03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 ARALIK 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA Greater’a “Siz insanı insan yapan bütün özgürlüklerin, kısacası bıraktık ileri demokrasiyi, klasik demokratik yaşamın bütün normal kurallarını ortadan kaldırdınız” dedim. “Ama halk benden memnun” dedi. “Halkın arasına katılsanız sizin ve yönetiminiz hakkında korku nedeniyle söyleyemedikleri neler neler duyacaksınız” diye cevap verdim. O gün geldi, bakın neler yaşadım? O gün geldi. Greater’in (ah size yazmayı ihmal ettiğim) yeni görkemli sarayındaki öl de ölelim diye sabah akşam kapısı önünde yemin eden adamlarından birkaçı geldi. Bir otomobile bindirdiler. Sarayın altın kaplamalı büyük kapısından girdik. Birkaç kat çıktık. Bana uzunca görünen bir koridorda yürümemi ve koridorun sonunda başka altın kaplı kapı olmadığı için o büyük kapıyı açarak Greater’le buluşmamı emrettiler. Koridorda yürüdüm. Bir o odaya açılan kapıyı açtım. Yürüdüm. Bir başka oda çıktı karşıma. Onu da ondan sonrakileri de saymadım ama herhalde koridor boyunca 50 veya daha fazla odayı geçtikten sonra Greater’in altın oymalı büyük kapısına eriştim. Yaşadığım bu olay bana bir filmde izlediğim Mussolini’yi anımsattı. O filmde kabul edeceği gazeteci kadın da böyle odalardan geçerek İtalyan diktatörünün çalışma odasına giriyor ve... Büyük mü büyük odanın sonunda bir masanın arkasında ayakta duran her zamanki mağrur tavrını yansıtan kollarını kavuşturmuş Mussolini’nin elini sıkmak için metrelerce yürümek zorunda kalıyordu. Greater’in kapısını açtım girdim uzun dikdörtgen biçimindeki odaya değil salona. Aaaa tıpkı filmdeki gibi odanın sonunda ayakta beni bekleyen Greater’i gördüm. Falakadan şişkinliği hâlâ geçmeyen ayaklarımın verdiği izin ölçüsünde hızla Greater’in önüne gittim. Ve inanmayacaksınız ama o sırada Mussolini’yle röportaja giden İngiliz kadın gazetecinin başına gelenleri birden anımsadım. Pis bir zampara diye ünlenen diktatör, kadın gazeteciyi masanın üzerine yatırarak becermişti! DİZİ 7 Diktamenin sarayında KUDETA 3 CÜNEYT ARCAYÜREK 7 Cemaat’ten Yana Değil, AKP’ye Karşı Konuşacaksak yalnız geçmişin değil, bugünün gerçeklerini de dikkate alarak konuşmalıyız. Ama unutkanlığın rehavetine kapılarak değerlendirme yapmak da doğru olmaz. Şöyle bir hatırlayalım öyleyse: Yakın geçmişimizde iktidarda kalıcılaşmaya çalışan AKP ile Cemaat’in yıkıcı işbirliği “askeri vesayeti sona erdiriyoruz” sloganı eşliğinde Silivri zindanını askerlerle, aydınlarla, bilim adamlarıyla, gazetecilerle doldurdu. Bu operasyonla gerçekten de ordunun AKP karşısındaki tutumu değiştirilmiş, etkin bir baskı rejiminin kurulması yönünde adımlar atılmış, medya büyük ölçüde baskılanmış, iktidar devlet içindeki etkinliğini pekiştirmiştir. HHH Bu operasyonlarda CemaatAKP işbirliğinin inkâr edilebilecek bir yanı yoktur. Herkes biliyor ki, Cemaat’in polis ve adliyedeki gücü, yandaşları eliyle operasyonlar gerçekleştirilebilmiştir. Bu alaca karanlık döneminde Cemaat medyasının çabaları da herhalde unutulmamalıdır. Yine biliyoruz ki, Cemaat’in devlet; bürokrasi, yargı ve polis içindeki, ortağına, MİT müsteşarı üzerinden Başbakan’a da yönelebileceği anlaşılan gücü AKP’yi fena halde korkutmuştu. AKP’nin yanıtı da sert oldu. HHH Cemaat’in gücünü kırmak için özel yetkili mahkemeler ve kadro kaynağı dershaneler kapatıldı. Ergenekon tutuklularının hükümlülerinin salıverilmesi ile sonuçlanan gelişmelerin Cemaat medyasında hiç hoş karşılanmadığını da hatırlıyoruz. Bu arada Cemaat’in özel çabalarla gözaltına aldırdığı ve tutuklattırdığı gazeteci arkadaşlarımızın başına gelenlerin de durumunu hem iyi kavramak, hem de bugünü iyi anlamak açısından önemi vardır. Cemaat medyasının bu konudaki yoğun ve etkin ilgisini unutmak da olmaz. HHH AKP’nin Cemaat’e karşı sertleşen tutumunun olumlu sonucu Silivri’de tutuklu hükümlü olanların serbest kalması ve özel yetkili mahkemelerin kapatılması oldu. Ama bu durumun geçici, konjonktürel olduğu da hızla gündeme alınan tasarılardan, hızla onaylanan yasalardan anlaşılıyor. AKP, şimdi kendisine karşı olanları, tüm muhalif güçleri tek bir kapta toplamak için yoğun bir çaba içindedir. Bu konuda mantık aramak, tutarlı olmak gibi bir kaygısı da yoktur. Telaşının haklı da bir nedeni var; Cemaat’in hâlâ tüketilememiş gücüyle ortaya çıkardığı, inkârı mümkün olmayan üst düzey yolsuzluklar, bu yolsuzluklar konusunda Gezi dahil tüm muhalefetin henüz yığınsal bir eyleme dönüşmemiş söylemi kuşkusuz AKP’yi korkutuyor. HHH Şimdi Cemaat yandaşı gazetecilere yönelen saldırının ya da daha yoğun saldırı hazırlığının Cemaat medyasında demokratik haklar konusunda bir “uyanışa” yol açtığı söylenebilir. Çünkü hemen tüm sözcüleri basın özgürlüğünden söz ediyor, adliye önünde gerçekten de gözler yaşartan nutuklar söylüyorlar. Geçmişte CemaatAKP işbirliğinden çok çekmiş olan çevreler, gazeteciler, bu durumda nasıl bir tutum takınacak, “eden bulur, oh olsun” mu diyecekler? HHH Öyle olacağını sanmıyorum. Kuşkusuz hafızalarımız uykuya yatmamalıdır. Karşı karşıya kaldıkları saldırı Cemaat yandaşlarını ya da bilemem üyelerini demokrat yapmaya yetmez, sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Bu konuda bir kanıt oluşturmaz. Ama ölçüt de zaten Cemaat’in “demokratlaşması” olmamalıdır. Bugün Türkiye’nin gerçeği AKP’nin kalıcı bir baskı rejimi kurmak için attığı adımlardır. Baskı rejimine karşı çıkarken gazetecilere yönelen baskı konusunda ayrım yapılamaz. Hiçbir gazeteci geçmişteki tutumu ne olursa olsun yalnız bırakılamaz. HHH Ama bir konuyu da es geçmemek gerekir doğrusunu isterseniz. AKP saldırısı kaba bir baskı rejimi kurma hevesinden ibaret değildir. Onun ideolojik bir zemini var; bu zeminde Cemaat ile aralarında derin bir ayrılık yoktur. İdeolojik ortaklıklar arada bir bozulan stratejik ve taktik ortaklıkların çok kolayca yeniden kurulmasının yolunun hep açık olduğunu gösterir bize. CemaatAKP çatışması karşı cephede bir çatlaktan öte anlam taşımamaktadır. Cemaat’in sabıkalı yandaşlarını, gazetecileri bugün savunmak kuşkusuz gazetecilik etiğinin gereğidir ama onlara güvenmek... O ayrı, apayrı bir konudur ve o babda sabıka kayıtlarını unutmamak gerekecektir. Günler Akıp Geçiyor Ama... Oteldeki dostumu yine büyük ekran karşısında sağ kolunu kalbinin üzerine koymuş, sol kolunu yere paralel biçimde dimdik uzatmış, üçer kişilik sıralarla geçit resmi yapan eski bekçi, şimdi yönetimin muhafızı askerleri izlerken buldum. Yanına oturdum. Ben de dostumun seyrettiği geçit resmini izlemeye koyuldum. Ama dikkatimi bir şey çekti. Muhafızlar o malum işareti yaparak geçiyorlardı ama selam verdikleri kimse yoktu. Dostuma “Yahu bu ne iş?” dedim. Güldü. “Dikkatli baksana. Muhafızlar bir binanın bu yüzünü baştan aşağıya kaplayan Greater’in resminin önünden geçerken o malum işareti yapıyorlar” dedi. “Neden?” “Bu Ada’da Greater’in resmini bile saygıyla selamlamak gerekir ve zorunludur” dedi. “Ben buraya geldiğimde böyle bir zorunluluk yoktu.” “Ama ne zamanki sen insanların Babaata mezarına saygıyla yürüdüğünü ve gazlarla tazyikli suya aldırış etmediklerini, Greater konuşmasından sonraki halkı saygıya çağıran sese insanların uymadığını, dinlediklerini, gördüklerini yazdın ve bir de Greater’den yazında Diktamen sıfatıyla söz ettikten sonra... Ha tabii sen gözaltına alındığın sırada Chief böyle bir yasa çıkardı. Resimlerine de saygı gösterilecek, resimleri de nerede görülürse saygıyla selamlanacak” dedi. “Ya bu yasaya uymayacak olursa birisi?” “Haydaaa. Kırk satır mı kırk katır mı kurumuna.” Bu bilgiden sonra uzaktan da nerede Greater’in resmini görsem sokak değiştirmeye başladım. ON’lar (1) (0) Greater’le Görüşme... Baştan aşağı süzdü beni. Emreden bir sesle, “Otur” dedi. Bir emir! Oturmadım. Anladı. “Oturmaz mısınız?” dedi bu sefer. Masanın önünde iki yanındaki koltuklardan birine oturdum. “Sizi” dedi, “buraya bazı konuları ve sürekli eleştiren yazılarınızı konuşmak için çağırdım. Anlayamıyorum. Sizden başkalarının sürekli övdükleri eserlerimi siz nedense sürekli karalıyor ve halkın iç barışa zarar veren eylemlerini savunuyorsunuz. Bugüne kadar ada halkının görmediği yollar, köprüler, adanın bir ucundan diğer veya öteki tarafına geçen denizaltı tünelleri yaptım. Halkı ezen enflasyonu en düşük düzeye indirdim. Bayramsa bayram, seyransa seyran hepsini zamanında görkemli biçimde kutlamaları için gerekeni yaptım. Neden bunları durmadan eleştiriyorsunuz anlamıyorum” dedi. “Ama siz insanı insan yapan bütün özgürlüklerin, kısacası bıraktık ileri demokrasiyi, klasik demokratik yaşamın bütün normal kurallarını ortadan kaldırdınız. Yollar, şunlar, bunlar. Bunlar size demokrasiyi ortadan kaldırmak olanağı vermez. Üstelik bu yaptıklarınız yönetimi ele geçiren kişi ve kadro olarak zaten başlıca göreviniz. Siz şimdi bu yaptıklarınızla da şişiniyor ve bunların demokrasiyi, insan haklarını ve hakları olan özgürlükleri ortadan kaldırmaya hak veren birer neden olarak bana sıralıyorsunuz.” “Ama halk benden memnun. Oylarıyla kanıtlıyorlar bunu” dedi. “Doğru ama halkın arasına katılsanız sizin ve yönetimizin hakkında korku nedeniyle söyleyemedikleri neler neler duyacaksınız.” Birden patladı, “Yani ben sizin taktığınız isimle Diktamen miyim? Üstelik ne demek Diktamen?” diye sordu. “Sesinizi yükseltmeyin. Ben o yaştayım ki sizden korkmam” dedim. “Beni korkutamazsınız. Siz diktatör bile olamayacak kadar yeterli kültürden, sosyal inançlardan, ezcümle demokrasiden o denli yoksunsunuz ki diktamenlikten diktatörlüğe terfi etmeniz için daha birkaç fırın ekmek yemeniz lazım.” “Yani?” “Şayet sizi tatmin edecekse söyleyeyim. Diktamen yarım yamalak diktatör yani müsvettesi demek” dedim. “Bütün yaşamınızı incelettim. Bugünkü ve daha önceki çalıştığınız gazetelerden aldığınız aylıktan başka geliriniz yok. Oysa rahat edecek yaştasınız. Size bol ücretli, sağlam sözleşmeli bir görev teklif edecektim. Bir de burada istediğiniz gazetede yazarsınız.” Ayağa kalktım. “Önerinizi hav havlığı parayla satan başkalarına önerin” dedim. “Bakın buradan yanımdan böyle sözlerle ayrılamazsınız. Ben bu adanın tek ve son söz sahibi Greater diye anılmaya hak kazanan kişisiyim. Bana hiç kimsenin eksik etmediği saygıyı göstermek zorundasınız” diye sert bir çıkış yaptı. Güldüm “Bakın” dedim. “Ben ancak saygı göstermeme layık olanlara sayın derim, saygı gösteririm. Ha unutmadan söyleyeyim, ben hiç ama hiçbir zaman, hiçbir dönemde iktidar sahiplerine hatta çalıştığım gazetelerin patronlarına hav hav gazeteciliği yapmadım. Şimdi gidebilir miyim” dedim. Büyük, hangi hayvanın derisinden yapıldığını bilemediğim koltuğundan “Yine görüşürüz” dedi. “Kırk satır kırk katır yasanızı uygulayan binada mı?” diye sordum. Yanıtını beklemedim. Kapıyı açtım, çıktım ve... ...gelirken geçtiğim odaları bir bir geçtikten sonra dünyada örneği olmayan en büyük arazisine inşa edilmiş sarayın bahçesine kapağı attım. Derin bir nefes almak için... ‘Çıkacaksın’ Dediler! Günler yeknesak. Otelden çıkıyor. Ara sokaklardan yürüyerek kıyıdaki cafelerden birinde oturuyorum. Yazsam gönderemiyorum. Gazetemin yetkilileri, sevdiğim yazarları ile iletişim kuramıyorum. Üstelik vebalı gibiyim. Benimle kimse kısa uzun asla sohbet etmek istemiyor. Kaçıyorlar yanımdan. Oteldeki dostumu da bir gün ellerine kelepçe vurdular. Gözleriyle beni selamlayıp elveda dedi. Götürdüler. Suçu neydi, içeriğini öğrenemedim. Ama otel sakinleri aralarında, dostumun bir cafedeki konuşmalara katılıp yönetim ve Greater hakkında ileri geri kısa da olsa konuşmalar yapmış olabileceğini ve muhbir vatandaşlardan birinin dostumu yönetime ihbar etmiş olabileceğini konuştuklarına kulak misafiri olabildim. Ve... Bir sabah iki muhafız odama girdi. “Eşyalarını topla” dediler. Sormak cesaretini gösterdim: “Niçin? Yine suçum ne?” Tek kelimeyle yanıt verdiler: “Çıkacaksın!” Sonra, “Uzat bakalım ellerini” dediler ve kelepçelediler. Yine yüzü maskeli sorgu elemanının karşısına çıkaracaklardı. Otelden çıktık. Yine bir cipe bindirdiler ama gözlerimi bu kez kapamadılar. Baktım rıhtıma inen yokuştan aşağı gidiyoruz. Alay olsun diye, muhafızlarıma “Yahu sanırım yolu şaşırdınız. Bu yol iskeleye iner” dedim. Bu sefer güldüler sözlerime. Birisi: “Hâlâ anlamadın mı? Adadan çıkıyorsun, çıkarıyoruz seni. Gidiyorsun ülkene. Greater lütfetti. Seni artık salıvermemizi emretti” dedi. Rıhtıma geldik. Motora bindirirlerken kelepçeleri çıkardılar. “Hadi uğurlar ola” dediler. Motor kalktı ve bir süre sonra motordan indim, ülkemin sahilindeki iskeleden. Nıka, Uktu, Temkih bana, ben de onlara doğru koştuk. Kucaklaştık. Arkadaşlarımla daha üç satır konuşamadım. Nıka koluma girdi, kenara çekti. “Hemen yazı odana. Laptopunu çek önüne ve adadaki son Kudeta’yı yazmaya başladı” dedi. Ama biraz dinlenme falan diyemedim. Dinlemedi bile. Uzaklaştı. Yapacak tek şey vardı: Onları ve onların halkın oylarıyla uyguladıkları Kudeta yönetiminde gördüklerimi yazmak! Ben de yazdım! ‘ErdoğanTeröre yardım ve yataklıktan tutuklanmalı’ ADANA/MUĞLA (Cumhuriyet) Adana İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenleyen CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, 1725 Aralık’ı yolsuzluk haftası ilan ettiklerini belirterek “‘Bu paralel yapı terör örgütü’ diyor. Geçmişte, ‘Ne istediler de vermedik?’ demişti. O zaman senin terör örgütüne yardım ve yataklık etmekten hapis yatman lazım. Eski AKP’li vekili de tutukluyorlar. Tiranla kavga eden herkes düşman” dedi. Muğla’da partililerle bir araya gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba da her gün 4 saatten fazla konuşan bir Cumhurbaşkanı olduğunu belirterek “Faili meçhul cinayetleri paralel yapı işledi, dedi. Kendini açığa verdi. Eğer böyle bir şey varsa bu suçu birlikte işlediler. Daha önce kol kola yürüdükleri, paralel yapı dedikleri örgüt işlemiş ise savcılara sesleniyorum, ihbarda ve suç duyurusunda bulunuyorum” dedi. Bitti Haber Merkezi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gülen cemaatinin faili meçhul cinayetlere bulaştığı iddiasına açıklama geldi. Gülen’in avukatları tarafından yapılan açıklamada, “Bu açıklamayla bir kez daha anlaşılmıştır ki, ‘Yeni Türkiye’de soruşturmalar, savcılıklarda değil, havuz medyasında ya da siyasi nutukların atıldığı kürsülerde atılmaktadır. Unutulmamalıdır ki, bu anlayışın bir sonraki aşamasında ise hiç şüphe yok ki kararlar mahkemelerde değil Cumhurbaşkanlığı makamında verilecektir” iddiasına yer verildi. Fethullah Gülen’in avukatları, Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında dava açacaklarını ise şu sözlerle açıkladı: “Bu iftiraların failleri hakkında yasal başvurular yapılacak ve sonuna kadar takipçisi olunacaktır.” Gülen, Erdoğan’a dava açıyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle