29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 NİSAN 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Yazarımız İzmir Kitap Fuarı’ndaki etkinlikleri nedeniyle yazısını yazamamıştır. ‘1 MAYIS’TA İMAR PLANI İPTAL Belediye üzgün ama nar ağaçları gitti! KUZGUNCUK BOSTANI Nar ağaçlarının kesilmesinin ardından ‘üzgünüz ‘açıklaması yapan belediye Kuzguncuk Bostanı’nı gerçek sahiplerine bıraktı . (VEDAT ARIK) İstanbul Haber Servisi 700 yıllık Kuzguncuk Bostanı’nda “budama” çalışmaları kapsamında asırlık nar ağaçlarını kesen AKP’li Üsküdar Belediyesi “üzgün” olduğunu açıkladı. Kuzguncuklular Derneği ile görüşen belediye yetkilileri, bostanda hiçbir ticari faaliyet planlamadıklarını belirterek bostan ile ilgili alınacak her kararda dernekle ile birlike hareket edileceği sözü verdi. “İlia’nın Bostanı” olarak bilinen ve yıllardır yapılaşma tehdidiyle karşı karşıya olan Kuzguncuk Bostanı’nda en son perşembe günü Üsküdar Belediyesi asırlık nar ağaçlarını, böğürtlen, defne ve erguvanları kesti. Halkın tepkisi üzerine kesim durduruldu. Yaşanan gerginlik sonrasında Kuzguncuklular Derneği üyeleri ve Kuzguncuk Mahallesi Muhtarı Ali Faik Kaptan’ın da aralarında bulunduğu 20 kişilik grup Üsküdar Belediyesi yetkilileri ile görüştü. Bostanda herhangi bir ticari faaliyet planlamadıklarını dile getiren yetkililer, kesilen nar ağacı için üzgün olduklarını ifade etti. Belediyenin bundan böyle Kuzguncuk Bostanı ile ilgili karar alma ve düzenleme konularında Kuzguncuk Derneği önderliğinde oluşturulacak bir komite ile birlikte hareket edeceği belirtildi. 16 bin 445 metrekarelik bostan, 1986 yılından beri plan tadilatları ile sürekli inşaata açılmaya çalışılıyor. Ancak tüm girişimler bugüne dek Kuzguncuk halkının duyarlılığı ve hukuki mücadelesi sonunda engellendi. Bostan en son Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 12 Mart 2014’te açılan ihalede 21 bin lira bedelle bir yıllığına Üsküdar Belediyesi’ne kiralandı. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK Bilgi ve… Bilgi güçtür. Bilgi kişiyi birey yapar. Bireysel olduğu kadar toplumsal, ulusal ve evrensel düşünmesini sağlar. Bilgi sahibi olmadan düşünce “fikir” sahibi olunmaz. Bilgili insan güçlü insandır. Düşünen insandır. Düşünceyi düşünceyle karşılayan insandır. Düşünceyi düşünceyle değil de şiddetle karşılayan insansa, bilginin, çağdaşlığın düşmanı ilkel, acınacak insandır. Düşünceyi düşünceyle karşılamayanların şiddete başvurması, bilgi toplumlarında görülmez. Son yılların Türkiye’sinde ne yazık ki, bilgili insanı bilgiyle susturamayanlar ya şiddete başvuruyorlar ya cezalandırmaya ya da kandırmaya… “Kitap yakmakla özdeş” diye tanımlanan Twitter’ın kapatılması ve YouTube’un yasaklanması da aslında bilgiye, gerçeğe, hakikate ulaşmayı engellemek içindir. Öte yandan eğitim tarihimizde de bu türden kara lekeler vardır. Örneğin 17 Nisan 1940’ta kurulup çeşitli suçlamalarla 1950’den başlayarak ve 1954’te tümüyle kapatılan Köy Enstitülerinin kapatılma nedeni de aslında bilgiye ulaşılmasını engellemekti. Halkı bilgiden, düşünceden uzak tutmaktı. 17 Nisan’da kuruluşunun 74. yılında sevgiyle andığımız Köy Enstitülerinin amacı köyü canlandırmak, Türkiye’yi kısa sürede okuryazar yapmaktı. Ne var ki, toprak ağalarının baskısıyla, DP’nin ağalara verdiği seçim vaadiyle kapatıldı. Oysa Köy Enstitüleri kendilerini eğitime, ülkenin kalkınmasına adayan kahraman öğretmenler, yazarlar, sanatçılar yetiştiriyordu. Oradan yetişen her öğretmenin hayatı romandı. Gönen Köy Enstitüsü’nden mezun olan Burdurlu Harun, Balıkesir’in bir köyünde öğretmenlik yaparken askere alındı. İki yıl sonra köyüne döndü. Okula yeni atanan Eskişehirli öğretmen Münevver’le karşılaştı. Birbirlerini sevdiler. Evlendiler. Bu köyde on iki yıl çalıştılar, sonra Siirt, Kütahya, Ankara ve İstanbul’da görev yaptılar. Emekli oldular. Murat, Yüksel, Ömer, Cengiz ve Olcay adlarını verdikleri çocukları oldu. Yıllar geçti, acı ve tatlı. Bir acıya katlanmak çok zordu. Bu yüzden baba öfke ve kinle eline tabanca aldı. Ama… Yeni yayımlanan Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun romanı “General Uçtu” (T. İş Bankası Kültür Yay.) başkahramanları Harun’la Münevver’i, Köy Enstitülerinden yetişen idealist iki öğretmeni anlatıyor. Bunlar, birbirine sevdalı oldukları kadar öğretmeye de sevdalılar. Yazara göre, “Münevver, Harun’dan bir kadının isteyebileceği kişisel hiçbir şey istemedi hayat boyunca. Harun da ona parayla alınabilecek bir hediye hiç almadı, alamadı. Doğum günlerini bile bilmiyorlardı ikisi de. Nüfus kâğıtları geç çıkarılmıştı. Kendilerine ortak bir doğum günü saptadılar: 23 Nisan. Her 23 Nisan’da Harun en güzel bahar çiçeklerinden koca bir demet getirdi Münevver’e. Münevver de Harun’un en sevdiği yemekleri pişirdi.” İşte bu roman, kendilerinin olduğu kadar çocuklarının ve Türkiye’nin de sarsılan yıllarını anlatıyor. Aslında Köy Enstitülerinin kapatılması, karanlığa, darbelere, 12 Eylül’e giden yolun başıydı. Çağdaşlığa kapalı bu yolun şimdilerde kalınlaşarak, demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelmesi, daha büyük bir tehlikeyi beraberinde getiriyor. Bizi uyarıyor. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 94. yıldönümü törenini Beşiktaş Belediyesi’nin Çilekli Spor Tesisleri’nde düzenlediği muhteşem Çocuk Karnavalı’nda izlerken, bunları düşündüm. Tıpkı romanın kahramanları Harun ve Münevver’in çocukları Murat’ın 12 Eylül’de idam edilmesiyle yaşadıkları onarılmaz yara gibi, toplumun son yıllarda benzer acılarla yaşıyor olması da aklıma geldi, üzüldüm. Buna karşın 23 Nisan’ın tüm yurtta coşkuyla kutlanması, umudumu tazeledi. Bayram yerlerine akın akın giden anne, baba ve çocukların sevincini gördükçe, umutsuzluğa yer olmadığı belliydi. Çünkü 23 Nisan, yalnızca Harun ile Münevver’in değil, çağdaş Türkiye’yi hayal eden herkesin yaş günüydü, bayramıydı. “General Uçtu’yu okuyun, bilgilenin, umudunuzu tazeleyin. Benim gibi… ‘Boş alan değil mahalle’ İstanbul Haber Servisi Ümraniye’de 1 Mayıs Mahallesi olarak bilinen bölge için hazırlanan ve mahalleyi boş arazi olarak gösteren imar planları iptal edildi. Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi parçalanarak 4 mahalleye ayrılarak Ümraniye ve Ataşehir ilçelerine paylaştırılmıştı. Ümraniye kısmında kalan bölümü, Site Mahallesi ve Esenevler Mahallesi adlarındaki komşu mahallelere bağlandı. 1 Mayıs Mahallesi’nin Ümraniye sınırları içerisinde kalan kısımları için 2012 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1/5000 ölçekli kısmi nazım imar planı hazırlandı. Mahalleyi boş arazi olarak kabul eden planda, mahallenin yaklaşık yüzde 40’ı donatı alanı olarak gösterildi. Site ve Esenevler Mahallesi Yardımlaşma Dayanışma Derneği, yıllardır yaşadıkları mahallenin donatı alanı ilan eden ve evlerinin yıkılması anlamına gelen plana karşı dava açtı. İTO’da seçim günü İstanbul Haber Servisi 25 bine yakın üyesi ile Türkiye’nin en büyük tabip odası olan İstanbul Tabip Odası’nın genel kurulu dün başladı. Odanın yeni yönetimini belirleyecek olan seçimler bugün saat 09.0017.00 arasında Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi ve Sultanahmet Ticaret Meslek Lisesi’nde gerçekleştirilecek. TUS’ta değişiklik ANKARA (Cumhuriyet Büro) Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Sınavı’nda (TUS) yapılan düzenlemeyle, adayların en çok zorlandığı yabancı dil sınavını yapacak kurumla ilgili değişikliğe gidildi. Dil sınavı ÖSYM tarafından yapılmaya devam edilecek. Ancak Sağlık Bakanlığı uygun görürse bu sınavı kendisi yapabilecek. İstanbul 4. İdare Mahkemesi, derneği haklı bularak imar planını iptal etti ancak davalı İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kararı temyiz etti. Temyiz incelemesini tamamlayan Danıştay 6. Dairesi, 1 Mayıs Mahallesi’nin Site ve Esenevler mahallelerine bağlanan bir kısmına ait 1/5000 ölçekli nazım imar planının iptaline ilişkin İstanbul 4. İdare Mahkemesi tarafından verilen kararını onadı. Danıştay’dan döndü ARADA BİR ITIR LİR TAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Hem Hukukçu Hem Sanat Tarihçisi: Müzayedeci Türk sanat piyasası son yıllarda aldığı ivme ile zaman zaman çok endişe verici bir hal alsa da büyümeye devam ediyor. Haddinden ve hacminden fazla şişmekte olan bir balon olduğununun, her fırsatta dile getirildiği günler de yavaş yavaş geride kalıyor gibi. Sakinleşiyor, normalleşiyor.Galeriler daha seçici, sanatçılar daha dünyalı, koleksiyonerler daha bilinçli, geçen zaman içerisinde gözler daha çok şey görmüş, daha çok okunmuş, daha çok gezilmiş, araştırılmış, deneyimlenmiş, süzgeçler ortaya çıkmış. Sanatın ‘çok para eden bir şey’ olabileceğinin Türkiye’deki keşfinden sonra, büyük bir hırsla, bir oturuşta oburca ağızlara tıkıştırılıp yutulmaya çalışılan çağdaş sanat pastası, neyse ki yavaş yavaş sindirilmeye başlanmış. Türkiye’de sanat ortamının sağlıklı gelişmesini isteyen ve bekleyen tüm piyasa aktörleri için bunlar umut verici gelişmeler. Ama fiyatlardaki güvensizlik devam ediyor; Bir sanatçının bir müzayedede 10’a satılan bir eseri, bir başka müzayede de 3’e satılabiliyor, hatta satılmadığı bile oluyor. Aynı sanatçının bir başka eserini bir müze koleksiyonuna 20’ye katarken, yine aynı sanatçının başka bir eserini bir tacir 2’ye satabiliyor. Sanatçının kendisinin, temsilcisinin veya galerisinin yıllardır sabır ve emekle yükselttiği fiyatlar bir müzayedede taban yapabiliyor. Sanat piyasasını, özellikle de sanatçıları, temsilcilerini ve galerilerini zor durumda bırakan bu orantısız fiyatlar, Türkiye’de özellikle çağdaş sanata karşı güvensizlik yaratıyor ve her geçen gün daha da can sıkmaya başlıyor. Geride bıraktığımız senelerde, dünyaya iyiden iyiye açılıp, yurtdışındaki sanat platformlarında da varlık göstermeye ve daha profesyonelce hareket edip, daha profesyonelce temsil edilmeye başlanan Türk sanatçıları, bu dertten ya mustaripler ya da her an olabilecek gibi görünüyorlar. Bu durum henüz daha yeni yeni ayakları yere basmaya başlayan Türk sanat piyasasının en küçüğünden, en büyük aktörüne kadar, herkese zarar veriyor. Tüm bu kaygı ve belirsizlikler Türkiye’de sanatın var olması ve gelişmesi adına emek verenlere şu soruyu sorduruyor: Türk sanat piyasasının vitrini olan müzayedeler, piyasayı ve sanatçıyı koruyan herhangi bir kurala tabi mi? Sanatçıyı, koleksiyonerleri ve piyasayı koruma adına ortaklaşa alınmış önlemler var mı? Bir müzayedecide aranan özellikler; espiritüel, zeki, hazırcevap, karizmatik ve dikkatli olması. Ama bunlar her ne kadar sanatı, tam da ihtiyacımız olduğu gibi, eğlenceli ve heyecanlı kılıp, müdavimler yaratsa da yeterli değil. Sanat ve sanat ticareti geleneğinin köklü örneklerinden birinden Fransa’ya bakacak olursak, müzayedeci olmak için “Commissaire Priseur” meslek lisansına sahip olmak gerekiyor. Bir kere müzayede evi sahibi ile müzayedeyi yöneten, yani çekici tutan birbirinden ayrılıyor. İsteyen herkes müzayede evi açabiliyor ama müzayedede çekiç tutabilmek ve açık artırma yoluyla bir obje veya eşya satabilmek için hem sanat tarihçisi hem de hukukçu olunması gerekiyor. Bu da yetmiyor, hem sanat tarihi, hem obje bilgisi, hem de hukuk bilgisinin sınandığı çeşitli yazılı ve sözlü sınavlardan geçerek staja kabul edilmek gerekiyor. Staj süreci de başarı ile tamamlandıktan sonra nihayet ‘commissaire priseur’ yani müzayede düzenleme ve yönetme hakkına sahip olunuyor. Yani müzayedeci hem ‘hukukçu’ hem de ‘sanat tarihçisi’ oluyor. Yani hem ne sattığını biliyor hem de işini hukuk etiğinin gerektirdiği şekilde yapıyor. Ayrıca Fransa sanat piyasasında 10 sene boyunca aktif olarak çalışmış kişiler de yine çeşitli sınavlara tabi tutularak bu hakkı elde edebiliyorlar. Her ne kadar Batı’ya yakın, DoğuBatı sentezi bir toplum olduğumuzu iddia etsek de özellikle eğitim anlayışımızda ve ticarette genellikle Doğulu tarafımızla hareket ettiğimizden, bizim Fransa örneğini birebir uygulamamız söz konusu değil tabii ki. Ama en azından sanat piyasası profesyonellerine özel hazırlanmış, zorunlu genel hukuk ve genel sanat tarihi eğitim programları şart gibi görünüyor. Tüm bunlar gösteriyor ki acilen yapılması gereken bir tek şey var. Bir an önce, Kültür ve Turizm Bakanlığımız, hukukçular, müzayede evleri ve sanatçılar bir araya gelip Türk sanat piyasasının ve piyasa aktörlerinin haklarını ve çıkarlarını koruyacak kuralları belirlemeli ve uygulamaya geçmeliler. Bu konu ile ilgili girişimlerin bazı sanatçı kolektifleri tarafından başlatılmış olması da ayrıca umut verici. Umarım Türk sanatını geliştirip ileriye taşıyacak bu girişimler bir an önce doğru diyalogla belirlenip hayata geçirilir. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Yeşile çalan 1 mavi renk. 2/ 2 Hattatların kâğıt cilalamakta kul 3 landıkları özel 4 bileşim... Uy 5 gun bulma, tas6 dik. 3/ Kekeme ya da dilsiz kim 7 se... Alçak en 8 lemlerde esen 9 düzenli rüzgâr. 4/ Köpek... Söz1 2 3 4 5 6 7 8 9 leşme, bağıt. 5/ Kah 1 R E Z İ D A N S ramanları hayvanlar 2 Ü V E Y İ K P İ olan ve sonunda ah 3 Ş İ R İ N S E L laki bir ders veren 4 E N L AM İ S E alegorik öykü... AlP İ R AM İ T bert Camus’nün bir 5 Y 6 M A R K K A F İ romanı. 6/ Bir değiş MA S İ İ Ş tokuşta üste verilen 7 İ K İ şey... Lübnan’ın pla 8 H A F İ K ka imi. 7/ Büyük pul 9 E T A T İ Z M M luk... Çok iri ve zehirsiz bir yılan türü. 8/ Erden çavuşa kadar olan askerlere verilen ad... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin para birimi. 9/ Kavuniçi ile pembe arası renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Yumuşak, hoş ve ince bir güzelliği olan... Kum adacığı. 2/ Sarma, kuşatma... Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent. 3/ Donuk renkli... 17951806 yılları arasında Hollanda Devleti’nin adı. 4/ Önü hendekli siper... Yumuşak, beyaz ve yarı saydam bir mermer cinsi. 5/ Bir renk... Radon elementinin simgesi. 6/ Doğu Karadeniz yöresinde haşlanmış mısıra verilen ad... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri... Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası. 8/ Evre, safha... Tunç. 9/ Bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri... “Acele, ivmedi” anlamında yerel sözcük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle