29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 ARALIK 2014 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Bilirkişi raporuna itiraz eden 3 eski bakan, komisyona ‘yetki sınırı’ çizdi, mal varlıklarını açıklamaya çalıştı Komisyona dayatma EMİNE KAPLAN ANKARA TBMM Soruşturma Komisyonu’nca mal varlıkları “orantısız” bulunan 3 eski bakan, itiraz ettikleri bilirkişi raporunun “önyargılı ve taraflı” olduğunu ileri sürerken komisyonun mal varlıklarıyla ilgili soruşturma yetkisinin sınırlı olduğunu savundu. Zafer Çağlayan, 700 bin TL’lik saatin finansmanı konusunda komisyona verdiği ifadeyle çelişirken Muammer Güler, kızının orantısız bulunan mal varlığını “aile fertlerinin yardımı”yla açıkladı. Güler, oğlunun mal varlığını ise “İyi derecede İngilizce ve Rusça” bilmesine bağladı. Egemen Bağış, 500’er bin TL’ye satın alınan 3 evle ilgili tapu kayıtlarını gönderirken nasıl alındığına açıklık getirmedi. Çağlayan ve Güler, TBMM Soruşturma Komisyonu’na önceki gün sunduğu itiraz dilekçesinde, komisyonun görev ve yetkisinin sadece soruşturma önergesinde belirtilen fiil ve bakanlık görevini yürüttüğü süre ile sınırlı olduğu, bakanlık öncesi veya sonrasına ilişkin işlem ve eylemleri ise soruşturma yapma yetkisinin bulunmadığını belirtti. Bağış ise itiraz dilekçesinde, maddi menfaat eylemlerinin 2013’te işlendiği iddiasının bulunduğunu, bu nedenle komisyonun 2013 yılı öncesine ait mal varlığını araştırma yetkisinin bulunmadığını savundu. Bakanların, itirazları şöyle: ‘Hoş Geldin Küba’ II Dün SSCB’nin çöküşünü, Gorbaçev ’in “ihanetiyle” açıklayan kolaycılık, yarın Küba “sosyalizminin” çöküşünü Raul’un ihanetiyle açıklayacak. Ancak “felaketi” insanlara indirgememek gerekiyor. Sosyalizm, kapitalizmin aşılması, üretici güçlerin serbestçe gelişmeye başlaması değil mi? 5070 yıl boyunca bu gelişme içinde yaşandıktan sonra, nasıl oluyor da bu toplumlar, biriki haininin eliyle kapitalizme, sosyalist toplumun insanının hiçbir sınıfsal direnişiyle karşılaşmadan, kolaylıkla geri dönebiliyorlar? Yoksa bir iki haninin değil de hâlâ tanımlanmayı bekleyen bir egemen sınıfın tercihleriyle mi karşı karşıyayız? Sakın bu toplumlardaki toplumsal sistem, sosyalizm değil de kapitalizmle (kolaylıkla “geri dönebilecek” kadar) ortak yanları olan bir şey olmasın? Gelin “sosyalist”, Küba’nın serbest piyasa düzenine geri dönme süreci üzerinde düşünmeye, başından başlayalım. Ocak 1959’da Batista diktatörlüğünü deviren devrimci koalisyonun iki kanadı vardı. Bağımsızlıkçı, özgürlükçü, halkçı entelijansiya (kentlerde öğrenci hareketi) önderliğinde kısmen yoksul köylülerin desteğini alan silahlı FidelChe kanadı ve kentlerde grevlerle, isyanı destekleyen sendikal hareket, bunun içinde, belli bir varlığa sahip Komünist Partisi. ABD yeni yönetimi hemen tanıdı. Yeni yönetim, Küba’da “çarpık kapitalizmi” düzeltmek, köylülere, yoksullara verdikleri sözü tutmak için, Mayıs 1959’da, yaklaşık 4000 dönümden büyük mülkleri parçalayarak dağıtmayı amaçlayan bir toprak reformunu açıkladı. Toprak reformu ABD şirketlerinin mülklerini de vuruyordu. ABD yönetimi tavrını değiştirdi. Bu aşamada, Küba hükümetiyle SSCB arasında bir diplomatik ilişki yoktu. ABD, Küba ekonomisini çökertme amaçlı adımları atmaya, düzenli olarak ithal ettiği 700.000 ton şekeri almayacağını açıklayarak başladı. Bu noktada SSCB devreye girerek şekere talip oldu. Fidel hükümeti de ABD şirketlerini devletleştirmeye başladı. Sonrası tarih... Bu ortamda, Küba’nın bağımsızlıkçı, halkçı, eşitlikçi rejimi, ABD emperyalizminin gizliaçık sabotajları karşısında ayakta kalabilmek için hızla merkezileşerek otoriterleşti, SSCB’nin ekonomik ve askeri desteğine, devlet mülkiyetine dayalı bir kalkınmacı kumanda ekonomisine bağımlı hale geldi. Bu özelikleri bir araya koyunca, ne yazık ortaya üretici güçlerin ve özgürlüklerin gelişmesi açısından kapitalizme alternatif, bir ekonomik toplumsal “sistem” (kapitalizmden komünizmden geçiş süreci olarak sosyalizm) çıkmıyor. Sermaye ne bireysel özel mülkiyete, ne de kapitalist girişimcinin varlığına indirgenebilir. Sermaye bunları da kullanarak kendini yeniden üreten bir toplumsal metabolik sistem (Metzaros), canlı emek tüketen bir “kâr makinesi” (Deleuze, Guattari), bu tanımları da kapsayan en yoğun ifadeyle bir toplumsal ilişkidir (Marx). Sermaye, canlı emeği tüketerek kendine katmadan var olamayan bir vampirdir (canlı organizmaya yabancı olduğu için cansız, ama hareket halinde olduğundan ölü değil). Bu yüzden, kapitalistlerin bireysel özel mülkiyetlerini devlet mülkiyetine çevirmek yetmez. Vampirin canlı emeği egemenlik altında tutmasına, tüketmesine olanak veren, toplumsal ilişkilerin de (ideolojileri ve öznellikleriyle birlikte) yıkılması gerekir. Bu çekirdek ailenin, sivil toplumun (ekonomisiyaset ayrımı), eğitim, sağlık, cezalandırma, savunma örgütlenmelerinin, devletin (hiyerarşik merkezlerden oluşan ağ yapılı organizmanın) dönüştürülmesi demektir: Vampiri öldürmek gerekir! SSCB’nin, Küba’nın sosyalizm tanımını alacak noktaya kadar ilerleyebildiğini, vampiri öldürebildiğini söylemek zor. Bu toplumlarda, ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler, doğrudan üreticilerin özgürlüklerini geliştirecek pratikleri üretecek, destekleyecek yöne dönüştürülemediler; vampiri tuttular ama kalbine kazığı (doğrudan üreticilerin özyönetimi) saplayamadılar. Başlarının üzerinde dolaşan uluslararası vampirin dişlerinden korunamadılar, dirençlerinin tükendiği noktada, egemen sınıfları piyasa kapitalizmine kolaylıkla dönebildi. SSCB, Çin ve Küba devrimleri vampiri neden öldüremediler? Sosyalizmi inşa süreci tıkanınca, çürüme başlayınca yönetici sınıflar(!?) neden çareyi sosyalizm projesi içinde aramadılar? Neden, piyasa ilişkilerini, uluslararası kapitalizmi denemeyi seçtiler? Kapitalizmin yapısal krizi içinde kitle hareketlerinin tarih sahnesine dönmeye başladığı bir dönemdeyiz. Sosyalizmin, yenilenebilmek, bu hareketlere, sınıflar mücadelesine uyum sağlayabilmek için bu sorulara tatmin edici cevaplar vermesi gerekiyor. Aklama kararı çıkarmak için AKP’de taktik savaşı TBMM Soruşturma Komisyonu’nun 4 eski bakanla ilgili Yüce Divan oylamasını 5 Ocak’a bırakmasında komisyondan “aklama” kararı çıkmasına yönelik taktik savaşının etkili olduğu kaydediliyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın TBMM Genel Kurulu’nda AKP’li milletvekillerinin Yüce Divan eğilimi nedeniyle oylamayı şansa bırakmak istemediği kaydediliyor. Ancak komisyondan aklama yönünde karar çıksa bile Genel Kurul’da muhalefetin vereceği Yüce Divan’a sevk önergesinin gizli oylamasında AKP’den fire çıkacağına dikkat çekiliyor. Erteleme Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında Yüce Divan konusunda görüş ayrılığı yaşanmasına bağlanırken 5 Ocak’a kadar parti içinde nasıl bir süreç yaşanacağı merak ediliyor. Erdoğan’ın kararından vazgeçmemesi durumunda komisyondan bakanlarla ilgili bir Yüce Divan’a sevk kararının çıkmasının zor olduğuna dikkat çekilirken oylamanın kritik olacağı değerlendirmesi yapılıyor. Erdoğan’ın Genel Kurul’da gizli oylama yalamaya yer verilmediği...) TBMM ve Bakanlar Kurulu üyelerine ait mal bildirim formunda, böyle bir bölüm ve sütun bulunmadığı gibi, mevzuatta da buna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu tespit de raporun önyargıyla hazırlandığının kanıtı niteliğindedir. Kendisiyle çelişti: Bilirkişi, saatin finansmanına ilişkin bir açıklamaya yer verilmediği, bu açıklama yerine ‘üstü kapalı’ şekilde kardeşinden olan alacağını tahsil ederek saatin finansmanını sağladığı şeklinde bir beyanda bulunmuştur. Bu beyan da tamamen yanlış, mevzuata uymayan bir değerlendirme içermektedir. Matbu mal bildirim formunda böyle bir bölüm ve sütun bulunmamaktadır. Çağlayan, komisyona “Şirket hisselerini devrettiğim kardeşimin yapmış olduğu ödemeyle saatin ödemesini yaptım” demişti. Düğün takılarıyla almışlar: Sapılacak olması nedeniyle işi şansa bırakmak istemediği konuşuluyor. Ancak komisyondan 4 bakanla ilgili aklama yönünde karar çıksa da muhalefetin Genel Kurul’da vereceği Yüce Divan’a sevk yönündeki önergesi de gizli oylanacak. Kulislerde, Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki görüş ayrılığının giderilememesi durumunda AKP’li milletvekillerinin Genel Kurul’da Yüce Divan’a sevk yönünde oy vermesini engellemek için muhalefetin önergesini açık oylatma taktiği geliştirebileceği dile getirildi. Anayasada ve TBMM İçtüzüğü’nde 2001’de yapılan değişiklikle soruşturma önergelerinin Genel Kurul’daki oylamasının gizli yapılması hükmü getirildi. İçtüzükte, muhalefetin Yüce Divan’a sevk önergesinin nasıl yapılacağına ilişkin açık bir hüküm bulunmuyor. Ancak 2002’de eski Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın hakkında kurulan soruşturma komisyonu, Aydın’ın Yüce Divan’a sevk edilmemesi yönünde karar verdi. TBMM’de 14 Şubat 2002’de muhalefet partilerinin verdiği Yüce Divan’a sevk önergesi gizli oylanmıştı. Parti içinde çok sayıda milletvekili, bakanların Yüce Divan’da aklanması gerektiğini düşünüyor. Parti kulislerinde, “Bakanların Yüce Divan’a sevk edilmesi partiyi de milletvekillerini de rahatlatır. Bu seçmene daha anlatılabilir bir durumdur. Böyle bir durum ‘17 Aralık darbe girişimi’ tezinin çökmesine neden olmaz. Tam tersine hem darbe girişimlerine geçit vermiyoruz hem de akıllarda hiçbir soru işareti bırakmamak için bakanları Yüce Divan’a gönderiyoruz denir” görüşü dile getiriliyor. Bazı parti yöneticileri ise 4 eski bakanın kendilerinin ilk başta TBMM Başkanlığı’na dilekçe vererek soruşturma komisyonu kurulmasını istediğine dikkat çekerek “Meclis’te aklansalar bile üzerlerinde bir yafta kalacak. Ben olsam Yüce Divan’da yargılanmak isterim. Kendilerinin bunu istemeleri doğru olur” görüşünü ifade ediyor. Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki görüş ayrılığının aşılamaması durumunda partide sıkıntı çıkmaması için bakanlara bu yönde beyanda bulunmalarının istenebileceği kaydediliyor. madığı...) Oğlum, İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi mezunu, 37 yaşında, çok iyi derecede İngilizce ve Rusça bilmektedir. Ayrıca kendisinin serbest meslek mensubu olması sebebiyle mal bildiriminde bulunma zorunluluğu da bulunmamaktadır. Bu iddialar için “kovuşturmaya yer olmadığı”na karar verilmiştir. ABD zoruyla ‘sosyalizm’ lih Çağlayan ve Çağan Çağlayan’ın taşınmaz alım ve bankacılık işlemlerine ilişkin finansmanın kaynağının sadece maaşlar olduğu iddia edilmiştir. Söz konusu finansman her iki düğünde elde edilen altın, mücevherat ve döviz satışından sağlanmıştır. ZAFER ÇAĞLAYAN: Kardeşinin parası altından: (Abdullah Habbani’nin şirketi Simay Altın’tan kardeşine gönderilen 2.4 milyon TL) Şenol Çağlayan, 2.4 milyon TL’lik altın ve mücevharatını Çağlayan’a olan borcunu ödemek üzere bozdurmuştur. Şirket de bir taraftan bu mücevheratı aldığını düzenlediği gider pusulasında gösterirken diğer taraftan ilgili tarihte vergi dairesine beyan etmiştir. Artışa ‘sütunda yok’ savunması: (Mal bildirimindeki artış ve azalışlarla ilgili olarak herhang ibir açık MUAMMER GÜLER Rehinli hesap: (Eşi, oğlu ve kızının ortak hesabında 3 Mart 2013 tarihi itibarıyla 233 bin TL bulunduğu, bu tarihten sonra bakiye bilgilerine rastlanmadığı...) Söz konusu para ilgili şubenin eski yöneticisi tarafından gerçekleştirilen ve halen mahkemede yargı süreci devam eden işlemler nedeniyle ilgili banka tarafından 18 Ocak 2011 tarihinde açtırılan vadesiz hesaptır. Yargı süreci sonuna kadar bankanın rehin ve blokesi bulundurulmaktadır. Eşinin konutunun parası ödenmedi: (Eşi Neva Güler adına Ça nakkale Ayvacık’ta alınan taşınmazın mal bildirimine konu edilmediği...) İddiaya konu taşınmaz, eşim ve iki kız kardeşi adına üçte birer hisse ile alınmıştır. Eşime ait payın bedeli kız kardeşi tarafından ödenmiş ancak bu bedel halen eşim tarafından ödenmemesi nedeniyle mal bildiriminde belirtilmemiştir. Ocak 2015 tarihli mal bildiriminde bu husus beyan edilecektir. Kızıma aile fertleri yardım ediyor: (Kızı Burcu Güler’e ait taşınmaz ve bankadaki gelirleri ile orantılı olmadığı...) Bu hesaplar, 2008’den itibaren çeşitli bankalara benim de katkılarımla yatırılan ve daha sonra da maaş ve kira gelirleri ilave edilen miktarlardır. Hesaplara konu olan tutarların bir kısmının aile fertlerinin katkıları ile oluşması gayet tabiidir. Oğlumun mal bildirim zorunluluğu yok: (Oğlu Barış Güler’in mal varlıklarının gelirleri ile orantılı ol EGEMEN BAĞIŞ 3 taşınmazın hesabı: (500’er bin TL’ye aldığı 3 taşınmaz) 2010, 2011’de edindiği taşınmazlarla ilgili şüpheli bir mal varlığı hareketi söz konusu değildir. Hukuken değil siyaseten açıklamak gerekirse 3 konutun bir tanesi satılan bir taşınmazın gelirleriyle alınmış, biri annesinden ağabeyiyle birlikte ortaklaşa devralınmış, diğeri inşaatın başından itibarendir. Bağış, 3 konutun tapusu ile şirketlerine ilişkin özel mali müşavir raporunu komisyona gönderdi. l AYM PERŞEMBE GÖRÜŞECEK jet inceleme ‘Makul şüphe’ye ALİCAN ULUDAĞ ARALIK 2013 Barış Güler’in ev aramasında polisin çektiği fotoğraf 17 ARALIK 2014 Habbani, paralarını faiziyle adliyeden aldı 23 Vampiri öldürmek gerekir ANKARA Anayasa Mahkemesi, “makul şüphe” durumlarında polise arama yetkisi veren yargı paketini perşembe günü yapacağı toplantıda gündemine aldı. Hükümetin 67 Eylül olayları sonrası Meclis’e sunduğu yargı paketi yasalaştıktan sonra 12 Aralık günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayı ile yürürlüğe girmişti. CHP de 17 Aralık’ta Yüksek Mahkeme’ye başvurarak, paketin bazı maddelerinin iptalini istemişti. Anayasa Mahkemesi, CHP’nin başvurusunu 8. gününde ele alacak. Mahkemenin yarın yargı paketinde görüşeceği düzenlemeler şöyle: “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı ve yardımcılarının görevlere ve bu görevlerden başka görevlere atanmalarında yetkili mercie (HSYK’ye) görüş bildirme uygulamasına son verilmesi. Yargıtay’da tetkik hâkimlerinin görevlendirilmesinde Yargıtay Başkanı’nın devre dışı bırakılarak atamaları tamamen ‘Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapması. HSYK’nin ceza mahkemeleri arasında ‘ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak daireler arasındaki iş dağılımı’ yapması. Ceza Muhakemesi Yasası’nın ‘Şüpheli veya sanıkla ilgili arama’ başlıklı 116. maddesinde yer alan ‘Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir’ hükmündeki ‘makul şüphe’ ifadesi. ‘Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar’da somut delillere dayanan kuvvetli şüphe varsa şüpheliye veya sanığa ait taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar kapsamında da iletişimin tespiti, dinlenmesi kayda alınması ve teknik araçlarla izlenmesi. Soruşturma evresinde avukatın dosya içeriğini inceleme veya belgelerden alma yetkisinin, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilmesi.” 35 kuruşu faiziyle aldı CANAN COŞKUN 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması şüphelilerinden Barış Güler ile babası eski bakan Muammer Güler arasında operasyon sabahı geçen konuşmada “35 kuruş” olarak ifade edilen para iade edildi. Söz konusu konuşmada Muammer Güler oğluna, “Kaç para var evinde” diye soruyor, oğul Güler de “35 kuruş bir şey, 1 trilyon” diye yanıt veriyordu. Soruşturmanın bir numaralı şüphelisi Rıza Sarraf’ın çalışanı Abdullah Habbani de 2 kilo külçe altınla 1 milyon TL, 800 bin Avro ve 60 bin doları 55 bin TL’lik faizi ile birlikte Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nden valizlerle teslim aldı. Habbani’nin 55 bin TL’lik faizi Kızılay’a bağışladı. 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması hakkında verilen takipsizlik kararının kesinleşmesinin ardından şüphelilerin evlerinde ve işyerlerinde ele geçirilen paralar iade edilmeye başlandı. Eski bakan Muammer Güler’in oğlu Barış Güler dün avukatıyla birlikte Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne gelerek paralarının iade edilmesi için talepte bulundu. Savcılığın paraların iadesi için bankaya yazdığı yazıyla adliye binasındaki Vakıfbank’a giden Güler, 400 bin TL, 300 bin Avro ve 90 bin dolarını hesabına havale ettirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na avukatı ile gelen Abdullah Habbani ise adli emanette bulunan 2 kilo altın ile soruşturma sırasında bankaya yatırılan Türk lirası ve döviz cinsinden parasının iade edilmesi için talepte bulundu. Emanet Savcılığı’na bağlı kasada saklanan 2 kilo altın, Habbani’ye elden teslim edilirken, savcılık tarafından soruşturma sırasında Vakıfbank’a ait mevduat hesabına yatırılan 1 milyon 36 bin TL, 61 bin 300 dolar ve 825 bin 775 Avro’nun iade edilmesi için kendisine yazı verildi. Habbani avukatı ile birlikte bankadaki parasını yasal faizi ile birlikte geri aldı. Yaklaşık 55 bin TL faiz alan Habbani, paraları beraberinde getirdiği bavul ve sırt çantasına doldurarak adliyeden ayrıldı. Habbani’nin Halkbank Mecidiyeköy Şubesi’nden Kızılay’a 29 bin 650 TL, 7 bin 600 Avro ile 550 dolar bağışladığı iddia edildi. Habbani’nin avukatı olan Şeyda Yıldırım yaptığı açıklamada, Habbani’nin teslim aldığı paraların faizini Kızılay’a bağışladığını belirterek “Bu paralar Abdullah Bey’e ait. Rıza Sarraf ile ilgisi yok. Bağış işlemi adliyedeyken yapıldı” dedi. ABD hukuka uymalı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İstanbul’daki 14 Aralık operasyonu kapsamında hakkında yakalama kararı çıkartılan Fethullah Gülen’in iadesine ilişkin kararın, henüz bakanlığa gelmediğini, geldikten sonra yasal çerçevede yapılması gereken işlemlerin yapılacağını söyledi. Yargıtay ve Danıştay üyeliğine atanan 144 kişinin mazbata töreni dün Rixos Otel’de gerçekleştirildi. Törene Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve diğer üyelerin katılmaması dikkat çekti. Kılıç, 2011’de törene Kılıç katılmıştı. Törenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bozdağ, Gülen hakkındaki yakalama kararıyla ilgili Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün, kırmızı bültenle görevli olduğunu belirterek, “Herhangi bir hâkim veya mahkeme yakalama kararı verdiği zaman bunlar Adalet Bakanlığı’na geliyor. Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğümüz konuyu yasalar çerçevesinde bir değerlendirmeye alıyor. İşin özüne ilişkin bir değerlendirme yapması söz konusu değil. Ondan sonra İçişleri Bakanlığı Interpol Daire Başkanlığı’na yazılıyor. Onlar da bunu Paris’te Interpol’ün merkezine iletiyorlar. Onlar da değerlendirme yaptıktan sonra değerlendirmelerini üye ülkelerle paylaşıyorlar. İlgili yerlere gerekli bilgileri iletiyorlar. Sürecin işleyişi bu şekilde” dedi. Bakan Bozdağ, “ABD Gülen’i iade etmezse bu tür durumlarda neler devreye sokuluyor?” sorusuna karşılık da şunları söyledi: “Bizim beklentimiz Türkiye ile Amerika arasında mevcut bulunan anlaşmalar ve uluslararası hukuk çerçevesinde bir karar vermesidir.” ‘Kuvvetli suç şüphesi’ İstanbul Haber Servisi 14 Aralık operasyonunun ardından İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği’nin Fethullah Gülen hakkında vediği gıyaben tutuklama kararının ayrıntıları ortaya çıktı. Kararda şu ifadelere yer aldı: “Şüphelinin TMK kapsamında örgüt kurarak yönettiği yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ve 10 yılı aşkın süredir yurtdışında ikamet ettiği, bir daha ülkeye dönmediği, Amerika’da yaşadığı dikkate alınarak savunmasının tespitinin mümkün olmaması nedeniyle ‘terör örgütü kurma ve yönetme’ suçundan tutuklamaya yönelik hakkında yakalama kararı çıkarılması yönünde hüküm kurulmuştur.” Danıştay’ın özel yetkili dairesi n ANKARA Danıştay Genel Kurulu, son yargı paketi uyarınca dava daireleri arasında yeni işbölümü yaptı. Yargı paketiyle yeni kurulan 16. Daire’nin görev alanı da belli oldu. Başkanlığına Yargıda Birlik Platformu’nun desteklediği Fethi Aslan’ın seçildiği 16. Daire, meslekten çıkarma ve HSYK kararlarına karşı itirazlara bakacak. Özellikle 17 Aralık operasyonu sonrası meslekten ihraç edilen memur ve polisler ile HSYK’nin ihraç etmeyi görüştüğü savcıların dosyası bu daireye gelecek.Danıştay Başkanlık Kurulu, önceki gün toplanarak, yargı paketi uyarınca yeni işbölümü yaptı. İşbölümü kapsamında mevcut dairelerin büyük bölümünün görev alanında bir değişiklik olmadı. Ancak yeni kurulan 16. ve 17. dairelere kritik görevler verildi. 17. Daire TRT Gelirleri Yasası ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklara bakacak. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle