19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MAYIS 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Bakanlığa kaçın AYKUT KÜÇÜKKAYA Erdoğan Bayraktar, 17 Aralık sabahı gözaltına alınacak şüphelileri aradı Erdoğan’ın Vur Emri Geçen akşam kilometrelerce uzamış köprü trafiğinde yüzlerce araçla birlikte ve tükenmeye yüz tutmuş bir sabırla beklerken siyah bir cip güvenlik şeridinden arsız burnunu uzatarak kuyruğa kaynamaya çalıştı. Önümdeki araç, bu şımarıklığa taviz vermedi, önündeki tampona kadar yanaşarak cipin yolunu tıkadı. Ama cipin kara camlar ardına gizlenmiş sürücüsü kararlıydı. Kahvehane kapısını destursuz omuzlayan kabadayı edasıyla önümdeki aracın tamponuyla öpüşerek giriverdi kuyruğun arasına… Nicedir bekleyen yüzlerce aracın hakkını yemiş, kurnazca öne geçivermişti. Ama kaçacağı yer yoktu. Köprü yolu, bir sabır tespihi gibi kımıldamadan duruyordu. Önümdeki aracın sürücüsü, bir trafik polisinin bu haksızlığı gidermesini ya da hakkı yenen bizlerin ortak bir tepki vermesini bekledi. İkisi de olmayınca öfkeyle aracından indi ve kara cipin şoförünü yaka paça araçtan indirerek evire çevire dövdü. Sonra herkesin şaşkın bakışları arasında hiçbir şey olmamış gibi arabasına dönüp beklemeye devam etti. HHH Bu küçük sahnenin kıssadan hisseleri şunlar: Kuyruğun uzun, eziyetin çok olması, madenin derin, şartların zor olması, sınavın bela, soruların kazık olması sorun elbet; ama katlanabiliyor insan... Katlanılamayan şey; haksızlık, adaletsizlik. Birilerinin, birilerine ya da bilek gücüne güvenerek öne geçmesi… Kimileri yıl boyu dershanelerde ter dökerken, kimilerinin soruları sızdırarak sınavı geçmesi… Ekmek çaldı diye birilerinin hayatı karartılırken, hamuduyla götürenlerin hâlâ bakan pozunda zafer balkonlarında gezmesi… Uluorta adam kurşunlayan polisin, adalete teslim edilmemesi… Adaletin her kolu farklı kesmesi; kimilerine hiç işlememesi… HHH İkinci ders şu: Ortada kural yoksa ya da var olan kural bazısına uygulanmıyorsa, bunu uygulatacak otorite, kuralsızlığa teslim olmuş veya ondan beslenir hale gelmişse, çaresiz herkes kendi adaletini sağlamaya girişir. Artık orman kanunu devrededir. Onun kuralı da “gücü gücü yetene”dir. HHH Üçüncü ders şu: Kimse “Ben güçlüyüm, tamponu koyar girerim, itiraz edeni ezer geçerim” dememelidir. Zor kapısı açıldığında kimin kimi ezeceğini Allah bilir. HHH Bu üç dersi ister 17 Aralık’a, ister Gezi’ye, ister Okmeydanı’na, ister Soma’ya uygulayın; sonuç aynıdır. İnsanlar yoksulluğa tahammül edebilir, ama haksızlığa asla… İnsanlar zor şartlara sabredebilir, ama adaletsizliğe asla… İnsanlar acıya katlanabilir, acılıyken tokatlanıp tekmelenmeye, “eşek gibi sessizce yaşayın” hakaretine asla… Kendi oğlu madende alın teriyle kazanırken ölüme gider de, bakanın oğlu evindeki trilyonların hesabını vermeden adaletten kaçırılırsa öfkelenir insanlar; “Yeter” diye yolunuzu kesebilir. Çocuklarını bir ibadet yerinde suçsuz yere kurşunlayıp öldürürseniz ve yatıştırmak için bin bir özürle kapılarına gideceğinize “Ölmüş geçmiş” demeci verirseniz, yani hem suçlu hem güçlüyseniz, yarattığınız öfke selinde boğulabilirsiniz. Polis kurşunuyla ölen yavrusunu defneden acılı insanlar, “Polis nasıl sabrediyor, anlamıyorum” lafını duyduklarında, bu aleni vur emri karşısında asıl kendilerinin nasıl sabrettiklerine şaşar. Gün gelir, sabretmez olurlar. Asıl onu hiç anlamazsınız. HHH Başbakan’ın sadece mayıs sicilinde fırçalanmış bir Anayasa Mahkemesi Başkanı, azarlanmış bir Barolar Birliği Başkanı, tokatlanmış bir madenci, yüzüne bakılarak hakaret edilmiş bir ana muhalefet lideri, “ölmüş geçmiş” dediği bir öldürülmüş delikanlı, doğrudan hedef gösterilmiş iki köşe yazarı ve ona “Gelme buraya” diyen bir Alman Başbakanı var. Biraz sağduyusu olanlar, bu gidişin hayırlı gidiş olmadığının, Başbakan’ın iki dudağının, açıldıkça lavlar saçan bir yanardağa dönüştüğünün farkında… Ama sabırla bekleyen millete tamponu değdirip durduğunu, sabır taşının çatlamak üzere olduğunu görseler de ses etmiyor, ağzından çıkanı kulağının duyması için dua edip duruyorlar. Kıssadan hisse: Sağduyu ve adalet! Ekmekten de önce, sudan da acil... Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, Türkiye’yi sarsan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sabahı soruşturmanın bazı şüphelilerini telefonla arayarak operasyonu haber verdiği; gözaltına alınacak isimlere “Polis sizi almaya geliyor, bakanlığa kaçın” dediği ortaya çıktı. Bayraktar 17 Aralık sabahı 06.3606.57 saatleri arasında 3 kişiyle telefonla görüştü. Birisi operasyon kapsamında gözaltına alınan oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, diğerleri ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndaki üst düzey iki bürokrat. İlk görüşmeyi oğluyla yapan Bayraktar, daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman’ı aradı. Bayraktar, Kahraman’a, “Mehmet Ali, İstanbul’da Abdullah’ı (oğlu) almışlar. Seni polis alacak, kaçabiliyorsan kaç” dedi. Bayraktar, polise yakalanmaması için Kahraman’a “Daireye git de biz de müdahale edelim” diye moral de veriyor. Kahraman’ın hemen ardından bu kez Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bakan Danışmanı Sadık Soylu’yu arayan Erdoğan Bayraktar, “Sadık polis biraz sonra gelip seni alacak, evden kaç sen” diyor. Bakanın talimatıyla evden çıkarak polisten kaçan Sadık Soylu’yla bir kez daha telefonla görüşen Bayraktar, “Telefondan seni bulurlar” diyerek Soylu’yu bu kez yanına çağırıyor ve “Birlikte bakanlığa Erdoğan Bayraktar gideriz” diyor. GENEL MÜDÜRE: Oğul Bayraktar’dan babasına: Şimdi senin evi basarlar l Tarih: 17 Aralık 2013, saat 06.54... Bakan Bayraktar oğluyla görüşmesinden 19 dakika sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman’ı arar. 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının TOKİ ayağında Bakan Bayraktar’la birlikte en çok dinlemeye takılan isimlerden biri olan bakanlık genel müdürlerinden Mehmet Ali Kahraman Yenimahalle’deki evindedir. Bakan Bayraktar ile Genel Müdür Kahraman arasındaki diyalog tapeye şöyle yansıyor: Polisler bastı, birini ara Erdoğan Bayraktar: Efendim. Abdullah Oğuz Bayraktar: Alo baba... E. Bayraktar: Hı... A.O. Bayraktar: Baba... E. Bayraktar: Hı... A.O.B.: Benim evi polisler bastı. E.B.: Evi mi. A.O.B.: Hı... E.B.: Ne o niye. A.O.B.: Acil arar mısın birilerini. E.B: Hı. A.O.B.: Acil acil. birilerini arar mısın? E.B.: Neyi arar mıyım? A.O.B.: Acil birilerini arar mısın, birilerini. E.B.: Tamam. l Tarih: 17 Aralık 2013, saat 06.36... 17 Aralık soruşturması nın TOKİ ayağında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın emriyle dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar’ın İstanbul’daki evi basılır. Abdullah Oğuz Bayraktar, babasıyla görüşür. Telefon görüşmesi şöyle kaydedilir: SÜRECEK... Mehmet Ali Kahraman: Bakanım buyrun. Erdoğan Bayraktar: Mehmet Ali, seni polis alacak herhalde. Öyle bir durum var. Bu İstanbul’dan çünkü Abdullah’ı almışlar, Hüseyin Sipahi’yi almışlar. M.A.K.: Öyle mi? E.B.: He. M.A.K.: Öyle mi bakanım. E.B.: He, çünkü orada savcılık talimatı Zafer Çağlayan’ın oğlu, sen, seni de şimdi bi yani yakında gelirler seni basarlar evi. M.A.K.: Eve mi gelirler bakanım. E.B.: Eve gelirler, sen daireye git, olmazsa yani dairede git de biz de müdahale edelim. M.A.K.: Peki konu ne bakanım konu. E.B.: Ben ne bileyim, bilmiyorum ki bunu savcılık şeyi, savcılık talimatı yani hükümetin haberi yok. M.A.K.: O zaman doğruymuş gelen şey, o zaman bilgi doğruymuş gelen bilgi. E.B.: Ne sen bildiğin bi şey var mı senin? M.A.K.: Yo benim bildiğim yok bakanım hiç bildiğim bi şey yok. Ben size zaten şey yapmıştım biliyorsunuz, söylemiştim, şey o bilgiyi vermiştim daha önce. E.B.: Hayır bilgi verdin de böyle bir araştırma var dedin yani... bi şey yok. M.A.K.: Yok hayır şey demiş tim, savcılık dosyayı hazırlamış Başbakan’a da bilgi verilecekmiş. E.B.: He, Başbakan’a bilgi verilmez başbakana bilgi verilse bizim haberimiz olur. M.A.K.: Evet, siz de ben konuşurum İçişleri Bakanı’yla demiştiniz. E.B.: İçişleri Bakanı’nın da haberi yok. Ben İçişleri Bakanı’nı şimdi aradım, haberi yok, o da savcıdan şey yapmış, savcıdan gelmiş Abdullah ile şeyi almışlar; Hüseyin Sipahi’yi. M.A.K.: Trabzonspor falan filan gibi bi şey belki olabilir. E.B.: Trabzonspor, Trabzon Hüseyin Sipahi’yi almışlar. Abdullah’ı almışlar. Bir de İbrahim Hacıosmanoğlu’nu almışlar, şimdi Sadık’ı alacaklar, seni alacaklar. M.A.K.: Evet. E.B.: Bir de Zafer Çağlayan’ın oğlu var bu işin içinde, o var mı öyle bi şey Zafer... M.A.K.: Onu ben tanımıyorum bakanım. E.B.: He. M.A.K.: Ha polis geldi. E.K.: He. M.A.K.: Polis geldi kapının önü. E.B.: Sen bi bak bakalım bi şey yapabiliyorsan, bir organize edebiliyorsan bi bak da. M.A.K.: Ne yapayım, kaçayım mı evden. E.B.: Kaçabilirsen kaç. M.A.K.: Tamam bakanım... Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar (solda), babasından yardım istiyor. Danışmanına: Yanıma gel l Tarih: 17 Aralık 2013, saat 06.57... Bakanlıktaki genel müdürlerinden Kahraman’la görüştükten hemen sonra Bakan Bayraktar bu kez Danışmanı Sadık Soylu’yu arar. Bakan Bayraktar ile Bakan Danışmanı Sadık Soylu arasındaki telefon görüşmesi ise fezlekeye aynen şöyle yansıyacaktır: “Erdoğan Bayraktar’ın ‘Sadık polis biraz sonra gelip seni alacak, evden kaç sen’, ‘Bu bi Trabzonspor ile ilgili herhalde bu Mehmet Ali Kahraman planlama ile ilgili işte İstanbul’dan bizim Abdullah’ı, Hüseyin’i, İbrahim Hacıosmanoğlu’nu aldılar, şimdi de muh... şeyin evindeler senin kapıda da vardır şimdi polis şu anda’, ‘Bak da bi haber ver bana’ dediği tespit edilmiştir.” Bu görüşmeden yaklaşık 10 dakika sonra bu kez saat 07.09’da Sadık Soylu, Bakan Bayraktar’ı arar. Bakan ile bakan danışmanı arasındaki diyalog fezlekede şöyle yer alacaktır: “Sadık Soylu’nun ‘Ben çıktım evden efendim’ dediği, Erdoğan Bayraktar’ın ‘Geldiler mi eve senin polisler’ dediği, Sadık’ın ‘Yok efendim’ dediği, Erdoğan Bayraktar’ın, ‘Sen nereye geçtin’ dediği, Sadık’ın, ‘Ben şu anda taksiye biniyorum efendim, yukarı kafede oturacam bi yerde’ dediği, Erdoğan Bayraktar’ın, ‘Ooo telefondan şey yaparlar seni bulurlar seni’, ‘Yani ben şimdi geçiyorum şeye zaten bakanlığa’, ‘Yani biz gerçeği... daha 8’de gelecek ama ben şimdi çağırırım onu’, ‘gel buraya, burdan geçeriz bakanlığa o zaman’ dediği, Sadık’ın, ‘Anladım efendim’ dediği tespit edilmiştir.” OperasyOnu haber verdi yakalanmalarını engelledi İşte yasal dinleme kayıtları. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Yüzgeç tarafından 18 Aralık 2013 günü hazırlanan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı tarafından 31 Aralık 2013 tarihinde imzalanarak Adalet Bakanlığı’na gönderilen fezlekede bu 3 isimle yaptığı telefon görüşmeleri için aynen şu suçlama yapılmış: “Soruşturma kapsamında 17.12.2013 günü yapılan operasyon sırasında Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, bazı şüphelileri arayarak operasyon hakkında bilgi verdiği ve yakalanmasını engellemek amacıyla bakanlığa gitmelerini söylediği tespit edilmiştir...” Suçluluk telaşı mı? ezlekeye göre Erdoğan Bayraktar 17 Aralık operasyonu sabahı en az 4 görüşme yapıyor. Biri oğluyla… Oğul Bayraktar’ın telaşı ve babasından istediği yardım dikkat çekiyor. Daha sonra ise Bakan Bayraktar’ın dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’le konuştuğu anlaşılıyor. Bakanla yaptığı görüşmenin ardından ise danışmanı ve genel müdürüyle görüşüyor. 17 Aralık sabahı yapılan bu görüşmelerin ardından şu sorular yanıt bekliyor: l Bakan Bayraktar oğluyla görüştükten sonra neden bakanlığındaki bürokratları aradı? Bakan Bayraktar’ı bu denli te F laşa düşüren oğluyla bakanlık bürokratları arasındaki ilişki ne olabilir? l Yarım saatlik telefon trafiği Bakan Bayraktar ve bürokratlarının suçluluk telaşını mı gösteriyor? l Bakan Bayraktar’ın iki önemli bürokratının polisten kaçarak bakanlığa gitmelerini istemesi ‘delilleri mi karartacaklardı?’ şüphesi doğurmuyor mu? l Konuşmaların içeriğinden Bakan Bayraktar’ın Trabzonspor’a yönelik bir operasyon beklentisi içinde olduğu anlaşılıyor. Ancak bugüne kadar böyle bir operasyonun yapılmaması ‘bazı dosyalar sumen altı mı edildi’ sorusunu gündeme getiriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle