23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr 17 ARALIK 2014 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR Büyük ustanın 99. yaşı, ‘Zübük’ adlı eserinden uyarlanan müzikli tiyatro oyununun galasıyla kutlandı Kültür Servisi Aziz Nesin’in 99. yaşı, büyük ustanın “Zübük” adlı eserinden uyarlanan müzikli tiyatro oyununun galasıyla kutlandı. 100’e 1 kala düzenlenen gala gecesi, aynı zamanda Aziz Nesin’in 100. yaşı nedeniyle 2015’te düzenlenmesi planlanan etkinliklerin de başlangıcı oldu. Tiyatrokare tarafından Nedim Saban’ın yönetmenliğinde sahneye taşınan “Zübük”ün tüm geliri NeNesin Vakfı çocukları ve Ali Nesin. sin Vakfı’na bağışlandı. Oyun, bugüne göndermeleriycukları, Aziz Nesin’in 99. yaşına özel le de sık sık alkışlarla bölündü. Zübük’ün olarak hazırlanan doğum günü şaryönetmeni Nedim Saban, gelecekten kısını söyleyerek Ali Nesin ve Neumutlu olduğunu dile getirdi. Ali Nesin sin Vakfı Yöneticisi Süleyman Cide babası Aziz Nesin’le anılarını paylaştı hangiroğlu ile doğum günü pastasahnede. Yine bu anılarla birlikte umudu sını kestiler. Doğum günü şarkısı Tuve mücadelenin gücünü hatırlattı: “Çona Orhan ve Nedim Saban tarafıncuklarımızın bir fidan ve geleceğin dan gala gecesine özel olarak hazırumudu olduklarına bir kat daha fazlandı. Çocuklar, söyledikleri şarkıyla la inanıyorum. Geleceğimizin parlak Aziz Nesin’e seslendiler: “Bu şarkı olduğunu düşünüyorum” Oyunun arbizden sana gelsin/ rahat ol Aziz dından sahneye çıkan Nesin Vakfı çodede/ Şimdiki çocuklar harika.” Aziz Nesin İyi ki doğdun Küçük Prens’in Başına Neler Gelecek Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’na (FSEK) göre bilim ve sanat eserleri, sahibinin ölümünden 70 yıl sonrasına kadar korunur. 70 yıl dolmuşsa eser sahibinin mirasçılarından izin almadan ve tabii telif ücreti de ödemeden isteyen serbestçe bu yazarın eserlerini basılabilir. Celâl Üster “Her Yayıncı Küçük Prens’ini Bekler” başlıklı yazısına (14.12.14) “Fransız yazar SaintExupéry’nin kült kitabının telif hakları artık serbest…” cümlesiyle başlıyordu. Saint Exupéry’nin ölümünün 70. yıldönümünün 31 Temmuz 2014 olduğunu belirtip “FSEK gereği 1 Ocak 2015’ten itibaren ‘Küçük Prens’ çevirileri okur gözünde birbiriyle yarışacak” diyordu. “Küçük Prens”in satışta bulunan tek çevirisi Fatih Erdoğan imzasını taşıyor. (Mavi Bulut Yay.) 1995’te yasa değişip 70 yıl kuralı getirilmeden önce Cemal Süreya Tomris Uyar, Selim İleri, Ahmet Muhip Dıranas, Nihal Yeğinobalı gibi önemli yazar ve çevirmenlerin çevirileri de basılabiliyordu. Bu açıdan baktığınızda “Küçük Prens” çevirileri “özgürlüğüne kavuşacak” ve bu kıymetli çevirileri ve tabii yeni yapılacak çevirileri de okuyabileceğiz. Bu olumlu bir şey... Ama cehenneme giden yolların iyi niyet taşları ile örülü olduğu sözünü de unutmayıp çeviri özgürlüğü derken neler olabileceğini de düşünelim. Celâl Üster “Küçük Prens”in Türkiye ile ilgili satırlar nedeniyle sansüre uğrayabileceği endişesinden söz ediyor. Haklı. Başka sakıncalar da var. 70 yıl kuralı nedeniyle serbestçe yayımlanan Victor Hugo’nun “Sefiller”inin kitapçılarda tam 96 çeşit çevirisine ulaşabilirsiniz (bkz. kitapyurdu.com). Bu çeviriler 1981 sayfa ile 48 sayfa arasında değişiyor. Kısaltan, kırpan, kafasına göre yeniden yazan, hatta dipnotta Victor Hugo’ya “Halt etmişsin sen!” diye ayar veren bile var. Bir yazarın eserlerinin üzerinden korumanın kalkması onun eserlerini serbestçe tahrif etme hakkı verir mi? Sahipsiz kaldığı için tepe tepe kullanılabilirmiş gibi görünüyor ve öyle yapılıyor. Ama öyle değil. Bir kere mirasçıları ninelerinin dedelerinin eserlerinin haklarını korumak için dava açabilir ve bu eserleri tahrif edenlerden manevi tazminat alabilir, eserlerin orijinallerine sadık olarak yayımlanmasını sağlayabilir. Ama Türkiye’de dava açmak çok pahalı bir iştir. Avukat masrafı, bilirkişi ücreti derken binlerce liraya mal olur. Dava yıllarca sürer. Paranız ve sabrınız varsa manevi tazminatı kazanırsınız. Yasayı yapanlar bu zorlu sürecin farkında olmalı ki FSEK’in 19. maddesine göre “memleketin kültürü bakımından önemli görüldüğü takdirde” bu koruma görevi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilmiştir. Ama geçen yıllardaki tahrifat ve çeviri skandallarından biliyoruz ki 100 Temel Eser listelerine konup öğrencilerin okuması önerilen kitaplarda bile bakanlık bu görevini yerine getirmemiştir. “Küçük Prens”in başına neler geleceğini tahmin etmek zor değil. İşin bir de “duygusal” yanı var. SaintExupéry torunlarına “Küçük Prens” gibi bir başyapıt yerine bir ev bıraksaydı kimse Exupéry’nin ölümünden 70 yıl sonra gelip o evden mirasçıları çıkartamayacaktı. SaintExupéry torunlarının torunları da yüzyıllarca o evin kira geliri ile geçinebilecek, hatta yerine apartman yaptırıp gelirlerini artırabilecekti. Ama SaintExupéry torunlarına “Küçük Prens”i bıraktığı için herhalde dünyada var olan tüm dillere çevrilmiş olan ve sürekli satan bu eserin telif gelirlerinden “70 yıl doldu” denilerek mahrum bırakılıyorlar. “Uluslararası sözleşme gereği”, “kamu yararı” gerekçelerine sığınmadan bu konuyu tartışmak gerek. Bir bilim, sanat ya da edebiyat eseri neden herhangi bir mülk kadar değerli ve bütünlüğü bozulmadan korunmaya layık değildir? Hüzün ve Beethoven Alexandr Liebreich’ın İşSanat konserindeki solist piyanist Alice Sara Ott idi Bugün 17 Aralık, beyine köydeki huzur donim hüzün günüm. Nelu ortama teslim oluyor. redeyse çocukluk günle5. ve 6. senfonilerini nerimden beri birlikte olduredeyse bir arada yazğum sevgili eşim Eyüp mıştı. 7. ile 8.’inciyi de İlyasoğlu’nu yitireli bir bir arada düşünmüş. 7. yıl oldu. Meğerse ölüm Senfoni’deki mıknatısde dirim kadar yanı balı, görkemli yapıdan sonşımızdaymış. Geride kara hiç ağır bölümü olmalanın tutunacak dalları varsa yayan 8. Senfoni beni şaşırtmıştı. 9. u Bu hafta, en hüzünlü şam bir şekilde sürüp gidiyor. Senfoni’nin ise üç bölüm boyunca günlerimde gidebildiğim tek Geçen yılın son yazısında, yine o dünyayı sarsan korolu bölüme konserde yine Beethoven çıktı bu sütunlarda sizlerle acımı payhazırlanışını adım adım izlemiştim. karşıma. 8. Senfoni. Diğer laşmıştım. Çocuklarımın yanı sıVe ne rastlantıdır ki bu hafta, en ra beni yaşama bağlayan müziği hüzünlü günlerimde gidebildiğim senfonilerine göre daha kısa, hiç anlatmıştım. O hafta BİFO’dan konserde yine Beethoven çıkhüzünlü bölümü olmayan, hele son tek dinlediğim Beethoven’ın Missa tı karşıma. 8. Senfoni. Diğer senbölümüyle insana ilkbahar renkleri fonilerine göre daha kısa, hiç hüSolemnis’i o günlerde bana ilaç gibi gelmişti. sunan bir yapıt. Üçüncü bölümdeki zünlü bölümü olmayan, hele son Şimdi daha gerilere gidiyomenuet saraylardaki soylu dansları bölümüyle insana ilkbahar renklerum. Amerika’da Michigan Üniri sunan bir yapıt. Üçüncü bölümandırır. Son bölümde ise orkestra versitesi’ndeki öğrencilik yıllarıdeki menuet saraylardaki soylu çalgılarının her birisi zarif bir mıza: Babamın ölüm haberi geldansları andırır. Son bölümde ise mişti bir sabah. Eşimin final sıcoşkuya katılır, belleğinizde neşeli, orkestra çalgılarının her birisi zanavı vardı, gitmek zorundayrif bir coşkuya katılır, belleğinizde keyifli ezgiler bırakır. dı. Ben evde tek başıma sabahneşeli, keyifli ezgiler bırakır. tan akşama kadar o sırada yeMünih Oda Orkestrası gibi kökni satın aldığım Beethoven albümündeki senfonilü bir kuruluşu yöneten Alexandr Liebreich’ın İşSanat konserindeki solist son zamanlarda genç lerin tümünü dinlemiştim. Her bir senfoninin bir dikuşak arasında parlayanlardan piyanist Alice ğerine bağlantısını bulmaya çalışmıştım. Sonra kiSara Ott idi. Çıplak ayakları, kırmızı daracık tuminin betimsel özelliğindeki resimleri bulup çıkartvaleti, incecik bedeniyle sahnede ilginç bir remıştım. Örneğin Eroica’da bir kahramanı anlattısim oluşturuyordu. O da Beethoven’ın 1. Piyağı tablolar: Kahramanca savaş sahneleri, yükseno Konçertosu’nu çaldı. Enerjik, coşkulu bir yolen gerilim! Beşinci Senfoni’de o dört nota gerrumdu. Yine ne rastlantı ki geçen hafta Frans çekten kaderin kapıya vuruşu muydu, yoksa sonBrüggen’in 18. Yüzyıl Orkestrası’nı yönettiği 9 radan uydurulmuş bir yakıştırma mı! Pastoral’deki Beethoven senfonisini içeren bir armağan aldım. lirik anlatım büyüleyiciydi. Bu senfoniyi birkaç kez Brüggen’i Ağustos 2014’te yitirmiştik. Ne kadar dinlemeden bir sonrakine geçememiştim. Bestefarklı yorumlar... Sanki Brüggen hiçbir şey yapci, sağırlığının başladığı dönemde büyük kenti terk mıyor. Bırakmış, müzik kendi kendine akıyor... edip dağ köylerinde mutluluk arıyormuş. O mütŞimdi onları dinliyorum art arda... hiş fırtına sahnesinden sonra piccola flütün ışığıyla Boğaziçi Üniversitesi bünyesindeki Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi tartışmalarla açıldı videodan konuştu ASLI ULUŞAHİN Önceki akşam açılışı yapılan, üyelerinden Gündüz Vassaf, merkezin Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmüdürü Murat Gülsoy’u pek çok kararı met Kültür ve Sanat Merkezi, ilk günden tartışmaların odağı olkendi başına almakla eleştirdi. Vassaf du. Üniversitedeki Albert Long ile bazı isimlerin yönetim kurulundan Hall’da yapılan açılışta konuşma yapması planlanan yazar Oristifa edebileceği öğrenildi. han Pamuk törene katılmadı. Pamuk’un Nâzım Hikmet’le ilgili konuşmasının video kaydı yayımlandı. Pamuk’un katılımı duyurulduğunda, Üniversite Konseyleri Derneği, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi ile üniversitelerde örgütlü Fikir Kulüpleri Federasyonu “Pamuk’un Nâzım üzerine konuşma ehliyetinin olmadığını” ilan etmişti. Nobelli yazarın olası protestolardan çekindiği için törene gelmediği düşünülürken, herhangi bir eylem olmaması için üniversite yönetimi de tören salonuna öğrencileri almadı. Öte yandan, merkezin yönetim kurulu üyesi yazar Gündüz Vassaf, kültür ve sanat merkezinin yöneticilerini, kurulun önerilerini, kararlarını dikkate almamakla eleştiren bir açıklama yaptı. Gündüz Vassaf’ın, yönetim kurulunu seçen, rektörün de yer aldığı genel kurula ilettiği açıklamada, eleştirilerinkimsenin haberi olmaksızın davet den biri de Orhan Pamuk’un açılışa edilerek yeni açılış tarihi saptançağırılış biçimiyle ilgiliydi. mış, gene de kendisine söz veriVassaf’ın açıklamasında “Brown len tarihte konferanslar dizimizi Üniversitesi’nden Prof. Mutlu Kobaşlatma önerisi kale alınmamışnuk Blasing’in açılış için davet tır” ifadeleri yer aldı. edilmesine rağmen, merkez müBoğaziçi Üniversitesi Rektörlüdürünce karardan dönülmüş, ğü ya da merkezin müdürü, yazar açılış için davet edilen başkalaMurat Gülsoy, konuyla ilgili herhanrı unutulmuş, kurumsal sürekligi bir açıklama yapmazken, Gündüz lik ve demokratik ilkeler ihlal edilVassaf ile yönetim kurulundan başmiş, hatta açılış için değişiklik kaka isimlerin, yaşananların ardından rarı öncesinden rektörlüğe bildiistifa etmesi bekleniyor. rilmeden alınmıştır. Orhan Pamuk Pamuk gelmedi, u Merkezin yönetim kurulu ‘Güreşçi müdürü ne olacak?’ Genel kurulda, “sanata sansür” tartışmaları da yaşandı. Çelik, milletvekillerinin soruları üzerine “Birileri burada sanatın muhalif olması gerektiğinden bahsederken, sanatı kendi ceplerinde, kendi ideolojik ambarlarında bir unsur olarak görüp de bunun ancak başkalarına muhalefet etmesi gerektiği şeklinde, bizim Cumhuriyet tarihi boyunca gördüğümüz o söz oyunlarına başvurmasınlar. Biz meselenin ne olduğunu biliyoruz” deyince, CHP’li Tufan Köse, “Güreşçi müdürü ne yapacağız Sayın Bakan” diye sordu. Çelik, ise “hiçbir sanat kurumunun ideolojik vesayetle yönetilmesine izin vermeyeceklerini” belirterek, “Niçin CHP sözcüleri bütün sanat dallarını es geçip sadece DT’den ve Devlet Opera ve Balesi’nden bahsediyorlar? Bir kere daha hatırlatmak isterim: DT ve Devlet Opera ve Balesi benim bakanlığıma bağlıdır, CHP’ye bağlı değildir” yanıtını verdi. Çelik’in sözlerine de CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, “DT ‘Bana bağlıdır, size ne, ben istediğimi yaparım.’ Yapamazsınız Sayın Bakan, yapamayacaksınız, hadi girişin bakalım” diyerek tepki gösterdi. ‘Yalan bunun neresinde’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Ankara Devlet Tiyatrosu (DT) oyuncularından bazılarının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ziyaret için Ankara’ya gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i karşılamak üzere Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda “animatör” olarak görevlendirilmesinin bilgisi dahilinde yapıldığını söyledi. Çelik, Erdoğan’ın davetiyle DT’yi “onurlandırdığını” savunurken, “Cumhuriyet’in son derece provokatif ve yalan bir haber yaptığını” ileri sürdü. CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek de Çelik’e “Bakan oyuncuların Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gittiklerini kabul ediyor. Burada yalan haber nerededir?” sözleriyle tepki gösterdi. TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmelerinde CHP’li Dibek, Ömer Çelik’e, gazetemizde yer alan “DT oyuncularının Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na neden ‘animatör’ olarak gönderildiğini” sordu. “Tabii ki benim bütün görevlendirmelerden haberim var” diyen Bakan Çelik ise olayı doğrulayarak, gazetemiz Cumhuriyet’in “provokatif haber yaptığını” ileri sürdü. Çelik, şunları söyledi: “Ama burada üzücü olan şudur, Cumhuriyet gazetesinde son derece provokatif ve yalan bir haber çıkmıştır. Bu yalan haberde isim verilmeden bazı oyuncuların bu etkinlikten rahatsız olduğu şeklinde bir şeyden bahsediliyor. Fakat haberin altını okuduğunuzda şunu görüyorsunuz: O etkinlikte yer almış kişilerin belli görevlere atanmasından duyulan bir rahatsızlık ya da kıskançlık şeklinde bir yaklaşımın ürünü olarak böyle bir haber yaptırmışlar; ben bunlarla sık karşılaşıyorum. Kuşkusuz Sayın Cumhurbaşkanımız devletimizin başıdır, Sayın Cumhurbaşkanımızın devletin herhangi bir kurumuna kendisinin içinde bulunduğu bir etkinlikte hele de yabancı bir devlet başkanı onuruna verilen bir Sanatçıların Saray’a gönderildiğini doğrulayan ve Cumhuriyet’e sataşan Bakan Çelik’e yanıt yemek programında, buna eşlik eden bir kültürel programda yer vermesi o kurumu sadece onurlandırır. Sayın Cumhurbaşkanı programlarında hangi devlet kurumuna yer vermişse bu, o kurum için bir onurdur.” DT’nin misyonuymuş! “Kuşkusuz DT kendi kanununda yazıldığı gibi, yönetmeliklerinde yazıldığı gibi misyonu gereği devletin başka makamlarının da, Sayın Cumhurbaşkanın da, başkalarının da vereceği bu tip görevleri hakkıyla yerine getirecek bir kurumdur” diyen Çelik, “Saray’da çok iyi hazırlık yapıldığını, bundan sonra da bu tür talepler arzu edilirse DT’nin bunu yerine getireceğini” savundu. Çelik, “Ama buradan şunu söylemek isterim: O gazeteye… O haberi yaptıran kişi veya kişilerin yaptıkları şey asılsızdır ve provokatiftir. Gerçekten eğer bu söyledikleri cümlelerin arkasındalarsa çıksınlar açık kimlikleriyle bunu ifade etsinler” dedi. Çelik’in açıklamalarına Dibek’ten tepki gedi. Dibek, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, “DT’nin tarihinde ilk defa böyle bir olay oluyor. Bakan ‘Cumhuriyet gazetesinde son derece provokatif ve yalan bir haber çıkmıştır’ diyor ama oyuncuların Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gittiklerini kabul ediyor. Burada yalan haber nerededir? Sanatçılar sanatlarını ifa ederler. ‘Animatör’ gibi davranmak zorunda değildirler. Cumhurbaşkanı istiyor diye sanatçıların ‘animatör’ gibi kullanılması kabul edilemez” dedi. Dibek, Çelik’in DT’deki sanatçıların, “Gerçekten eğer bu söyledikleri cümlelerin arkasındalarsa çıksınlar açık kimlikleriyle bunu ifade etsinler” sözlerine yönelik olarak da “AKP iktidarıyla yaratılan baskı ortamında görüşlerini söyleyen sanatçıyı memuriyetten atmayacaklarının garantisi var mı?” diye sordu. ORHAN PAMUK’UN NÂZIM HİKMET KONUŞMASINDAN İLETİŞİM YAYINLARI’NDAN ÇIKTI ‘Üniversitenin görevi Edebiyat takvim yapraklarında kutsalı kırmak’ Üniversitenin görevi kutsalı daha da kutsal kılmak değil, daha anlaşılabilir, daha paylaşılabilir ve daha insani bir şey olarak bize öğretmek ve araştırmaktır. Kemal Atatürk’ün ülkemizde en çok sevilen, okunan, en iyi bilinen biyografilerini İngilizler yazdı. Bu kitapların da hoşa gitmeyen yanları Türkçe çevirilerinden çıkartılırdı. Nâzım Hikmet hakkında da en parlak yaşamöyküsü kitapları ne yazık ki yine Türkiye dışından geldi. Atatürk biyografileri için “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nu suçlayabiliriz. Ama Nâzım Hikmet’in gençliğinde şiirlerini yayımlayan yakını, arkadaşı, destekçisi Zekeriya Sertel’in hatıra kitaplarına Türk solunun gösterdiği sert tepki umut kırıcıdır. H Bizler kahramanlarımızı anlamak değil, yalnızca onlara hayran olmak isteriz. Çoğumuzun farkında olmadan istediği şey biyografi (yaşamöy küsü) değil, menkıbenamedir. Bu yüzden de kısa sürede kahramanlarımız hakkında tabular, yasaklar, yaklaşılmaz gölgeler inşa ederiz. H Kötümser olmayalım, Sabahattin Ali’den Cemil Meriç’e, Melih Cevdey Anday ’dan Oktay Rifat ’a, Türk edebiyat tarihinin değerli pek çok yazarı, az ya da çok Nâzım’ı savunmuştur. Ben bu konuşmayı hazırlarken Orhan Veli’nin söylediği bir söze katıldım en çok: “Bugün Avrupa’da tanınan bir tek şairimiz var, Nâzım Hikmet. O da bize rağmen tanınıyor. Biz ‘aman kimse duymasın’ diyoruz ama faydası yok, duymuşlar.” Kültür Servisi 2015 Resimli Türkçe Edebiyat Takvimi, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Takvim, 50’den fazla yazarın katkısıyla hazırlanan, 15 farklı çizerin çizgileriyle hayat verdiği edebiyat müptelalarının masasında baş köşeye kurulmaya hazır. Türkçe edebiyatın seçkin isimleri bu takvimde hikâyelerini tefrika ediyor, karşınıza yepyeni öykülerle çıkıyorlar. Ayrıca farklı farklı kitaplardan seçilen alıntılar, birçok eser hakkında fikir vererek “edebi keşifler” olanağı sunuyor. Çizerlerin öykülerine ise illüstrasyonlar, yaratılan tiplemeler ve karikatürler eşlik ediyor. Editörlüğünü Levent Cantek’in üstlendiği takvime katkıda bulunan yazarlardan bazıları ise şöyle: Ayfer Tunç, Barış Bıçakçı, Barış Uygur, Behçet Çelik, Şule Gürbüz, Tanıl Bora, Turan Kara, Pelin Buzluk, Peride Güntekin, PostSadıkÖzben, Sema Kaygusuz, Senem Dere, Sevgi Can Yağcı. Pasaportumu kaybettim. Hükümsüzdür. MICHAEL IDWER DAWOOD C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle