Katalog

SAYFA CUMHURİYET 25 MART 2014 SALI [email protected] 16 A MERİK A LI OY U N CU NİSAN’DA EKRANDA KÜLTÜR ‘Game of Serdar Biliş’in Thrones’ yönettiği ‘Savaş’ Kadir Has Üniversitesi film olabilir Kültür Servisi Amerikalı oyuncu James Rebhorn (65) geçen cuma New Jersey’deki evinde yaşamını yitirdi. Son olarak “Homeland” dizisinde rol alan oyuncu, uzun süredir melanom adı verilen cilt tümörü hastalığıyla mücadele ediyordu. Rebhorn, kariyeri boyunca “Kadın Kokusu” (Scent of a Woman), “Lorenzo’nun Yağı” (Lorenzo’s Oil), “Soğuk Dağ” (Cold Mountain), “Kurtuluş Günü” (Independence Day), “Zor Baba” ( Meeting the Parents) gibi filmlerde ve “Seinfeld”, “The Good Wife”, “Law and Order” gibi sayısız film ve dizide rol almıştı. James Rebhorn öldü Kültür Servisi Dünyaca ünlü “Game Of Thrones Taht Oyunları” dizisinin yeni sezonu beklenirken, dizinin uyarlandığı kitapların yazarı George R.R. Martin, serinin yakında film olarak da çekilebileceğinin sinyallerini verdi. Serinin beyazperdeye uyarlanmasının “aktif bir şekilde tartışıldığını” belirten Martin “Bu, serinin ne kadar uzayacağına bağlı olarak değişir. Olayları birbirine bağlamak için 100 milyon dolarlık iki saatlik bir film gerekebilir. Ejderhalar giderek büyüyor, biliyorsunuz” dedi. Dizi, 6 Nisan’da 4. sezonuyla yeniden ekranlara dönecek. Savaş ve yıkılan hayatlar İsveçli yazar ve yönetmen Lars Noren, Bosna savaşı ve sonrasında yaşanan şiddetin resmini çiziyor “Savaş”ta. Ürkütücü bir resim bu. Savaşın korkunçluğunu savaşta yaşananlar değil, savaş sonrasında yaşananlar üzerinden ele alıyor Noren. Savaşın vahşet sahnelerine göndermeler de yapıyor. Onca şiddetin ortasında önemli olan tek şeyin hayatta kalabilmek olduğunu, neye mal olursa olsun soluk alıp verebilmek olduğunu nasıl da soğuk, sert bir dille ele alarak insanın içine işliyor. Olaylar, bir ailenin bireylerinin yaşama tutunmak için ver Sahnesi’nde 2 0 1 4 CEVD ET K UD R ET ED EBİY A T ÖD Ü LÜ Son başvuru 31 Ağustos Kültür Servisi Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü bu yıl roman türünde verilecek. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve TÜYAP’ın işbirliğiyle beş ayrı dalda dönüşümlü olarak verilen ödüle, 1 Eylül 201331 Ağustos 2014 tarihleri arasında basılmış romanlar aday olabilecek. Hasan Ali Toptaş, Semih Gümüş, Handan İnci, Asuman Kafaoğlu Büke ve Burhan Sönmez’in yer aldığı seçici kurulun kararıyla belirlenecek ödüle, 31 Ağustos’a kadar başvurulabilecek. Aday kitaplar, son başvuru tarihine kadar 6 nüsha olarak yazarın kısa özgeçmişi ve adaylık başvurularını belirten dilekçe ile birlikte “Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Cumhuriyet Mah. Silahşör Cad. No: 71 BomontiŞişli/İstanbul” adresine gönderilecek. Ödül, geçen yıl şiir dalında Fırat Caner’in “Zeval” adlı eserine, önceki yıl ise tiyatro dalında Rutkay Aziz ve Taner Barlas’ın “Adalet, Sizsiniz” adlı eserine verilmişti. u Dünyamız savaşlar dünyası. Her türlü şiddetin yaşamlarımızı sarmaladığı bir dünya. Sert ve acımasız. dikleri mücadele üzerinden gelişiyor. Anne, biri ergenliğini süren, diğeri o eşiği aşıp genç kız olmuş iki kız çocuk, koşulların sevgiliye dönüştürdüğü bir kayınbirader ve savaştan dönen bir koca... Hepsi de zorunlu olarak, hayatta kalmak için, açlığı yenebilmek SERGİ, 1 0 N İSA N 4 MA Y IS TA RİH LER İ A R A SIND A GÖR ÜLEBİLİR 16. SELANİK BELGESEL FİLM FESTİVALİ ‘Çapulcu: Gezi’den Sesler’e 5 ülkeden İnsan Hakları Ödülü 15 sanatçı ASLI SELÇUK SELANİK 16. Selanik Belgesel Film Festivali: 21. Yüzyılın Görüntüleri etkinliğinin ulusal ve uluslararası ödülleri verildi. Uluslararası Af Örgütü jürisi, İnsan Hakları Ödülü’nü Türkİtalyan ortak yapımı “Çapulcu: Voices from Gezi”ye (Çapulcu: Gezi’den Sesler/ Benedetta Argentieri, Claudio Casazza, Carlo Prevosti, Duccio Servi, Stefano Zoja) verdi. Uluslararası Sinema Eleştirmenleri (Fipresci) jürisi, On the Edge of the World’u (Claus Drexel/Fransa) en iyi uluslararası, KalavrytaPeople and Shadows’u (Elias Yannakakis) en iyi ulusal belgesel seçti. Süresi 45 dakikayı aşan Peter Wintonick İzleyici ödülü Four Letters Apart Children in the Age of Adhd’nin (Erlend E. Mo/Danimarka), süresi 45 dakikanın altındaki İzleyici ödülü Beach Boy’un (Emil Langbale/ABD) oldu. İzleyici ulusal bölümde süresi 45 dakikayı aşan Becoming an Actor’ı (Dimitris Koutsiabasakos), süresi 45 dakikanın altındaki Social ConservatoryNotes’u (Thekla Malamou, Alexandra Saliba) en iyi belgeseller seçti. Doğal Yaşamı Koruma Vakfı’nın ödülünü Winter (Cristina Picchi/Rusya) aldı. The Docs in Progress’in 15 bin Avro’luk post prodüksiyon ödülü Sad People Factory’nin (Michèle Dominici/Fransa) oldu. Avrupa Belgesel Ağı (EDN) ödülü Avrupa belgesel kültürünün gelişimine yaptığı değerli katkılardan ötürü Tue Steen Müller’e verildi. Kültür Servisi 5 ülkeden 15 sanatçıyı bir araya getiren “Tio Ilar 7” çağdaş sanat sergisi 10 Nisan’da Sismanoglio Megaro’da açılacak. İstanbul’da ikinci kez düzenlenecek olan serginin küratörü Panos Malamis. Sergide, İspanya’dan Hugo Fontela, Türkiye’den Beyza Boynudelik, Hakan Bayer, Leyla Ersin, Pet 05, Zone, Yunanistan’dan Alexis Avlamis, Localize it!, Olga Alexopoulou, Alekos Skoutariotis, Dimitris Dokos, Kalliopi Kouklinou, Pandelis Pandelopoulos ve Almanya’dan Thiemo Kloss’un yapıtları yer alıyor. 4 Mayıs’a kadar devam edecek olan karma sergi, İstanbul Yunanistan Başkonsolosluğu’nun Sismanoglio Megaro binasında ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek. “Tio Ilar 7”, eylül ayında da Atina’da sanatseverlerle buluşacak. ‘Evim! Güzel Evim!’ SekizinciKat’ta Kültür Servisi BuluTiyatro’nun “Evim! Güzel Evim!” adlı oyunu sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor. Ebru Nihan Celkan’ın yazıp yönettiği oyunda, Füsun Demirel’e Burcu Çelik, Özge Ertem ve Fatih Özkan eşlik ediyor. Oyun, hayatın, devletle ilişkilerin ve siyasi tartışmaların merkezinde yer alan “aile” kavramına odaklanıyor ve “aile derken neyi kastetiğimizi, aileye kimin gözünden baktığmızı” sorguluyor. “Evim! Güzel Evim!” bugün, 28 Mart Cuma, 29 Mart Cumartesi saat 21.00’de Beyoğlu SekizinciKat sahnesinde izlenebilecek. Oyun nisan ayı boyunca da cuma ve cumartesi günleri sahnelenecek. BuluTiyatro’nun oyununda Füsun Demirel rol alıyor için öncelikle kendi eksenleri çevresinde dönen ve bu dönüş sırasında birbirlerine değen insanlar. Lars Noren, teatral bir anlatım yerine, mesafeli, kısa ve kesin cümlelerle yapıyor durum saptamalarını. Kullandığı imgelerle, sözle öne çıkartıyor ilişkilerdeki ilişkisizliği. Yönetmen Serdar Biliş, bu kopuklukları, insanlardaki her şeye rağmen yitip gitmeyen yaşama direncini abartıya kaçmadan işliyor. Bu bütün içinde, sahneleme üslubu Noren’in sert, soğuk ve kimi kez böylesi çaresiz ve karamsar bir ortamda espriye bile yer açan diyaloglarıyla örtüşüyor. Adına “ev” dedikleri yıkık dökük bir mekân içine sıkışmış ve de bu dar mekânda kendi yaşam alanlarını oluşturmaya çalışan bu insanlar adeta bir film anlatır gibi paylaşıyorlar o mekân içinde ve dışında yaşadıklarını. Aslında bu, bir paylaşma da değil, bir tür boşalma... Lars Noren’in odaklandığı bu hesaplaşmalar yalın bir çizgi üzerinden ilerliyor. Bir savaş sonrası geride kalanların hayata tutunmak için verdikleri mücadele, o insanlara acıma duygusundan çok, “Yaşayıp gidiyoruz işte” cümlesinin altında yatan korkunç gerçeklerle yüzleştiriyor seyirciyi. Ahlak değerlerinin varlığıyokluğu, sınırların nerede başlayıp nerede bittiği... Şiddetin şiddete nasıl yol açtığı... Aldatmanın, tecavüzün, açlığın, öldürmenin nasıl da sıradanlaştığı ama yine de umudun garip bir biçimde yitirilmediği bir döngü... Serdar Biliş’e, böylesi bıçak sırtı bir çalışmada başta Tilbe Saran gibi usta bir oyuncunun yanı sıra Damla Sönmez, Ecem Uzun, Erkan Avcı, Sermet Yeşil gibi sanatçılarla birlikte olmasının getirdiği artılar çok önemli... Thiemo Kloss Her rolü ustalıkla biçimlendirerek giyen bir oyuncu: Tilbe Saran Tilbe Saran’ın Anne rolünde performansı, savaşın vahşetini yaşamış ve yaşamakta olan genç bir kadının o sertleşmiş ve bezgin ruh halini, tutkularını, isteklerini aşıp taşan, ama abartıya kaçmayan bir oyunculukla veriyor. Onun her şeye rağmen yine de savaştan geriye kalan içgüdüleriyle sevdalanabildiği ya da sevdalanabildiğini sandığı ve de öte yandan kızlarını nasıl bir arada tutmaya çalıştığı gözlemleniyor. Kocasına olan hisleri ise artık öfke ve nefret ötesinde bir şey değildir genç kadının. Acıma duygusuna bile yer yoktur onun dünyasında. Ele aldığı her rolü ustalıkla biçimlendirerek giyen bir oyuncu Tilbe Saran. Damla Sönmez yaptığı işi sadece yaşadığı o yerden, o yerlerden kurtulmak için bir araç olarak gören, hayata bu şekilde tutunmaya çalışan soğukkanlı olmayı öğrenmiş Beenina’da savaş sonrasının insanı daha da ezen bir yönünü paylaşıyor seyirciyle. Ecem Uzun, Semira’da çocukluğu henüz arkasında bırakmış bir küçük kızın gözlemlerini, düşlerini, patavatsızlıklarını, baba özlemini ve hayal kırıklığını duyguları gıdıklamadan veriyor. Karmaşık ve saf iç dünyası, yaptığı çizimlerle dışa yansıyor. Seyirci Semira’nın dünyasını duvara yansıtılan resimlerden izliyor. Bu çocuksu çizimler arasında dikenli teller arkasına hapsedilmiş insanlar da gerçeği vurguluyor. Henüz Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde öğrenci olan Ecem Uzun profesyonelliğe güzel bir adım atıyor. Savaşta gözlerini kaybetmiş olarak eve dönen ve de istenmeyen koca, büyük kızı tarafından istenmeyen baba olduğunu hisseden, boşlukta giderek daha da derinlere düşen, cinsel dürtülerinde sınır tanımayan bir kayıp insan Dino’da Sermet Yeşil bu zor rolün altından duygusallığa kaçmadan kalkıyor. Erkan Avcı, tıpkı savaşa gitmekten kaçtığı gibi, sürekli kaçış hayalleri kuran ama bir anlamda da insanca duygularını henüz tamamen yitirmemiş olan İvan’da, tüm bu çirkinlikler içinde kurabildiği dörtlü ilişkide yerini belki isteyerek belki de zorunlu hissettiği için abisine bırakan kişi olarak göz dolduruyor. Evet, “Dünya ölmüş gibi” Kadir Has Üniversitesi Sahnesi’nde oynanan “Savaş”ta... Yönetmenin, oyuncuların yanı sıra yapımda emeği geçen Candaş Baş, Gamze Kuş, Cem Yılmazer ve tüm teknik ekibe uzanan bir vurucu çalışma “Savaş”...