02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MART 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Açılımın Sonu Bölgedeki Sessizliğin Anlamı CHP Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı, Diyarbakır ve Batman’daydı. Derin bir sessizlik gözlemiş: “Bir beklenti ve umutsuzluk hissettik. Bunun nedeni, seçim sonrasına dönük birtakım söylentiler ile yaratılan korku, kaygı ortamı olabilir. AKP’ye oy vermiş seçmen, yolsuzluk iddialarına açıktan tepki vermese de bir sorgulama içinde. BDP’ye oy vermiş seçmen ise kaygılı ve partiye yönelik bir edilgen tutuma yönelmiş. Bu AKPBDP ikilemi içinde CHP’nin dikkatle izlendiğini ve gözlendiğini gördük. CHP’nin ne diyeceği, nasıl bir tutum izleyeceği merakla bekleniyor açıkçası.” CHP’nin bu beklentiye nasıl karşılık verdiğini sorduk. Perihan Sarı, “Barış sürecinin kimsenin tekelinde olmadığını vurguluyoruz özellikle” dedi ve ekledi: “Barış; halkın isteği, özlemi ve iradesi olarak ortaya çıktıysa eğer, bu andan itibaren barış talebinin önünde kimse duramaz. Siyasetin tek amacı bunu desteklemek olmaktır. Bölge halkına, bizim AKP gibi barışı süreçlerde tüketmeyeceğimizi, barışın kurucusu olacağımızı söylüyoruz.” Güneydoğu’da akla uygun doğrular arayan büyük bir kesim, dincilik ve etnikçilik dışında bir seçenek arıyor. Bulsa, kenetlenecek. Bölücü örgütten Murat Karayılan, seçimlerden sonrayı işaret ediyor: “Silahı bırakmadık, bırakmayacağız. Kürt halkı kendi kendini yönetecektir. 8 boyut ekseninde özerkliği inşa edeceğiz. Diyalogla gerçekleştirilmek isteneni öz gücümüzle gerçekleştireceğiz.” Karayılan’ın söyledikleri, bölgeden edindiğimiz bilgilerle örtüşüyor: PKK, silahları bırakmadı, yeniden mevzileniyor. Göstere göstere Silah ve mühimmatını pekiştiriyor. katırlarla lojistik destek yapıyor. Daha gelişmiş silahlar ve araçlar, son model elektronik karıştırma aygıtları ile geliyorlar bu kez. Önceden kullandıkları inler ve mağaralar ile saklanma noktaları daha kullanışlı hale getiriliyor. Anlayacağınız, PKK, toptan bir kalkışma için hummalı bir ön çalışma içinde. “8 boyutta özerklik” diye ifade ettikleri “devlet kurma” işini silahla gerçekleştirme peşindeler. Seçimden sonra AKPPKK koalisyonu, barışı bozacak. Öyle görünüyor. Aptalca Yasaklar Baskıcı iktidarların toplumları üzerinde uyguladıkları yasakların en aptalcalarından biri tarihin gördüğü en baskıcı rejim olan nasyonalsosyalist rejimin 1933 yılında iktidara gelir gelmez uyguladığı bir caz müziği türü olan “swing” yasağıdır. Ne var ki bu yasağın Almanya’nın çeşitli bölge radyolarında yer yer delinmesi üzerine 1935 Ekim ayında merkezileştirilen devlet radyolarının genel yayın yönetmeni Eugen Hadamovsky “bu zenci müziğinin tüm radyolarda hangi kisve altında çalınmasının yasaklandığını” ilan etmişti. Oysa aynı zamanda bir dans müziği olan swing’i çalan büyük orkestraların çoğunluğunun şefleri Benny Goodman, Glenn Miller, Stan Kenton, Red Nichols gibi beyazdı. HHH Yasaklama dans salonlarında çalınan müzik için de geçerliydi. Kimi yürekli salon sahipleri bu aptalca yasağı delmek için çözümler üretiyorlardı. Çalınan müziğin nota başlıkları değiştiriliyor, İngilizce parçalara Almanca adlar veriliyordu. Örneğin, Original Dixieland Jass Band’e ait olan ve 1917 yılından beri çalınan ünlü “Tiger Rag” (Kaplan Rag) adlı parça Bremen’deki bir dans salonunda Almanca “Tigerjagd im Bürgerpark” (Belediye Parkında Kaplan Avı) adıyla çalınıyordu. Özellikle gençlerin kulakları Almanya’nın her yerinden dinlenen İngilizlerin BBC radyosuna çevrilmişti. Gençler, Alman dinleyiciler için özel swing yayını yapan bu radyoyu Naziler tarafından konan “yabancı radyo dinleme yasağına” rağmen dinlemekten vazgeçmiyorlardı. Evler dans pistlerine dönüşmüştü. HHH Nazi yönetimi ne yapacağını bilemez durumdaydı. Baskılar şiddetlendikçe ülkedeki swing severlerin sayısı artıyordu. Bir çare bulunmalıydı. Bulundu. Almanlara özgü “yerli” bir caz icat edilecek, bu müzik dans edilebilir olacaktı. Nazi yandaşı besteciler kollarını sıvayıp işe koyuldular. Goebbels’in komutasındaki Propaganda Bakanlığı yarışmalar düzenliyordu. Bu yol da tutmadı, çünkü üretilen parçalar ya klasik swing’i andırıyor ya kulağa askeri marş tınısıyla yansıyor ya da bir türlü dans edilebilir olmuyordu. En iyisi gençleri de yaşlıları da yoldan çıkaran, insanı yozlaştıran “dans”ı yasaklamaktı. 1939 yılında Almanya’nın Polonya’ya saldırarak II. Dünya Savaşı’nı başlattığı dönemde toplumun “keyfini kaçırmamak” için dokunmadığı dans 1943 yılında Alman ordularının Sovyet ordusu tarafından kesin yenilgiye uğratılmasından sonra yasaklandı. HHH Başbakan’ın perşembe günü Bursa’da yaptığı “Twitter’ın miwitterın kökünü kazıyacağız!” konuşmasının ardından günü cumaya bağlayan gece sosyal paylaşım/ iletişim sitesi “Twitter”ın yasaklanması üzerine aklıma gelen aptalca yasaklardan biri de yukarıdaki örnekti. Köşeme aldım. Bilindiği gibi resmi verilere göre, Twitter’ın dünyadaki aylık aktif kullanıcı sayısı 241 milyonun üzerinde; Türkiye’deki kullanıcı sayısı ise 2014 başı verilerine göre 11.337.505 kişi. Bunca insanın birbiriyle iletişim olanağını kesmek herhalde akıllıca bir davranış değil. Şu sıralar Bursa’da Kitap Fuarı’ndayım. Bugünkü (cuma) güncel konu Twitter yasağı; insanlar birbirlerine yasağı delme yollarını sorarken düne kadar sosyal iletişim ağlarına ilgi göstermemiş birçok insan da Twitter’a nasıl katılacağını sorup öğreniyor. Bir yasak ne kadar aptalca olursa o oranda ters tepkilere yol açıyor. Ne var ki otoriter rejim yolcusu iktidarlar bu tür aptallıklardan bir türlü vazgeçemiyorlar. Sonlarını da bu tür aptallıklar getiriyor. Kayıtsız Kalmayız! Mülkiyeliler Birliği Başkanlığı’na yeni seçilen Erdal Eren, örgütün tutumunu kesinleştiren bir açıklama ile görevine başladı: “Ülkemizde hukuku ve yargıyı; siyasetin, siyasal hesaplaşmaların ve toplumsal muhalefeti bastırmanın bir aracı haline getiren düzenleme ve uygulamalar ile demokratik değerlerin, evrensel insan hak ve özgürlüklerinin, sosyal ve hukuk devleti olma prensiplerinin hiçe sayıldığı son gelişmeler bizleri ve topluluğumuzu derinden endişelendirmektedir. Düşünen ve düşüncelerini ifade eden vatandaş ve kuruluşların yoğun bir manevi baskı, hatta bunun da ötesine geçen güç kullanımı, tehdit ve yıldırma hareketleri ile karşı karşıya bırakılmalarına kayıtsız ve tepkisiz kalmamız mümkün değildir. Toplumsal muhalefeti her türden baskı ve şiddet ile sindirme ve yok etme politikalarına karşı demokrasiden yana olan duruş ve tavrımız devam edecektir.” Salla “Bana niye Atatürk posteri sallıyorsunuz?” diye soruyor... Parmak sallasak, suç. El sallasak, suç. Ayakkabı kutusu sallasak, suç. Mendil sallasak, yine suç. Atatürk sallıyoruz, o da suç! Beyimize şöyle ya da böyle, sallamak suç, anlayın artık! Yakından tanı yanların “iyi ye tiştirilmiş” diye tanımladıkları, emekli İstanbul İstihbarat Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in neden konuştuğunu merak edenler için: Yılmazer’in; Ergenekon’dan Balyoz’a pek çok soruşturmayı Recep Tayyip Erdoğan’a “Size de suikast düzenleyeceklerdi” diyerek onaylatanların başında geldiği biliniyordu. Erdoğan’ın Neden Konuştu? da, ta başından beri yargı süreçlerine “Ben Ergenekon’un savcısıyım” diyerek doğrudan müdahale ettiği de biliniyordu. Yılmazer’in, kimi tahliyelerden sonra “Emri Başbakan verdi, görevi de ondan aldım” diyerek sorumluluğu tümüyle Erdoğan’a yükleme çabası, yalnızca cemaati kollama olarak yorumlanamaz. Yılmazer, büyük ölçüde korunma içgüdüsü ile davranıyor. Çok can yaktı çünkü! LEKE AKP, fezlekeleri açıklatmadı. Leke ile başlayıp leke ile bittiği için... AKP yandaşı medyadan öğreniyoruz ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın özel işlerinde de kullanılır hale geldiği anlaşılan MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Pensilvanya’ya gitmiş ve ABD’ye sığınmış emekli vaiz ile görüşmüş, kendisine “Asıl işiniz irşaddır, cemaat olun, devletin işlerine karışmayın” filan demiş. MİT’in yasaya göre tek görevi Yine Pazarlık var, o da; Türkiye’nin bütünlüğüne, varlığına, güvenliğine karşı yönelen faaliyetler hakkında toplanan istihbaratı ilgili kişi ve kurumlara ulaştırmak. Kısacası, MİT müsteşarının, örgüt ya da cemaat başlarıyla halvet olup gizli gizli pazarlık yapma gibi ne bir görevi var, ne de yetkisi! Ama, Hakan Fidan Başbakan’ın gözdesi olduğundan olmayan yetkileri kullanabiliyor. El Hareketleri, Makaralar ve Gidişat SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] 30 Mart 2014 yerel yönetim seçimleri yaklaşırken ülkede kaynayan ve ateşi hiç durmadan körüklenen kazanlarla birlikte gerginlik de had safhada. Her gün yeni bir gündemimiz, yüreklerimizi hoplatacak yeni tapelerimiz, sokaklara çıkıp duyulmaya çabalayan yeni insanlarımız, miting meydanlarından yükselen yeni hiddet dolu cümlelerimiz, yeni gaflarımız var. AKP’nin İzmir mitinginde Binali Yıldırım’ın meydandaki insanlara “İzmir’e hoş geldiniz” diye seslenmesi, meydanları dolduran kalabalığın gerçekten de konuşulduğu gibi başka illerden otobüslerle getirilen insanlardan oluşup oluşmadığını sorgulattı bazılarımıza. Mitingden bu ve benzer birçok espri malzemesi çıkmasının yanında bir el hareketi meselesi de gündeme geldi. Başbakan İzmir’de bir hanımın kendisine el hareketi yaptığını söyledi. Bunun üzerine bahsi geçen kadını her yerde “Bir Başbakan’a bu yapılır mı?” şeklinde şikâyet etmeye ve kınamaya başladı. Başbakan ya da sıradan vatandaş, kimin, kime karşı, hangi amaçla yaptığından bağımsız olarak, tabii eğer doğruysa, bu davranış, sergilendiği yerde ve anda kınanmayı hak eder. Fakat öte yandan daha önce örneğini defalarca yaşadığımız gibi eleştirilere bunca tahammülsüz olmak da, bir siyasetçi olarak kendisine yöneltilen aksi herhangi bir sözü ya da hareketi hoşgörüye mahal vermeden cezalandırma arzusu da, örneğin İzmir’deki kadının evine baskın yapar gibi girip onu apar topar karakola taşımak da, alnında yazan herhangi bir bilgi olmamasına karşın o kişiyi anında CHP’li ilan etmek de aynı şekilde yanlıştır ve olgun bir siyasi tavır olmaktan çok uzaktır. Tıpkı Aydın’da 1 TL’ye sokakta ayakkabı kutusu satan bir esnafın gözaltına alınması, ayakkabı kutusunun, deniz gözlüğü gibi, sirke gibi “dünyanın en tuhaf suç aletleri” listesine girip bu şekilde muamele görmesi, bu yolla insanların gözlerinin korkutulup sindirilmeye çalışılması gibi. Bu arada tapeler de hız kesmediği için her gün yeni suç aletleri eklenmeye devam edecek gibi görünüyor listeye. Biz de tapelerle yaşamaya alışıyoruz milletçe. Ülkenin siyasi ve toplumsal atmosferi görünmez fakat dünyayı yöneten güçlü ellerin kontrolünde şekilleniyor habire. Egemen Bağış’a ait olduğu iddia edilen ve onun her cuma Twitter’da paylaştığı ayetlerin kaynağını itiraf ettiği ses kayıtları örneğin, trajikomik tapeler sınıfındaki yerini aldı hemen. Dini, bir siyaset yapma aracı olarak gören, özde değil sözde dindar, muhafazakâr siyasetçilerin Bakara’yı nasıl makaraya alarak insanlarla, toplumsal değer yargılarıyla alenen alay edebildiğine şahit olmak utanç verici. Bunun yanında aynı saygısızlığın iktidar partisinden değil de muhalif sol bir partiden gelmiş olması durumunda söz konusu bakanın, eski bakanın ya da milletvekilinin nasıl dört bir koldan topa tutulacağını, nasıl siyasetten ve toplum nezdinden aforoz edilme çalışmalarına başlanacağını biliyor olmak ise içimizdeki adaletsizlik hislerini kabartmaya yetiyor. Son haftanın ürünü bir başka tapeden ise Rıza Sarraf’ın yine Bağış’a bayram öncesi yolladığı iddia edilen “harçlıkla” ilgili telefon konuşmalarından, 500 bin Avro’nun 500 bin dolardan daha ağır çektiğini öğreniyoruz. Peki, bilgisayarlarımıza düşen her bir yeni ses kaydıyla birlikte milletçe altında kaldığımız ağırlığın ne kadarımız farkındadır acaba? Cumhuriyet tarihinin en içler acısı, toplum vicdanını en çok yaralayıcı diyaloglarını hem kendi belleklerimize, hem de ülke ve dünya tarihine not ediyoruz kanayan harflerle. Haklarında, aylardır tapeler aracılığıyla akıllarımıza kazınan, zihinlerimizi donatan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları bulunan eski bakanlarla ilgili fezlekelerin Meclis’ten ve diğer milletvekillerinden nasıl kaçırıldığı, Meclis’te ve ekran başındaki milyonlarca kişiye resmi olarak okunmaması için nasıl akla karanın seçildiği gerçeği karşısında ise, bu iddiaların örtbas edilmeye çalışılacağını en başından beri tekrar edenler olarak, hiç şaşırmıyor ve fakat bunları da not ediyoruz ülke tarihinin aynı karanlık sayfalarına. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ KaşKalkan 1 arasında, “Ma2 vi Mağara”sı ve doğal güzel 3 liğiyle tanın 4 mış bir kumsal. 5 2/ Karışık renkli... Yükselme, 6 yücelme. 3/ “ 7 adreslere ben8 zer ölüm” (Behçet Aysan)... Bir 9 meyve. 4/ Ana 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dolu halklarının en 1 eski ana tanrıçası... E C C E HOMO Luc Besson ’un bir 2 G U A N A K O S filmi. 5/ Ölen bir ki 3 Z N İ Y A B E T şinin ardından söyle 4 E K İ P L İ V A nen halk türküsü... Bir 5 R A K N İ L R renk. 6/ Kuzey Ame6 S O A L P A T rika ve Sibirya’da yaT İ R E şayan bir geyik... Sat 7 İ L E K H Ü N E R rançta bir taş. 7/ Sert, 8 Z İ P siyah ve ağır bir tah 9 N EME S İ S ta. 8/ Şarkı, türkü... Erkekliğin ve dişiliğin belirlenmesinde rol oynayan kromozom. 9/ Kanısında ya da savında haklı çıkacak olana ödül verilmesini kabul eden sözlü anlaşma... Boru sesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nevşehir ilinde ünlü bir yeraltı kenti. 2/ İzmir’in bir ilçesi... Rubidyum elementinin simgesi. 3/ Deri üzerine uygulanan hamur kıvamında ilaç... Karakter. 4/ Namık Kemal’in bir romanı. 5/ Argoda, marka ve moda düşkünü genç kızlar için kullanılan sözcük... Endonezya’yı oluşturan adalardan biri. 6/ Beygir... Muğla ilinde ünlü bir antik kent. 7/ Tahıl için kullanılan, sekiz kiloluk ölçek... Kimyada basit şekerlere verilen ortak ad. 8/ İslamlıktan önce Kâbe’de duran üç puttan biri... Havada beşte dört oranında bulunan element. 9/ Fethiye ilçesinde doğal güzelliğiyle tanınmış bir kumsal... Bir nota. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle