04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Ukrayna’da olanlara ilişkin haberlere baktığımda, Türkiye’de sansürlü sansürsüz tüm medyanın, gazeteciliğin en temel kurallarını yitirdiğini ya da hiç edinmediğini düşünüyorum. Bilmiyorum bize mi yanlış öğretildi: Ukrayna’daki gibi jeopolitik sonuçları olabilecek toplumsal bir kalkışmaya ilişkin haber verilirken ülkenin küçük bir haritası konulur, nüfusunun nasıl AB ve Rusya yanlıları arasında bölündüğü kadar, kalkışmanın nedenini açıklayacak kısa bir tarih özeti verilir. Hapisten çıkan eski başbakan Yuliya bir zamanlar pek sarışın ve güzeldi ya, bu ülke Nataşa ithalatımızda önemli bir yer tutuyor, bizim abazanlar da “turist” gidiyor ya, zaten Fethullah Gülen’in Uluslararası Meridyen okulu da var ya, sürü sepet cemaat ve inşaat şirketi de Kiev’de cirit atıyor ya; bizim çokbilmiş milletin Ukrayna’yı da derinden bildiğini sanıyor zahir, bizim medya! Oysa bir olasılık daha var: Cumhuriyet’te konuya gayet hâkim yazılar yazan sevgili Özgür Ulusoy haricinde, sanırım Ukrayna haberi yapan gazeteciler de neden söz ettiklerini bilmiyorlar! HHH Ukrayna halkını ikiye bölen ve SSCB çöktüğünden beri AB’ciler ile Rusya’cılar arasında süregelen çekişme, kökü çok eskilere uzanan bir din savaşıdır, sevgili okurlarım. Bu savaşta dil de din ayrışmasının bir parçasıdır. Yüzölçümüyle Avrupa törpüleyemedi, hatta ayrışmayı besledi. SSCB’nin yıkılması ve Ukrayna’nın sözde bağımsızlaşması sonucu ülkenin iki yakası arasındaki dinsel ve dilsel aidiyet gerilimi, yeniden hortladı. HHH İşte bu yüzdendir ki Ukrayna’nın yüzyıllar boyunca Polonya’nın etkisinde ve Katolik olan Batı’sı, kültürel anlamda benimsediği Batı Avrupa’ya dahil ve AB üyesi olmak istiyor. Aynı yüzyıllar boyunca Rusya’nın etkisinde ve Ortodoks kalan Doğu’su ise Rusya’ya bağlı kalmak… Rastlantıya bakın ki, Ukrayna’ya dair anlattığım din ve dil bölünmesi, Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan son kitabım Bir Hıristiyan Masalı’nda da yer aldı. Kitap çıktıktan iki hafta sonra, muhaliflerin üstüne ateş açtıran Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç kayıplara karıştı. Yolsuzluktan falan önce, toplu cinayet suçundan aranıyor. Peki, şimdi ne olacak? Rusya, tarihi tekrarlar ve silah gücüyle Ukrayna’ya girer mi? Yoksa ülke, Batı ve Doğu olarak bölünür mü? Keza, 1.5 milyon nüfusunun çoğunluğu Müslüman ve Ukrayna’ya bağlı özerk bir cumhuriyet olan Kırım da sorun… Hangi yakaya özerk takılır ya da bağımsızlık mı ilan eder? Bilmiyorum. Sanırım Ukrayna’da tarih yazanlar da henüz bilmiyor, yazılanı bozacak olanlar da… “Bilge düşünedursun, deli işi bitirir.” RUS ATASÖZÜ Geriye Saran Tarih: Ukrayna gitti, büyük Ayasofya’daki önemli sanat eserlerini Kiev’deki katedrale kopyaladılar. HHH Ukrayna o kadar bağlıydı ki başkenti Konstantinopolis olan Doğu Roma’ya, 1453’ten sonra bile Fener Rum Patrikhanesi’nin “ekümenik” yönderliğinden ayrılmadı. Ne var ki Rusya, 1686 yılında Ukrayna’nın Doğu’sunu yuttu ve Kiev Patrikliği’ni, Moskova Patrikhanesi’ne ilhak etti. Ülkenin Batı’sını da Polonya ve Litvanya işgal edince, zaman içinde Batı Ukrayna halkı Katolik mezhebi ve türevlerine geçip Papa’nın hükmüne bağlanırken; Doğu Ukrayna, Moskova Patrikliği’ne sadık Ortodoks kaldı. Batı’dakiler özgün Ukrayna dilini konuşurken, Doğu’dakiler Rusçayı benimsedi. Sadece 60 yıl süren “dinsiz” Sovyet dönemi, tarihin derin izlerini elbette Fotoğraf: Kiev’deki Ayasofya kıtasının ikinci büyük ülkesi olan Ukrayna, tarihte Hıristiyanlığı oldukça geç, 988 yılında kabul eden ilk Slav devleti. O çağda Hıristiyan âlemi mezheplere bölünmüş değildi ve yönderlik merkezi Roma başkenti Konstantinopolis’ti. Ülkenin Hıristiyan olmasıyla birlikte kurulan Kiev Patrikliği de doğal olarak Fener Rum Patrikhanesi’nin “ekümenik”liğini kabul etti, hükmüne bağlandı. Hatta Kiev’de temeli 1037 yılında atılan katedral, adını büyük Ayasofya’dan almakla kalmadı. İç mimari malzemesinin büyük bölümü, mozaikler, çiniler ve bunları döşeyecek zanaatkâr ve fresk ustaları da Konstantinopolis’ten Ukrayna PEN Başkanı Miroslav Marinoviç, Türkiye Başkanı Tarık Günersel aracılığıyla PEN üyelerine bir mektup iletti. “Size, Brejnev döneminin eski bir düşünce suçlusu olarak yazıyorum. Ama Ukrayna’nın kanayan Maidan Meydanı varken, başka unvan anlamsız” diye başlayan mektup, bir çığlığı andırıyor. Ne var ki Marinoviç’in, Akileus’un topuğundan Lord Byron’a Batı kültürünü oluşturan referanslarla dolu mektubunu, anlattığım Ukrayna tarihini bilmeden tam olarak anlamak mümkün değil. Marinoviç’in mektupta “Güvenli alanlarınızdan çıkın! Geçmişte bunu yapmayı reddeden Romalıları hatırlayın” uyarısı, bu özgürlük savaşçısı entelektüelin Batı kültürüne ne kadar bağlı olduğunun da kanıtı. Ukrayna PEN Başkanı, ülkesinin bölünmesine de karşı, Putin’in kontrolüne girmesine de. Oysa ikisi birden gerçekleşmesine imkân olmayan bu dilekler, çok zor durumdaki ülkede, kafaların da ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. Memleketin Birinde... Her şey zıvanadan çıkmış, şirazemiz kaymış, ülke ve toplumca tam bir çılgınlık hali yaşıyoruz. Büyük usta Aziz Nesin’in deyişiyle “Memleketin Birinde Hoptirinam” durumu. Geleceğin tarihçileri Türkiye’nin bu dönemini nasıl yazacaklar, merak ediyorum. AKP iktidarı ülkeyi öyle bir duruma getirmiş ki neye el atsan elinde kalıyor. Hukuk hukukluktan çıkmış, sistem darmadağın edilmiş, yüzlerce savcı, yüzlerce yargıç, binlerce polis yerlerinden edilmiş. Kimsenin kimseye güveni kalmamış. HHH Başbakan toplumun güvenini yitirmek için elinden geleni ardına koymuyor. Alanlara çıkıyor, bozuk plak gibi Kabataş’ta tacize uğrayan “başörtülü bacıdan” söz ediyor, oysa böyle bir olay olmamış; “camide içki içen protestoculardan” söz ediyor, böyle bir olay da olmamış; İstanbul’da basılan Halkın Hukuk Bürosu’nda 11 çelik kapıdan söz ediyor, görüntüler ise yalnızca tek bir kapının olduğunu ortaya koyuyor. Tüm bu sürekli yinelediği gerçekdışı söylemlerine karşı kendisinin her söylediğine toplumun inanmasını istiyor. İnternette iki gündür bir kaset dolaşıyor. Başbakan ile oğlu arasında geçen telefon konuşmalarının kayıtları. Kasetin yayımlandığı günün akşamı Başbakanlık bir açıklama yaparak bunun “alçakça bir montaj” olduğunu ileri sürüyor. Bu açıklamaya inanmak istiyoruz, fakat aklımıza Ergenekon, Balyoz gibi davalarda savcılar tarafından kanıt olarak gösterilen, savunma avukatları ve uzman kuruluşlar tarafından ise “montaj” ve “düzmece” olduğu ileri sürülen kayıtların yüzlerce sanığın ağır mahkumiyetler almasına neden olduğu, Başbakan’ın ise bu hukuk cinayetleri karşısında kılının kıpırdamadığı geliyor. Başbakan, ofisinde, evinde “dinleme böcekleri” bulunduğu için feveran ediyor. Fakat kendi iktidarı döneminde bu ülkede on binlerce insan yasal ya da yasadışı yollardan dinlendi, dinleniyor. O ise ancak iğne kendine battığında tepki gösteriyor. Öte yandan gazeteler son 7 bin 280 kişilik telefon dinleme listesini yayımladıklarında görüyoruz ki telefonları dinlenenlerde ne bir öfke belirtisi, ne de bir ürkme belirtisi var. Sorulduğunda sakince “ya zaten biliyorduk” ya da “tahmin ediyorduk” diyorlar. Bu durumda insanların Başbakan’a empati duymamaları doğal değil mi? HHH Bu arada TBMM’deki AKP çoğunluğu Başbakan’ın hükümranlığını güvence altına alacak, korku imparatorluğunun gücünü pekiştirecek yasalar çıkartıyor. HSYK Yasası, İnternet Yasası, MİT Yasası... İktidarın hırsı aklının önüne geçmiş, toplumun tepkisini dikkate almıyor. Medyanın eleştirilerini göz ardı ediyor, sokağa dökülen karşıt grupların üzerine TOMA’larla, biber gazlarıyla gidiyor. Tüm bu olup bitenler ise AKP iktidarının sona yaklaştığını gösteriyor. Devletin devlet olmaktan çıktığı ülkelerde iktidarların yaşadığı o kaçınılmaz sona... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Süleyman EROL 22 Aralık 2013 İzmir 1 No’lu F Tipi Hapishane G NOKTASI [email protected] Çukurlar “Dünya kocaman bir sahne ve hepimiz orada bir oyuncuyuz.” W. Shakespeare 17 Aralık gününden bu yana olan bitenlere, her kesim kendi penceresinden bakıyor. En sonunda söyleyeceğimizi en baştan söyleyiverelim: Olan bitenlerin ortaya çıkması yoksul halkın yararınadır. Bizler elbette yoksul halkımızın saflarından bakıyoruz. Şaşırmadık. Çünkü biliyorduk, ancak anlatamıyorduk. On yıldır anlatamadıklarımızı, egemenlerin ‘it dalaşı’ anlatıverdi. Don Corleone’ye parmak ısırtacak mafyatik ilişkiler, ülkenin bütçesini aşan miktarda altınlar, paralar, Avro’lar, dolarlar, borsalar, simsarlar, alıcılar, satıcılar, Acem, Amerikan, sömürge valisi, cümle çakal çukal takımı bir yanda. Diğer yanda; ömrü billah soyulan, sömürülen, katledilen, dağ başlarına gömülen, aldatılan, bilinci bulandırılan yoksullar. Evet algılarla oynanıyor, şaşkınlıklar köpürtülüyor, efelenmeler, bağırmalar, höykürmeler, sövgüler, heyheylenmeler... Ne için? Panikle icat edilen taze kavramlar: “Paralel devlet, dindar çete.” Hey gözünü sevdiğim cefakâr memleket. Sağılır sağılır da memelerinin bereketi yine tükenmez. 16 Aralık gününe kadar tatlı tatlı geçiniyordunuz. Hey gidi günler, neydi o ziftlenmeler? Hepiniz oradaydınız be! Derken çerçeve kırıldı. Nazar değil. dolar değdi “büyük” aşka. Fotoğraflar, mektuplar iade edildi. Perdede bir Yeşilçam sineması. Bizler sanıyorduk ki kemik az, köpek çok. Meğer kemik sandığımızdan daha iriceymiş, hem de yağlı. Köpeklere gelince; evet sandığımızdan daha kalabalıklarmış. Durmadan dalaşıyorlar. Dalaştıkça birbirlerine dolaşıyorlar. Önüne çıkan ilk kuyruğu ısıran feryadı basıyor. Kendi kuyruğu çünkü. Borsahisse düşmüş. Beter olsun! Oralarda hiç kâğıdımız, tasımız, tarağımız olmadı ki. Dolar yükselmiş. Bize ne! Hep yükseğinden kakaladınız bize. Yediğimiz nohudu, kuru fasulyeyi boğazımıza dizdiniz. Kasa kasa altınlarımız, trilyonluk uçaklarımız, hızlı koşan atlarımız, elmaslı saatlerimiz, küpelerimiz, bakanbakmayan babalarımız, dayılarımız... Yok. Tarih topunuzun bin belasını versin! Bize ne! Kara kiremit altında ayazda tir tir titreyenleriz biz. Kalorisi düşük, zehirli kömürleri, bir ölçek un ve makarnayı önüne atıverdiğiniz sessiz milyonlarız biz. Başınızın gözünüzün sadakası olmasın. Kırılsın o başlar, çıksın o gözleriniz. Gecikmeden çetelerin inlerine girin! Tutup tutup kendi ensenizden çıkarın ortaya cüsselerinizi. Bu olduklarınızı olamazsınız demedik size, adam olamazsınız dedik. Gölge etmeyin artık. Ki sizden ihsan isteyen yok zaten. Tüm soysuzluk külliyatı ortaya saçılmışken; “evet, ama...” diyenler “aman ha...” temkinlileri: Boş verin bunlara koltuk değneği olmayı. Düşünün. Aç mezarları da var bu ülkede, tüysüz yetimler de. Çöpten ekmek toplayan insanlarımıza anlatın bu masalları, dinlerlerse. Ak ile karanın, fil ile karıncanın, kral ve soytarısının... Birbirinden rol çaldığı bu kara mizah sirkinde, birer oyuncuyuz hepimiz. Ve kendimiz yazıyoruz diyeceklerimizi. Hisseli harikalar sahnesinde oynanmakta bu pehlivan tefrikası. Bitmedi ve sürecek. İnsanı yeşil kâğıda değişen, kıblesi para, vatanı çelik kasadan ibaret olan ve yeni çağın en yaman, yankesicilerine; aptesliaptessiz, cüppelitakkeli, kravatlı, bankalıparalı, otomobilliuçaklı, mevkilimakamlı... Tüm alçaklara sözümüz. Alçaklık bir seviye belirtir; hepiniz aslında birer çukursunuz; çukurlar!.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kıbrıs 1 Adası’nın 2 eski adı. 2/ Yaz yağmu 3 ru... Sofralık 4 bir zeytin 5 cinsi. 3/ El 6 li ikilik des 7 teyle oynanan bir is 8 kambil oyu 9 nu... Emile 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Zola’nın bir ro1 P O P Ü L E R Z manı. 4/ Kiraya 2 E L A E V A Z E verilerek gelir geS A N tiren ev, dükkân 3 R A Y E T gibi mülk... Bir 4 İ S A R U T İ N renk. 5/ Bilenmiş 5 S I N C A N R E D E S İ S E kesici bir aracın 6 T E C E U yüzünde kalan ve 7 İ F A S T E R İ L bileği taşıyla gi 8 L A S K İ F A Ç A derilen metal ça 9 pağı... Tecrübeli, usta. 6/ Lityum elementinin simgesi... Kokulu ve tatlı bir şarap türü. 7/ Eskiden İstanbul’da Köprü ile Adalar arasında deniz taşımacılığını üstlenen işletme... Kaynağı antik çağlara dayanan kirişli bir çalgı. 8/ Briçte iki manştan oluşan bölüm... Bir peygamber. 9/ Karagöz oyununda kullanılan kamış düdük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mezopotamya’da egemenlik kurmuş Sami kökenli eski bir halk. 2/ Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan... Kendi alanında en önde gelen kimse ya da nesne. 3/ Bataklık... Bir tür kalın ve kaba kumaş. 4/ Bir tür sarı ve yağlı peynir. 5/ İlkel benlik... Göğüs kafesini oluşturan eğri kemiklerden her biri... Bir nota. 6/ Başıboş hayvan... Lübnan’ın plaka imi. 7/ Gözleri görmeyen... Mehmet Eroğlu’nun bir romanı. 8/ Tokat yöresine özgü bir halkoyunu. 9/ Eylemsizlik, durgunluk... Derviş selamı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle