02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 ARALIK 2014 SALI 6 HABERLER Gülen’in iadesi ‘darbe suçu’ çerçevesinde 1980 tarihli anlaşma kapsamında istenecek Evren’in ‘imzası’ dayanak DUYGU GÜVENÇ ANKARA Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hüGülen’in yeşil pasaportu iptal edikümet, Fethullah lirken en büyük hukuki dayanağıGülen’in iadesi için nı ABD’de taşıdığı yeşil kart oluşturuWashington’a baskıyor. 1999’da ABD’ye giden ve ilk otuyı artırmaya hazırlarum izninin ardından açtığı davalar sonırken, 14 Aralık openucunda 10 Ekim 2008’den bu yarasyonu sonrasınna yeşil kart taşıyan Gülen, 5 yılını tada “yakalama karamamladığı için ABD vatandaşlığı alma rı” çıkaran mahkeme aracılığıyla hükümet “kırmızı bülten” hakkına da sahip. Gülen’in Türkiye’deki avukatı Nurullah Albayrak, “Gülen için harekete geçti. Hükümet, FethulABD vatandaşlığına başvurmayalah Gülen’in iadesini sağlamak için, Türcak. Tüm bu başvurular kabul edilkiye ile ABD arasındaki Kasım 1980 tase dahi, ki edilmesini beklemiyoruz, rihli darbe yönetiminin “devlet başkanı” Gülen’in bir yere gitme gibi niyeti Kenan Evren’in imzasını taşıyan “Suçluyok. Türkiye’nin iade talebinin ABD ların Geri Verilmesi ve Ceza İşlerinde Adalet Bakanlığı tarafından da kaKarşılıklı Yardım Anlaşması”nı gerekbul görmesini beklemiyoruz” dedi. çe gösterecek. 1725 Aralık operasyonlarını “darbe teşebbüsü” olarak gören hükümetin, “darbe suçu” çerçevesinde Gülen’i isteyeceği belirtiliyor. ABD ile Türkiye arasındaki “Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza İşlerinde Avukat Albayrak, Gülen için çıkartılKarşılıklı Yardım Anlaşması” 20 Kasım 1980’de Kenan Evren tarafından ‘Devlet mak istenen kırmızı bülten ve iade talebinde Ergenekon davası sırasında hem Başkanı’ sıfatıyla onaylandı. iadesi istenen hem de kırmızı bülten çıAnlaşmanın altında ise Bülend Ulukartılması hedeflenen eski Çağdaş Eğisu başbakanlığındaki darbe hükümetitim Vakfı Başkanı Gülsever Yaşer’i örnin imzaları bulunuyor. Halen yürürlüknek gösterdi. Albayrak, Yaşer’in iate olan bu anlaşmanın, ‘Reddetme Kode edilmediğini ve Fransa’daki Interpol şulları’ başlıklı 3’üncü bölününde, iadeGenel Kurulu tarafından da karar çıkarnin hangi koşullarda gerçekleşmeyecetılmadığını anımsatıp “Önce terör örği şöyle sıralanıyor: “Geri verme istemigütü tanımlamasının hükme bağlanne konu olan suç, istenilen tarafça, siması, sonra da bunun diğer ülkeler yasi nitelikte veya böyle bir suçla murtarafından tanınması gerek. Interpol tabıt bir suç sayılır ise; veya geri verde ABD de mesela Ergenekon’u teme isteminin, gerçekte, istenen kişirör örgütü olarak tanımadı” dedi. yi, siyasi görüşleri nedeniyle kovuşturmak veya cezalandırmak için yapılmış olduğuna istenilen tarafça kanaat getirilir ise. Bununla birlikte, bir Devlet Başkanına veya Hükümet Başkanına veya aileleri üyelerinden birine karHükümet, Gülen için kırmızı bülşı işlenmiş veya işlenmeye teşebbüs ten ile arama kararına hazırlanırken, edilmiş bir suç, siyasi nitelikte bir suç Türkiye’de de diğer ülkeler tarafından sayılmayacaktır.” ‘terörist’ ilan edilen ve aranılan çok sayıda ismi barındırıyor. Bu isimler araass ve Sinirlioğlu görüştü sında rejim muhalifi Suriyelilerin yanı sıHükümet, bu anlaşmadaki “Hüküra çok sayıda Müslüman Kardeşler üyemet başkanına ve aile üyelerine yönesi de bulunuyor. Öyle ki Mısır’da hapse lik suç” tanımlamasına işaret ederken, girmemek için Türkiye’ye kaçan ve hakkaynaklara göre ABD’nin yargı süreci takında arama kararı çıkartılan, aralarınmamlanana kadar harekete geçmesi de da eski bakanlardan Amr Darrag’ın da beklenmiyor. Bu gelişmeler yaşanırken, olduğu isimler İstanbul’da yaşıyor. EsABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, ki Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu el Haşimi de Türkiye’de yaşıyor. Benile dün bir araya geldi. Ancak görüşmenin zer şekilde, Türkiye, yıllardır iadesini isiçeriği konusunda kaynaklar bilgi vermedi. tediği 150’den fazla ismi geri alamadı. ‘ABD VATANDAŞI OLMAYACAK’ 3 yıl vurgusu Adliye önünde açıklama yapan Başbuğ, 30 Aralık 2011’de Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin resen aldığı bir kararla hakkında suç duyurusunda bulunduğunu anımsatarak, “Yaklaşık 3 yıl önce. Yarın (bugün) 30 Aralık. 3 yıl önce benim hakkımda suç duyurusunda bulunulmuştu, ben de bugün suç duyurularında bulundum. Allah büyüktür, benim bu konuda söyleyeceğim en önemli konu bu” dedi. RTE: Sözlerinin Şifreleri 3 Cumhurbaşkanı’nın ciddi bir “5 Ocak” takıntısı oluştu. Ortalık karışınca, dün hükümeti 5 Ocak’ta değil ama 19 Ocak’ta kaçak saraya çağırdı. Aman aman, ne konuşma ama! Başbakan, biliyorsunuz, Binali Yıldırım’ın, RTE “5 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na başkanlık edecek ve bunu iki aylık periyotlarla gerçekleştirecek” sözlerini yalanlamış ve hükümet yasal/anayasal olarak icra sorumluluğuna sahiptir, Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesi istisnai bir durumdur” demişti. Davutoğlu’nun “5 Ocak”ı reddiyesi üzerine, RTE ile Davutoğlu arasında şöyle bir konuşma geçmiş olmalı: RTE: Tamam 5 ocak olmasın gel şunu 12 Ocak yapalım. Davutoğlu: 12 Ocak da erken, Şubata erteleyelim. RTE: Hayır en geç 19 Ocak olur.. 19 Ocak, anlaşılan RTE’nin “5 Ocak” kararına en yakın tarih. Davutoğlu’na başka neler söylemiş olabilir? Gel de merak etme, ama Cemaatin gizli kulağının ortalıktan temizlenmesine hayıflanmak gerekmiyor; biraz hayal etmek o kadar zor değil... HHH RTE’nin açıklamasında 2 nokta üzerinde duracağım. Önce şifreleri çözelim sonra bir yanlışı da yıkalım... İlki “Kimse Cumhurbaşkanı üzerine vesayet kurmaya kalkmasın”... Bu sözleri, hükümete başkanlık edeceğini açıkladığı kısa konuşması içine sıkıştırdı. Kimi kastetti? Şüphesiz, Cumhurbaşkanı’nın neyi nasıl ne zaman ve ne yapacağı üzerine söz söyleme cesaretinde bulunanlara. Bir an durdum ve acaba bana mı söyleniyor diye düşünmeye çalıştım! Üç gündür şifre çözen yazılarıma yanıt olarak! (şaka tabii!). Kim bu “cesur”lar? Sayayım: Davutoğlu, Cemil Çiçek, Bülent Arınç. Davutoğlu, Bakanlar Kurulu’nun anayasal yetki ve sorumluluklarını anımsattı. C. Çiçek ve B. Arınç ile birlikte, B. Yıldırım’ı sıfırladı. RTE’nin, onların bu açıklamalarını, cumhurbaşkanının nasıl, ne zaman, ne yapacağı konusunda kendisine dayatmalarda bulunmak olarak kabul ettiği açık. Bunu kendisine vesayet olarak kabul ediyor. Kararları üzerine laf etmek, bu ne cesaret! Dün gözleri altında torbaları görünce, epey uykusuz kalmış dedim. Konuşurken sakin olmaya çalışıyordu. Ama kimse bana vesayet dayatmasın sözlerinin içeriğinde, başlı başına büyük bir politik şiddet ve cezalandırma saklı olduğunu görmeyen varsa, altını çizeyim. Bakınız: Ordu... Medya... Arkasından Cemaat. Ayrıca bu sözleriyle, özel siyasi danışmanı Binali Yıldırım’a yapılan “silme” muamelesini ve muhataplarını da hedef aldığını söylemeliyiz. RTE kararlı: Bakanlar Kurulu’nu sık sık kaçak sarayına çağıracak. Onlara yol gösterecek, neyin nasıl yapılması gerektiğini söyleyecek, gündemlerine almaları gereken konuları dikta edecek. Bakanlar Kurulu, başbakan, adeta, oraya atadığı “memurları”dır. Öyle ki, sanki istediği an hükümeti görevden alabilir ve yerlerine başkalarını atayabilir! Bir başkanlık sisteminden de öte, adeta bir padişahaskeri cunta şefi anlayışı açığa çıkıyor. Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme yetkisi, askeri cuntanın hazırlattığı 12 Eylül 1980 Anayasası’na, cunta şefi Kenan Evren için konmuştu. Ama Evren bile bu yetkisini 12 kez kullandı. Anayasa, RTE’ye, başbakana bakanlara emir ve talimat vermesini öngörmüyor. RTE, mesela bir bakanı ve başbakanı asla görevden alamaz. Ancak, yeraltı faaliyeti ile Meclis’te kendisine bağlı milletvekillerine gensoru verdirerek hükümeti düşürtebilir! Hükümetin kararlarından ve ugyulamalarından ise RTE sorumlu değildir; icraat ile ilgili yetki ve sorumluluk tamamen hükümete aittir. Ama beyefendi, icraatı da ele almak istiyor. Bakanlar arasında bunu “onur meselesi” yapan çıkar mı bilmiyorum. Ama Davutoğlu, anayasal hakkını savundu. Konuşmasındaki ikinci konu, RTE’nin ben devlet başıyım... sözleridir. Bu sözleri, kabineye başkanlık etmesinin anayasal hakkı olduğunu söylerken dile getirdi. Yani Anayasaya göre ben devletin de başıysam, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek bu açıdan da hakkım, demeye getirdi. Yok öyle şey... Bakanlar Kurulu “devletin bir organı” değildir, ki ona başkanlık edesin. Bakanlar Kurulu, yani hükümet, icraatında devletin organlarını kullanır, bunu da bakanlıklar aracılığıyla yapar. Cumhurbaşkanı, doğrudan devleti, yani organlarını, yani bakanlıklarını kullanamaz... Yani “devletin başı” lafı, ona bu hakkı yasal/anayasal vermiyor. Oralara, anayasal yetkileri çerçevesinde (hükümetle ortak) atamalara ortak olur... Devletin başı olması, temsili bir sözdür, “hakiki” değil. Dolayısıyla devletin başı olması lafı, kendisine, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme yetkisi vermiyor... (Kaldı ki, devleti doğrudan yönetme hakkı da vermiyor.) Biri bunu RTE’ye anlatsın ve suç işlemesini engellesin... Hukuki konumu bir kenara bırakalım, çünkü RTE tek otorite konumunu sürdürmenin peşinde. Şunu demek istiyorum: RTE hükümete başkanlık etme zorundadır. Etmezse, otoritesi ile Başbakan ve bakanlar arasında bir boşluk doğacaktır. Siyaset boşluk kaldırmaz! Hükümeti zapturapt altına almazsa, Başbakan da bakanlar da RTE’nin otoritesinin dışına kaçabilir, alıp başlarını giderler... Siyasette, yeni liderlikler doğar. RTE, Gül’ü tasfiye etmek için saçını başını yolmuşken, şimdi de Davutoğlu gibi yeni otoritelerle uğraşmak zorunda kalacak. Ama başında da fazla saç kalmadı.. Bu nedenle, işin başında hükümetin iplerini elinde tutmak zorunda ki tek adamlığını sürdürsün. RTE hükümete tam zamanında baskınını yaptı, henüz partide ve Meclis’te ipleri elinde tutarken... İkinci 5 Ocak takıntısı, yolsuzluk ve rüşvet komisyonunun kararı... Hükümete başkanlık ve Meclis Komisyonu kararının 5 Ocak’a sabitlenmesini ilahi rastlantı diyen mıydı? Hükümet 19 Ocak’ta, merak etmeyin komisyonun kararı da 5 Ocak’ta %99 hayır! Eğer ara çözümlerde uzlaşma olmazsa. 5 Ocak’ta ben de Ahmed Levendoğlu’nun Tiyatro  Stüdyosu’nda, Her Yıl Kuşlar Geri Gelir’in Avrupa yakasında son temsiline gideceğim... Daha önemli bir randevu! ERGENEKON ÖRNEĞİ Başbuğ şikâyetçi oldu İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiği gerekçesiyle müebbet hapis cezasına çarptırılan ve 2 yıl 2 ay tutuklu kaldıktan sonra Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile tahliye olan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın “orduya kumpas kurulduğu” beyanının ardından açılan soruşturma kapsamında şikâyetçi oldu. Başbuğ, 2008 ve 2010 yılları arasında hukuk alanında yaşanılan haksızlıklara ilişkin tespitleri savcıya ilettiğini belirterek “Biz bu sürecin ne savcısıyız ne mahkemesiyiz” dedi. Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne avukatı İlkay Sezer ile birlikte gelen emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Mesut Erdinç Bayhan’a “şikâyetçi” sıfatı ile ifade verdi. Başbuğ daha sonra Ergenekon soruşturma ve davasını yöneten hâkim ve savcılara ilişkin şikâyeti için de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) müfettişlerine ifade verdi. Başbuğ ifade vermeden önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’na nezaket ziyaretinde bulundu. Başbuğ ifade sonrası adliye önünde yaptığı açıklamada, TSK’ye karşı yürütülen iftiralar, asılsız iddialar, gizli tanık ifadelerine dayanarak yaşatılan mağduriyetlerin arkasında olanların yargı tarafından ortaya çıkarılmasını istediklerini belirtti. Başbuğ, “Yürütülen iftiralar, asılsız iddialar, gizli tanık ifadelerine dayanarak yaşatılan mağduriyetlerin arkasında gerek planlayıcısı, gerekse uygulayıcısı olarak kimler olduğunun ortaya çıkartılması ve suç unsuru görülen konuların ilgili mahkemelere iletilmesi ve bu kişilerin adil şekilde yargılanmasını istiyoruz” dedi. Cemaat operasyonlarıyla gündeme gelen Tahşiyeciler adlı gruba yönelik soruşturma ile İrtica ile Mücadele Eylem Planı soruşturması arasında benzerlik olduğunu ifade eden Başbuğ, “Önce Gülen uyarıyor. Sonra plan işliyor, terör örgütü oluyor” dedi. Bir televizyon programında açıklamalarda bulunan Başbuğ, “Tamamen asılsız iddialar, iftiralar kapsamında yattık. Cezaevi kolay değil, acı ve ıstırap. Buna rağmen dedim ki biz nefret, kin, intikam duygularına sahip değiliz.Bir olaya intikam gözüyle bakarsanız yanlış yaparsınız” dedi. Cezaevinde yaşamını yitirenler olduğunu, bununla birlikte 3 silah arkadaşının onurlarına yediremediği için intihar ettiğini anımsatan Başbuğ, “Hepsinde aynı senaryo. Ergenekon’u Tuncay Güney ortaya atmıştı. O da tiyatro benzetmesi yapmıştı. Biri senaryoyu yazdı, biri filmi çekti, oyunculuk görevi bize düştü. Bir de seyirciler var” dedi. Tutuklanacağına ilişkin bilginin önceden kendisine iletildiğini belirten Başbuğ, “Bilgin Balanlı tutuklandıktan sonra mayısta, aklımdan da geçti zaten. 27 Aralık 2011’de bana haber geldi. 5 Ocak’ta tutuklanacağımı biliyordum, bekliyordum” dedi. Başbuğ internet andıcı davasını Dreyfus Davası’na benzeterek, “Tarihe geçecek rezalet bir davadır. Hukuk tarihine bir ayıp olarak geçecektir” ifadelerini kullandı. Ergenekon Davası’nın hâkim ve savcılarıyla ilgili ifade verdi Tahşiyeciler benzetmesi TÜRKİYE İADE ETMEDİ B ‘Tutuklanacağımı biliyordum’ Askeri cunta şefi gibi Tanyeri’nin el yazısıyla ilgili rapor: Harfler tek tek CANAN COŞKUN birleştirilmiş Balyoz davasında Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin mahkumiyet kararlarını bozduğu toplam 298 kişinin yargılandığı yeni davada iki CD üzerindeki yazılara ilişkin bir bilirkişi raporu daha hazırlandı. Rapora göre CD’ler üzerindeki harf ve karakterler eski 1. Ordu Harekât Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri’ne ait el yazısı notlarından birer birer ve bir yazılım vasıtasıyla alınıp bitiştirilerek yazıcıya dik bağlı bir kalemle oluşturuldu. CD’ler gazeteci Mehmet Baransu tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim edilmiş, üzerindeki yazıların eski 1. Ordu Harekât Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri’ne ait olduğu iddia edilmişti. Yargıtay’ın haklarındaki mahkumiyet kararını bozduğu ve Anayasa Mahkemesi’nin haklarının ihlal edildiğine hükmettiği Balyoz davası sanıklarının yargılandığı davada mahkeme, bilirkişiden soruşturmaya konu iki CD üzerindeki yazıların başka bir yerden kopyalanıp alet yardımıyla aktarılıp aktarılmadığını, Süha Tanyeri antetli kâğıtlarda kullanılan kalem mürekkebinin yapı ve yaşının tespit edilmesini istemişti. Prof. Dr. Salih Cengiz tarafından hazırlanan 24 Aralık 2014 tarihli ek raporda, 11 ve 17 No’lu CD’ler üzerindeki “Or.K.na” ve “K.özel” yazısını oluşturan harf ve karakterlerin birer birer ve orijinal sayfaların işaretli yerlerinden bir yazılım vasıtasıyla alınıp birleştirilerek CD üzerine bir yazıcıya dik bağlı bir kalemle oluşturuldukları kaydedildi. Raporda, belgede kullanılan mürekkeplerin organik çözücüde çözünmediği, dolasıyla kalemde dolmakalem gibi su bazlı bir mürekkep kullanıldığı delillerinin elde edildiği vurgulandı. Devlet başıyım... O halde... Yazıcıya bağlı bir kalemle Gelelim işin bam teline Prof. Dr. Salih Cengiz tarafından 15 Aralık tarihinde aynı CD’lerle ilgili verilen bilirkişi raporunda yazıların elle değil aletle yazıldığı tespit edilmişti. CD’lere ilişkin raporda “K.özel” yazısının bulunduğu kısımda dört adet nokta vurgusu gözlendiği kaydedilmişti. Bu vurgu izlerinin UV ışık altında alınan izlerle tam olarak uyuştuğu vurgulanmıştı. Raporda “Bu izlerin ‘özel’ yazısının yazımında kullanılan kalemin 90 derecelik bir açıyla yazının başlangıç noktasında hızla inmesi sonucu oluştuğu ve bu tür yazıların makine ile oluşturulan yazılarda görülebileceği” belirtilmişti. Makineyle yazıldığı ortaya çıkmıştı C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle