04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] ‘Aklın NAZLI PEKTAŞ KÜLTÜR 15 uykusu’ndan Aklın Uykusu İstiklâl Caddesi’nde yürürken karşınıza dev bir deniz kabuğu çıkacak. Şaşırmayın. Atlantik Okyanusu’nun derinliklerinde bulunması gereken bu deniz kabuğu bronzdan bir heykel. Marc Quinn’in eseri. Çağdaş sanatın önemli isimlerinden Marc Quinn’in Arter’deki sergisinin adı “Aklın Uykusu”. Sergi adını Goya’nın “Aklın Uykusu Canavarlar Üretir” başlıklı gravüründen almış. Goya gravürde kendisini uyurken ve etrafı hayal ürünü canavarlar ve kâbuslarla kuşatılmış olarak resmetmiş. Marc Quinn’in amacı aklımızı uykudan uyandırıp gözümüzün önünde olup da görmediğimizi, görünmez kılınanı görünür kılmak. Görünür hale gelenin aslında nasıl bir gerçekliği temsil ettiğini düşünmemizi sağlamak. Kendimizi ve yeryüzündeki varlığımızı sorgulamak. Serginin girişine dev bir deniz kabuğunu yerleştirmesi bu bilgi ile daha da anlam kazanıyor. “Dünyanın Kökeni” adlı bu işi Marc Quinn üç boyutlu tarama teknolojisi ile küçük bir deniz kabuğunu büyüterek yapmış. Böylelikle sergideki her eserin karşısında soracağımız soruyu da baştan sormuş oluyor. “Sanat her zaman insanın yarattığı bir şey midir, yoksa dünyada halihazırda varolan ve bir köşede insan tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir şey mi?” Selen Ansen’in kuratörlüğünü yaptığı “Aklın Uykusu” sergisini görmeden önce Marc Quinn’i insan heykelleri ile tanıyorduk. Antik dönem heykellerini andıran bu heykellerin kolları ya da bacakları kırık, bazı uzuvları eksikti. Quinn bu heykelleri engellilerle çalışarak üretmiş ve her biri gerçek yaşamdan model alınan insanın adını taşıyor. Arter’deki sergide heykellerin yanı sıra yağlıboya tablolar ve halılar da yer alıyor. Her işin aklı uykudan uyanmış insanları çarpacak, düşündürecek mesajları var. En doğrudan mesajı ise halılar veriyor. İkinci katın girişinde yere serilmiş altı parça halıda dünyanın çeşitli yerlerindeki isyanlarda simgeleşmiş ama aynı zamanda maskeleri ile anonim olan eylemcilerin isyanlar sırasında çekilmiş fotoğraflarını 19. yüzyılın halıya resim baskısı yapmayı sağlayan jakarlı dokuma tezgâhında dokutmuş Quinn. Ve bu halılara basmadan, yani eyleme katılmadan salona girmeniz olanaksız. Üç boyutlu tarama teknolojisi ile yapılmış bir iş de 250 yıllık bir bonsai ağacının 2.5 metrelik heykeli. Bonsai’nin büyümesine engel olmasaydık gerçekte ne boyuta ulaşacağını gösteriyor. İnsanın doğaya müdahalesi Quinn’in eserlerini temel konularından. Üç boyutlu tarama teknolojisinin çağdaş sanata yeni bir açılım getireceği anlaşılıyor. Gelecekte bu teknoloji ile yapılan heykellerin ne kadar sanat ne kadar zanaat olduğunu bol bol tartışacağız anlaşılan. Çünkü bu teknik ile sanatçı daha çok tasarımcı haline geliyor. Tasarısı da bir tarayıcı ile gerçekleştiriliyor. Marc Quinn’in amacı görünmez kılınanı görünür kılmak demiştim. Bunun en çarpıcı örneği “Serap” adlı heykel. Irak Savaşı’nda Ebu Garip Hapishanesi’nde çekilen işkence gören bir mahkumun fotoğrafı ilk görüldüğünde belleklerden çıkmaz ama o kadar çok gösterilir ki zamanla gözümüzün önünde olup da görmediğimiz bir imge halini alır. Kanıksamışızdır. Sergide o fotoğraftan birebir üretilen heykeli gördüğümüzde Marc Quinn’in mesajı da net olarak anlaşılıyor; akıl uykusundan uyanırsa göreceklerimiz bizi pek memnun etmeyecek. Hatta bir kâbus olduğunu bile düşünebileceğiz. Marc Quinn’in Arter’deki “Aklın Uykusu” sergisi 27 Nisan’a kadar sürecek. İyi bir sanatçının eserlerini ve tabii akıl uykusundan uyanırsa ne göreceğinizi merak ediyorsanız mutlaka gidin. uyanmak ARTER’de devam eden “Aklın Uykusu”, Marc Quinn’in 1999 yılından bu yana ürettiği yapıtları bir araya getiriyor. Quinn, izleyene, kendi bedenine ve yeryüzüne iyice bakmasını önerirken; ten aracılığı ile dünyanın tenini örten cibinliği yırtmayı çarpıcı işlerle hatırlatıyor. Sanatçının farklı dönemlerine ait işleri küratör ve sanat kuramcısı Selen Ansen tarafından incelikli bir okumayla bir araya getirilmiş. Sergi, ARTER’in İstiklal Caddesi’ne bakan girişinde yer alan deniz kabuğu, “Dünyanın Kökeni (Cassis madagascariensis) Atlantik Okyanusu, 310, 2012” adlı heykeli ile başlıyor. Avucumuzun içine sığabilen bir deniz kabuğunu 3D tarayıcı ile tarayıp dev bir heykele dönüştüren Marc Quinn, bu son derece dişi heykelin derin bir yarığı andıran parlak yüzünü sokağa çevirirken, içerde olan bitenin ipucunu vermekte. Parlak yüzeyin içe kıvrılan dehlizinin ardında, kabukta oluşan çizgiler, Quinn’in peşine düştüğü saklambacın ilk izleri. Quinn’in Türkiye’deki bu ilk kişisel sergisi adını, Goya’nın “Los Caprichos” dizisinde yer alan “Aklın Uykusu Canavarlar Üretir” isimli gravüründen almakta. Quinn Goya’dan ödünç aldığı bu iki kelime ile ne gravürdeki uyuyan kişiye ne de onun göz Marc Quinn, kendi bedenimize ve yeryüzüne iyice bakmamızı öneriyor serpe gösterir. Quinn bu seri ile beden dediğimiz mecranın kendinden olmayana takındığı tavrı bir kenara iterek vaat edilmiş olanın değil, biçilmiş olanın peşine düşer. “Serap” heykelinde ise Quinn izleyiciden; Irak’ta, kötü muamele ve işkenceyle ünlenen Ebu Garib Cezaevi’nde, Amerikan askerlerince işkence gören Iraklı bir tutukluya bakmasını ister. “ Buck & Allanah, Zombie Boy” ve “Chelsea Charms” heykellerinde ise seçilmiş olanın hikâyesini anlatır. Bedenin sunduklarına değil kendi istediklerine göre yeni bir biçime bürünen bu cesaretli bedenler; dövme yaptırarak, ameliyat olarak veya hormon alarak bedenlerine yeni sözler eklerler. Bu bedenler karşısında takınılan hayret ve yabancılaşma tekdüzeliğinde savrulan sözler, onlarınkilerin yanında hayli silik kalmaktadır. Derimizin örttüğü et, bilinen ama saklı duran bu mecra, Quinn’in tuval üzerine yağlı boya “Et Resimleri” serisi ile ifşa olurken sorular üretmemizi istemekte. Et, insan ve hayvan arasında içerdeki ortaklığımız. Tenin ardındaki soğuk/sıcak kırmızı, sanat nesnesine dönüşürken nasıl hayata karışıyor? Neler vaat ediyor? ARTER’in giriş katında yer alan bu serinin sorduğu soruları iki heykel yanıtlıyor olabilir mi? El ele tutuşan çıplak iki bronz heykel: Buck&Allanah; erkekliğin ve kadınlığın “meşru” zemininin yerini kaydıran, trans porno yıldızlarının görmezden gelinen yahut kabul edilemeyen varlığını imliyor. Bu iki heykel tam karşılarında tüm görkemiyle duran et yığınlarına bakarken; kendiliklerinden az önce sorduğum soruları yanıtlıyor: Tenimizin altında duran onca etten fazlasıyız. Vaat edilenin değil, bildiğimizin içindeyiz. Aklın Uykusu, Tarihi Yaratılışı adlı seri ile duvar halısı tekniğinde yapılmış bir dizi dokuma ile, dünyanın pek çok yerinde yaşanan isyana İstanbul’dan sesleniyor. Bu alevli halılardan, giderek tüm dünyaya yayılan vaat edilmiş aynılık ve sıkışmışlığın sıcaklığı yayılıyor. Tam da dışarda, İstanbul’da başlayan direnişin az uzağında... Marc Quinn, dünyada farklı mecralarda, farklı tekniklerle oynanan saklambacı deşifre etmenin peşine düşmüş bir sanatçı. Tüm oyunları izlerken dev bir göz olduğumuzu ve izlenirken, izlediğimizi tüm sergi boyunca hatırlatmakta. 27 Nisan’a kadar görmelisiniz! leri kapalıyken yarattığı canavarlara ilişiyor. Marc Quinn, “aklın uykusu” ile aklın susturmak istediklerini heykel ve resimleriyQuinn’in le canlandırırken; cana ARTER’deki varlara desergisi, izleyene, kendi ğil, izleyibedenine ve yeryüzüne ciye ilişiyor. iyi bakmasını önerirken, ten Marc aracılığıyla dünyanın tenini Quinn heyörten cibinliği yırtmayı kellerinde çarpıcı işlerle gerçek öy külere sahip hatırlatıyor. insanların be denlerini yeniden üretir. Bazen bir insanlık dramının, defalarca izlediğimiz zihinlerde çoğalan görüntüsünü bir heykele (“Serap”, 2009) dönüştürür. Bazen de ampute (bedensel engelliler) aracılığıyla, zihinlerde çoğaltamadığımız/engellediğimiz görüntüleri, kusursuzca gösterir. Böylece uzuvları kırılmış Yunan heykelini, zihnimizde ısrarla tamamladığımızı hatırlatır. (“Eksiksiz Mermer” serisi) Bu seride yer alan Selma Mustajbasic’in mermer heykeli Bosna’da bir bacağını kaybeden bir kadının kusursuz güzelliğini sere Opus Amadeus Oda Müziği Festivali Özgür Aydın ABD’li sinema oyuncusu ve yönetmen Harold Ramis yaşamını yitirdi ‘Hayalet avcısı’ artık yok ‘Hayalet Avcıları’nda canlandırdığı Egon Spengler karakteriyle ünlenen Ramis, daha sonra yönetmen koltuğuna oturmuş, ‘Bugün Aslında Dündü’, ‘Anlat Bakalım’ gibi filmleriyle Amerikan komedisine yeni bir boyut getirmişti. Kültür Servisi 1984’te çekilen “Ghostbusters” (Hayalet Avcıları) filminin ünlü oyuncusu Harold Ramis önceki gün hayata veda etti. 69 yaşında olan Ramis’in bağışıklık sistemi rahatsızlığı ve ender görülen bir damar iltihabının neden olduğu komplikasyonlar sonucu yaşamını yitirdiği öğrenildi. Senaryosunu Dan Aykroyd’la birlikte yazdığı “Hayalet Avcıları”nda Aykroyd, Ernie Hudson ve Bill Murray ile birlikte oynayan Ramis, bu filmde canlandırdığı Egon Spengler karakteriyle, 1980’lerin çocuk yaştaki izleyicilerinin gözdesi olmuş, büyük üne erişmişti. Daha sonraki yıllarda kamera arkasına geçen Ramis, bazı sinema yazarlarına göre, Amerikan komedisinde devrim yapmış, Amerikan sinemasının en iyi komedilerinden birkaçını yaratmıştı. Senaryosunu yine Aykroyd ile birlikte yazdığı ve başrolünü Bill Murray’nin üstlendiği “Groundhog Day” (Bugün Aslında Dündü) eleştirmenlerden büyük övgü almıştı. “Caddyshack”, “The Ice Harvest” (Buz Hasadı), “Analyze This” (Anlat Bakalım), “Bedazzled” (Şaşkın) ve “Year One” (Fi Tarihi), yarattığı zekice esprilerle gönülleri fetheden Ramis’in yönettiği ve büyük gişe yapan filmler arasındaydı. Ramis, yarattığı komediler ve karakterlerde, Türkiye’de “Üç Ahbap Çavuşlar” olarak bilinen Chico, Harpo ve Groucho Marx kardeşlerden ve koleji bitirdikten sonraki döneminde Missouri akıl hastalıkları enstitüsünde çalıştığı günlerden esinlendiğini söylemişti. Ramis, “Oradaki uğraşım, beni Hollywood’da oyuncularla çalışmaya hazırlamıştı. Yalnızca oyuncularla çalışabilmek için değil, bu dünyada yaşayabilmek için de iyi bir eğitimdi” demişti. Klasik müzik rüzgârı Kültür Servisi 3. Uluslararası İstanbul Opus Amadeus Oda Müziği Festivali, 2 Mart11 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek. Klasik müzik eserlerini 8 konserle İstanbullu müzikseverlerle buluşturacak olan festival; Türkiye ve Avrupa’nın başarılı ve ünlü müzisyenlerinin icralarıyla barok, klasik, romantik ve modern müziğin eserlerine yer verecek. Organizatör ve sanat yönetmeni Mehmet Mestçi ve ARTİSAN tarafından düzenlenen etkinliğin açılış konseri, 2 Mart’ta Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Salonu’nda, Berlin Filarmoni Orkestrası solistleri ve piyanist Özgür Aydın ile gerçekleşecek. Festival programı kapsamında, Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat’ta 9 Mart’ta Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Çello Quartet; 16 Mart’ta Arp sanatçısı Çağatay Akyol ve Ankara Filarmoni Orkestrası; 23 Mart’ta “Dört ve Altı El” piyano konserinde sanatçılar Gökhan Aybulus, Kandemir Basmacıoğlu ve Özgür Ünaldı; 27 Mart’ta ise İtalya’nın en iyi müzik topluluklarından biri olarak gösterilen Quintetto Bottesini seyirciyle buluşacak. Saint Antoine Klisesi’nde, 30 Mart’ta Fransız trompetçi Romain Leleu ve Fransız virtüöz orgcu Ghislain Leroy; 9 Nisan’da Hollandalı barok topluluğu Collegium Musicum Den Haag konser verecek. Festival, Macaristan’dan katılan Aura Musicale Barok Topluluğu ve Avusturyalı Bas Wolfgang Bankl’ın vereceği konserle 11 Nisan’da sona erecek. Çöp diye atılan sanat eseri n Kültür Servisi İtalya’da Murat Sala Galerisi’nde geçen hafta, karton ve gazeteden oluşan çağdaş sanat eserinin temizlik görevlisi tarafından çöp sanılarak atıldığı haberlerinin doğru olmadığı bildirildi. Yetkililer, eserin karton ve gazete kâğıdından yapılmadığı, ertesi gün sergilenmek üzere kartonlara sarılı şekilde muhafaza edildiğini belirtti. Yetkililer, temizlik görevlisinin gerçek eseri görmediğini, amacının boş karton ve kâğıtları atmak olduğunu söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle