07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 7 KASIM 2014 CUMA 14 KÜLTÜR Uzayda yeni dünya arayışı Sinemanın uzaya çıktığı ve seyirciyi 170 dakikalık, heyecan verici ve sürükleyici bir uzay yolculuğuna davet ettiği, yeni bir Christopher Nolan filmi ‘Yıldızlararası’ gösterimde Kuşkusuz gelecekte bir kült filme dönüşecek bu Nolan kardeşler bilimkurgusu, karakterlerle empati kurabilen sinemaseverleri 2.5 saati aşkın bir uzay yolculuğuna davet eden, “sevgi”nin anahtar sözcük olduğu, beylik bir mutlu son klişesine bağlanmış olsa da kesinlikle görülesi bir seyirlik sonuçta. larken Einstein ve Nathan Rosen gibi ünlü astrofizikçilerin uzayda çok uzak mesafelere ışık hızıyla ulaşılmasını sağlayan solucandelikleri teorisinden de yararlandığı, Jodie Foster’li “ContactMesaj”dan 17 yıl sonra, zaman ve mekânın eğilip bükülebileceğine dayanan bu teoriden “Yıldızlararası”nın senaryosunu yazarken de yararlanmış Nolan kardeşler, uzaydaki yıldızlararasında seyreden keşif yolculuğuna paralel olarak dünyadaki kızı Murphy’yle oğlu Tom’a (yetişkinliklerini Jessica Chastain’le Casey Affleck oynuyor) annelik de yapan, karısını yitirmiş, deneyimli uzay pilotu, sevecen baba Cooper’ın (Matthew McConaughey) ailevi hikâyesini de anlatı yapısına yerleştirmiş Nolan kardeşler. Olay örgüsünün nerdeyse bulmacamsı bir hal aldığı, rüya içinde rüya gibi anlatılmış önceki başyapıtı “InceptionBaşlangıç”ı da aşan bu “Yıldızlararası”, Kubrick ustanın vaktiyle, 45 yıl öncesindeki o çoktan klasik olmuş, çarpıcı “2001 Uzay Yolculuğu” başyapıtıyla bizim kuşakta yol açtığı büyük etki ve hayranlığı, eğlendirirken düşündürmesini de bilen, milenyum sinemacısı Christopher Nolan’ın hayranı, günümüzün sinemaseverlerinde de uyandırabilir kuşkusuz. Görüntüler Hollandalı kameraman Hoyta Van Hoytema’dan, fondaki hiç ara vermeyen müzikler de yılların film bestecisi Hans Zimmer’den. Kuşkusuz gelecekte bir kült filme dönüşecek bu Nolan kardeşler bilimkurgusu, karakterlerle empati kurabilen sinemaseverleri 2.5 saati aşkın bir uzay yolculuğuna davet eden, “sevgi”nin anahtar sözcük olduğu, beylik bir mutlu son klişesine bağlanmış olsa da kesinlikle görülesi bir seyirlik sonuçta. Senaryosunu teorik fizikçi Kip Thorne’un danışmanlığında, kardeşi Jonathan’la birlikte yazdığı, 170 dakikalık, son derece gözalıcı yeni filmi “InterstellarYıldızlararası”nda yine seyirciyi şoktan şoka uğratan, ufkunu genişleten, uzun ama baştan sona sarsıcısürükleyici ve çok fantastik bir “uzayda seyahat filmi” imzalamış, ilk filmi “Momento”dan beri her yaptığıyla hep ilgimizi çekegelmiş, zaman ve mekânla oynamaktan hazzeden, zaman zaman aşırıya kaçsa da kendine özgü, belirgin bir üsluba sahip, yaratıcı yönetmenin hası Christopher Nolan. Özetle insanoğlunun gitgide bütün kaynaklarını tüketip kuruttuğu, giderek yaşanmaz bir gezegene dönüşecek yeryüzünün yerini alacak yeni bir dünyayı, uzayın kara delik ya da solucandeliklerinden, 5 boyutlu evrenlerden geçilmeyen sonsuzluğunda arayıp bulmayı görev edinip dünyayı ve sevdiklerini arkada bırakarak uzayın derinliklerine yollanmış bir grup bilim adamının çıktığı, yıldızlararası büyük keşif yolculuğunu hikâye ediyor “Interstellar.” Görsel bakımdan da IMAX teknolojisiyle cila çekilmiş, özenli ve son derece çarpıcı görüntüleriyle de meraklısının yer yer soluğunu kesen, NASA’ya güzelleme gibi de algılanan bu postmodern bilimkurgu epiği, yönetmenin deyişiyle insan olmanın anlamına ilişkin, karakterlerinden anlatımına, oyunculuklarından montajına kadar temposunu yitirmeyen, görkemli ve etkileyici bir bilimkurgu izlenimiyle uğurluyor meraklısını salondan. Özenli mizansenlerinin, ayrıntılı görüntülerinin yanı sıra okkalı, lafı gediğine oturtan, incelikli diyalog Boğaziçi’nde film günleri Kültür Servisi Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği ve İstanbul Medya Akademisi tarafından bu yıl ikincisi düzenlenecek Boğaziçi Film Festivali, 14 Kasım’da başlıyor. 28 Kasım’a dek sürecek festival, bu yıl 102 ülkeden 3 bin 682 film başvurusunu kabul etti. Festival jürisi ve yöneticilerinin de katıldığı basın toplantısında konuşan Uluslararası Boğaziçi Film Festivali danışmanı ve jürisi Belçim Bilgin, genç bir festival olmasına rağmen gerek film gösterimleri gerekse atölye çalışmaları ile kalite çıtasının yükseldiğini vurguladı. “Kısa film yarışmasına gösterilen ilgiden de anlaşılabileceği gibi İstanbul’ın kısa film dünyası için bir dünya başkenti haline gelme potansiyeli mevcut. Festival bünyesindeki atölye çalışmalarıyla bunun sağlıklı bir zeminde devam etmesine katkı sağlayacağız” dedi. Festival danışmanı ve jürileri arasında yer alan Semir Aslanyürek de Türkiye’de sinemanın gelişmesinde festivallerin önemine dikkat çekti. Festival Genel Sanat Yönetmeni Kamil Koç ise festival süresince konuk ülke Polonya’nın yanı sıra Asya filmlerinden seçkiler ve Derviş Zaim filmlerinin gösterileceğini belirtti. Festivaldeki tüm gösterimler ücretsiz olarak sinemaseverlerle buluşacak. ları eşliğinde dakikalar boyunca, sinemaseverleri resmen afallatıp serseme çevirdiği de söylenebilir sinemaseverleri, Christopher Nolan’ın. Robert Zemeckis’in 1977’de Carl Sagan’ın romanından beyazperdeye uyar ‘DENİZ SEVİYESİ’, YAZLIK ATMOSFERİYLE KARIŞIK MAZİ HESAPLAŞMALARI 7 yıl kadar önce öğrenim için gidip kaldığı New York’tan kuzeni ve kocasının (Sanem Öge, Hakan Karsak) çağrısı üzerine, Türkiye’yi çok seven, Amerikalı kocası Kevin’le (Jacop Fishel) birlikte EgeAyvalıkKaraca’daki aile evine, yaz tatilini geçirmek için gelen, hamileliğinin sonuna yaklaşmış ama habire sigara tüttüren, suskun ve pek anlaşılmaz Damla (Damla Sönmez), yıllar önce hamile kaldığını gizleyerek ABD’ye kaçtığı ve kürtaj yaptırdığı eski sevgilisi Burak (Ahmet Rıfat Şungar) ve köpeği Kont’la karşılaşınca mecburen eski defterler açılacak ve kaçınılmaz bir Canlı ve samimi... geçmiş muhasebesi yapılacaktır... Son İstanbul festivali ve AdanaAltın Koza’dan, oyuncu (Damla Sönmez) ve yönetmen ödülleri başta olmak üzere toplam 6 ödül kazanan “Deniz Seviyesi”, ABD’de sinema okurken tanışmış Nisan Dağ’la Esra Saydam’ın birlikte yazıp yönettikleri ilk filmleri. Başarılı görüntüler eşliğinde nispeten canlı ve samimi bir orta sınıf yazlık atmosferinin kurulduğu “Deniz Seviyesi”nde, oyunculuklar, mizansenler ve dekormekân kullanımı yer yer tatminkar olsa da senaryo çok bildik ve tekdüzelikten sıyrılamıyor. BU H AFT A 10 Fİ L M GÖSTER İM E G İR ECEK Yerli yapımlar haftası Kültür Servisi Bu hafta, Hüseyin Karabey’in direktörlüğünü üstlendiği, 6 yönetmenin çektiği kısa filmlerden oluşan “Unutma Beni İstanbul” gösterime giriyor. Haftanın diğer yerli yapımları, Esra Saydam ile Nisan Dağ’ın yönettiği, Altın Portakal’da “En İyi Yönetmen” ödüllü “Deniz Seviyesi”, Şevket Çoruh, Emre Kınay’ın rol aldığı, devam filmi “On Yılda Bir: İnşaat 2”, Kerem Çakıroğlu’nun yönettiği “Olur Olur!” ile Serkan Zelzele imzalı “Evliya Çelebi ve Ölümsüzlük Suyu”. Gösterime girecek yabancı yapımlar arasındaysa Jennifer Lawrence’ın rol aldığı “Serena”, Oscar’a aday olan yönetmen Michael R. Roskam imzalı “Kirli Para”, Steve Carell, Jennifer Garner’ın bir araya geldiği komedi türündeki “Alexander ve Felaket, Korkunç, Berbat, Çok Kötü Bir Gün” yer alıyor. Haftanın tek animasyon filmi ise yönetmenliğini Reinhard Klooss’ın üstlendiği “Tarzan”. Çağdaş Yunan sineması İstanbul’da Kültür Servisi Çağdaş Yunan sinemasından örnekler, 14 Kasım’dan 8 Mayıs’a kadar Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu’nun İstiklal Caddesi’nde yer alan Sismanoglio Megaro binasında görülebilecek. 14 Kasım saat 19.00’da Nikos Panayotopoulos’un “Atinaİstanbul” filmiyle başlayacak gösterimler, 12 Aralık’ta Syllas Tzoumerkas’ın yönettiği “Ana Yurt” filmiyle sürecek. Ardından 23 Ocak’ta Filippos Tsitos’un “Adaletsiz Dünya”, 20 Şubat’ta Giorgos Tsemberopoulos’un “İçimizdeki Düşman”, 20 Mart’ta Tassos Boulmetis’in “Bir Tutam Baharat”, Babis Makridis’in 17 Nisan’da “L” filmleri sergilenecek. Son olarak Pantelis Vulgaris’in yönettiği 2004 yapımı “Gelinler” filmi 8 Mayıs’ta İstanbullu sinemaseverlerle buluşacak. Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu, Yunan Film Merkezi işbirliğiyle yapılacak gösterimler ücretsiz. ‘Serena’ Altın İskender’e doğru ASLI SELÇUK 55. Selanik Film Festivali’nin büyük ödülleri yarın akşam açıklanacak SELANİK 55. Selanik Film Festivali’nin büyük ödülleri Altın ve Gümüş İskender’in sahipleri yarın akşamki kapanış töreninde açıklanacak. Uluslararası yarışmada In the crosswind (Martti Helde/Estonya), The Tribe (Myroslav Slaboshpytskiy/Ukrayna), Corrections Class (Ivan Tverdovsky/RusyaAlmanya), The Lesson (Kristina Grozeva, Petar Valchanov/ BulgaristanYunanistan) ödüllere aday yapımlar. Jüri başkanı Avusturyalı yönetmen Götz Spielmann, jürinin bağımsız sinemayı destekleyen sinemacılardan oluştuğunu, bireysel düşüncelerden çok ortak zekâyı önemsediğini, kararlarının ne olursa olsun evrendeki hiçbir şeyin kaybolmadığını vurguladı. Festival programcısı Rashi Salti değişik ülkelerden, farklı kültürlerden gelIn The Crosswind melerine karşın filmin evrensel bir sanat formu olduğunu irdeledi. Altın ve Gümüş İskender için yarışan Yarışmadaki ilk ve ikinci filmlerin filmler çiftlerin bunalımını, yaşamın amateknik yapılarının çok iyi olduklarına dikkat çeken Spielmann, mükemmel bir filmin cını, varoluş sorununu, aile ilişkilerini, şidaslında mükemmel olmadığını, mükemme deti, yozlaşmayı, ekonomik krizi, kökenleri arayışı, engellilerin dünyasını, bağışlaliyetçiliği ilginç bulmadığını da açıkladı. mayı, sınıf çatışmalarını, yaşamda kalma Polonya New Horizons Film Festivali’nin savaşımlarını irdeliyorlar. sanat yönetmeni Joanna Lapinska film Etkinliğin en önemli konuklarından, Avfestivallerinin eğitici, öğretici yanlarını rupa sinemasının ikonik figürü, şarkıcıvurguladı. Sırbistan Film Merkezi yönetoyuncu Hanna Schygulla’ya Altın İskenmeni Miroljub Vuckovic festivallerin alder onur ödülü verildi. Sanatçı törende bir ternatif dağıtım olanakları sağladıklarını, konser verdi. Schygulla’nın yönettiği Fresizleyiciyi beslediklerini, bilgilendirdikleque biographique, Moi et mon double, At rini açıkladı. Jüri genel olarak ilk ve ikinci the End, Sell My Dreams adlı kısa metrajfilmlerin enerji dolu, coşkulu, derin bir hüları, yaşamını anlatan belgesel Whatever manizm içerdiklerini de belirtti. trümanınızın olması çok güzel” diyen Schygulla, güzelliğin dünyaya, yaşama bakış açısında saklı olduğunu, en güzel konuşmalarınsa kişisel deneyimlerden kaynaklandığını belirtti. Borges’in “Ben ortak belleğim” sözlerini yineleyen sanatçı yaşamın sürekli değiştiğini, sürekli toz pembe gitmediğini, hep bir mucizeyle karşılaşmayı beklediğini, rastlantılara inandığını belirtti. Beden, bilinçaltı, tinsellik ilişkilerine değinen oyuncu At the End’de ölümle yaşamı iç içe vurguladığını, ölüm olmaAltın ve Gümüş İskender dan yaşamın da olamayacağını aniçin yarışan filmler lattı. RainerWerner Fassbinder’in çiftlerin bunalımını, çok özel bir yetenek olduğunu açıkyaşamın amacını, ladıktan sonra gençliğinde ufuklavaroluş sorununu, aile rın çok geniş olduğunu, dünyayı değiştirmek istediklerini ekledi. Ülkeilişkilerini, şiddeti, si Almanya’nın kalıntılardan doğyozlaşmayı, ekonomik duğunu, fiziksel ve etik geçmişlekrizi, kökenleri arayışı, the Dream (Anne rinden utandıklarını, ağır bir suçImbert) gösterimde. engellilerin dünyasını, luluk duygusu taşıdıklarını belirten “Her dilin kendiSchygulla yeni bir başlangıç için yebağışlamayı, sınıf ne özgü bir müziniden yapılanmanın, değerlerin ve göçatışmalarını, yaşamda ği, sesi vardır. Bu rüşlerin önemine değindi. “Varsıl ülkalma savaşımlarını müzikal ses sizinle kelerin gelir kaynakları ne yazık ki sözcüklerden farkuyuşturucu, silah ticareti, otomotiv irdeliyorlar. lı bir yolla konuve yüksek teknolojiden kaynaklanışur. Ben çocukken yor. Almanya’da ne yazık ki faşizm televizyonumuz yoktu, radyo dinlerdik. yeniden hortladı, tüm Avrupa’da duDünyanın her köşesinden gelen sesler rum böyle” diyen Schygulla, geçmişlerindoğrudan doğruya oturma odamızı kap de bir Nazi felaketi barındırdıkları için dolardı. Bu sesler beni bambaşka dünyalağum oranının düştüğünü, tarihi depremlerra taşırdı, şarkıcı olduğumu düşlerdim. den ötürü normal mekanizmanın bozulduBedeninize bağlı çalabileceğiniz bir ensğunu irdeledi. Bakırköy’de sinema gecesi Kültür Servisi “Türk sinemasının 100. Yılı” dolayısıyla, Bakırköy Belediyesi’nin düzenlediği “Türk Sineması Bakırköy’de Doğdu, Bakırköy’de Yaşayacak!” etkinliği, Türk sinemasının unutulmaz yıldızları ve yönetmenlerinden Türkan Şoray, Eşref Kolçak, Tarık Akan, Gülsen Tuncer, Müjdat Gezen, Rutkay Aziz, Üstün Asutay, Cihat Tamer, Yılmaz Atadeniz, Mustafa Altıoklar, Engin Ayça ve Murat Şeker gibi önemli isimlerin katılımıyla gerçekleşecek. Bugün saat 20.00’de Gülsen Tuncer’in sunumuyla başlayacak tören, ilk Türk filmi olarak kabul edilen “Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı”nın hikâyesini anlatan kısa bir filmle devam edecek. Ayrıca Türk sinema tarihinden kesitler de sunulacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle