28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ARALIK 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Kılıçdaroğlu, KaçAk Saray için Erdoğan’a ‘itibar kazandıracak’ tavsiyelerde bulundu ‘Sarraf’ı, Avşar’ı yanına alsın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’den geçen yeni yargı paketi ile çiftçinin, işadamının malına “makul şüphe” gerekçesiyle el konabileceği uyarısında bulundu. Kılıçdaroğlu, “Makul şüpheden ötürü sizin evinizi, fabrikanızı, işyerinizi arayabilecekler. Sonra makul şüpheden ötürü sizin mal varlıklarınıza el koyabilecekler, makul şüpheden ötürü sizi hapse atabilecekler” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün kendisini hedef alan sözlerine de yanıt veren Kılıçdaroğlu, “Ona yine itibar kazandıracak olan Rıza Sarraf’tır. Onu da yanına alsın, genel sekreter yapsın. Yan tarafına Hülya Avşar’ı da alabilir” tepkisini verdi. Kılıçdaroğlu, Yenimahalle Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Güçlü Çiftçi Güçlü Türkiye Toplantısı”na katıldı. Daha sonra gündeme ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu bedelli askerliğe yoksullar da yararlanacaksa destek vereceklerini söyledi. Kılıçdaroğlu’nun toplantıda yaptığı konuşma ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle: (Zorunlu din dersi ve Osmanlıca hakkındaki görüşlerinin sorulması üzerine): Adı Milli Eğitim şurası olmakla beraber bu milli bir şura değil, gayri milli bir şura. Bu şuranın kararlarının da büyük ölçüde uygulama olanağı bulacağını sanmıyorum. Bugün çocuklarımız denek konuma getirildi. On bir yılda eğitim sistemi 13 kez değişti. Ne oluyor bu ülkeye? Bizim çocuklarımız yetenekli; yeteneksiz olan siyasetçiler. Ülkeyi yönetenler yeteneksiz olanlar. Çocuklarına gemi alıyorlar. Bunu gayet iyi biliyorlar. (Bilal Erdoğan’ın yeni aldığı gemiyle ilgili): Hayırlı olsun. Kimin parası ile aldığını gayet iyi biliyoruz. Beşinci, altıncı, yedinci gemilerini alacaklar. Benim derdim o değil. Benim derdim Ermenek’teki Recep Usta... ‘Gemisi hayırlı olsun’ ‘Gayri milli şura’ (Erdoğan’ın ASKON’daki sözleri üzerine): Herhalde gündemde kalmak için benimle tartışmak istiyor. Meraklanmasın, ben onunla tartışmayacağım. Çünkü benimle tartışması ona itibar kazandırmaz. Ona itibar kazandıracak olan saraydır. Sarayında 1150 odalı sarayına kapansın otursun. Ona yine itibar kazandıracak olan Rıza Sarraf’tır. Onu da yanına alsın, genel sekreter yapsın. Yan tarafına Hülya Avşar’ı da alabilir... Demek ki 1150 odaymış... Merak ediyorum acaba bu odaları gezme fırsatı ne zaman bulacak kendisi. 1150 odaya kimleri istihdam edecek? 3. dönem milletvekilliğini bitirenler acaba o sarayda görev alacaklar mı? O kendisini gündemde tutmak için her şeyi yapıyor. Sarayına kapansın, sarayında otursun. Mesela şuna bakabilir, rüşvet nasıl toplanır? Yolsuzluk nasıl yapılabilir. Bunlarla ilgili anılarını yazabilir, kitaplar yazabilir. (TÜRGEV’in kendisine yönelik açtığı hakaret davası üzerine): TÜRGEV rüşvetin merkezidir, rüşvetin kaynağıdır. Bunu yargıda ortaya çıkaracağım. En Çok Kimden Korkmalı? Nuray Mert’in yazıları genellikle açık, kolay anlaşılır, kurgusu sağlam yazılardır. Bu nedenle de okuyup bitirdiğinizde Mert’in ne dediğini, neden dediğini anlamakta zorlanmazsınız. Diken’deki son yazısını ise doğrusunu isterseniz anlamakta güçlük çektim. Belki benden kaynaklanıyordur ama yine de sıkıntımı anlatmayı denemeliyim. HHH Mert, “Türkiye’de giderek daha belirginleşen otoriter siyasetleri ve ‘yeni düzen’i, uzunca bir süredir, ‘Batıcılaikçi otoriter düzenin yerini muhafazakâr otoriter düzen’in alması” olarak tanımlıyor. Ama bu sürecin rotasında bir sapma görüyor; iktidar çevrelerinin “muhafazakâr” kavramını zorlamaya başladıklarını saptıyor. Şöyle anlıyorum; muhafazakâr düzende kalsalar sorun yoktu ama bu tanımın dışına taşma belirtileri var. Bu da kaygı duyulmasına neden oluyor, çünkü muhafazakârlar “toplumda yaygın değerler dünyasına, tarihsel kurumsal birikime karşı radikal, yıkıcı değişim siyasetlerine karşıdır. Her tür radikalizme karşı dururlar.” Mert’in çarpıcı örneklerle anlattığı gibi şimdiki tehlike İslamcılıktır. “İslamcılık farklı tonlarda da olsa ‘modernizm’e karşı radikal bir tepki”dir. HHH Bu tanımları olduğu gibi kabul edelim ve aklımıza düşen bir iki soruyu not edelim buraya. Muhafazakârlık ile İslamcılık arasındaki, bu iki ideoloji arasındaki geçişgenliği nasıl tanımlayacağız? Yalnızca bir soru şimdilik. Aslında bu sorunun yanıtı galiba Mert’te var. Galiba diyorum çünkü tam da emin değilim. Şöyle kuruyor bağlantıyı, geçişgenliği Mert: “Giderek daha net bir şekilde anlıyoruz ki mevcut iktidarın siyaset perspektifini artık ’muhafazakâr demokratlık’ değil, siyasal İslamcılık düşüncesi belirliyor.” Yeterince açık değil mi peki? Üzgünüm ama en azından benim için değil. HHH İktidar partisinin siyaset sahnesini ve kuşkusuz bir kısım aydınları kandırmış olduğu anlaşılıyor: “Ancak kendilerini uzunca bir süre ‘muhafazakâr demokrat’ diye tanımlayıp mutlak güç sahibi olma yolunda belli bir mesafe aldıktan sonra İslamcılık siyasetine soyunmaları, maalesef laikçi çevrelerin dindar / muhafazakâr siyaset ve siyasetçilere yıllarca karşı çıktığımız önyargılarını doğrular bir hal alıyor.” Demek ki belli bir süre bu “muhafazakârlık” iddiası pek çok yazara, aydına inandırıcı gelmiştir. Bir sapma var; bir “yoldan çıkma” saptanıyor şimdi. Bana sorarsanız yanılgı “Batıcılaikçi otoriter düzen” ile AKP iktidarı arasındaki mücadele sırasında daha farklı bir tutum, siyaset izlemek mümkünken, kimi aydınlarımızın “tamam muhafazakârlarla olur bu iş” demelerinde yatıyor. HHH Demek ki artık Nuray Mert’in de saptadığı gibi “iktidarın perspektifi belli” olmuştur. İyi de şu satırları nereye koyacağız. “Beni kimse ‘Türkiye İran olacak’, ‘Bu adamlar din devleti kuracak’ gibi ‘peşin fikirler’le doğru bildiklerimi savunmaktan alıkoyamadı, korkutamadı. Nitekim mesele din devleti kurulması bile değil. Ben asıl bu toplumun, bu gidişle kendini müthiş bir kavganın içinde bulmasından kaygılıyım.” Mert geçmişte iki politika, iki siyaset biçimi arasındaki ilişkiyi saptayanlara yarım ağız hak veriyor, bu gerçeği anlamamış olanlara “hâlâ tehlikenin farkında değil misiniz?” diye soruyor da daha o zamanlar kendilerini o dönemin iki farklı tehdidine karşı konumlandıran siyasetlere, analizlere, saptamalara neden kulak tıkandığını açıklamıyor. Vahim hata; yığınların laikliği savunmasının ciddiye alınmamasında, liberallerin ya da kimi solcuların, bir değişim özleminin aktörü olarak AKP’yi görmesinde, nelerin kaybedileceği konusuna kafa yormamasındaydı. HHH Aklımı karıştıran soru hâlâ yerinde duruyor: Toplumun radikal İslamcılığa savruluşu ile AKP iktidarı arasındaki ilişki bu kadar açık ve netse, bunu önceden çok önceden saptayamamak, saptayanları da görmemiş olmak nasıl bir şeydir? Mert soruyor? “Biliyorum iktidardan çok korkuyorsunuz...” Vallahi de çok korkuyoruz. “Ama bir toplumsal savruluşu, o savruluşun getireceği çözülme ve nihayet yıkım çok daha korkutucu değil mi?” Çok daha korkutucu, titriyoruz söz yerindeyse. Ama biz iktidardan da, toplumsal savruluştan da, ikisi arasındaki tarihsel iç içelik, ideolojik bağ, organik ilişki nedeniyle on yıllardan beri korkuyoruz zaten değerli Nuray Mert. TÜRGEV rüşvetin merkezi AYM’den CHP’ye ceza ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi (AYM), CHP’nin 2010 yılı kesin hesap incelemesinde, bazı harcamaları Siyasi Partiler Yasası’na uygun bulmayarak, bu harcamalar karşılığı parti mal varlıklarının Hazine’ye kaydedilmesine karar verdi. Yüksek mahkemenin siyasi parti mali denetimlerine ilişkin kararları Resmi Gazete’de yayımlandı. Mahkeme, Siyasi Partiler Yasası’nın 70. maddesine aykırı olarak partinin amaçlarına uygun olmayan ve parti tüzelkişiliği adına yapılmış harcama kabul edilmesi mümkün görülmeyen ve kesin hesapta gösterilen ancak belgelendirilmesi gerektiği halde belgelendirilmeyen 425 bin 306 lira 91 kuruş harcama karşılığı parti mal varlığının Hazine’ye irad kaydedilmesine hükmetti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle