03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS 2014 SALI 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL BAŞBAKANLIK, HAVA FİLOSUNA İKİ YENİ HELİKOPTER DAHA EKLEMEYE HAZIRLANIYOR siyasetçi sıfatını unutarak kürsüde konuşmakta olan Feyzioğu’na ayağa kalkarak “Edepsizlik yapma” diye bağırmasına, RTE’ye değmez ama olanca saygı ve sükunetle... … Aslında “Edepsizlik yapan ben değil, sizsiniz” yerine geçerli, “Edepsizliği yapan ben değilim” diye karşılık verdi. Böylece bu saldırının kaynağındaki edepsizliğin sahibinin bizzat RTE olduğunu vurgulayan nefis bir siyasal, toplumsal nezaket örneği verdi. Feyzioğlu’nun kutlanmaya değer, istemeyerek yarattığı bir tablo var ki, bu tablo RTE’nin tahammülsüzlüğün üst sınırında olduğu ve artık saklamaya gerek görmediği tek adam, yeni bir diktatörlük profilini olanca çıplaklığıyla gizlemeden ve de... …Cumhurbaşkanı olursa bu adamın; devletin onunla birlik nereye koştuğunun bütün çıplaklığıyla sergilenmesine sağladı. Lüften söyler misiniz; hangi gerçek demokrasinin işlediği ülkede bir başbakan, onca yanıtlama olanaklarına sahipken, kürsüdeki barolar birliği başkanının haklı saptamalarına kızarak ayağa kalkar ve kürsüdeki ne söylediğinin bilincinde olan, üstelik yargı adamı profesöre, “Edepsizlik yapma” diye bağırabilir. Bu yetmiyormuş gibi, emrindeki bir bürokratmış gibi, Cumhurbaşkanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de başkomutanı da olduğunu söyleyen Bay Abdullah Gül’le, bir müsteşar konumuna düşürdüğü Genelkurmay Başkanı’nı el işaretiyle, kalkın gidiyoruz, diyen bir işaret çakarak peşine taktığı gibi Danıştay toplantısını terk edebilir. HHH Feyzioğlu’nun gözler önüne serdiği geleceğe dönük olası devlet manzarası şu: Bundan böyle olasıdır ki ağustos sonunda: “Big Chief” RTE önde. Sözde başbakan (olasılığa göre Gül) bugünün Cumhurbaşkanı ve artık müsteşar düzeyindeki Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ve bilumun devlet erkânı peşinde kırmızı halıda yürüyor! İşte RTE’nin vaat ettiği cennet demokratik ülke tablosu bu! HHH Bu arada parantez içinde söyleyelim. Bu ülkenin yetişmiş onca psikoloğu, insanların ruhsal halini inceleyen bilim dalında yetişmiş onlarca yetişmiş insanı, dillerini cüzdanlarına koymuşlar. Yarınlarda artık yürütmenin de başı benim diyerek meydana çıkan RTE’deki bu aşırı sinirli davranışları incelemeye alarak toplumu böyle davranışlar sergileyen bir Big Chief’ten yoksun kalınmasını belki de zorunlu kılacak açıklamalar yapamıyorlar. Böyle bir araştırma veya incelemenin ülkeye ve de geleceğine yararlı olacağını söyleyecek ne babayiğit bir siyasetçi ve ne de tabii medyamızda tek bir gazeteci kişi yok! HHH Böylesi bir cesaret tablosunu ortaya koyanların ortaya çıkmalarından çoktan vazgeçtik. Ayol, medyamız, hadi onlar korkudan sus pus, muhalefet partilerimiz bile Feyzioğlu’nun fazla uzun konuştuğunu, yanlış yalan bilgilerle donanmış bir konuşma yaptığını iddia ederek bağırıp çağıran Başbakan RTE’nin peşine takıldı... Yalnız bu tartışmanın dip notu olacak küçücük öğeler üzerinden, üstelik RTE’yi mutlaka haklı çıkarmaya çabalıyorlar. TV’lerin birinde yeni bir grup türedi. İktidara yararlı ve tarafsız görünmek için haftalık programlarda baş köşeye oturttuğu Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyesi Bay Hüseyin Sayman, geçen akşam CNNTürk’teki idarei maslahat üzerine kurulu bir programda adeta RTE’nin söylediklerini temel argüman yaparak konuşuyordu. Feyzioğlu’nun RTE’nin tepkisine yol açan neler söylediğini TV’ler dahil medyada tek bir gazete, Sözcü, dün halka geniş bir özetle açıkladı. Feyzioğlu, örneğin yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının engellenmemesi gerektiğini, Türkiye’nin tarafsız bağımsız bir yargıya gereksindiğini, yeni MİT yasasıyla denetimsiz bir kolluk gücü yaratıldığını, 1 Mayıs’taki Taksim yasağının provokatörlere yaradığını, polisin halka şiddet uyguladığını söyledi... İşte RTE, tahammül sınırlarını aşarak, aşırı sinirden ayağa fırlayıp devlet adamlığına yakışmayan bir skandal yaratarak o yakışıksız sözü bağırarak söyledi. Bu, bir. İki: Başbakan’ın işareti üzerine peşine takılan A. Gül’ün, ülkenin yönetim geleceğini RTE ile konuşup anlaşmaya çalıştıklarını içeren açıklamalarının da hiçbir değeri olmadığı anlaşıldı. Üç: Ne yazık ki ana muhalefette genel başkan yardımcısı Faruk Loğoğlu, eski dostun düşman olmayacağını, RTE’ye kanıtlayan açıklamalar yaptı. Feyzioğlu’nun konuşmasını aynı RTE gibi uzun, siyasal içerikli, cüppeyi çıkar siyaset yap, benzeri ifadelerle karşı çıktı. Yalnız da değildi. Genel başkan, Barolar Birliği Başkanı’nın konuşmasına karşı çıkmaz ve RTE’nin davranışlarını yererken, öteki yardımcılarından Toprak ve Tanrıkulu, RTE’ye arka çıkıyordu. Bu kadro ve kafa ile CHP’nin önümüzdeki seçimlerde başarılı olması olanaklı mı? HHH Ve... Sonuçta böyle geldi ama böyle gitmeyeceği açık seçik ortada. Ama nasıl, ne biçimde, şimdilik yanıtı bulunamayan soru ve sorun! Helikoptere doymadı BARKIN ŞIK ANKARA 3 adet VIP helikopteri bulunan Başbakanlık makamının 2 helikopter daha almak isteği ortaya çıktı. Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından hazırlanan ve kamuoyu ile üç gün önce paylaşılan 2013 faaliyet raporunda, Başbakanlık’a 2 yeni helikopter daha alınacağı bilgisi yer aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın göreve geldiği 2003’ten bu yana Başbakanlık’a toplam 3 adet S92 helikopteri alındı. Başbakanlık’ın helikopter filosunun yanı sıra uçak filosu da genişletildi. Başbakanlık’a ait hava filosu için Esenboğa Havalimanı’nda hangarlar inşa edilirken, envanterde şu uçak ve helikopterler bulnuyor: TCANA A319CJ: Airbus A319CJ tipi uçak filoya 2005’te katıldı. Ancak uzun uçuşlarda hem menzil hem de yolcu kapasitesi yeterli görülmediği için daha sonra A330 siparişi verildi. TC TUR’un kod adı ‘FATİH’: Başbakanlık VIP filosu için yaklaşık 4 yıl önce sipariş edilen Airbus 330 tipi uçak halen teslim alınmadı. Uçağın teslimatının bu yıl içinde gerçekleşmesi bekleniyor. İlk uçuşunu 2011 yılında yapan TCTUR kuyruk tescilli “Fatih” adı verilen uçağın modifikasyon ile birlikte maliyetinin yaklaşık 400 milyon dolar olacağı kaydediliyor. GULFSTREAM G550’LER: Nisan 2009’da hava filosuna Gulfstream G550 tipi TCDAP katıldı. 3 VIP HELİKOPTERİ VAR: Başbakanlık’a ait 3 adet S 92 helikopteri bulunuyor. Sikorsky üretimi helikopterlerin ilki 2007 yılında OBA ismiyle envantere girmişti. Daha sonra sipariş edilen iki S92 helikopteri için ise 58 milyon 850 bin dolar ödeme yapılmıştı. GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Kod adı salyangoz! Yazar Okay hakkında, bir siyasi mahkuma gönderdiği fotoğrafta yer alan salyangoz ve kartpostalın arkasındaki çizimler kaçış planına benzetilince soruşturma açıldı ABİDİN YAĞMUR MERSİN Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinde yatan yüzlerce siyasi mahkuma mektup gönderen yazar Adil Okay hakkında, Karabük Cezaevi’ne gönderdiği fotoğraftaki salyangoz ve kartpostalın arkasındaki çizimler “kaçış planına” benzetildiği gerekçesiyle soruşturma açıldı. Mersin’de yaşayan yazar Adil Okay, cezaevlerinde kalan siyasi mahkumlara yıllardır mektuplar yazıyor. Okay, geçen aylarda Karabük T Tipi Kapalı Cezaevi’de tutuklu bulunan Kasım Karataş’a kızı Öykü’nün bir salyangoza bakarken çekilmiş fotoğrafı ve Kuşadası manzaralı bir kartpostalı gönderdi. Karabük T Tipi Cezaevi idaresi ise fotoğraftaki salyangoz ve kartpostalın arkasındaki çizimleri kaçış planına benzeterek Karabük Cumhuriyet Savcılığı’na Okay hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Karabük Cumhuriyet Başsavcılığı da soruşturma başlattı. Okay, 2 Mayıs’ta Mersin’de polis merkezine çağrıldı ve şüpheli sıfatıyla ifade verdi. Okay, ifadesinde kartpostalları kendisinin gönderdiğini, Kasım Karataş ile şahsen tanışmadığını, sadece mektup arkadaşı olduklarını ve Karataş’la mektuplaşmalarının son kitabında yer aldığını belirtti. Soruşturma kapsamında Adil Okay’ın eşi Tülin Okay da polis merkezine çağrıldı ve Karabük Cezaevi idaresince el konulan mektuplardaki el yazısının Adil Okay’a ait olup olmadığı kendisine soruldu. Olayla ilgili bir basın toplantısı düzenleyen yazar Adil Okay, “Ben taraflı bir yazarım. Benim tarafım, eşitlik ve özgürlük idealleri uğruna zindanlara düşen tutsakların tarafıdır. Ben 12 Eylül darbesi sonrasında Diyarbakır, Mamak, Metris zindalarında kanlarını mürekkep yapan devrimcilerin kuşağındanım. Hakkımda açılan bu soruşturma nedeniyle baş eğmem” dedi. Bugüne kadar 15 kitabı yayımlanan, Fransa PEN ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi olduğuna dikkat çeken Okay, “Bana bu soruşturma açılıyorsa, memlekette sahipsiz insanlara neler yapılmaz” diye konuştu. İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi de, Adil Okay’ın insan hakları aktivisti olduğunu belirterek bu soruşturmada onu yalnız bırakmayacaklarını söyledi. Yazar Adil Okay, geçen yıllarda küçük kızı Öykü’nün isteği üzerine mahkâmlara balonlar göndermiş, balonların “sakıncalı” bulunması üzerine ise “Devlet balonlarımı geri ver” adlı bir kampanya başlatmıştı. ‘En büyük arzumuz barış’ KAYSERİ (Cumhuriyet) Türkiye’nin de üretim ortağı olduğu “Atlas” A400M adlı stratejik ulaştırma uçağının Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na teslim töreni Kayseri 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı’nda düzenlendi. Törene Cumhurbaşkanı Abullah Gül, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akın Öztürk çok sayıda davetli katıldı. Gül, erken uyarı uçakları AWACS’ların şubat ayında teslim alındığını anımsatarak “Bugün de hava nakliye filomuzu, geleceğin uluslararası askeri nakliye uçakları ile donatarak çok daha güçlü hale getirmenin gururunu hep beraber yaşıyoruz. Sulh en büyük arzumuzdur. Barışı sağlayabilmek için de, daima barış içinde yaşayabilmek için de, eğer şart olursa ona hazır olduğumuzu gösterebilmek mecburiyetindeyiz” dedi. Türkiye’nin sahip olacağı 10 adet A400M uçağı, 130 ton azami kalkış ağırlığı, 32 ton azami faydalı yük ağırlığı, 555 km. seyir hızı, 20 ton faydalı yük ile 6500 km. azami menzili, 9500 m. seyir irtifasına sahip olup, kargo bölümünde 120 komandoparaşütçü veya 66 sedye ile 10 sıhhi personel veya iki helikopteri taşıyıp, havadan paraşütçü ve yük atabiliyor. Tüm yurttaşlar bu bağlamda bir araya gelir, ülke yönetimi hakkında söz söyleme hakkını kullanırdı. İlk bakışta herkesin yönetime katıldığı sanısını veren bu anlayışın öyle bir yurttaş tarifi vardı ki, kentin en çok yüzde 5’i bu tanıma girerdi. Deyim yerindeyse demokrasinin ilk dillendirildiği günlerde toplumun siyaset yapma hakkı yüzde 5’i geçmiyordu. Başbakan’ın her kızdığı kişiye, “Cüppeni çıkar, siyasete gir”, “Elbiseni çıkar, siyasete gir”, “Önlüğünü çıkar, siyasete gir” diye çıkışması, bizi 2500 yıl öncesine götürdü. O dönemde hiç değilse nüfusun yüzde 5’i ülke yönetimine katılabiliyordu. Bugün ise Başbakan’ın mantığına göre toplumun sadece ülke yönetimini onaylama hakkı var. Bunun dışında en ufak bir eleştiri, hatırlatma hatta herkesin gönlündeki ideal cumhurbaşkanı tarifini yapması bile darbe girişimi. Başbakan hemen karşılığını veriyor, soyun gel diyor. HHH Başbakan’ın demokrasiyi sadece kendinden ibaret sayan bu tutumu Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde çok daha net biçimde ortaya çıktı. Daha şimdiden seçilmiş gibi eylül ajandası yapmaya girişiyor. 1982 Anayasası, bu anayasanın oylanmasıyla birlikte cumhurbaşkanı seçilen Evren’e göre düzenlendiği için neresini düzeltmeye kalksanız bir tarafı bozuluyor. Başbakan da böyle bozuk bir anayasayı tümüyle kendisinin şekillendirdiği anayasadan sonraki en iyi seçenek olarak görüyor. Zira burada cumhurbaşkanının yetki ve sorumlulukları, buraya çıkan kişinin zorlamalarına göre değişebilecek nitelikte. Evren’den sonra Köşk’e çıkan Özal ve Demirel siyasetten geldikleri için Çankaya’nın bahçesinin geniş, yetkilerinin ise dar olduğunu gördüler. Kendilerine göre değişiklikler denediler, olmayacağını görünce her şeye karşın devlet terbiyesi sınırlarında kaldılar. Erdoğan ise sınır mınır tanımayacağını söylüyor. Özellikle son bir haftada çizdiği portreyi dikkate alırsak, Erdoğan’ın Köşk’e çıkması halinde Bakanlar Kurulu toplantıları Çankaya’ya alınabilir, başbakan da başkan yardımcısı statüsüne gelebilir. HHH Yeniden girişte değindiğimiz demokrasiye katılım konusuna dönersek... AKP iktidarıyla birlikte Meclis dışındaki kişilerin ve kurumların yönetime ve yasalara katkısı zaten ortadan kaldırılmıştı. AKP öncesindeki yerleşik sisteme göre bir yasa hazırlığı başladığında ilgili toplumsal kuruluşların temsilcilerine taslağı gönderilir, görüş alınırdı. Örneğin çayır ve mera yasası değişiyorsa, taslak Ziraat Mühendisleri Odası’na da gönderilirdi. İnşaat alanında bir sistemsel değişikliğe gidiliyorsa üniversiteler ve inşaat mühendisleri odalarının da görüşleri alınırdı. Taslak yapımı tabana yayıldığı için gazeteciler de bir kanaldan edinemese öteki kanaldan taslağı edinir, haber yaparak dolaylı da olsa toplumun katılmasını sağlardı. Bugün ise daha çok şu tür haberler görüyoruz; “sürpriz yasa”, “acil yasa değişikliği”, “gizli taslak”... Hal böyle olunca yasaların çoğu yanlış çıkıyor, pek çoğu uygulamaya konmadan değişikliğe uğruyor. Belki de bütün bunlara boşuna kafa yoruyoruz. Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasıyla birlikte bakarsınız yasa çıkarmak da gerekmez. Başbakan her şeyi sıfırlarken siyaseti de sıfırlıyor. Okay: Baş eğmem Süleyman Cihan soruşturması ‘Failleri ‘Karanlık bir olayın bulmak daha üstü kapanıyor’ zor değil’ Mardin’de 13 köylünün öldürülmesi davasında beraat istendi SEYFETTİN METE ÇORUM Mardin’in Derik ilçesinde 1993 ve 1994 yıllarında 13 köylünün öldürülmesiyle ilgili dönemin Derik İlçe Jandarma komutanı olan Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil’in yargılanmasına devam edildi. Mütalaasını açıklayan savcı, Çitil’in “delil yetersizliğinden” beraatını istedi. HDP Muş Milletvekili Demir Çelik, yaşananları “skandal” olarak nitelendirerek “Bugün burada bir tiyatro izlenmiştir. Savcı verdiği kararla bir karanlık olayın daha üstünü kapatmıştır. Devlet katilini koruyor” dedi. Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma nedeniyle adliye çevresinde geniş güvenlik önlemleri alındı. Duruşmaya, Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil, mağdur aileleri, taraf avukatları ve HDP Muş Milletvekili Demir Çelik katıldı. Sadece 10 dakika süren duruşmada mütalaasını açıklayan cumhuriyet savcısı, sanık hakkında yeterli deliller bulunamadığını belirterek Çitil’in beraatını istedi. Mağdur ailelerinin avukatı Abdülkadir Yıldız ise savcının verdiği mütalaaya katılmadıklarını belirterek kendilerine süre verilmesini istedi. Çitil’in avukatı Yurdakul Yıldız da bir haftalık süre verilmesini talep etti. Savcının beraat istediği Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil ise tüm delillerin toplandığını belirterek “Mahkemenizden beraat kararı verilmesini istiyorum” dedi. Mahkeme duruşmayı 21 Mayıs’a erteledi. CANAN COŞKUN Süleyman Cihan, 12 Eylül’den sonra gözaltına alınıp Emniyet’te gördüğü işkence sonucu “intihar süsü” verilerek 1981 yılında öldürüldü. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın vermiş olduğu rapor böyle diyordu. Ailesi, 2010 yılında 12 Eylül’ün yargılanmasının ardından müdahillik talebinde bulundu. Ne var ki, soruşturma o aşamadan sonra tıkandı. Soruşturmada şüphelilerin ifadesinin alınması aşamasına gelinmesine karşın, özlük ve adres bilgileri elde olan eski Emniyet görevlileri ifadeye çağrılmıyor. Soruşturmanın şüphelileri arasında ise eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, işkence davalarında ismi çokça geçen dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde TİM 3’ün başında yer alan Bayram Kartal, İstanbul 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ ile Susurluk kazasıyla gündeme gelen özel harekâtçı İbrahim Şahin yer alıyor. Aile avukatı ve Süleyman Cihan’ın kardeşi Ahmet Cihan, İÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Bilim Dalı’nın verdiği “işkence ve ölümden sonra yüksekten atıldığına” ilişkin rapor üzerine Haziran 2012’de Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Ancak başsavcılık şüpheli 2 asker hakkında takipsizlik kararı vererek dosyayı yetkisizlikle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Ailenin kamu yararına bozma talebi İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 12 Nisan 2013’te reddedildi. Bunun üzerine ailenin karara itirazı Adalet Bakanlığı tarafından inceleniyor. Soruşturmanın eski savcısı olan Seyfettin Atıcı’dan alınarak Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Öz’e verildiğini kaydeden Ahmet Cihan, “Devlet içinde suç işlemiş odaklar hâlâ korunuyor. Ağar’ı bulmak zor değil. Üruğ’la ilgili daha hiçbir şey yok. 2 yıl süren bir soruşturma olabilir mi? Tüm deliller ortada. Kimlik ve özlük bilgileri olan kişiler hakkında, caniyane yönden adam öldürmek suçuyla soruşturma sürüyor. Adalet Bakanlığı’na gönderilen dosyadan savcı fotokopi alarak soruşturmayı devam edebilirdi” diye konuştu. İkizlerin annesinden Türmen: İki bebeğin Adli Tıp raporu istendi yaşamları mahvediliyor İstanbul Haber Servisi İkiz bebek annesi Mülkiye Demir Kılınç’ın infazının ertelenmesi talebini değerlendiren savcılık, Adli Tıp Kurumu’ndan sağlık raporu alınmasına karar verdi. Kılınç’ın 19 Mayıs’ta ikiz bebekleriyle cezaevine girip girmeyeceği, tam teşekküllü devlet hastanesi ve Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak raporlara göre belirlenecek. Mezopotamya Kütür Merkezi’nde sattığı kitapların örgüt üyelerine gönderilmesinden dolayı “yardım ve yataklıktan” 2 yıl 1 ay hapis cezası alan Mülkiye Demir Kılınç, geçtiğimiz günlerde infaz erteleme başvurusunda bulunmuştu. 19 Mayıs’ta ceza ertelemesi sona erecek olan Kılınç, başvuru sırasında doğuştan sol bacağında kalça çıkığına bağlı olarak yüzde 43 engeli bulunduğuna ilişkin Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden alınmış heyet raporunu sunmuştu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, erteleme kararı verilmezse 19 Mayıs’ta ikiz bebekleri “Lorin” ve “Özgür”le birlikte hapse girecek olan Mülkiye Kılınç’ın Nâzım Hizmet, Elif Şafak, Turgenyev ve Abdülbaki Gölpınarlı’nın kitaplarını sattığı için mahkum olduğunu vurgularken “herkesin evinde bulunan kitaplar yüzünden iki bebeğin yaşamlarının mahvedildiğini” söyledi. Türmen dün parlamentoda düzenlediği basın toplantısında “Evinizde Nâzım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’, Elif Şafak’ın ‘İskender’, Turgenyev’in ‘Babalar ve Oğullar’ ya da Abdülbaki Gölpınarlı’nın Yunus Emre’nin hayatıyla ilgili kitabı var mı” sorusuyla başlayan Türmen; Kılınç’ın bu kitapları sattığı için hapse mahkum olduğunu, mahkemenin kararına göre Kılınç’ın sattığı kitapların “örgütsel nitelikli” olduğunu anlattı. İstanbul Haber Servisi İstanbul’da KCK basın davasında tutuklu sanıklar, eski Özgür Gündem gazetesi Haber Müdürü Ramazan Pekgöz, Nurettin Fırat, Turabi Kişin, Yüksel Genç, Davut Uçar, Ertuş Bozkurt ve Mikail Barut tahliye edildi. 46 kişinin yargılandığı davada tutuklu kalmadı. KCK basın davasında 7 tahliye Muş’ta kemikler bulundu DİYARBAKIR (Cumhuriyet) MuşErzurum karayolu üzerindeki belediyeye ait hayvan pazarı inşaat alanında 8 Mayıs günü bir kafatası ve kemik parçaları bulundu. Olay yerine gelen ekipler, kafatası ve kemik parçalarını incelemek üzere kriminal laboratuvara götürdü. Cumhuriyet başsavcısı Hasan Kaya, “Kayıp yakınlarından DNA ve kemiklerden örnekler alarak DNA örneklerini karşılaştırıp kime ait olduğunu tespit etmek için gerekli çalışmaları başlattık” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle