03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ARALIK 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Rusya ve Fed’e ilişkin endişelerle siyasi riskler doları tarihi zirvesi olan 2.4140’a taşıdı, Avro 3 TL’yi aştı Çanlar Rusya için çalıyor u Ruble, Merkez Bankası müdahalesine rağmen dün de yüzde 18’e kadar erirken, bunun bulaşıcı etkisiyle gelişen piyasalardan kaçış hızlandı. Türkiye ekonomik kırılganlıkları ve siyasi riskleri nedeniyle ağır darbe aldı. PELİN ÜNKER Rusya’ya bağlı tedirginlikle Borsa İstanbul yüzde 4.36 çakıldı. Düşüşe yüzde 6’nın üzerinde gerileyen bankacılık hisseleri ve Rusya’dan önemli gelir sağlayan şirketlerdeki yüzde 8’e yakın değer kaybı öncülük etti. Hisseler eridi Seçim indirimi kapısı kapandı Petrol fiyatlarındaki düşüşün olumlu etkisine rağmen gelişen piyasalarda yaşanan panik ve kurdaki oynaklık piyasanın TCMB’den yeni yılın ilk aylarında yani seçimlerden önce faiz indirimi beklentilerini ortadan kaldırdı. Petrol fiyatlarının 5.5 yılın en düşük seviyeleri olan 60 dolar/varil civarında seyretmesi ve enflasyonun gelecek yıl yüzde 5 seviyelerini görme olasılığının artması gelecek yıl başından itibaren faiz indirimi beklentilerini artırmıştı. Ancak analistler, kurun yüksek seviyede kalma olasılığının arttığını ve bu nedenle TCMB’nin gelecek hafta faiz koridorunun üst bandını genişletmeyi gündemine alabileceğini belirtiyorlar. Beklentiler Çökerken Türkiye ekonomisi yüzde 1.7 ile beklentilerin altında büyüdü. Pazartesi yayımlanan TÜİK verilerine göre eylül ayı ortalaması işsizlik oranı beklentilerin üstünde çıktı. Beklentilerin idaresi giderek zorlaşıyor; Türkiye 2015’e artan belirsizlikler altında giriyor. Türkiye ekonomisinin dalgalanan yapısını daha net gözleyebilmek için evvelki hafta içinde IMF heyeti tarafından yayımlanan IV. Madde Konsültasyon Raporu’ndan derlemiş olduğum verileri sizlerle paylaşmak arzusundayım. Aşağıdaki tablo Türkiye ekonomisi üzerine seçilmiş göstergeleri, gerçekleşmeler ve öngörüler olarak özetliyor. Ekonomik Göstergeler ve Öngörüler Öngörüler 2012 2013 2014 2015 Milli Gelir Reel Büyüme 2.1 4.1 3.0 3.0 Milli Gelir Büyümesine Katkılar: Özel Tüketim Harc. 2.9 5.1 0.1 2.6 Kamu Harc. 1.0 1.6 1.5 0.9 Net İhracat 4.0 2.6 1.6 0.4 Enflasyon (TÜFE) 6.2 7.4 9.0 7.1 İşsizlik Oranı 8.4 9.0 9.5 10.4 Ortalama Politika Faiz Oranı, Reel 2.9 2.5 0.3 Milli Gelire Oran Olarak: Cari İşlemler Açığı 6.1 7.9 5.8 6.0 Dış Kaynak Gereksinimi 21.6 25.4 26.8 26.2 Kaynak: IMF, IV. Madde Konsültasyon Raporu, 2014, No 14/329. Rusya’nın müdahalelerine karşın son iki günde sert bir şekilde değer kaybeden rublenin diğer gelişmekte olan ülke para birimleri üzerinde yarattığı baskı ve içerideki siyasi endişelerle dolar/TL 2.4140 ile tarihi zirvesini test ederken Avro/TL 3.0268’i gördü. Sepet bazında TL ise 2.7182’ye kadar çıktı. Gösterge faiz 8.78’e yükselerek son yedi haftanın rekorunu kırdı. Merkez Bankası’nın (TCMB) enerji ithalatçısı KİT’lerin döviz ihtiyacının gerekli görülen kısmının Hazine ve TCMB tarafından doğrudan karşılanacağını açıklaması ve likidite sıkılaştırma adımları ile dolar/TL’deki yükseliş tersine döndü. Doların yönünü aşağı çevirmesinde gün içinde dolar karşısında yüzde 18 değer yitiren rublenin kayıplarını yüzde 7’ye kadar azaltması da etkili oldu. Güne 2.3525’ten başlayan kur 2.4140’a kadar yükseldikten sonra serbest piyasada 2.3680’den kapandı. Avro’nun kapanışı 2.9670 TL oldu. TCMB ayrıca bankalar arası piyasada gecelik faizi yüzde 11.25 olan faiz koridorunun üst bant sınırına kadar yükselterek üstü kapalı faiz artırımına gitti. Merkez’in uzun bir süredir politika faizi olan yüzde 8.25 civarında tuttuğu ortalama fonlama maliyeti yüzde 8.79’a yükseldi. Bankacılar, BOTAŞ başta olmak üzere bazı KİT’lerin enerji ödemeleri için ihtiyacı olan dövizi likit piyasada talep etmelerinin kurda sert yükselişlere neden olduğunu, TCMB’nin bu adımı ile istenmeyen ya da düşük likidite olan dönemlerde yüksek döviz talebinin piyasadan talep edilmeyeceğini belirtti. İlgili kurumların aylık 11.5 milyar dolar, yıllık bazda ise 15 milyar dolara yakın döviz talebi olduğu belirtiliyor. Rusya Merkez Bankası ise petrol fiyatlarındaki düşüş ve yaptırımlar nedeniyle ülke ekonomisinin resesyona doğru sürüklenmesiyle rublede görülen kayıpların önüne geçmek için politika faizini yüzde 10.5’ten yüzde 17’ye yükseltti. Ancak yine de ruble yüzde 18’e kadar düştü. Dolar/ruble kuru tarihte ilk kez 80 seviyesini aştı. Ruble 1998 mali krizi değerinin de altına geriledi. Rusya’nın risk primini gösteren 5 yıllık CDS’leri de 5.5 yılın zirvesine yükseldi. Moskova Borsası yüzde 11.67 çakıldı. Bu seviyeler 2009 Mart ayından bu yana görülen en düşük değer oldu. Gelişen piyasalar için Rusya’da yaşananların yanı sıra ABD Merkez Bankası’nın yaklaşık 10 yıl aradan sonra ilk defa faiz artıracak olması da endişe yaratıyor. Yabancı sermayeye bağımlılık, yavaşlayan büyüme ve yüksek borçlar nedeniyle zaten kırılgan olan Türkiye’de ise ayrıca cemaat ile hükümet arasındaki gerilimin tırmanması dolardaki yükselişi tetikliyor. TL’nin dolar karşısında son üç işlem günündeki toplam değer kaybı yüzde 6’ya yaklaştı. Ticaret bıçak sırtında u TL’nin dolar karşısındaki çöküşü, gelecek yıl 215 milyar dolara gereksinim duyan ve yalnız 132 milyar dolarlık döviz rezervi bulunan Türkiye için ciddi sıkıntı yaratacak. Kozanoğlu’na göre, temerrüde düşme ihtimali olan Rusya ile başta turizm olmak üzere ticaret de zora girecek. OLCAY BÜYÜKTAŞ Rusya piyasaları bozdu Batı ile Rusya arasındaki soğuk savaşın ekonomik cephede sürmesinin neden olduğu sonuçların benzer ülkeler arasında en çok Türkiye’yi etkileyeceği belirtildi. Rublenin değer kaybıyla başlayan ve önceki gece Rusya’nın iflasının gündeme geldiği yorumlara yol açan gelişmeler, benzer ülkelere göre en fazla Türkiye’yi etkiledi. Ancak IMF raporuna göre gelecek yıl 215 milyar dolara gereksinim duyacak ülkenin var olan 132 milyar dolarlık döviz rezervi, durumun pek de parlak olmadığının göstergesi... Gelişmeleri gazeHayri Kozanoğlu temize değerlendiren Kemerburgaz Üni Durum hiç de parlak değil Turistik Otelciler, İşletmeler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) Başkanı Timur Bayındır da her şeyin çok politik ve oynak bir durumda olduğunu savunarak Rusya’nın bir faiz hamlesi yaptığını, rublenin değerini bir miktar artırdığını ancak bunun yetmediğini dile getirdi. “Rusya ciddi kan kaybetti. Bu şöyle ya da böyle bizi etkileyecek. Biz en çok turist ayağı ile ilgiliyiz. 3 milyonu aşkın Rus turist geliyor. Tüm güney sahilleri son dönemde Ruslarla dolu idi... Geliri düşen Rusların bu kadar rahat gezemeyeceğini söyleyebiliriz” diyen Bayındır, net rakımların şubatta belli olacağını ama durumun parlak olmadığını şimdiden söylemenin kehanet olmayacağını söyledi. vesitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’nun verdiği bilgiye göre Rusya, Batı’nın ekonomik restini, döviz rezervini tüketmemek için temerrüt restiyle görebilir. Kozanoğlu’nun verdiği bilgiye göre olayları ve gelişmelerin Türkiye’ye etkilerini şöyle özetlemek mümkün: * Öncelikli Rus Rublesi’nin gerilemesinin yalnız ekonomik değil jeopolitik bir boyutu olduğunu düşünmek gerekiyor. Soğuk savaş ekonomik cephede sürüyor. Bir şekilde Rusya’ya karşı ABD başta olmak üzere Batı dünyasının ekonomisine yönelik bir saldırısı söz konusu. * Bu saldırı da öncelikle rubleye yansıdı. Petrol fiyatlarının 60 doların altına inmesi; bütçesinin yüzde 60, dış ticaretinin yüzde 50’sini petrolün oluşturduğu Rusya’ya ciddi darbe oldu. * Bu gelişme Brezilya, Meksika, Endonezya ve Kolombiya gibi ülkeler arasında en çok Türkiye’yi etkiledi. * Özetle küresel kriz sonrasında bir likidite denizinde boğulan ancak belli kırılganlıklar taşıyan ülkeler için bu parti bitti. * Gelişmeler, son dönemde Bu güneşe kar dayanmaz Rusya’nın güçlü bir döviz rezervi olduğunu ve yaşanan sıkıntıların bir kısmını atlatabileceğini dile getiren Türk Rus İş Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, Rusya’nın iflas ya da temerrüde düşmesi halinde iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin de olumsuz etkileneceğini söyledi. Rusya’nın kritik bir eşikte olduğunu belirten Özilhan, gerek Batı’nın uyguladığı yaptırımları gerekse petrol fiyatlarından kaynaklanan bu sıkıntının piyasada dalgalanmaya neden olduğunu anlattı. Ülkede ciddi bir döviz rezervi var ama “Bu güneşe kar dayanmaz. Rusya ile 35 milyar dolarlık bir hacim söz konusu. Bunun önemli bir kısmı enerji ancak onun dışında da 810 milyar dolarlık bir ticaret, turizm ve ciddi müteahhitlik hizmetlerimiz söz konusu” diyen ÖzilTuncay han, 3 milyona yakın turist Özilhan geldiğini hatırlattı. ‘Yeni hat’ donabilir Ayşegül Altın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ay başında Türkiye’den geçecek ‘Yeni hat’ projesi müjdesi vermişti. Türkiye yeni hat sayesinde cari açık kârı hesabına ve enerji merkezi olma planlarına başlamıştı. Rubledeki düşüş ile Gazprom’un bütçesinin yarıdan daha aza düştüğünü belirten Enerji Piyasaları ve Politikaları Enstitüsü Başkanı Volkan Özdemir, “Gazprom’un 2015 yatırım bütçesi 820 milyar ruble idi. Bu, sene başında 25 milyar dolara denk geliyordu ama şu anda 12 milyar dolara düştü. Bu durumda Gazprom hedeflediği yatırımların yarısını yapabilecek ya da durduracak” diye konuştu. Özdemir, “Gazprom’un bu hattın deniz geçişi için tahsis edeceği bütçe döviz cinsinden olacağı için rublenin aşırı değer kaybetmesi bu çalışmaların başlamasını geciktirebilir, hatta dondurabilir” dedi. yüzde 1.7 ile son derece cılız bir büyüme gösteren Türkiye’de artık ihracat kaynaklı büyümenin de zor olacağını, mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında eksiye düşen sanayi büyümesi ve çift haneye çıkan işsizlikle Türkiye ekonomisinin sağlıklı bir büyüme gösteremeyeceğini ortaya çıkardı. * IMF’nin rapouna Türkiye, gelecek yıl 215 milyar dolara gereksinim duyuyor. Bunun 50 milyar dolar cari açığın finansmanı için, 175 milyar doları da kısa, orta ve uzun vadeli dış borçların ana para ve faizi ödemeleri için. * Kısa vadeli borçların tutarı 129 milyar dolar. * Merkez Bankası’nın araştırması, dövizle borçlanmanın yumuşak karnını da ortaya koydu. Buna göre, borsada işlem gören 314 reel sektör şirketinin, 29 milyar dolar açık pozisyonu söz konusu. Bu şirketler özellikle perakende sektörü, gayrimenkul yatırım ortaklığı ve elektrik üretim şirketleri. Yani bunlar döviz kazandıran sektörler olmaması nedeniyle özellikle riskli. * Türkiye benzer ülkeler içinde rezerv pozisyonu en kırılgan ülke. * Rusya’da kriz öncesi 500 milyar dolar civarında bir döviz rezervi vardı. Bunun 80 milyar doları harcanmış, hâlâ 416 milyar dolar rezervi var. Hindistan’ın 315 milyar dolar, Türkiye’nin ise sadece 132 milyar dolar rezervi var. * Üstelik bunun da 45 milyar doları net döviz rezervi. Gerisi bankaların döviz hesabı karşılıklarıyla TL hesaplarına karşı ROM mekanizması yoluyla MB’de tutulan rezervlerden oluşuyor. lu Sayıştay’ın raporlarının Meclis’e gelmesi engellendi. Bu yüzden gece yarıları alelacele torba yasalar içinde yeni düzenlemeler yapıldı... Ekonomik büyüme bir kez yolsuzluklar üzerine kurulmayagörsün, geri dönüş zor hatta imkânsızdır... Karşındaki, onu bertaraf etmeye kalktığında paçandan aşağı çeker... Bu yüzden sistemli yolsuzluk alanları açılmasına devam edildi... Kamu ihaleleri, yandaş ekonomisi, hukuksuz özelleştirmeler, imar planlarında keyfi değişiklikler, kentsel rant üzerinden gerçekleştirilen soygunlar... TÜSİAD’ın raporuna geri dönerek, inşaat sektörünün kendi içinde yolsuzluğun çok sık ve yüksek boyutta olduğunu ifade etmesine karşın, yolsuzluğu en az sorun olarak algıladığını da vurgulayalım bu arada... Artan yolsuzluk, gelir dağılımını da daha bozdu haliyle. Yolsuzlukla elde edilen gelirler kayıt dışı yollarla yasal sisteme aktarılırken bir yandan vergi sisteminde, diğer yandan da gelir dağılımında adalet daha fazla bozulmuş oluyor. Türkiye bunun sancılarını da yeterince yaşıyor. Peki ya bundan sonra? Her şeyin illa bir sonu vardır. Yolsuzlukların altına süpürüldüğü bir halı üzerinde ne fazla oturulabilir ne de yol alınabilir. Yolsuzluğu kendine yol arkadaşı biçen bu iktidar da eninde sonunda yok olacak, şu ya da bu şekilde.... AKP bunu bilmiyor değil. Tam da bunun içindir ki, kendi yeni Türkiye’sini yaratmak için büyük bir süratle çalışıyor, tam da bunun içindir ki AB yörüngesinden hızla uzaklaşıyor. Anlayacağınız tünelin ucundaki aydınlığa ulaşmak için seyirci olmanın ötesine geçmekten başka şansımız yok. Bundan tam bir yıl önce, siyasetçi, bürokrat ve işadamı üçgeni içinde olup bitenler AKPCemaat savaşının kızışmasıyla bir bir gözler önüne seriliyor ve hepimiz şaşkınlıkla izliyorduk. Bakan çocukları, Rıza Sarraf, kol saatleri, ayakkabı kutularındaki dolarlar, rüşvetler, ihaleler, gümrük ve limanlardaki yolsuzluklar.... “AKP yolun sonuna geldi artık” diye düşünenimiz hayli fazlaydı. Ortaya dökülen pislikler görülmeyecek gibi değildi. Buna karşın yerel seçimler AKP’nin galibiyeti ile sonuçlandı ve tabii ardından gelen Cumhurbaşkanlığı seçimi Recep Tayyip Erdoğan’ı KaçAk Saray’ına taşıdı. 14 Aralık’ta Cemaate karşı yapılan son taarruz ise 17 Aralık’ın tam anlamıyla rövanşı oldu. Büyük bir hızla geçen şu son bir yıl bizi “şaşkınlık içinde seyircilik” halinden çıkardı. Artık şaşırmadan izliyoruz olup biteni. Yolsuzluğun, rüşvetin, soyup soğana çevirmenin, yoksullaştırmanın bu toplumun önemli bir kesimi için büyük bir anlam ifade etmediğini öğrenmiş olduk birlikte. Hatta acı örneklerini yaşadık, önce Soma’da 301 maden işçisinin ölümü ile sonuçlanan katliamda, ardından Ermenek’te... Ve yine Soma’da acı henüz tazeyken bile AKP’ye akan oyları gördük birlikte. Kasım ayı sonlarına doğru TÜSİAD, iş dünyasının yolsuzluk algısını ölçmek amacıyla düzenlediği anketin sonuçlarını paylaştı. Sonuç, TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in ifade ettiği üzere “bekledikleri gibi çıkmıştı. Ve yolsuzluk algısı artma eğiliminde”ydi. “İş Dünyası Bakış Açısıyla Yolsuzluk: Algı ve Politika Önerileri” araştırmasına Yolsuzluğun Yıldönümü 17 Aralık... Ya Sonra? göre, katılımcıların yüzde 37’si sektöründe yolsuzluğun sık ve yüksek boyutta olduğunu, yüzde 46’sı ise daha da artacağını düşünüyordu. Ancak ankette ortaya çıkan ve kamuoyunda hiç tartışılmayan önemli bir boyut daha vardı: İş dünyasının, vergilerin yüksekliğini, işgücü maliyetlerini ve kayıt dışı ekonomiyi daha önemli sorunlar olarak görürken, rüşvet ve yolsuzluğu “orta derece sorun” olarak görmesi.... “Yolsuzluktan endişe duymamak, yolsuzluğu içselleştirmek ve yolsuzlukla mücadeleden vazgeçmek...” Dinçer’in dediği gibi, ‘asıl endişe verici boyut bu değil mi?’ Yolsuzluğun Türkiye’de tamamen vakayı adiyeden sayılması uluslararası karşılaştırmalarda da yerini buldu haliyle. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün “2014 Yolsuzluk Algı Endeksi”nde, 175 ülkeyi kapsayan çalışmasına göre, en büyük düşüş yaşayan ülke Türkiye oldu. Türkiye’nin Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki notu, bu yıl 5 puan birden düşerek 50 puandan 45’e geriledi. Puanındaki bu ani düşüşle Türkiye’nin son 6 yıldaki ilerlemesi “sıfırlanmış” oldu. Ülke sıralamasında 11 sıra birden düşüş yaşayan Türkiye, 2013 yılı endeksinde 53’üncü sıradayken 64’üncü sıraya geriledi. Yolsuzlukların hem düzeyindeki hem de algısındaki artışın Türkiye’de ekonomik faaliyetlerin önem sırasını değiştirdiğini de gördük. İş dünyasının büyük kesimi, finansal kaynaklarını, beşeri ve sosyal sermayesini etkin ve verimli kullanarak katma değeri yüksek olan sektörlerde üretim yapıp kazanç sağlama yerine, rant peşinde koşarak kolay yoldan kazanç elde etmeye yöneldi. Sonuçta üretmeden kazanmaya alışmış rantiye sınıfı daha da palazlandı. AKP’nin ekonomi çarklarının ana arterini kentsel rant oluşturdu. Arsa spekülasyonları, imar planları değişiklikleri, peşkeş çekilen araziler, kentsel dönüşüm bahanesi ile boşaltılan alanlara inşa edilen lüks konutlar... Başta İstanbul ve büyük kentler olmak üzere tüm Türkiye kısa sürede dev bir şantiyeye dönüştü. İnşaat sektörü peşi sıra birçok sektörü de harekete geçirdiği için ekonomik canlanma yıllar boyu diri tutulabiliyordu, bankaların ucuz konut kredileri, teşvikler, uzun vadelere yayılan ödeme seçenekleri... Bir çeşit kazankazan modeli yani... İnşaat şirketleri palazlandıkça özelleştirmelerde, başta enerji olmak üzere bilumum kamu ihalelerinde de yer almaya başladılar. Ranta kapıyı açan siyasi iktidar bunun kaçınılmaz sonuçları olan rüşvet, yolsuzluk, fesat batağına da hızla gömülmeye başladı. Mesele bunun kamuoyundan nasıl ve nereye kadar gizleneceğindeydi. Bu yüzden kamu hesaplarının denetiminden sorum Tablodaki verilerden bir dizi gözlemde bulunulabilir: l Her biri yüzde 5’e dayatılmış üçlü hedef (büyüme, enflasyon ve cari işlemler açığının milli gelire oranı) artık anlamını yitirmiştir. Aslında özünde de sadece bir “beklentiler idaresi ve iletişim aracı” olarak telaffuz edilmiş olan bu üçlü yüzde 5 hedefi giderek içeriği boşaltılmış ve kuramsal hiçbir temeli olmayan bir slogan haline dönüşmüştü. 2015 itibarıyla yüzde 3’e çekilmiş büyüme hızı; yüzde 7’ye yükseltilmiş enflasyon oranı ve yüzde 6’nın altına bir türlü çekilemeyen cari işlemler açığı oranı ile Türkiye ekonomisi durgunluk içinde yüksek enflasyon ve yüksek dış açık ile dengelenmeye çalışılmaktadır. l İç talep büyümenin ana kaynağı oluşturma işlevini yitirmiştir. 2013’te milli gelir büyümesine yüzde 5.1 oranında katkı yapan iç talep büyümesi 2014’te reel olarak sıfırlanmıştır. Net ihracat ve kamu harcamalarında gözlenen seyir ise büyümeye reel bir ivmelendirme kazandırmaktan uzaktır. Bu arada iç talebin katkısında yıllar itibarıyla gözlenen dalgalanma ise dikkat çekicidir. Söz konusu istikrarsızlık, kuşkusuz, dış kaynak girişlerindeki dalgalanmaların doğrudan sonucudur. l Ulusal ekonominin net dış kaynak gereksiniminin toplam milli gelirin yüzde 26’sı civarında seyredeceği anlaşılmaktadır. Bu da yaklaşık 200 milyar dolarlık bir kaynak gereği demektir. Çoğunlukla kısa vadeli dış borçlanma yoluyla aktarılan bu kaynak gereksiniminin salt iktisadi teknik bir mesele olmayıp, siyasi bağımsızlığımızı tehdit eder dayatmalar içereceği açıktır. l İşsizlik oranının 2015’e değin ve büyük olasılıkla sonrasında da yüksek oranda süreceği görülmektedir. Türkiye’nin “büyüme rekorları kırdığı” savları altında dahi anlamlı bir kazanıma dönüştüremediği işsizlikle mücadelesi, 2015’in en önemli gündem maddesini oluşturmaya adaydır. Bu arada TÜİK’in yeni işgücü verileri serisinde “açık” işsizleri son 4 hafta içinde iş arayıp bulamayanlar diye tanımlamakta olduğunu unutmayalım. “Eski” seride bu süre 3 ay idi. İşsiz kapsamının daraltılması neticesinde DİSK Araştırma Merkezi’nin hesaplamalarına göre örneğin 2013 Eylül ayına görece tahmin edilen işsiz sayısı eski seriye göre 304 bin kişi azalmış gözüküyor. Daralan iç talep, yüksek işsizlik ve dolayısıyla gerileyen ücret baskısına karşın enflasyon niye hâlâ çok yüksek? Yanıt: “Beklentiler”. Hiç anlayamadığımız şu beklentiler. Kim, neyi bekliyor bir anlasak? Ekonomi Servisi 2013 yılında Türkiye satış ofisini açan Belçika Merkezli Zemin Kaplama Şirketi Beaulieu Grup (B.I.G), “proje cenneti” olarak nitelendirdikleri Türkiye pazarına giriş yaptı. Şirket, en büyük anlaşmasını Ağaoğlu Şirketler Grubu ile gerçekleştirdi ve Maslak 1453 projesinde 300 bin metrekarelik zemin kaplama yaptı. Beaulieu Türkiye Satış Direktörü Ümit Arısoy; “Hastaneler için ‘Duro’ ve ‘Minero Compact’ isimli özel bir malzeme geliştirdik. gelecek iki yıl içinde Türkiye’de yüzde 3’lük pazar payı hedefliyoruz. Bu da 5 milyon m2 zemin döşeme anlamına geliyor” dedi. Belçikalı Beaulieu Türkiye’de C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle