 2008’de kurulan Pictet Ödülü, toplumsal ve çevresel sorunlara ilişkin tartışmalara katkıda bulunan fotoğrafçılara veriliyor. Berlin’de dünyaya gelen ve yaşamı boyunca çalışmalarını bu kentte sürdüren Schmidt, Berlinlileri ve kentin beton manzaralarını görüntüleyen siyahbeyaz fotoğraflarıyla tanınmıştı. Nuri İyem Ödülü, Şeyma Barut’un Kültür Servisi Bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Nuri İyem Resim Ödülü yarışması sonuçlandı. Evin Sanat Galerisi tarafından düzenlenen yarışmada Şeyma Barut’un “İsimsiz” adlı eseri birinciliğe değer bulundu. Yarışmanın ödül töreni, 10 Haziran Salı günü saat 19.00’da Evin Sanat Galerisi’nde yapılacak. Törende, Prof. Rahmi Aksungur tarafından hazırlanan “Nuri İyem Resim Ödülü”nü temsil eden heykel ve 10 bin TL’lik ödül, Doğan Hızlan tarafından Barut’a verilecek. Törenin ardından, ödül alan resim ve seçici kurul tarafından sergilenmeye değer bulunan resimlerin yer aldığı bir sergi açılacak. Sergi, 1024 Haziran tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi’nde görülebilecek. OSMANİYE’DEKİ MÜZE ÖNÜMÜZDEKİ AY AÇILACAK Cezaevi kent müzesi oldu OSMANİYE (AA) Kadirli ilçesinde 4 yıl önce kapatılan cezaevi binası, restorasyon edilerek kent müzesine dönüştürülüyor. Belediye Başkanı Ömer Tarhan, proje için Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı tarafından 325 bin lira hibe desteği aldıklarını, projenin önümüzdeki ay tamamlanacağını anlattı. Tarhan, “Bölge turizmine büyük katkısı ola cağını düşündüğümüz kent müzemizin restorasyon çalışmalarında sona yaklaşılıyor. ‘Müzede senin de bir eserin olsun’, ‘geçmişimizi geleceğe taşıyoruz’ isimli kampanyalar başlattık. Vatandaşlar ellerindeki kültürel ve tarihi değeri olan eski eşyalarla kent müzesine destek olabilirler” dedi. Kent müzesi sorumlusu sanat tarihçisi Cevahir Zararsız da cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülere ait bir köşe hazırlayacaklarını burada duvar yazıları ve anıların yer alacağını belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle