03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 ARALIK 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER AKP’li İyimaya’nın adının karıştığı Acarkent Villaları’yla ilgili ‘rüşvet’ dosyası kapatıldı 5 tutuklulardan birine dört, birine bir gün hücre hapsi... Ya yöneticiler? Onların suçu yoktu... Sadece Pozantı Cezaevi Müdürü ve birkaç yönetici Ankara’ya atanmıştı... Çünkü yurdun dört bir yanında... Mardin’de, Siirt’te kızerkek çocuklarına dışarıda toplu tecavüz ediliyordu... Hepsi ama hepsi gözaltına alınıyor, kısa sürede serbest bırakılıyorlardı... Onlar eşraftandı... Dokunulmazlıkları vardı! HHH Bugün pazar... Siyaset yazmayacaktım... Anılar denizinde dolaşarak Karaburun’a düşsel bir yolculuk yapıp, nergis çiçekleri toplayacaktım, denizi seyrederken yitip giden hayatı anlatacaktım... Ellerim ceplerimde yürürken haylazlığın tadını çıkaracak, çakıltaşlarının bilgeleriyle konuşacaktım... Cahit Külebi’nin o güzelim dizelerinden umutları çekip çıkaracaktım içime doldurmak için... “Bu gece, bu gece Uykusuzum, kederliyim, deliyim. Yüzünden uzak sevgilerin derin aydınlığı, Durmalıyım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta Bu gece ölmemeliyim.” Hayata dair, insana dair, hüzne dair ne varsa elimizden alıp gittiler... Zamanında darbecilerle iş tuttular, birlikte yürüdüler birlikte ıslandılar, kumpası kör kuyularda kurdular... Çaldılar, çırptılar! O masum insanları karaladılar, casus yaptılar... Özel hayatlarına girdiler... Şimdi kalkmışlar, göz göre göre gelen Hrant Dink cinayetinin rantını yemek için, tetikçileri tanık olarak dinliyorlar... Başka bir soru: Hablemitoğlu’nu kim öldürdü? Bu cinayetin tetikçisi bile yok ama öldürme yöntemi yakın mesafeden, evinin bahçesinde aracından indikten sonra! HHH Kasalar, kutular, rant, havuz kapitalizmi, Somalı 301 işçi, 450 yetim çocuk... Ağızlarında tek söz: “Biz darbelere karşı çıktık, ya siz?” Ben darbeye darbe derim arkadaş! İster 27 Mayıs, ister 12 Mart, ister 28 Şubat! Ya sen? Suç yok dostluk varmış ALİCAN ULUDAĞ ANKARA – 17 Aralık operasyonu sonrası İstanbul’dan Ankara’ya yetkisizlikle gönderilen TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı AKP’li Ahmet İyimaya’nın adının karıştığı, yeğeni olan Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Osman İyimaya’nın şüphelileri arasında yer aldığı “rüşvet” ve “yolsuzluk” dosyasına takipsizlik kararı verildi. Beykoz Savcılığı’nın fezlekesinde, işadamı İsmet Acar’ın, “Beykoz’da orman alanı üzerinde yaptığı villalarla ilgili davaları lehine sonuçlandırmak için Ahmet İyimaya’nın da yardımıyla Yargıtay ve Danıştay üyelerine rüşvet verdiği, usulsüz inşaatlarını kurtarmak için Meclis’te Orman Yasası’nda değişikliklik yapılması amacıyla taslak hazırladığı” öne sürüldü. Ancak Ankara Savcılığı, işadamı ile İyimaya ve yeğeninin ilişkisini örgüt değil “hemşeri ve aile dostluğu ilişkisi” olarak nitelendirdi. Ankara Başsavcılığı’na bağlı Kaçakçılık ve Örgütlü Suçla Soruşturma Bürosu Savcılığı’nın 25 kişi hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma, suç örgütüne üye olmak, yardım etmek, rüşvet vermek, rüşvete aracılık etmek ve nüfuz ticareti yapmak” suçlarından 25 kişi hakkında takipsizlik kararı verdi. Şüpheliler arasında İyimaya’nın yeğeni olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Osman İyimaya, damadı avukat Hakan Kayaaslan, Kayaaslan’ın müvekkili olan işadamı İsmet Acar, eski Beykoz Belediye Başkanı Alaaattin Köseler de yer aldı. yimaya’nın dosyası Parlamenter Büro’da Takipsizlik kararında İyimaya’nın milletvekili olması nedeniyle kendisine yönelik suç iddiaları ile ilgili olarak ayırma kararı verilerek dosyanın Ankara Başsavcılığı Genel Çalışma Esas ve Usulleri Hakkındaki Yönerge gereğince Parlamenter Büro’ya gönderildiği ifade edildi. Karara göre savcılık, rüşvet aldıkları İ l Yolsuzluğun üstünün örtülmesine itiraz eden İnce iddia edilen Danıştay ve Yargıtay üyeleri ile ilgili dosyayı ise soruşturma için kendi kurumlarına yolladı. Danıştay Başkanlığı, yaptığı soruşturma sonucu suçlanan Danıştay üyeleri hakkında takipsizlik kararı verdi. Yargıtay üyeleri hakkındaki soruşturma ise Yargıtay’da sürüyor. Kararda, Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 7 Nisan 2014 tarihinde verdiği yetkisizlik kararı ve fezlekesinde, olayın şöyle özetlendiği anlatıldı: “Şüpheli Acar, devam eden davalarda lehine sonuç alabilmek amacı ile suç örgütü kurdu diğer şüpheliler ise bu örgütün üyeleri oldu. Şüpheli Acar’ın Danıştay ve Yargıtay’da bulunan davalarının lehine sonuçlanması için diğer şüpheliler ile birlikte hareket ederek kamu görevlilerine rüşvet vermeye çalıştı, bu amaçla para gönderdi.” Kararda, Beykoz Başsavcılığı’nın 8 rüşvet iddiasına ilişkin anlatımı şöyle yer aldı: l Danıştay 14. Daire Başkanlığı’nda bulunan bir dava ile ilgili olarak 12 Ocak 2014’te Ahmet İyimaya’nın evinde Dai re Başkanı olan L.A.’nın eşine “yılbaşı hediyesi” adı altında takı seti verildi. l Danıştay 14. Daire üyelerine verilmek üzere İsmet Acar tarafından şüpheliler M.S.Ş. ve M.S.’ye toplam 700 bin TL para elden verilerek Ankara’da avukat Hakan Kayaaslan’a teslim edildi. Kayaaslan, Acar’ın talimatı gereğince aldığı 700 bin TL’nin 290 bin TL’sini kayınpederi Ahmet İyimaya ile birlikte Danıştay 14. Daire üyelerine verdi. l Şüpheli Acar’ın usulsüz olarak yaptığı inşaatların konumunu düzeltmek amacıyla, Orman Yasası’nda değişiklik yapılması amacıyla taslak hazırladığı, bu taslağı şüpheliler Osman İyimaya, Hakan Karaaslan ve Ahmet İyimaya aracılığı ile komisyona taşıdı. Savcılığın ifadesini aldığı şüpheliler, iddiaları kabul etmedi. Dava açmak için dosya kapsamında yeterli delil bulunmadığı öne sürülen takipsizlik kararında, Osman İyimaya ile İsmet Acar arasındaki ilişkinin “hemşeri ve aile dostluğu ilişkisi olduğu, bunun örgüt ilişkisi olmadığı” öne sürüldü. Ben Darbeye Darbe Derim... Seni dinledim dün sabah, yine özgürlükçü, sapına kadar demokrat, hukuk devletinden yanaydın... Yağmaya, talana, hırsızlığa karşı çıkıyordun! Tüm askeri darbeler, baskılar, tehditler sana vız geliyordu. Yine muhalefete yüklendin, darbeci ilan ettin, özgürlüğü savundun... Salladıkça sallıyordun... Irk üzerinden, milliyet üzerinden, sağdan, soldan... Hiç peşkeşlerden söz etmedin, rantlardan, havuzculardan, ceplerini dolduranlardan, kutulardan, kasalardan... Analar ne evlatlar yetiştirmiş, aile boyu gösterdin millete... Alkış aldıkça nasıl da kükrüyordun öyle! Yerinde duramaz haldeydin, kasa kasa paralar, kutular, koylar, ormanlar, bükler, altın madenleri, hepsini ama hepsini nedense unutmuştun, 17/25 Aralık’a “paralel kumpas” deyip geçiştiriyordun... Vicdan yoktu, zekâ kırıntısı yoktu, sadece sen vardın... 27 Mayıs’tan söz ettin, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat ve emuhtıradan... Oysa sen hâlâ 12 Eylül’ün yüzde 10 barajının üzerine oturmuş, siyasi rant sağlıyordun... Demokrattın! Özgürlükçüydün! Darbelere karşıydın! HHH Seni dinlerken düşünüyordum ben... Dışarıda bir kış güneşi, derin bir sessizlik... Bir kıyı kasabasında olmalıydım, denizi seyretmeliydim... Karaburun’da aralık ayının ortasında, denize karşı bir masa ve üç sap nergis... Biraz umut, biraz hüzün! CHP Malatya Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Ağbaba, daha önceki Adalet Bakanı’na “cezaevlerindeki erkek çocuklara tecavüz olayı”nı sormuştu... Türkiye’nin pek çok yerinde, örneğin Pozantı’da başka hükümlülerce tecavüze uğrayan bir çocuğu... Sorumlular hakkında ne gibi bir işlem yapıldığını... Sorunun yanıtı Ağbaba’ya aylar sonra gelmişti. Suç duyurusunun ardından ‘TBMM’deki dosya ile birlikte değerlendirin’ CANAN COŞKUN 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması şüphelilerinden Rıza Sarraf’ın sürdürdüğü iddia edilen, meslekten ihraç edilen ve dosyanın tek müştekisi emniyet müdürü Orhan İnce, takipsizlik kararına itirazlarının TBMM Meclis Soruşturma Komisyonu soruşturma dosyası ile birlikte değerlendirilmesini istedi. İnce, avukatı Özcan Karakoç aracılığıyla İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sunduğu dilekçede, “Muammer Güler ile ilgili basında çıkan haberlerde Orhan İnce’nin sürgünlere gönderildiği, İnce’nin bu süreci hak ettiği, kendisinin süreci takip ettiği ve bundan dolayı da pişmanlık duymadığını ifade ettiğine dair ciddi haberlere yer verilmiştir” denildi. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sunulan dilekçede, soruşturma komisyonu başkanı Hakkı Köylü ile yüz yüze gerçekleştirilen görüşmede, ıs l Diyanet, Mercedes’in vakıf tarafından alınmadığını açıkladı rarlı taleplerinin hukuki gerekçesi sunulmaksızın ve soruşturulmaksızın reddedildiği belirtildi. İnce’nin ve diğer şüphelilerin soruşturma komisyonunda verdikleri ifadelerin ise ancak Sulh Ceza Hâkimliği’nce istenmesi halinde gönderilebileceği vurgulandı. İnce’nin avukatı Karakoç, TBMM soruşturma komisyonuna da dilekçe sunarak, İnce’nin ifadesinin ve ses kaydının da İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sunulmak üzere kendilerine verilmesini istedi. Dilekçede, Soruşturma komisyonuna İnce’nin sürgün edilmesinde sorumluluğu olduğu iddia edilen eski bakan Güler’e sorulması istenen 10 soruya da yer verildi. Eski bakan Muammer Güler’e sorulması istenen sorularda, Güler’in Rıza Sarraf’la ilişkisini “Berber Yaşar” olarak tanınan Yaşar Aktürk’ün sağladığı belirtildi. Dilekçede Yaşar Aktürk’ün Sarraf ile Güler arasındaki görüşmeyi organize ettiğine ilişkin tape de yer aldı. Meclis’te yırtık lastik ayakkabıyla protesto ‘Bilal’e gemi, emekliye kuş yemi’ Bütçe görüşmeleri sürerken Sıhhıye’de eylem yapıldığını kaydeden Çam, üzerinde “Bilal’e gemi, emekliye kuş yemi” yazılı pankartı gösterdi. Çam, yırtık ayakkabıları Ermenek’ten bir arkadaşının gönderdiğini söyledi. Lüks araç devletin parasıyla ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Diyanet İşleri Başkanlığı, Başkan Mehmet Görmez’e lüks makam aracının Türkiye Diyanet Vakfı tarafından değil başkanlık tarafından bütçe yasasına dayanarak alındığını açıkladı. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, söz konusu arabanın 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası’yla verilen izinlere ve Maliye Bakanlığı’nın bilgisi dahilinde Devlet Malzeme Ofisi tarafından gerçekleştirilen ihalelerle satın alındığı belirtildi. Arabanın bedelinin 1 milyon TL olmadığı kaydedilen açıklamada, “Harcanan rakamlar bahsi geçen haberdeki rakamların çok altındadır” denilirken rakamın açıklanmaması dikkat çekti. Görmez’e lüks makam aracı alınması, muhalefetin tepkisine yol açtı. CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, ülkede yoksulluklar yaşanırken yurttaşlara abartılı bir yaşam sürdürülmemesini anlatan Diyanet İşleri Başkanı’na bu söylemin tersine abartılı bir harcamayla araç alınmasının kamu vicdanını ve dini duyguları zedelediğini söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmeleri sürerken, CHP’li Musa Çam, Ermenek maden kazasında yaşamını yitiren Tekcan Gökçe’nin babası Recep Gökçe’ninkine benzer yırtık kara lastik ayakkabılarla kürsüye geldi. TBMM Genel Kurulu’nda, dün Adalet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile AB bakanlıkları ve ilgili kuruluşların bütçeleri görüşüldü. HDP’li Özdal Üçer, “Baklava çalan çocuk 12 yıl ceza alır, gemiler satın alıp da kaçakçılık yapan Cumhurbaşkanı’nın oğlu cezadan muaftır” dedi. Üçer, “Cumhurbaşkanı’nın oğlunun gemisinin yakıtlarını nereden alındığını ve bunun faturalarının nasıl düzenlendiğinin araştırılmasını istiyorum” diye konuştu. CHP’li Çam, baba Gökçe’ye yırtık kara lastik ayakkabıları yerine valinin 10 TL’lik aynı ayakkabılardan göndermesi ni protesto etmek için kürsüye kara lastik ayakkabılarla geldi. Kürsüye içinde kağıttan euroların olduğu ayakkabı kutusu koyan Çam, bir süre konuştuktan sonra çıkardığı ayakkabıları milletvekillerine gösterdi. Çoraplarıyla konuşmasına devam eden Çam, “Başka bir baba daha var, saraylarda oturan ve bunun da oğlu var. Bugüne kadar oğlunun ne iş yaptığını, nelerle geçindiğini, nerede para kazandığını bilmiyoruz, tapelerden büyük paralar olduğunu, o paraları eritmek için de talimatlar aldığını da biliyoruz” dedi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, cezaevlerinde doluluk oranının yüksek olmasını, “hükümetin suçla etkin mücadelesi, mahkeme ve hakim sayısının artması nedeniyle davaların kısa sürede sonuçlanması, sosyal medya nedeniyle suç sayısının ve tipinin artması ile infaz sistemindeki değişikliğe” bağladı. DİCLE: SAVAŞ DA BARIŞ DA ELİMİZİ UZATACAĞIMIZ KADAR YAKIN ‘Öcalan sabrımın son Bitirdiğimiz hafta salı akşamından başlayıp cuma öğle saatlerine kadar “tuzu kuru” bir Avrupa başkentinde Kürt siyasal hareketinin genç, yaşlı, kadın ve erkek, ünlü ünsüz siyasetçileri, aktivistleri ile birlikteydik. Böylesi etkinliklere katılanlar bilir, resmi oturumlar kadar geri kalan saatlerde konferans salonunun fuayesinden, akşam birlikte oturulan lokanta masalarına, hızını alamayanlar için sabah kahvaltılarına kadar uzanan sohbetler de önemlidir. Resmen söylenemeyenlerin, söylenmemesi de gerekenlerin fısıltı tonunda da olsa konuşulduğu, “Aramızda kalacak ama” paranteziyle dile getirilenlerin, hatta kritik bir soruyu cevapsız bırakırken bir bakışın, bir gülücüğün ya da yukarı kalkan kaşların bir şeyler anlattığı buluşmalardan söz ediyorum… Habere, haberin perde arkasına aç gazetecilerin doymasalar bile aç da kalmadıkları bir buluşma oldu… Madem haberci olarak bu hafta benim payıma Kürt konferansı düştü, bari haftanın son yazısını genel bir değerlendirmeye ayırıp Brüksel seferini noktalayayım. HHH Konferansın resmi adı: Ortadoğu’da Kaos ve Kriz: Yeni ölgesel düzen ve Kürtler idi. Yani konu dört parçalı Kürdistan’ın bütün kesimlerini kapsayan bir kapsamdaydı. Ancak dört ulus devletin sınırları içinde yaşayan, yani dört parçaya bölünmüş Kürdistan’ın bütün parçalarının konferansta temsil edildiği söylenemez. Kürt Konferansının Ardından… İran Kürdistanı’ndan gözlemci var mıydı bilemiyorum; ama resmi bir temsilci yoktu. Kuşkusuz bunu anlamak mümkün. Çünkü Kürtlerin “Doğu Kürdistan” dedikleri o bölgede Kürtler, özellikle siyasal etkinlik göstermek isteyen Kürtler çok ağır koşullar altında yaşıyor. Bırakınız “resmi” temsilci olmayı, konferansa katıldığının bile öğrenilmesi halinde mollalar rejiminde o Kürt’ün başına neler geleceğini kestirmek zor değil. Erbil (Hewler) merkezli ve iktidar gücünü çok ağırlıklı olarak Barzani’nin taşıdığı Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Kürtlerin yeğlediği deyişle Güney Kürdistan da Brüksel’de yoktu. Onların tartışılan sorunlar ve konular üstüne ne düşündüklerini, ne hedeflediklerini kendi ağızlarından dinlemek mümkün olmadı. Oysa gelmelerinin önünde herhangi bir engel olduğunu sanmıyorum; hatta eminim… Demek katılmak istemediler… Acep neden? Bunu, akşam yemeklerinden birinde soru haline getirdiğimde, Kürt siyasal hareketini Avrupa’da temsil edenlerden bir tanıdık gülümseyip “Bunu bari sen sorma. Sorduğunun cevabını benim kadar sen de biliyorsun” dedi. Ben de “Madem sen cevap vermiyorsun, ben de Tayyip Erdoğan ya da Davutoğlu’na sorarım” dedim. Birbirimizi anladık ve karşılıklı HHH İki günlük konferansta, Kandil gezisi yüzünden Pervin Buldan gelemeyince HDP’yi tek başına Selahattin Demirtaş temsil etti. Zaten konferansa konuşmacı, panelist ya da izleyici olarak katılan çok sayıda Avrupalı için söyleyecekleri en çok merak edilen Selahattin Demirtaş’tı. Türkiye’de HDP’yi yakından izleyen, Kürt siyasal hareketinin programatik hedeflerini ve o kanaldan bizlere ulaşan Öcalan’ın tezlerini genel hatlarıyla da olsa bilenler için bir yenilik taşımasa da Avrupalılar Demirtaş’ın sözleri dikkatle izledi. Türkiye’nin Kürt sorununu sadece “insan hakları” bağlamında gören ve bu bağlamda duyarlık gösteren bazı Avrupalılar için “Bir Kürt ulus devleti inşa etme hedefi”nin açık seçik reddedilmesi hayli şaşırtıcı oldu. Nitekim resmi oturum bittikten sonra kendi adıma ben Demirtaş’ın sözlerini iyi kavramak isteyen çok sayıda Avrupalı tarafından esir alındım. Başka meslektaşlarımın da benden hallice olmadıklarını tahmin ediyorum. Avrupa Parlamentosu’nun geniş fuayesinde beni ortalarına alıp Demirtaş’ın sözleri üstüne art arda sorular soran Avrupalılardan biri, ulusal sınırların neredeyse tamamen silikleştiği Avrupa Birliği koşullarına alışmışlığından olsa gülüştük… gerek “Ama bu Ortadoğu için bir AB modeli” dedi ve cevabımı beklemeden “Ortadoğu için bu bir ütopya. Yanılıyor muyum” diye sordu. Cevap uzun sürecekti. Üstelik benim bilgimi aşacak kadar da çetrefil bir soruydu. Üstelik kadın kısmen de olsa haklıydı. Kestirmeden gittim, “Avrupa Birliği için de bir zamanlar ‘Ama bu bir ütopya’ diyen çok kişi çıkmıştı” dedim. Sustu. Ama bir başkası susmadı: Buradan hareketle Irak Kürdistanı’nın bu konferansa işte bu yüzden katılmadı diyebilir miyiz? Susamazdım. Topu taca attım: Ben gazeteciyim. Tanık olduklarımı aktarırım. Sorunuzu bir Kürt siyasetçiye sorun, dedim. Bu defa o da sustu. Avrupa Parlamentosu denen o dev yapının içine girip, galiba kilometrelerce uzayan koridorlarını adımlayıp çok sayıdaki salonlarından birinde iki gün de olsa bir toplantı izleyince insan diplomat mı oluyor ne? Baksanıza zor soruları nasıl ustalıkla savuşturmuşum!.. HHH Bazı okurlar için özel not: Brüksel’den yolladığım bir önceki Tırmık’ta, Cumhuriyet’in beni ya kovması ya da çok çalıştırmaması için destek istediğim okurlara teşekkür ederim. Ama galiba çabaları nafile olmuş. Kovmadılar. Üstelik yazıişleri masasındaki casuslarımdan duyduğuma göre “Gelecek hafta Aydın Abi’yi nereye yolluyoruz” gibi tartışmalar yapılıyormuş…. Yazık bana… sınırındayım dedi’ DİYARBAKIR/ ŞIRNAK (DHA) Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Genel Başkanı Hatip Dicle, “Savaş ve barış için öyle bir noktadayız ki barış, elimizi uzatacağımız kadar yakın, ama aynı zamanda sırat köprüsünden de geçeceğimiz bir noktadayız” dedi. HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ise, çözüm süreci için Meclis’te komisyon kurulmasını, gözlemci heyeti oluşturulmasını ve PKK’lilerin yasal olarak Türkiye’ye dönmesini istedi. DTK’nin 1. Olağan Genel Kongresi, Diyarbakır’ın merkez Kayapınar İlçesi Cegerxwin Kültür Merkezi’nde başladı. Kongreye, HDP ve DBP’li yönetici ve delegelerin yanı sıra bir süre önce Mardin Artuklu Üniversitesi’nde düzenlenen yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınan Yaşayan Diller Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Kadri Yıldırım da katıldı. DTK Eş Genel Başkanı Hatip Dicle, çözüm sürecinde Öcalan’ın sunduğu taslağın KCK tarafından da kabul edildiğini belirterek “öyle bir noktadayız ki barış ve çözüm elimi zi uzattığımızda yakalayacağımız kadar yakın ama o kadar da Sırat Köprüsü’nden geçer gibi tehlikeli bir noktada” dedi. Dicle, Öcalan’ın “Hükümete söyleyin ben kimseyi tehdit etmiyorum ama bu son şanstır. Bu barış ve demokratik çözüm taslağı üzerinde bir şekilde 45 aylık bir süreçte en geç Nisan 2015’e kadar tüm aşamalar bitmek zorunda. Aksi takdirde sabrımın son sınırındayım” dediğini aktardı. Şırnak İl Kongresi’nde konuşan HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ise Öcalan’ın hazırladığı taslağı “Barışın haritası” olarak nitelendirerek “Bu taslak hükümetin son şansıdır. Son şans, son tarih 15 Şubat15 Mart. Buradan hükümete çağrıda bulunuyorum. Artık barışı oyalamanın, seçim hesapları yapmanın zamanı geçti. Bu gemi su alırsa hepimiz batarız. Habur’dan bir tek gerilla gelecekse yasal gelecek. O geçtiği zaman siz o gerillayı hapse atamayacaksınız” dedi. ‘Yasal gelecekler’ BOZDAĞ’A GÖRE FUAT AVNİ DEDİKODUCUYMUŞ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Fuat Avni adlı Twitter kullanıcısının hükümetin 17 Aralık soruşturmasının yıldönümünde yargı mensuplarına intikam operasyonu yapacağı iddiasıyla ilgili olarak “O iftirayı yapanlara sorun, bir dedikoducuya herkes inanıyor” dedi. Meclis’te gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bozdağ, yürürlüğe giren yargı paketiyle getirilen Yargıtay’a yeni üye seçiminin HSYK’nin yarınki toplantısında yapılacağını belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle