23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 KASIM 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Muhalefet “lazım” ile “elzem”i ayırmaktır. “Lazım” Validebağ’ı betona boğup yasak araziye cami dikilmesine karşı çıkmaktır. “Elzem” ise Atatürk Orman Çiftliği ormanına dozerler dalıp 1000 odalı kaçAK Saray dikenlere başkaldırmak ve mümkünse haddini bildirmektir. CHP “elzem”i bıraktı. “Lazım”ın peşine düştü. CHP’nin yapabileceği çok şeyler var(dı): İstanbul için Boğaziçi ne ise Ankaralılar için Çiftlik daha fazlasıdır. Atatürk’ün yaşayan mirası (idi). İktidar Meclis’te türlü yasama hilesı hurdasıyla mirasın çerçevesini değiştirdi. Daha sonra da yol bahanesiyle Ankara Belediyesi deldi. ODTÜ öğrencileri canları pahasına günlerce buna direndi. AOÇ için CHP nedense hiçbir direniş sergileyemedi? YasAk kaçAk Saray CHP’li Yenimahalle Belediyesi’nin sınırlarında. Türlü yasal madrabazlıkla planlar değiştirildi. İhaleye bile çıkarılmadı. Bu görgüsüzlük anıtının temel atılmasından önceki süreçte hiçbir tepki, itiraz ortaya konulmadı. 23 Şubat 2014’te verilen yürütmeyi durdurma kararının peşine düşülmedi. Oysa akıllı ve meşru bir örgütlenme ile öteki muhalefet partileriyle Ankara halkı bu kaçAk inşaatın çevresinde 24 saat nöbete çağırabilirdi. Destekçilerini Kobani için sokağa çıkarabilen HDP’den, CHP’nin alacağı hiç mi ders yoktu. katılmadı, katılmıyor. HHH 29 Ekim’deki büyük açılışını yapmak maden kazası nedeniyle nasip olmadı. Rahat oturması da kısmet olmayacak ve olmamalıdır! Bunun için CHP’ye görev düşüyor. Ama bu görevin ilk adımı saray yerine Silikon Vadisi vaadi değildir. HDP’li Hasip Kaplan herkesin kafasındaki “makul şüphe”yi Maliye Bakanı Şimşek’e sordu: “Başbakan’a uçak dedi niz Cumhurbaşkanı biniyor. Başbakan’a köşk dediniz Cumhurbaşkanı oturuyor. Kim kimin binasında, kim kimin uçağında belli değil. Kim kimin bütçesini kullanıyor? Sayıştay raporları yok, silah alımı satımı, gaz alımı, TOMA alımı da yok! Elimizde hiçbir veri yok!” Yanıt? Yanıt da yok! Çünkü bu iktidarın her harcaması gizli... Yaptığı her paralı iş örtülü. “Örtülü Ödenek”teki patlama adı gereği zaten örtülü. “Başbakanların namusuna teslim edilen” bu ödeneğin 195060 DP dönemindeki adı “Tahsisatı Mesture” idi. Mesture, “tesettürlü” demek. AKP bu sözün nakaratıyla iktidara geldi. Herkes “örtü”yü kadınlar için sanmıştı. Oysa “tesettür” asıl devlet harcamaları içinmiş. Ayakkabılardan çikolata kutularına kadar türlü çeşidi ile de tanıştık. Ama en ayıplı çeşidi “Torba Hepsi Uyuyor “Delilikten mustarip değilim. Her anın keyfini çıkarıyorum!” E. Allan Poe “Deli olmanın, delinin kendisinden başka kimsenin bilemeyeceği zevkleri var!” John Dryden “Tam anlamıyla deli olduğum söylenemez. Aralarda tamamen, hatta öncesinden de normal oluyorum!” Vincent Van Gogh CHP, Lazım ile Elzem Arasında O Parmak!.. Demokratik toplumun dayanağı, hukuk devletidir. Kamusal alan, kişisel özgürlükler, hukuk normlarına göre düzenlenir. Suç ve ceza hukuk temelinde şekillenir. Görevi, makamı her ne olursa olsun, hiç kimse kendi bakış açısına, dünya görüşüne, düşüncelerine dayanıp suçu ve cezayı belirleyemez, saptayamaz. Öyle parmak sallayamaz, hakaret edemez, aşağılayamaz... HHH AKP iktidarının; Tayyip Erdoğan’ın belki de en doğru uygulaması, sigara karşıtı önlemleri. Kamu alanında sigara içilmesine yönelik engeller... Diyeceğimiz yok; içenlerin de haklarını koruma koşuluyla desteklediğim bir tutum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Esenler’de beraberinde İstanbul Büyükşehir ve Esenler Belediye Başkanı’yla yürürken, ikinci katta bir kafenin terasında sigara içenleri gördü. İşaretparmağını sallayarak bağırdı: “Orada sigara içilmez, cezai müeyyidesi var...” Yanındaki belediye başkanlarına döndü, zabıtanın çağrılmasını istedi. Kafenin konumunu bilmiyorum; kapalı mı, açık alanı var mı? Kapalı alanda yasak, cezası var. Yani hukuk kurallarıyla belirlenmiş bir çerçeve. Kolluk gücü, yasa gereği denetimci. Suçu işleyen, cezayı çekecek. Ancak suç işlese de yurttaşa bağırmak, azarlamak yanlış bir davranış. Hele hele “terbiyesiz herifler” diye suçlamak, karalamak ve aşağılamak son derece yersiz. Hiçbir demokratik ülkede, kamuya açık bir alanda böylesine bir tutum sergilenemez. Hangi makamda olursa olsun kimsenin böyle bir yetkisi ve hakkı yok. HHH Olayın bir başka perdesi daha var ki, bence daha önemli. Erdoğan “Terbiyesiz herif, Cumhurbaşkanı söylüyor hâlâ içmeye devam ediyor” diye tepkisini sürdürüyor. Cumhurbaşkanı’nın söylemesi ve uyarması, suçun kapsamını değiştirmez. Büyütmez, küçültmez. Erdoğan’ın yaklaşımı, tartışmalıdır. Yasanın suç saydığı bir eylemin engellenmesini içermeyebilir. Daha çok “kendisi ve makamının otoritesine yönelik bir tutuma tepki” anlamında değerlendirilebilir, ki o zaman daha farklı yorumlar devreye girer. Sevgi ve saygının “hak edilmesi” gibi bir değer yargısı var ne de olsa. Zorla güzellik olmuyor... HHH Gelelim ikinci bir işaretparmağına. Yeşil sahalarda tehdit içeriyor. FB’li futbolcu Emre Belözoğlu... Neredeyse her maçta, çoğu zaman rakip oyuncu ve teknik adamlara, kimi zaman hakeme, kimi zaman taraftarlara, zaman zaman da kendi takım arkadaşlarına yönelik o işaretparmağını kullanıyor. Yeri geliyor, o parmak Macaristan milli maçında olduğu gibi basın tribününe doğru “kelleni alırım” mesajıyla sallanıyor. Huylu huyundan vazgeçmiyor. Otoriter tutumunu, despotik tavrını sergileyen bu kaçıncı girişim, sayısını unuttum. Hakaretleri, küfürleri de var üstelik. Ne futbola ne de Fenerbahçe gibi saygın kulübe yakışıyor. Hafta sonu oynanan Beşiktaş maçında da aynı davranışı yineledi. Aziz Yıldırım gibi son yıllarda bir dizi haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan bir yönetici, Emre’nin haksız ve hukuksuz tutumuna, otoriter eğilimlerine, despotik duruşuna ne diyor acaba? Değer mi? Aklıma Türk futbolunun ve Beşiktaş’ın büyük değeri Başkan Süleyman Seba’nın “Haksız şampiyonluklardansa, şerefli ikincilikleri yeğlerim” sözü geldi de... Ayıplı Tesettür... Yasalar”... Ki Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ar haya ettiği için “o sözü ağzıma almam” diyor. Ekranları, mikrofonları Erdoğan bırakıyor. Davutoğlu alıyor. Davutoğlu bırakıyor Erdoğan alıyor. İktidar “çift santrafor”... Tam saha, sabah akşam siyasi taciz! HHH Erdoğan “Büyük devlet refleksi ile hareket ediyoruz!” diyor Refleks, akıl devre dışı iken yapılanlar demek. Bu itirafına sevinmek ama milletçe tetikte durmak gerek! HHH İlber Ortaylı hocaya telefonda sordum: “Hoca, Deli İbrahim ne delilik yaptı? “Deli meli değildi. Gayet de akıllıydı!” diye kestirip attı. Azıcık kitap karıştırdım. Haklıydı. Üstelik Topkapı Sarayı da dedelerinden kalmaydı! Nokta Nokta Twitter’e açtığı savaşla Don Kişot’u akla getirdi. Tek eksiği bir at ile “bilge” Sancho Panza idi. Kötü hatırası yüzünden at mat aramadı. Aradığı “bilge”yi, Davutoğlu’nu çabuk buldu. Değirmen yoktu. Düşman çoktu. Bu yüzden peşmergeleri bile devreye soktu. Sigara içenleri dahi hedefe koydu. Cervantes’i kıskandıracak macera böyle başladı. Cumhuriyet ile yaşıt olan Ata yadigârı bu doğal zenginliğin gösteriş ve ihtiras uğruna yok edilmesi, Gezi Parkı gibi uluslararası medyanın da gündemine sokulabilirdi. Parmak ısırtan bu ağaç ve hukuk katliamına nitekim Danıştay da “dur” demişti. CHP bölük pörçük birkaç demeç ve açıklama ile yetindi. MHP ise pek aldırış etmedi. Gezi Parkı’nın 500 katı büyüklüğündeki bu haramzadeliğe dünyanın dikkatini çekme fırsatı hâlâ kaçmış değil. Nitekim YasAkKaçAk Saray önceki gün New York Times’ın manşetindeydi. CHP şimdi bile bir kampanya açabilir. Ülkemizi ziyaret edecek Sosyalist Enternasyonal üyesi partilerden, konuk devlet adamlarınının bu yasadışı binaya ayak basmamaları istenebilir. Örnek de bizzat Tayyip Erdoğan’dan verilir. O da “ruhsatsız” diye İstanbul Gökkafes’teki hiçbir toplantıya ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘Alternatif Arayışları’ ve Bayrakçı’nın Hatırlatması Cumartesi günü İstanbul Barosu’nun Kanlıca’daki “Barobahçe” tesislerinde yapılan “Milli Kurtuluş Öncüleri” toplantısına davetli isimlerden biriydim ve katıldım. 150 kişi civarında bir katılım vardı. Toplantı için çağrıyı yapanlar arasında İşçi Partisi ve onun yakın çevresinde sıkça görülen farklı kökenlerden şahsiyetler vardı. Bir kere tabii ki toplantının adının, birçok medya mensubu veya birçok vatandaş için gayet saf veya tam tersine aşırı iddialı görüneceği kesin. Ama madalyonun diğer yüzüne bakalım: Bu eleştirileri yapma lüksünü dillerinde hissedenlerin kaçı, çevrelerinde AKP’li olmayan ve “kâbus yaşamayan” vatandaş görebiliyorlar? Açık konuşmak gerekirse, Türkiye’de artık kendisini büyük bir umutsuzluk, hatta depresyon içinde hisseden insan sayısı hızla artıyor. CHP’nin arzu edilen birleştirici harcı ve dayanışmayı oluşturamaması, doğal olarak demokrat cumhuriyetçi güçleri farklı arayışlara itiyor. Yıllardır süren beyin fırtınaları, toplantılar ve ortak akıl çabalarında oluşan dostluklar artık bir nehir olup denize akmak istiyorlar. Birçok konuşma yapıldı. Perinçek’in kararlı ve her zamanki gibi birleştirici konuşmasından sonra birçok katılımcı söz aldı. Aralarında eski Ergenekon ve Balyoz sanıkları, eski 68’liler, çeşitli siyasiler vardı. Oluşabilecek yeni bir ittifakın partileşme olasılığından, İP’in adını ve simgesini değiştirebileceği bir kongreye gitmesine kadar her olasılık gündeme taşındı. Bu arada birçok konuşmacı, kendini sakınmadan CHP’ye çattı. Partinin rota değiştirmesi, Güneydoğu’da ABD yörüngesine girmesi, Ekmeleddin projesinin kalıntıları, her şey söylendi. Bu arada tam tersine CHP’nin bu kadar ağır eleştirilmesinden duyulan rahatsızlığı da dile getiren birçok konuşmacı oldu. Doğal olarak ses tonlarının arttığı anlar yaşandıysa da, bunlar sağlıklı olağan tartışmalardan öteye geçmedi, siyasi olgunluk ağır bastı. CHP’ye yöneltilen eleştiriler arasında en önemlisi, altyapının üstyapıyı belirleyememesiydi. “Sosyolojik, akademik olarak CHP bitmiştir” veya “CHP artık kendini tasfiye etmelidir, misyonu dolmuştur” tarzı cümleler dikkat çekti. CHP İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, CHP ile böyle sert bir ayrışmanın hatalı olacağını söyleyenler arasındaydı. Yaptığım konuşmada, hedeflerimizin aynı ama ulaşma yöntemlerimizin farklı olduğunu vurguladım. Hükümet ve “paralel yapı” arasında ne taraf, ne de hakem olduğumuzu hatırlattım. Tabii ki, ne Ergenekon tezgâhçılarının, ne de yolsuzluğa batmışların yanında olamayacağımızı tekrarladım. CHP’nin yadsınamaz bir gerçek olduğunu, “kendini tasfiye etsin” demekle bunun olmayacağını, bu sözlerin “ABD de kendini tasfiye etsin” demekten farklı olmadığını, CHP’yi yadsıyarak bir yere varılamayacağını aktardım. Ayrıca CHP örgütü ve seçmenlerinin içindeki büyük çoğunluğun da YCHP mantığına karşı olduklarını, bu büyük muhalif kitlenin de gözden çıkarılamayacağını hatırlattım. Bu oluşumun, oklarını CHP’ye değil, AKP’ye yöneltmesi gerektiğini ısrarla anlattım. Ana vurgum ise siyasal anketçi SONAR’dan Hakan Bayrakçı’nın sözlerinin önemi ve açtığı kapıydı. Çünkü Bayrakçı’nın yaptığı analiz, barajı geçmesi halinde, 4. partinin “bir bölen” değil, tam tersine AKP iktidarını zorlayacak tek formül olduğunu ortaya çıkarıyor. Bayrakçı’nın yaptığı önemli hatırlatma şu: Güneydoğu’daki bağımsızlar ve BDP dışında, şayet AKP, CHP ve MHP’nin ardından 4. bir parti yüzde 10 barajını aşarsa, bu parti en az 5560 milletvekili ve ötesini çıkarabilir. Bu da muhalefetin bilanço total hanesine eklenen bir rakam oluyor. Sonuçta bu toplantıdan farklı bir partileşme veya ittifak tablosu çıksa, bu yeni oluşum tabii ki CHP ve MHP’den milletvekili çalar. Ama AKP’ye daha büyük zarar verir. Örneğin, 4 milletvekili çıkaran bir ilde, başka bir parti barajı geçmezse, AKP 2. milletvekilliğini de alır. Halbuki başka bir parti barajı geçerse, AKP yine tekte kalır. Bu sistemle muhalefetin toplam sayısı 276’yı bile bulabilir. Aksi takdirde şu andaki tabloda CHP ve MHP’nin toplam oyu, en iyi ihtimalle yüzde 4142 civarında geziniyor.  Emine Ülker Tarhan’ın istifası, siyasette yeni arayışlar konusunda yapılan spekülasyonları hızlandırdı. Bu arada “TÜSİAD’ın da farklı bir laik parti arayışında olduğunu ve CHP’li çeşitli siyasilerle temasları sürdürdüğü” de konuşulanlar arasında. Tüm bu kaynayan kazanın  bize taşıdığı ortak akıl şu: Şayet sözünü ettiğim toplantı, örneğin Tarhan, CHP’li muhalifler ve farklı arayışlar gibi her yöne kayarsa, bu durum AKP’ye yarayan bölücü hareketler haline gelir. Ama tersine, mucizevi bir şekilde bu dallar birleşirse karşımıza Bayrakçı’nın sözünü ettiği umut verici yeni bir tablo çıkar. HARBİ SEMİH POROY Polis videoyla ifade verecek, aile 1300 km. uzağa gidecek BULMACA SEDAT YAŞAYAN ‘Adalet isteyen sürünür’ Biber gazı kanun gereği ABİDİN YAĞMUR MERSİN Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi eylemleri davasının görüldüğü Mersin 8. Asliye Ceza Mahkemesi duruşma salonunda avukatlara ve sanıklara biber gazı sıkan polis memurlarının “yasalar çerçevesinde davrandığı ve orantısız güç kullanmadığı”na hükmederek soruşturmayı kapattı. Cumhuriyet savcısı Adnan Demir, polis memurları V.Y ve M.K hakkında kovuşturmaya gerek olmadığına karar verdi. Savcılık kararında, polis memuru V.Y’nin, açık kimliği tespit edilemeyen bazı kişiler tarafından darp edilince biber gazını kullandığı iddia edildi ve polisin biber gazı kullanma yetkisinin Polis Vazife Salahiyetleri Kanunu’nun 16. maddesinde düzenlendiği kaydedildi. Savcılık, avukat Onur Kale’nin, kendisini darp eden polis memuru M.K’yi teşhis ettiğini ancak olayda Onur Kale dışında yaralanan kimse olmadığını da kayda geçirdi. Söz konusu olay sırasında salonda bulunan avukat Sevim Küçük, kapalı yerde biber gazı sıkılmasının yönetmelikler gereği yasak olduğuna dikkat çekti. Mahkemedeki tartışmaların, avukatların duruşma salonundan polis zoruyla çıkarılmak istenmesi üzerine büyüdüğünü kaydeden Küçük, “Bu kararda savunma yok sayılmış. Mahkeme salonunda avukata karşı polis güç kullanamaz” dedi. AKIN BODUR / COŞKUN YAMAN İSKENDERUN / BALIKESİR Gezi Direnişi sırasında geçen yıl 3 Haziran’da polis tarafından gaz bombası kapsülüyle başından vurularak öldürülen Abdullah Cömert’le ilgili davaya bugün Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek. Sanık polis Ahmet Kuş ifadesini görev yaptığı Mersin’den telekonferansla verecek, Cömert ailesi ile 1300 kilometre uzağa alınan duruşmaya gidecek. Ağabey Zafer Cömert, “adalet isteyen sürünür mesajı verilmek isteniyor. Davayı ‘Fizan’a da götürseler biz orada olacağız” dedi. Sanık polis Ahmet Kuş’un “kaçma şüphesi olmadığı ve sabit ikametgâhı bulunduğu” gerekçesiyle tutuksuz yargılandığını, mahkemeye bile çağrılmadığını ifade eden Cömert, “Kardeşinin katili yargılanıyor, ama 18 aydır tutuksuz. Hatta dava bile başlamamış. Çünkü, dava olayın olduğu Antakya’dan 1300 kilometre ileriye sürülmüş durumda” dedi. Cömert ailesinin avukatı Hatice Can, “Sanık duruşma salonuna getirtilmeyerek Abdullah Cömert kaçırılmaktadır. Balıkesir’de dava sürerken olay yerinde keşif gerektiğinde nasıl bir tutum izlenecek. Davanın konferans sistemi ile görülmesine de ayrıca itiraz edeceğiz” diye konuştu. Ailenin avukatlarından Hakan Topaloğlu ise davanın güvenlik nedeniyle yer değiştirme gerekçesinin inandırıcılığını yitirdiğini söyledi. Topaloğlu, “Sanık polisin yargılanması can güvenliği nedeniyle Balıkesir’e alınmıştı. Ancak Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi aldığı kararla sanığın sesli ve görüntülü bilişim sistemi ile ifade vermesini kararlaştırdı. Yeni yasayla birlikte sanık eğer tutuklu değilse, bulunduğu yerdeki en yakın mahkeme aracılığıyla video konferans yöntemiyle ifade verebiliyor. Tutukluysa cezaevinden ifade verebiliyor. Bu kararla birlikte davanın Balıkesir’e alınmasındaki güvenlik gerekçesinin inandırıcı olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Davanın Antakya’dan Balıkesir’e alınmasının ardından, sanık polisin Balıkesir’e gelmeden video konferans sistemi ile yargılanacak olması Cömert ailesini bir kez daha mağdur edecektir” diye konuştu. SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Açık hava 1 da topla oy 2 nanan bir çocuk oyunu... 3 Kuzu sesi. 2/ 4 Büyük erkek 5 kardeş... Bir 6 derebeyinin himayesine 7 girip kendi 8 ni onun hiz 9 metine adayan kim 1 2 3 4 5 6 7 8 9 se. 3/ Kırmızı 1 G A L V A N O E E renkli ve iri tane 2 A T E N E S İ B li bir üzüm cinsi. 3 M A N G O E V E 4/ Övme. 5/ Hiç 4 B F A N İ L A bir hastalığı, vüİ K ON A cutça hiçbir eksiği 5 U F O O R olmayan... Fas’ın 6 S A M İ M İ 7 Y U A N L Ö V E plaka imi. 6/ İşe A L E Z N N yaramaz, yıpran 8 A N mış, eskimiş eş 9 A L T AM İ R A ya... Kemiklerin yuvarlak ucu. 7/ Sıkı dokunmuş bir tür pamuklu kumaş... Soyundan gelinen kimse. 8/ Antalya’nın bir ilçesi. 9/ Çocukların oynadıkları bilye, ceviz gibi oyunlarda sahip oldukları sermaye... Horoz, cennetkuşu gibi hayvanların kuyruklarındaki tüylerden en uzun ve en gösterişli olanı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uzakdoğu’da kişileri taşımak için bir kimse tarafından çekilen iki tekerlekli ve küçük araba... Gürcistan’ın plaka imi. 2/ Evin bölümü... Afrika’da bir ülke. 3/ Kimyasal bir yöntemle parlaklık verilmiş pamuk ipliği. 4/ Kuvvetleri ve bunların oluşturduğu devinimler arasındaki bağıntıları inceleyen mekanik dalı. 5/ RizeErzurum karayolunda bir dağ ve geçit... Derinliğin bittiği yer. 6/ Bahreyn’in başkenti... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 7/ Ayakkabının yumuşak olan üst bölümü... Daha iyi ürün elde etmek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal nakletme işi. 8/ Afrika’da bir ülke... Büyük ve süslü çadır. 9/ Yabancı... Muma batırılmış fitil.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle