27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ARALIK 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 1 trilyon dolar rüşvet Ekonomi Servisi Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün hazırladığı küresel yolsuzluk sıralamasında bir yılda 11 basamak birden yükselerek 64’üncü sıraya tırmanan Türkiye, 9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü’ne 1725 Aralık soruşturmalarının gölgesinde girdi. Birleşmiş Milletler’in yolsuzlukla mücadele kampanyası, dünyada her yıl 1 trilyon dolar rüşvet verildiğini, 2.5 trilyon doların ise yolsuzluk sonucu çalındığını hatırlatırken yolsuzluğun daha az refah, daha az haklar, daha az hizmetler ve daha az istihdam demek olduğunun altını çizdi. Birleşmiş Milletler, bu yıl 9 Aralık Yolsuzlukla Mücadele Günü mesa Ban Kimun: Beşikten mezara kadar milyonlarca insan yolsuzluğun gölgesi altında yaşıyor u Birleşmiş Milletler’in yolsuzlukla mücadele kampanyasına göre dünyada her yıl 1 trilyon dolar rüşvet veriliyor, yılda 2.5 trilyon doların aklandığı ifade ediliyor. Yolsuzluk, yoksulluğu artırırken büyümeyi de baltalıyor. jı olarak “Yolsuzluk Zincirini Kır” ifadesini benimsedi. BM Genel Sekreteri Ban Kimun Yolsuzlukla Mücadele Günü ile ilgili yayımladığı mesajda, beşikten mezara kadar milyonlarca insanın yolsuzluğun gölgesi altında yaşadığını belirterek “Yolsuzluk, yoksulluğu artıran, büyüme için yapılması gereken reformlara ayrılacak kaynakları törpüleyen ve kapsayıcı büyümeyi engelleyen küresel bir problem. Gelecek yıl dünyada sürdürülebilir kalkınma programı gündeme gelecek. Bunun için yolsuzluğu azaltmak ve milyonları yoksulluktan kurtarmak için daha fazla politika üretmeliyiz. Dünyanın yolsuzluğa daha fazla tahammül edecek gücü yok. Kamu görevlilerinin yanı sıra seçilmiş yetkililer de etik ilkelere uygun, şeffaflık ve hesap verebilirlik rehberliğinde hareket etmeli” dedi. Türkiye, 18 Mayıs 2006 tarihinde TBMM’de kabul edilen Yolsuzluk la Mücadele Sözleşmesi’yle “bir kamu görevlisinin yasal geliri ile bağlantılı olarak makul bir açıklama getiremediği, ABD’deki yolsuzmalvarlığında önemli bir luk karşıtı One adlı örgüartış olan haksız zengin tün hazırladığı rapora göleşmeyi suç olarak düre ise son yirmi yılda aşızenleyen yasal ve diğer rı yoksulluğu önlemek için gerekli önlemleri alma” büyük çabalar gerçekleştiyükümlülüğü altına girdi. rilmesine karşın yolsuzluk ve suçlar yoksulluk üzeAncak 1725 Aralık soruşturmaları sonrası dört rinde risk oluşturuyor. Raporda yolsuzluk eylemleri eski bakan hakkında kuruarasında paravan şirketlan Meclis Soruşturma Koler ve kapa para aklanmisyonu haberlerine yayın ması sayılıyor. Rapora yasağı getirilmesi Birleşmiş göre her yıl yolsuzluk Milletler Yolsuzlukla Mücayüzünden 3.6 mildele Sözleşmesi’yle çelişiyor. yon kişi yaşamını yitiriyor. Yolsuzluk öldürüyor Bretton Woods’un 70. Yılında Fed Ne Yapsın? Geçen hafta sonu Hacettepe Üniversitesi Bretton Woods toplantısının 70. yıldönümü üzerine çok önemi bir konferansa ev sahipliği yaptı. Konferans nostaljik bir tarih anısının çok çok üstünde, günümüzün küresel krizine ışık tutan önemli değerlendirmeler ile geçti. Bilindiği üzere İkinci Dünya Savaşı sonrasında küresel ekonominin yeniden yapılandırılmasını sağlamak amacıyla 1944 yılında kırk dört ülkeden (Türkiye dahil) delegeler ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kentinde bir araya gelmişlerdi. Ana sorunsalı 1930 Buhranı ve dünya savaşları sonucunda artık çökmüş olan dünya para sisteminin yeniden inşası olan Bretton Woods sistemi iki ana unsur üzerine kurgulanmıştı: (1) ABD’nin mutlak teknolojik üstünlüğünü sağlayan montaj hattı teknolojisi (Fordizm); ve (2) finansal sermayenin ulusal sınırlar içerisinde denetlenmesi. Bu unsurlardan birincisi yüksek üretkenliğe dayalı üretim artışlarını sosyal refah devleti kurumları aracılığıyla geniş talep yaratan orta sınıflar ile paylaşıyor; ikincisi ise tasarruf fonlarının spekülatif kumar masaları yerine sanayide ve istihdamın artırılmasını destekleyen sabit sermaye yatırımlarına yönlendirilmesini amaçlıyordu. Dünya ekonomisi Bretton Woods sistemi altında insanlık tarihinin en yüksek büyüme hızlarına ulaştı: Öyle ki 195070 dönemi altın çağ adıyla anılır oldu. Ancak 1970’lerden başlayarak Fordizm tükendi; başta ABD ve kıta Avrupası olmak üzere kâr oranları gerilemeye başladı. Bu koşullar altında finansal düzenlemeler ve ulusal denetimler artık sermaye için dayanılmaz bir baskı anlamındaydı. Finansal sermaye, serbestleştirme, kuralsızlaştırma, esnekleştirme ve özelleştirmeler ile birlikte emeğin kazanımları üzerine yoğun bir karşı saldırıya geçti; finansal spekülasyon ve rant sermaye birikiminin ana kaynakları haline dönüştü. Kapitalizm kaçınılmaz krizlerini finansal rant oyunlarıyla aşmaya çabalamaktaydı. Bu süreçte finans dünyası giderek sanayi ve reel ekonominin gerçeklerinden uzaklaştı; sanal bir değerler sistemi içerisinde spekülatif rant gelirleri üretmeye devam etti. Ta ki 2008’de artık finans dünyasının sanal spekülatif değerler zinciri reel ekonominin gerçekleriyle yüzleşene değin. Dünya ekonomisi 2008/2009’da derin bir krize sürüklendi ve 1930’dan bu yana ilk kez bir bütün olarak, topyekun daralma gösterdi. 20 milyon emekçi küresel işsizler ordusuna katıldı, ücretler geriledi. Krize karşı geliştirilen yöntem ise gene Bretton Woods sisteminin tozlu raflarından indirilen reçetelere dayandırılmaktaydı: Parasal genişleme. Amerikan “merkez bankası” Fed hızla varlık satın almaya ve karşılığında da “para basmaya” girişti. Söz konusu müdahalenin boyutlarını daha iyi anlayabilmek için Fed’in satın almış bulunduğu finansal varlık stokunun 3.6 trilyon dolara ulaştığını; bu rakamın da Amerikan milli gelirinin yüzde 20’sini aştığını vurgulayalım. Dört yıl içinde Amerika’dan küresel piyasalara aktarılan 3 trilyon dolarlık sıcak para, tüm dünyada faizlerin neredeyse sıfırlanmasına ve çılgın bir borçlanma temposuna dönüştü. Aşağıdaki grafikte söz konusu operasyonlar sonucunda ABD’de para arzının (para tabanı) nasıl genişlediğini ve Fed faizlerinin de nasıl sıfıra yaklaştığını gözlemekteyiz. Ancak bu devasa operasyonun ABD’nin milli gelirine olan etkisinin nasıl kısıtlı olduğunu görebiliyoruz. Parasal genişleme artık ABD milli gelirinde herhangi bir artış getirmemekte, faizlerin sıfırlandığı bu ortamda para politikası anlamını tamamıyla yitirmiş gözükmektedir. Bu durum, konferansın açış konuşmasını yapan Prof. Dr. Bilsay Kuruç hocanın deyişiyle, “bir merkez bankası başkanının hayal bile edemeyeceği bir kâbus anlamına gelmektedir”. Türkiye gelir eşitsizliğinde ikinci Hakan Ateş Murat Çolakoğlu Mehmet Öğütçü David Merkel Enerjiye yatırım, yurttaşa vergi Ekonomi Servisi Bosphorus Energy Club (BEC) İcra Kurulu Başkanı Mehmet Öğütçü, Türkiye’nin enerjide yeni yatırımlar, ortaklıklar, projeler, mevcut enerji tesislerinin yenilenmesi ve geliştirilmesi için 10 yılda 120 milyar dolara ihtiyacı olduğunu bunun da yıllık 12 milyar dolar fon bulunması anlamına geldiğini söyledi. Ancak Türkiye’de ne özelin ne de kamunun böyle bir kaynağı olmadığını bu nedenle hükümete uluslararası enerji fonu oluşturulmasını önerdiklerini söyleyen Öğütçü, bu tür fonların Çin, Dubai, Abu Dabi, Singapur ve Malezya’da olduğunu belirtti. “Hiç kimse devletin direksiyonda olduğu fona para yatırmak istemez çünkü orada ahbapçavuş ilişkisi olur ve şefaflık olmaz” diyen Öğütçü, “Devlet 23 milyar dolar gibi küçük bir katkı sağlarsa ve fon, servet fonları, emeklilik fonları, İslami finans ve IFC gibi uluslararası kuruluşların katılımıyla bu 2025 milyar dolara çıkabilir. Devletin önemli gördüğü projelere yüzde 1015’lik öz sermaye finansmanıyla girmesi sonucunda ciddi bir şekilde finansman maliyetini düşürebilir” dedi. Türkiye’de enerji yatırımlarının yüzde 22 özvarlık, yüzde 78 oranında da milli bankalar tarafından finanse edildiğini ancak yeni kaynak yaratılması gerektiğini söyleyen Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş ise, yurttaştan alınan vergiye bir kalem daha eklenerek enerji fonuna para aktarılabileceğini de belirtti. u OECD raporuna göre Türkiye, 21 ülke içinde gelir dağılımı eşitsizliğinin en fazla olduğu ikinci ülke. Rapor, 19852010 arasında Türkiye’nin büyümesinin yüzde 4.6’sını gelir adaletsizliği nedeniyle kaybettiğini gösteriyor. Ekonomi Servisi İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) Türkiye’nin üyeleri içinde servetin en adaletsiz biçimde paylaşıldığı ikinci ülke olduğunu açıkladı. Raporda üye ülkelerde gelir dağılımı eşitsizliğinin son yıllarda önemli ölçüde arttığı vurgulanırken zengin ve fakir arasındaki uçurumun giderek arttığı ve son 30 yılın en yüksek gelir dağılımı eşitsizliğinin yaşandığı kaydedildi. Meksika ilk sırada yer alırken Türkiye 0.41 ikinci, ABD de üçüncü sırada yer aldı. Gelir eşitsizliğinin ekonomik büyümeye de zarar verdiği belirtilen raporda, 19852010 yıllarıa rasında Türkiye’nin büyümesinin yüzde 4.6’sını gelir adaletsizliği nedeniyle kaybettiğini gösteriyor. Raporda büyümegelir eşitsizliği ilişkisi şöyle açıklanıyor: “Gelir adaletsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde eğitim fırsatları azalıyor. Sınıf değiştirme sıklığı aşağı çekiliyor. Bireyler yeteri kadar beceri geliştiremiyor.” cekleri şeklinde. Gelir eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde zenginlerin toplam nüfus içindeki payının yüzde 10 olduğuna dikkat çekilen raporda, zenginlerin yoksullardan ortalama 9.5 kat daha fazla kazandığı ifade edildi. Zengin 9.5 kat fazla kazanıyor Rapordan çıkan sonuç ise ülkelerin gelir eşitsizliğini azalttığı ölçüde daha fazla büyüyebile Atina yüzde 13 çakıldı Yunanistan’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin erkene alınmasının ardından, mali yardım programından çıkışına dair belirsizliklerin arttığı endişesiyle Atina borsası dün yüzde 13’e yakın düştü. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin erkene alınma kararı, Yunanistan’ın şu anda devam ettiği AB mali yardım programının sadece iki ay daha uzatılması kararının Avo bölgesi maliye bakanlarından destek bulmasının ardından alındı. Yunan kamuoyunu son derece rahatsız eden tasarruf programının altı ay yerine sadece iki ay daha uzaması, programının bir an önce bitmesi için çaba gösteren Başbakan Antonis Samaras’a verilen desteği artırabilir. Ülkenin tahvil faizleri sürpriz kararın etkisiyle yükselirken, mali açıdan zor durumda bulunan Avro bölgesi ülkelerinin de devlet tahvil faizleri yukarı yönlü hareket etti. Devlet şeffaf olmaz Piyasalara Çin darbesi Ekonomi Servisi Küresel piyasalarda hisse senetleri, Çin hükümetinin kısa vadeli tahviller için teminat kurallarını sıkılaştırmasının ardından dün sert düştü. Petrol beş yılın en düşük seviyesinden yükseldi. Almanya, İngiltere ve Fransa borsaları yüzde 3’e yakın çakıldı. Çin’de Şanghay Bileşik Endeksi yüzde 5.4 geriledi. Riskten kaçışa paralel Borsa İstanbul yüzde 1.52 düştü. ABD Merkez Bankası’ndan faiz artışı beklentilerinde kritik olarak görülen ‘kayda değer süre’ ifadesinin kaldırılmayacağına yönelik açıklamalar dolara düşüş getirdi. Doların küresel piyasalarda beş yılın zirvesinden gerilemesiyle yen, son iki ayın en hızlı yükselişine yönlenirken altın, yüzde 3’ün üzerinde değer kazandı. Fed’in faizleri daha erken artırabileceği beklentisi ile geçen haftadan beri yükselen dolar/TL ise, dün gelişen ülke para birimlerine paralel sınırlı geriledi. Endonezya ve Meksika merkez bankaları para birimlerine müdahale etti. TCMB’nin döviz satım ihalesi ve likidite adımlarıyla da dolar/TL yaklaştığı iki ayın zirvesinden yönünü aşağı çevirdi. Dolar/TL, serbest piyasada 2.2620’den kapandı. Gazda indirim Ekonomi Servisi Enerji Bakanı Taner Yıldız Gazprom yetkililerinin bugün veya yarın Türkiye’ye geleceğini ve 2015’te gaz fiyatında indirimi netleştirmek istediklerini söyledi. Yıldız, “Bizim hedefimiz bu ay sonuna kadar artık bu rakamın netleşmiş olması. 2015’teki alacağımız indirimin netleşmiş olarak bu şekliyle gaz alımlarına devam edeceğimizi söylemem lazım. Çünkü hava şartlarına bağlı olarak daha fazla doğalgaz almış olacağız” dedi. Ham petrolün 43 dolarlara düşmesi halinde petrol yatırımlarının duracağını söyleyen Yıldız, “6770 dolarlar Türkiye’nin işine gelen fiyatlardır” dedi. Gazprom’a bağlı Antalya’da 19. Milli Eğitim Şurası’nda, 21. yüzyıl Türkiyesi’nin eğitim politikalarının Başefendi’nin talimatları gereği “bebelere din dersi, Osmanlıca ve karma eğitim” ekseninde tartışıldığı ve belirlendiği günlerde, 2 bin 938 km. batıda Berlin’de yine 21. yüzyılda eğitim ve istihdam politikalarının dijital devrim ekseninde masaya yatırıldığı bir başka zirvede tüm günümü geçirdim. Vodafone Toplum ve İletişim Enstitüsü tarafından düzenlenen ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de açılış konuşmasını yaptığı “Dijitalleşen Avrupa: Gelecek Nesil İçin Fırsatlar” konulu zirvede “Dijitalleşmiş bir dünyaya hazırlanmak için eğitimde ne yapılmalı” sorusundan siyasi çerçevenin bu doğrultuda nasıl belirlenmesi gerektiğine, yeni teknolojilerle ekonomideki büyümeyi sağlamanın yollarına, iş kavramlarının mevcut ve gelecekteki tanımlarına kadar farklı bir dizi oturum izledim. 2 cümle ile özetleyeyim: Yüksek genç işsizliği endişe verici boyutlara yükselen Avrupa’da dijital devrimi yeni iş alanlarına dönüştürmenin yolları aranıyor. Altyapı, eğitim ve inovasyon, yeni iş alanlarının yaratılması için olmazsa olmaz 3 koşul olarak öne çıkıyor. Dijital teknolojiler artık günlük yaşamımızın her noktasında, beraberinde birçok fırsatı da barındırıyor ancak bu dönüşüm bireylerin, hükümetlerin ve iş dünyasının önüne yeni ev ödevleri de koyuyor. Örneğin “yeni beceriler”. Avrupa Komisyonu’nun son raporuna göre ICT (bilgi ve iletişim teknolojileri) alanında 2020 yılında 1 milyona yakın Osmanlıca ile Dijital Devrimdeki Yerimiz Ne? iş, o işe uygun yeteneklere sahip çalışan bulunamayacağı için boş kalacak. Bu ne anlama geliyor? Artık sağlıktan sanayiye, eğitimden hizmet sektörüne kadar her alanı kapsadığı, hatta iç içe geçtiği için, çok şeye... Sağlık örneğin: Nesnelerin interneti, genetik ve tıptaki gelişmeler sayesinde Google X yakın gelecekte kişiye özel bir laboratuvar gibi hizmet sunacak. Her hasta için her gün milyorlarca veri tek noktada depolanacak, işlenecek.. Belki 100 doktorun, hemşirenin yaptığı işi 10 uzman yapacak. Yani diyeceğim şu: Doğru eğitim almazsanız ve özel yetenekler geliştiremezseniz yandınız. Zaten en büyük işsizlik tehlikesi “sıradan” çalışana yönelik. Çünkü “sıradan beceriye” sahip bireyin yaptığı işi bilgisayar, robat ya da diğer dijital teknolojiler yapıyor ve bu tahmin edebileceğimizin çok üzerinde artacak. Bu durum, dediğim gibi ülkeleri dünyanın birçok yerinde, Avrupa’dan Çin’e, ABD’den Rusya’ya kadar alarma geçirmiş vaziyette. Savaşın ortasındaki zavallı Ortadoğu ülkelerini ve kendine hedef olarak Osmanlıcayı koyan Türkiye’yi bir kenara koyarsak... Hatta bu yıl ocak ayındaki Davos zirvesinde bile Djjital İşler için Büyük Koalisyon Davos Deklarasyonu açıklanmış ve liderler işbirliğine çağrılmıştı. Dijital devrimin yeni iş alanları açabilmesi ve giderek tırmanan genç işsizliğe çare olabilmesi için doğru politikalarla desteklenmesi gerekiyor. Bu, öğrenme biçimlerinden yaratıcığının geliştirilmesine, sanayinin desteklenmesine, inovasyona, sosyal ağlara kadar bir dizi alanı kapsıyor. ürkiye’de her 4 gençten 3’ü yurtdışına gitmek istiyor Gelelim Türkiye’ye... Hızlı bir teknoloji kullanıcısıyız (unutmayalım, teknoloji üreticisi değil, kullanıcısı), genç bir nüfusa sahibiz. Ve bizim de genç işsizliğimiz resmi rakamlara göre yüzde 17.1 ile (üniversiteli işsizler yüzde 22) endişe verici boyutta. Berlin’deki zirvede Vodafone tarafından yapılan ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 9 Avrupa ülkesinde gençlerin geleceğe yönelik beklentilerinin anketle belirlendiği bir araştırmanın sonuçları da açıklandı. Araştırmaya katılan üniversiteli her dört Türk gencinden üçü, yurtdışında iş olanaklarının daha fazla olduğunu düşünüyor. Gençlerin yüzde 60’ı, bu nedenle yurtdışına gitmeyi planlıyor. Devam edelim: Çek Cumhuriyeti, Al T manya, İrlanda, İtalya, Hollanda, Portekiz, İspanya, Türkiye ve İngiltere’de yaşları 1830 arasında değişen gençlere yönelik online ankete göre, gençler dijital devrimin reel sektörün de içine girmesi ile yeni istihdam fırsatlarının ortaya çıkacağına inanıyorlar. • Türk gençleri, dijital devrimin etkileri konusunda diğer ülkelerin yaklaşık 22.5 katı daha iyimser. Bu gençlerin yaklaşık üçte biri, iş olanaklarında artış olmasını bekliyor. • Türkiye’deki genç insanların yarısından fazlası, bilgi ve iletişim teknolojileri alanında kariyer yapmayı hedefliyor. Türkiye bu oran ile tüm ülkeler arasında açık ara ilk sırada. Diğer ülke ortalamaları ile karşılaştırıldığında yaklaşık 2 katı daha yüksek bir oran. • Bilgi ve iletişim teknolojileri alanında kariyer fikrinin önündeki en büyük engelin, yetenek ve ilgi eksikliği olduğu görülüyor. Ayrıca, eğitimin zaman alacağının düşünülmesi de bu alana ilgiyi azaltıyor. • Türkiye’deki gençlerin yüzde 95’i, eğitimcilerin ve şirketlerin daha çok işbirliği yapması gerektiğini düşünüyor. • Türkiye’deki gençlerin yüzde 90’ı, kendi işini kurma konusuna ilgi gösteriyor. Bu gençlerin yüzde 65’i, bilgi ve iletişim teknolojileri alanında iş kurmak istiyor. İyi güzel de, Osmanlıca dersi koyarak, daha anaokulunda din dersi koyarak biz dijital devrimin neresinde olabileceğiz? Kaynak: Board of Governors of the Federal Reserve System (http://www.federalreserve.gov/) Bretton Woods her anlamıyla tükenmiş, geride kalmıştır. Küresel sermaye ise kendi orta sınıflarını besleyecek yeni teknolojiler ve kurumlar geliştirme çabalarına henüz bir çıkar yol bulamamış durumdadır. Dünya ekonomisi bu koşullar altında küresel krizin sekizinci yılına girmekte; farkında mısınız? Bilkent Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı, sevgili Talât Halman hocamızı kaybettik. Tüm sevenlerine, öğrencilerine sabırlar diliyorum. Işıklar içinde yat sevgili hocam.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle