29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 ARALIK 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Kaybedilişinin üzerinden 20 yıl geçen İsmail Bahçeci’nin kardeşi Umut Bahçeci: Annem hâlâ bekliyor l Ayvalıtaş soruşturmasında görüntüleri gizleyen polislere dava SİBEL BAHÇETEPE ‘Görevi kötüye kullanmaktan’ yargılanacaklar İstanbul Haber Servisi Gezi Direnişi’nin ilk kaybı Mehmet Ayvalıtaş’ın (20) ölümüyle ilgili soruşturmada, Mobese kayıtlarını gizleyen 3 polis memuru, “görevi kötüye kullanmak” suçundan yargılanacak. Ayvalıtaş’ın ölümüne ilişkin 2 sanığın yargılandığı ana davaya ise bugün Anadolu Adliyesi 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek. Ayvalıtaş’ın ölümüne ilişkin Mobese görüntülerini soruşturma dosyasına göndermeyen polis memurları Murat E., Ali Kemal S. ve Hakan K., hakkında dava açıldı. İlk duruşma 24 Mart 2015’te Anadolu 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılacak. Ataşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün, Şehit H. Yıldırım Polis Merkezi Amirliği’ne hitaben düzenlediği ve soruşturma dosyasına konulan yazıda, “olayın meydana geldiği yer ve civarında Mobese kamerası olmadığından istenilen görüntüler temin edilememiş olup...” ifadesi yer almıştı. Ayvalıtaş ailesinin avukatları ise suç duyurusunda bulunarak, “Olayın ertesi günü, 3 Haziran 2013’te alelacele düzenlendiği belli olan bu tutanakta imzası olan polis memurları ve onay veren komiser yardımcısı görevlerini kötüye kullanarak, mevcut olan görüntüleri soruşturma makamına ulaştırmamışlardır” dediler. Mobese görüntüleri, dava dosyasına 8 ay sonra konulmuştu. Marmara Üniversitesi Basın Yayın Meslek Yüksekokulu öğrencisi 26 yaşındaki İsmail Bahçeci’nin kaybedilişinin üzerinden tam 20 yıl geçti. Bahçeci, 24 Aralık 1994 günü İstanbul Levent’te sabah 09.30 sıralarında 4 sivil polis tarafından gözaltına alındı ve kendisinden o günden sonra bir daha haber alınamadı. İsmail’den geriye, çizdiği karikatürler, kazağı ve bir de şiir defteri kaldı. Kardeşi Umut Bahçeci, 20 yıldır her gün acıyla uyandıklarını söylüyor. Bahçeci, “24 Aralık 1994’e kadar evimiz haftada bir, bazen 3 günde bir polisler tarafından basılırdı. Ama İsmail kaybedildikten sonra bir daha eve hiç polis gelmedi. Çünkü, polisin elindeydi. Eğer İsmail ellerinde olmasaydı evimiz basılmaya devam ederdi. Dev let kayıp aileleri ile dalga geçiyor. Failler belli, cezalar verilmiyor” diyor. 1969’da Siverek’te dünyaya gelen İsmail Bahçeci, dört erkek kardeşin en büyüğüydü. Ailesi ile birlikte 1979’da İstanbul Avcılar’a göç etti. Okulda çeşitli öğrenci derneklerinde aktif roller aldı. Bu nedenle polisin hedefinde olan İsmail, sık sık gözaltına alındı; kısa süreli cezaevlerine girdi. Ailesinin evi sürekli polis tarafından basıldığı için kaybolmadan bir yıl önce Levent’te arkadaşları ile kalmaya başladı. 21 Aralık 1994’te 4 sivil kişi tarafından karga tulumba sivil bir araca bindirildi. Ve bir daha kendisinden haber alınamadı...Yaşadığı strese dayanamayan baba Şeyhmus Bahçeci (60), 2002’de karaciğer yet mezliğinden yaşamını yitirdi. Anne Fatma Bahçeci ise oğlunun bir gün geri geleceği umuduyla pencerenin önünden bir an olsun ayrılmadı, stresten şeker ve yüksek tansiyon hastası oldu, felç geçirdi ve yatağa bağımlı hale geldi. İsmail kaybedildiğinde 21 yaşında olan kardeşi Umut Bahçeci, ağabeyinin ideolojisini bütün üniversitelere yaymak için sık sık seyahate çıktığını anımsatarak “Hatta 1991’de Adana’da gözaltına alınmış ve 8 gün boyunca gözaltına alındığı inkâr edilmişti. 1994 Aralık’ta da yine böyle bir sürecin olduğunu düşünmüştük” diyor. Umut Bahçeci, başlattıkları hukuk mücadelesinin yanı sıra ağabeylerinin kaybolmasından birkaç ay sonra annesinin Meclis önünde giderek insan hakları savunucularıyla 15 günlük açlık grevine başladığını anlatıyor: “Orada görüştüğümüz dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu, İsmail’in işkence ile öldürülüp bir çukura atılmış olabileceğini söylüyor. Annem de ‘çukuru gösterin, kemiklerini alalım diyor.’ Ama bir yanıt alamıyoruz.” 2002’de bir oğlunun dünyaya geldiğini ve adını İsmail koyduğunu söyleyen Umut Bahçeci, şöyle devam ediyor: “62 yaşında olan annem her gün ağabeyimin gelmesini, kapıyı çalmasını bekliyor. Ben oğluma bakarken, ona İsmail derken, annem de torununa baktığında İsmail’in gözlerindeki ışıltıyı görüyor, avunuyoruz. 20. yılında sesleniyorum. Hiç değilse kemiklerini bulalım, bir mezarı olsun, mezarına çiçek koyabilelim.” Kartlar Yeniden Dağılırken Politikada sıkışmaların yaşandığı zamanlarda kartlar yeniden dağılır, saflaşmalar sınavdan geçer. Şimdi yaşadığımız sıkışma keskin ve neredeyse hayatidir. Daha önce de benzerlerini yaşamıştık. Örneğin Ecevit başbakanlığındaki DSP MHP ANAP hükümetinin pes edip seçim çağrısı yaptığı, partilerini terk edenlerin dışarıdan aldıkları işaretlere bakarak yeni bir partiyle iktidara geleceklerini umdukları günler. “Ekonomi sihirbazı” etiketiyle Ecevit hükümetinde “özel yetkili bakan” olan Derviş’in gemiyi terk etmesi işi bozmuş, rota değişmiş, Cumhurbaşkanı’nın sık sık andığı “üst akıl” başka işler düşünmeye başlamıştı. Yalnız düşünmediği, aynı zamanda eylediğini biliyoruz. Bugünlerde ortaya saçılan “AKP nasıl kuruldu” projeleri bu konuda yeterli fikir verebilir. HHH Sonra işte o ünlü Ergenekon davaları dönemi sıkışmasını yaşadık. Ordu üst kademelerinde kendini gösteren hareketlenme, laikliğin tehlikeye girmesiyle sokağa çıkan halk hareketi gerekçe oluşturmuş, adına da “askeri vesayetin sona erdirilmesi” denilmiştir. Gerçekten de bırakın vesayeti ordunun tümü altüst edilmiş yeni bir düzen büyük ölçüde kurulmuştur. Bu dönemde olağanüstü mahkemelerle hukukun ortadan kaldırıldığı, “kurunun yanında yaş da yanar”, “şeriatın kestiği parmak acımaz” ilkesizlikleriyle hareket edildiğini biliyoruz. Bu dönemde liberallerin, AKP Cemaat ikilisi ile saf tuttuklarını da unutmadık umarım. HHH Politikada sıkışık dönemler birikerek, yoğunlaşarak birbirini izler. Bu sıkışmalarda yeni saflaşmalar, yeni savrulmalar yaşanır. Anayasada değişiklik yapan ünlü referandum da böyle bir sıkışma anını gösterdi bize. Ergenekon davalarındaki tökezlemeler nedeniyle işi sıkı tutmak gerektiğini düşünen AKP Cemaat liberal üçlüsünün işbirliği sonuç verdi. Ama aynı zamanda bu üçlü arasındaki ittifakın bozulma emarelerinin ortaya çıkmaya başladığını da gösterdi. HSYK’deki değişikliğin ünlü dershaneler meydan muharebesi ile birlikte ibreyi Cemaat’ten yana çevirmesi, Cemaat’in MİT üzerinden iktidar partisine saldırması, nihayet 1725 Aralık operasyonları ile AKP’li bakanların akıllara sığmaz yolsuzluklarını deşifre etmesi, bardağı taşıran damla oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile saraya taşınmış olsa da, daha güçlü mü, daha zayıf mı olduğu henüz açıklığa kavuşmamış olan Erdoğan, dağılan, denetim altına almakta zorlandığı kadrolarını ve seçmen kitlesini nasıl tutacağını bilemiyor. Bulduğu çare otoriteyi güçlendirmek, polisiye önlemleri artırmak, işleri tek elden yönetmenin ki bu da kadrolarına yeterince güvenmediğini gösteriyor planlarını yapmaktan ibarettir. HHH Gittikçe yoğunlaşan ve bu kez öncekilerden farklılaşmaya başlayan sıkışma, gittikçe yükselen, kendine güveni artan toplumsal hareketlenmeyle de başka bir karakter kazanma eğilimindedir. Bu türden sıkışmalarda ne yapacaklarını bilemeyen liberaller ise yeni ittifak arayışlarına girdiler. Dış faktörün belirsizliği fena halde canlarını sıkıyor. Güç ibresinin neyi gösterdiğini tam kavrayamadılar. Kendilerine Kemalist diyen bir kesimin de AKP konusunda kuşkularından kurtulduğu anlaşılıyor. Saflaşmalar henüz tamamlanmış değildir. Bu arada sıkışmanın bir diğer temel öğesi Kürt hareketidir. Kürt siyasetçiler bir yandan demokrasinin gelişmesini istiyor ama öte yandan azıcık demokrasinin son kırıntılarını da yok etmeye çalışan iktidar partisiyle “çözüm” pazarlığındadırlar. Kürt hareketi seçimlerde solla, “çözümde” AKP ile iş görmek gibi bir ikilem içindedir. HHH Saflaşmalar yakın zamanda tamamlanacaktır. Liberaller de, sosyal demokrasi ile bağını koparan CHP de, kendilerine ulusalcı diyen çevreler de, Kürtler de kararlarını verecekler. Verecekleri kararlar kendi içlerinde ayrışmaları da zorunlu kılacaktır. Saflaşmalarda kendine yer arayan, birdenbire “özgür basını” hatırlayan Cemaat çevresi ise kendine gelecek; antikomünist şeriatçı ideolojik formasyonuna geri dönecek, barış çubuğunu umutsuzca AKP’ye uzatacaktır. Çürüme had safhadadır; siyasetin şimdi güçlü görünen aktörleri, toplumsal halk hareketlerinin karşısında dikiş tutturamazlar. Sol bu kez treni kaçırmamalı, varlığını güçlü bir şekilde hatırlatmalıdır. O zaman saflar sürprizlerle yeniden şekillenecek, ülkenin geleceği için bir araya gelmeye cesaret edenler, politik sıkışmanın etkin bir aktörü olarak “buradayız” diyebileceklerdir... Ya da gericilik, zorbalıkla silahlanmış olarak bir kere daha egemen olacaktır. ‘Bizi yıldırmak istiyorlar’ Baba Kurt “4.5 yıldır bizi ve bize destek veren sivil toplum örgütlerini yıldırmak istediler. Bizler de inadına, bu yolun bizi yıldırmadığını, yıldıramayacağını, katillerin hak ettikleri cezayı alıncaya kadar mücadeleyi sürdüreceğimizi söylüyoruz” diyor. ‘Meşe odunluya’ l Doğukan Bilir’i döven polislere 3 biner TL ceza 12 taksit CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Gezi Direnişi sırasında 2 Haziran 2013’te Doğukan Bilir, yanında bulunan Ali İsmail Korkmaz ve bir gençle birlikte Sanayi Sokak’ta dövülmüştü. Bilir’i Ali İsmail Korkmaz’la aynı dakikalarda ve aynı sokakta döven üç polis ve bir sivil hakkında “basit yaralama” suçundan Eskişehir 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Mahkeme ilk duruşmada, Bilir’e yönelik eylemin işkence kapsamına girebileceğini ifade ederek, dosyayı ağır ceza mahkemesine göndermişti. Fakat Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçe belirtmeden görevsizlik kararını kaldırmış ve dosyayı 9. Asliye Ceza Mahkemesi’ne geri göndermişti. Davanın önceki gün yapılan duruşmasında, Bilir’i döven polisler Hüseyin Engin, Selçuk Bal ve Şaban Gökpunar ile Gezi eylemleri sırasında elindeki sopayla görüntülendiği için “meşeli saldırgan” olarak bilinen Serkan Kavak 3 biner TL para cezasına çarptırıldı. Mahkeme, sanık polislere verdiği 3 bin TL para cezasını ertelerken, Kavak’ın para cezasını 12 eşit taksitte ödemesine karar verdi. Kararı temyiz edeceklerini belirten Bilir’in avukatı Ali Çuvalcı, “Bu kararla polise ‘adam dövebilirsin bir şey olmaz’ deniliyor” dedi. Öte yandan İstanbul’daki Gezi eylemlerinde polisin orantısız güç kullanımıyla ilgili olarak yaklaşık 270 kişinin şikâyetçi olduğu soruşturmada, savcının daha dosyalara bakmadığı ortaya çıktı. hürriyet.com.tr’de yer alan habere göre, polislere yönelik 2 bireysel şikâyette ise savcı özel bilirkişi Ulusal Kriminal Büro’ya görüntü ve delillerin rapor haline getirilmesi için 1 ay süre verdi. Mağdur avukatları elinde delil olan şikâyetçilere, ana dosyadan ayrılıp bireysel şikâyet yoluna gitme çağrısı yaptı. Gezi’de gözünü kaybeden 2 kişinin avukatı Bekir Korkmaz, “Yeni savcı dosyanın kapağını daha kaldıramamış. Bireysel soruşturmalarda ilerleme daha olası” dedi. Dava tiyatro sahnesine döndü CİVAN DEĞER 2010’da polis tarafından öldürülen Şerzan Kurt’un ailesi: ‘Savcı daha dosyalara bakmadı’ BATMAN Muğla Üniversitesi’nde 2010’da çıkan olaylarda polis memuru Gültekin Şahin tarafından vurularak öldürülen Şerzan Kurt’un ailesi 4.5 yıldır gelmeyen adalete ve polis memuru Şahin’in yargılama sürerken emekli edilmesine isyan etti. Bugün yapılacak duruşma öncesi gazetemize konuşan anne Necla Kurt, “Son duruşmada mahkemenin birer tiyatro sahnesine dönüştüğünü gördük” derken, baba Ömer Kurt, “Bu saatten sonra oğlumuzu geri getiremeyeceğimizi biliyoruz. Amacımız, polislerin devletin de gücünü kullanarak böyle hoyratça, keyfi bir şekilde gençlerimizi ve çocuklarımızı öldürmesine engel olmak” dedi. Batman’daki evlerini oğullarının re simleriyle süsleyen anne Necla ve baba Ömer Kurt, 4.5 yıldır gelmeyen adaleti bekliyor. Oğlunun hedef alınarak öldürüldüğünü belirten anne, “O dönem hükümet açılım sürecini başlatmıştı ve Marmara’da, Ege’de Kürt emekçilere, öğrencilere yönelik çeşitli bahanelerle linç girişimleri yaşanıyordu. O polisin orada mafyavari karanlık güçlerle ilişkisi var. Şantajla haraç kestikleri ortaya çıktı. Bu polis, devlet gücünü kullanarak isteklerini hayata geçirme çabasını göstermiştir” dedi. Duruşmanın Eskişehir’e alındığını, ilk duruşma için Muğla’ya gittiklerinde öğrendiklerini anlatan baba Ömer Kurt, “Mahkeme yerinin değiştirilmesi, bizim adalete olan güven ve inancımızı kırdı” dedi. Baba duruşma sırasında yaşanan adaletsizliği şöyle anlattı: Polis elini paralel bir şekilde doğ rultarak, ‘havaya ateş ettim’ dedi. Ağzı yalan söylüyordu fakat bedeni doğru söylüyordu. Bunu fark eden mahkeme başkanı ise ‘elini havaya kaldırarak sanığa havaya ateş ediyordun değil mi?’ diyerek sanığın yanlışını düzeltmeye çalışıyordu. Oysa ki görüntülerde de kolu yere paralel bir şekilde hedefe odaklanarak ateş ettiği görülüyordu. Sanık hep korundu” dedi. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sanık polise sadece 24 ay terfi durdurma cezası verdiğini, emeklilik haklarının korunması için de dava bitmeden emekli ettiğini vurgulayan anne Necla Kurt, “Yeniden yargılama başladığında o polis ilk duruşmaya gelmedi. 5 Aralık’taki ikinci duruşmada da davayı yeni öğrendiğini söyleyip ek süre istedi. Son duruşmada mahkemenin birer tiyatro sahnesine dönüştüğünü gördük” dedi Adli Tıp: Gaz kapsülü, plastik mermi veya sert bir cisim kafasına çarptı l Baran Tursun’un evine haciz geldi Berkin’i öldüren darbe kafasına CANAN COŞKUN Gezi Parkı Direnişi sırasında Okmeydanı’nda polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle 15 yaşında hayatını kaybeden Berkin Elvan için Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan rapor tamamlandı. Berkin Elvan’ın “künt kafa travması” sonucu gelişen beyin kanaması sonucu hayatını kaybettiğini tespit eden kurul, buna neden olabilecek 3 neden belirledi. Kurul, travmanın oluşumuna “gaz tüfeği kapsülü veya plastik merminin doğrudan kafaya isabet etmesi”, “düşürülmesi sonucu kafasını çarpması” veya “küntsert bir cisim ile kafasına vurulmasının” neden olabileceğine dikkat çekti. İstanbul 1. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan rapor, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma dosyasına girdi. Oybirliği ile hazırlanan raporda, Berkin Elvan’da meydana gelen künt kafa travmasıyla ilgili ihtimallerden birinin gaz tüfeği kapsülü veya plastik merminin doğrudan kafaya isabet etmesi olduğu belirtildi. Rapora göre ikinci ihtimal ise meydana gelen künt travmanın travmatik değişimine bakıldığında Berkin’in düşmesi veya düşürülmesi sonucu kafasını çarpması. Son ihtimal olarak da Berkin Elvan’ın kafasına künt ve sert bir cisimle vurulması gösterildi. Berkin Elvan’ın kafasındaki yumuşak doku ve kemik dokusunda isabet eden cismin özelliğini yansıtacak bir lezyonun görülmediği belirtilen raporda, mevcut delillerle travmanın tam olarak nasıl meydana geldiği hususunda tıbben ayrım yapılamadığı ifade edildi. Raporda, Berkin Elvan’daki künt kafa travmasının; gaz tüfeği kapsülü veya plastik merminin sert bir yüzeyden sekmesi ya da havadan serbest düşmesi sırasında kafaya isabet etmesiyle oluşmasının mümkün olmadığı ifade edildi. Öte yandan raporda gaz kapsülünün veya plastik merminin ateş edildiği mesafenin, hedef gözetilerek ateş edilip edilmediği hususunun tıbben belirlenemediği belirtilerek, bu durumun adli soruşturmayla aydınlatılmasının uygun olduğu vurgulandı. ‘Parayı verirsek oğlumuz affetmez’ HAKAN DİRİK İZMİR Bornova’da dur ihtarına uymadığı iddiasıyla polis Oral Emre Atar tarafından 25 Kasım 2007’de öldürülen Baran Tursun’un ailesinin evlerine, polis Atar’ın avukatlık masrafını ödemedikleri gerekçesiyle haciz konuldu. Baran Tursun’un babası Mehmet Tursun, “Oğlumuzun katiline para vermek kanımıza dokunuyor. Oğlumuzun canını aldıkları yetmiyormuş gibi, malımızı da almak istiyorlar. Bu parayı verirsek oğlumuz bizi affetmez. Ödemeyeceğiz. İbret olsun diye mallarımızı satsınlar. Bu intikam operasyonudur” dedi. Mahkeme aşamasında, anne Berin Tursun aleyhine, oğlunu öldüren polise hakaret ettiği savıyla dava açıldı. Davayı kaybeden Berin Tursun’a, polis Atar’ın 1734 liralık avukatlık ücreti çıkarıldı. Ancak aile, “Oğlumuzun katiline para vermeyeceğiz” diyerek ödemeyi reddetti. Bunun üzerine icra takibi başlatıldı. Ancak 1734 liralık borç için ailenin 5 dairesi haczedildi. Daireler satışa çıkarıldı. Tursun, “İcra müdürlüğüne giderek, 1700 küsur liralık borç için niye 5 daireye haciz koyduklarını sordum. Dalgınlıklarına geldiğini, itiraz etmemizi söylediler. Etmeyeceğiz. İbret olsun” dedi. Psikolojisi bozulmuş Berkin Elvan’ın toprağa verildiği 11 Mart 2014 günü Facebook üzerinden “Neymiş ekmek almaya gidiyomuş kafana sıkan çeviğin ellerinden öperim” diyerek hakaret eden polis memuru Ufuk Çolak’ın yargılanmasına dün başlandı. Çolak emniyet ifadesinde bu olay nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu, hesabın da kendisine ait olmadığını iddia etti. Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan ise “Ölüye bile saygıları yok” dedi. Duruşmaya, “Suçu ve suçluyu övme” suçundan 2 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanan polis Ufuk Çolak katılmadı. Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ve babası Sami Elvan ise hazır bulundu. Aileye Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik de destek verdi. Duruşma 31 Mart 2015’e erteledi. (Fotoğraf:AA) Savcı 4. beraatı da temyiz etti İstanbul Haber Servisi Mısır Çarşısı’nda 1998’de meydana gelen ve 7 kişinin ölümü, 127 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan patlamaya ilişkin Yargıtay’ın bozma kararının ardından sosyolog Pınar Selek’in 4. kez beraat ettiği davada, savcı kararı temyiz etti. Savcı Yılmaz Kıstı, 5 Aralık’ta açıkladığı dava hakkındaki görüşünde de Selek’in devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmesini istemişti. Savcı Kıstı, davanın görüldüğü İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazdığı süre tutum dilekçesinde, Selek ve Abdulmecit Öztürk hakkında verilen beraat kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtti. Sanıklar aleyhine temyiz yoluna gideceğini kaydeden savcı Kıstı, temyiz nedenlerini içeren ayrıntılı dilekçe hazırlamak için gerekçeli kararın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesini istedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle