27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ARALIK 2014 PAZAR CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 Crowe’un ‘Son Umut’U 26 ARALIK’TA GÖSTERİMDE ‘Basın özgürlüğünün simgeleri’ MEHMET KESKİN Torunları Tia O’Brien, Sabiha ve Zekeriya Sertel’i anlattı: 4 Aralık 1945’te Türk basın tarihinin en karanlık günlerinden biri yaşandı. Üniversiteli gençler milliyetçi ve ırkçı provokatörlerce yönlendirilip Tan Matbaası’nı bastı. Devletin ve bazı gazetelerin seyirci kaldığı, hatta arka çıktığı bu olayla ilgili birçok şey yazıldı, çizildi. Demokrasi tarihimizin bu karanlık günü ve gazetenin tarihi “Yokuşun Başı: Demokrasi Mücadelesinde Tan Gazetesi” sergisiyle aydınlanıyor. Baskından, matbaadan erken ayrılarak kurtulan Zekeriya ve eşi Sabiha Sertel’in torunu Tia O’Brien, kendisinin de bilgi ve belgelerle desteklediği sergiyi görmek ve hazırladığı kitap için belge toplamak için Amerika’dan Türkiye’ye geldi.  O’Brien, eski Tan gazetesinin bulunduğu yerde yıkılıp yeniden yapılan Halil Lütfü Dördüncü İşhanı’ndaki sergiyle ilgili duygularını “Serteller nihayet, 69 yıl öncesinde sürgün olmak zorunda kaldıktan sonra, demokrasi ve özgür basın mücadeleleri nedeniyle saygıyla anılıyorlar” diye özetliyor. “Türkiye’de özgür basın, özgürlük ve demokrasinin simgesi olmaya devam ediyor. Bu sergi de bunun gerçek olduğunun bir kanıtı.” Sertellere yöneltilen bütün suçlamalar ve saldırılarda, onların hükümete karşı suç işlediklerinden söz edildiğini söyleyen O’Brien, “Oysa onların bütün yaptıkları, sadece gerçek demokrasinin Türkiye’de gerçekleşmesi içindi. Kadın, çocuk hakları ve basın özgürlüğü için bir mücadeleydi. Dolayısıyla benim gibi onların akrabaları açısından, nihayet Türkiye’ye yaptıkları katkıların kabul gördüğü ve hâlâ bugün bile demokrasi ve basın özgürlüğü mücadelesinin bir simgesi olarak yaşamaya devam etmeleri çok önemli” diyor.  Sergiyi çok iyi bulduğunu söyleyen O’Brien “Tan baskınıyla ilgili tarihsel bir bakış açısıyla, siyasete girmeden, öyküyü olduğu gibi anlatan bir sergi. Bu insanların sadece demokrasi ve özgürlük için mücadele ettiklerini ve başka hiçbir gündemleri olmadığını belgeliyor” diye konuşurken en çok da, Serteller adına vakıf kuran teyzesi Yıldız Sertel’in hayatta olup bu sergiyi görememesine hayıflanıyor. Ardından da çeviri konusunda bize yardımcı olan akraba Sabiha Sertel Halil Lütfü Dördüncü u Film, Avustralya Akademi ödüllerinde 8 dalda aday oldu. En iyi film başta olmak üzere, Yılmaz Erdoğan da en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne aday. ‘Savaş bir kaostur’ ASLI SELÇUK “ABD’de eğitim gördüler, sosyalizmin de içinde olduğu pek çok fikirle birlikte döndüler. Amaçları Türkiye’de sosyalizmi kurmak değil, sosyal reformların yapılmasını sağlamaktı” diye karşı çıkıyor ve ekliyor: “Araştırma yapan bilim insanlarının vardığı sonuç, başlarını derde sokan bu iki insanın sahip olduğu fikirlerin Türkiye’nin o zamanki durumuna göre basın, düşünce, ifade özgürlükleri konusunda çok ileri olmasıydı.”  Peki, özgürlüklere sahip çıktığı ‘Yokuşun Başı. Demokrasi Mücadelesinde Tan Gazetesi’ sergisi için İstanbul’a gelen O’Brien, Sertellerin 69 yıl sonra demokrasi ve özgür basın mücadeleleri nedeniyle saygıyla anıldıklarını vurguluyor. sı Nur Deriş Ottoman’ın kendisine söylediklerini ekliyor: “Biz sergiyi gezerken belki de Serteller bizi izliyorlardı.” Kendisi de bir gazeteci olan O’Brien, Sertellerin böylesi bir saldırıyla karşılaşmalarının sebebini “Onların en büyük sorunları, zamanlarından 100 yıl ileride olmalarıydı” diye özetliyor. Sertellerin sosyalizmi Türkiye’ye getirmeye çalıştıkları suçlamasına için sürgün hayatı yaşayan ailenin bir ferdi olarak özgürlük taleplerinin dile getirildiği “Gezi”, O’Brien’ın gözünde nasıl yer buluyor? Gezi sürecini Türkiye’ye gelerek takip eden O’Brien, “Gezi bence gerçek bir halk hareketiydi. Kendi haklarını korumak için yaptılar” diyor. “Oysa Tan saldırısı özgürlük ve demokrasi için savaşan insanları susturmak için yapılan bir hareketti.” Yeni buldukları belgelere göre Zekeriya Sertel’in Tan baskınından sonra ilk önce mülteci olarak ABD Başkonsolosluğu’na başvurduğunu ve reddedildiğini söyleyen O’Brien, “Dolayısıyla mecburen Sovyet Bloku’nda hayatlarını idame ettirecek bir imkân buluyorlar” diye anlatıyor. Yıldız Sertel’in, Zekeriya Sertel’le birlikte, uzun uğraşlar sonrasında vize alıp uçağa bindiğinde “Uçak havalandığında birbirimize baktık ve nihayet özgürüz dedik” sözleri sürgünün bir başka yüzünü yansıtıyor. Tan baskınının Sertellerin psikolojilerini nasıl etkilediğini ise “Zannediyorum bu, bütün hayatları boyunca kâbusları oldu” diye özetlerken “Mutsuzlardı, ancak dedemle pek çok zaman bir araya geldim, hep ileriye bakıyordu. ‘Geçmişe bakmak bir zaman kaybıdır, hep geleceğe bakmak lazım’ diyordu” diye anlatıyor. Sabiha Sertel’le ilgili şu “küçük” anekdot ise onun gazeteci olarak öldüğünü gösteriyor: Sabiha Sertel ölümcül bir hastalığa tutuluyor ve üzülmemesi için kendisine bu söylenmiyor. Son anına kadar iyileşeceğini düşünen Sertel’in son sözleri ise şöyle: “Yazık oldu, daha yazacak ne kadar çok şeyim vardı.” Akademi ödüllü oyuncu Russell Crowe (Gladyatör/2000) başrolünü ve yönetmenliğini üstlendiği The Water Diviner (Son Umut/2014) filminin Avrupa prömiyerini İstanbul’da gerçekleştirdi. Sidney ve Melbourne’deki galaların hemen ardından İstanbul’u tercih eden oyuncu İstanbul’daki basın toplantısına oyuncuları Olga Kurylenko (Quantum of Solace, Oblivion), Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’la katıldı. Türkiye’de 26 Aralık’ta gösterime girecek Son Umut, epik, destansı bir serüven. Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerini, Çanakkale Savaşı’nda yaşanan kıyımın hem Türkler hem de Avustralya ve Yeni Zelandalılar üzerinde bıraktığı travmaları objektif, hümanist, duyarlı bir anlatımla yansıtıyor. Çanakkale Savaşı’ndan 4 yıl sonra Avustralyalı çiftçi Joshua Connor (Russell Crowe) üç oğlunu aramak üzere İstanbul’a gelir. Çekimlerini Güney Avustralya’da, Türkiye’de de Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Haydarpaşa Tren Garı, Yerebatan Sarnıcı ve Fethiye Kayaköy’de gerçekleştiren Crowe, King Kong, Yüzüklerin Efendisi filmlerinin Akademi ödüllü görüntü yönetmeni Andrew Lesnie ile işbirliği yaptı. Senaryoyu oyuncunun uzun yıllardır birlikte çalıştığı ve eşleri Türk olan Andrew Knight ve Andrew Anastasios yazdılar. Projenin çıkış noktası çok ilginç: Senarist Anastasios başka bir proje için araştırma yaparken Çanakkale Savaşı sonrasında defin işlemleri bölümünde çalışan Yüzbaşı Cyril Hughes’ün yazdığı bir mektuba rastlar. Mektupta bulunan, “Yaşlı bir adam oğlunun mezarını aramak için Avustralya’dan Çanakkale’ye kadar geldi” cümlesi senaristi çok etkiler. Gerçek bir yaşamöyküsünden esinlenen film tüm dünyada gösterime girdikten sonra tartışmalar yaratacak gibi görünüyor. Avustralya’daki Seven Network kanalında söylediği, “100 yıl sonra Çanakkale mitolojisine açıklık getirmemiz gerek, ulus olarak olgun davranıp karşı tarafın anlattığı öyküyü de hesaba katmalı, göz önünde bulundurmalıyız. Aramızda hiçbir anlaşmazlık olmayan bağımsız bir ülkeyi işgal ettik” sözleriyle sunucu Mike Willesee’nin tepkisini alan Russell Crowe basın toplantısında savaşın bir kaos olduğunu, günümüzde savaşların özgürlük, vatan için değil para, petrol, çıkar için yapıldıklarını vurguladı. Son Umut, Avustralya Akademi ödüllerinde 8 dalda aday. En iyi film başta olmak üzere, Yılmaz Erdoğan da en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünde Avustralya sinemasının verdiği bu prestijli ödüllerde aday oldu. Erdoğan, Robert Pattinson (Alacakaranlık Efsanesi) ile yarışacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle