07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 2014 ÇARŞAMBA 14 Ordu hemen hemen tüm darbelerini genellikle dışarının desteğiyle ve göz yummasıyla yaptı. Tabii dışarısı derken, ABD’nin… Oysa ABD esas olarak 1990’dan sonra Sovyet bloğunun dağılmasından sonra yeni dünya düzeninde darbelere destek dönemini bitirdi. 1997 Şubat’ında ise ordu ancak siyasi iktidarı istifa ettirmeye yönelik “postmodern zorlama” yapabilmişti. AKP iktidarı ile birlikte ABD’nin ordu arkasındaki eski desteği tamamen sona erdi. Hele 2003’te, ordunun Irak’a Amerikan müdahalesine izin vermeyen Meclis kararı üzerinde, siyaset üzerinde etkisini kullanmadığı ve “Irak’a girilebilir” demediği gerekçesiyle, ABD bir iktidar gücü olarak ordunun üzerini tamamen çizdi. Bu aşamada gerçekleşen Irak’ta Türk subayların başına çuval geçirme olayı da bunun belgesiydi. Ama bütün bunlara rağmen, ordunun her an darbe yapabileceği biçimindeki uyduruk kampanyanın 2014’e kadar sonu gelmedi. HHH Her ordu, ülkelerin çok olağanüstü koşullara sürüklenmesi durumunda iktidara el koyabilir. Ayrıca TSK’nin darbelerinde Türkiye’nin mi yararı, yoksa ABD ve AB’nin mi yararı kollanmıştır, tartışmaya açıktır. Özellikle 1971 ve 1980 darbelerinin arkasında ABD’nin çıkarları ve destekleri ön plandadır. Bunu 27 Mayıs1960’a kadar uzatabiliriz. Peki, yarın için soralım: ABD ve Batı yeniden bir darbenin birtakım yazar olarak tanınmış kişiler ve medyanın aracılığıyla mümkün… HHH Cemaat ve AKP, ordu üzerine kumpaslarını, Ümraniye bombaları düzeneğiyle devreye soktular. İzleyen zamanlarda, 20082009’da gazeteci, sivil insanlar, rektörler, subay tutuklamaları dalgalar halinde Türkiye’yi sardı… TSK üzerinde bitmez tükenmez tezgâhların da ardı arkası kesilmedi. Cemaat’in, ordu üzerinde operasyonların ne kadar içinde olduğunu bir örnekle anımsayalım: Ergenekon davasında generaller, emekli generaller tutuklanmaya başlanmış, insanlar yaşlı, dolayısıyla çeşitli hastalıkları var, bazıları cezaevinden Gülhane Askeri Tıp Akademisi GATA’ya gönderiliyor, bazıları tahliye ediliyor… 2009 Mart’ında Fethullah Gülen’i bazı gazeteciler ziyaret ediyor. İzlenimlerini yazan Mahmut Övür, Gülen’in bu tahliyelere dikkat çekerek durumdan rahatsızlığını “katakulli” sözcüğünü kullanarak dile getirdiğini, ama bunu “GATAkulli” biçiminde, yani “GATA’da numaralar yapılıyor” diyerek belirttiğini söylüyor: “Bu işlerin sulandırıldığı gibi bir kaygı var. Bana da öyle geliyor. Baksanıza sürekli Silivri Cezaevi’yle GATA arasında, bir ara Cengiz Çandar söyledi, yatay geçiş, yani yatış geçişi var…”* * Orhan Bursalı’nın Çatışmanın Anatomisi (Kırmızı Kedi Yayınları, 2014) kitabından alıntıdır. “Yeryüzünde şarkı sö yleyen sonuncu insan yaşadıkça, umutlanma ya hakkımız vardır. ” GABRİEL CELAYA Çatışmanın Anatomisi HHH Burada bir noktaya işaret edelim: AKP gibi dinci gelenekten gelen ve rejimitoplumu dönüştürdüğü konusunda kesin düşüncelerin olduğu AKP iktidarı altında, ordu haydi haydi darbe yapabilir düşüncesi genel kanaat olarak yaşıyordu. Ama istese bile “darbeciliğini” destekleyecek hiçbir uluslararası dayanak yoktu. Üstüne üstlük, Türkiye 2002 öncesiyle kıyaslanamayacak bir şekilde ekonomik olarak dünyaya entegre olmuştu ve ekonomisi büyük ölçüde dışarıdan gelen sermayeyle finanse ediliyordu. Bir askeri darbe, Türkiye’yi ekonomik bakımdan tam çökertirdi. Bu bakımdan da ordu askeri darbeye kalkışamazdı; çünkü ayakta kalamazdı. Eğer ciddi bir darbe niyeti olsaydı, başına örülen bunca kumpas karşısında, eğer geçmiş darbeciliği de düşünülecek olursa, sessiz kalması olanaksızdı. Darbe yapabilecek en uygun koşullarda bile darbe yapmayan bir ordu için hâlâ darbeciliğini ileri sürmek, ancak bizim gibi ülkelerin azgelişmiş bilimsel düşünce ortamlarında mümkün olabilirdi. Şüphesiz ki, bu genellikle de görevli, eli kalem tutan Fotoğraf: Kapak arkasında olabilir mi? Bunun tek koşulu var: ülkede gerçekten geri dönüşü zor bir siyasisivil diktatörlüğün kurulması, millete zulüm yapılması, demokratik mekanizmaların özünde işlemez hale gelmesi… Buna benzer koşullarda iktidarın anayasal meşruiyetini kaybettiği gerekçesiyle, ABD ve AB, eleştirilse bile bir askeri müdahaleye göz yumabilir. Mısır’da SisiMursi çatışmasını ve Batı’nın tutumunu örnek vermek istemem, ama bizimki gibi ülkelerde Batı’nın çıkarları, hiçbir olasılığı yüzde 100 ortadan kaldırmaz. Dostlarım, Uzun zamandır tatil yapmadım. Oysa yeni bir kitap üzerinde çalışıyorum ve iç sesimi dinlemeye, daralan ruhumu genişletmeye, hayal etmeye ihtiyacım var. Sevgili Genel Yayın Yönetmenim Utku Çakırözer’den iki hafta izin istedim. Verdi. Siz de verin. Dinamolarımı taze rüzgârlarla doldurayım, aklım kanatlansın, yeni düşüncelere, heyecanlı yazılara uçsun parmaklarım… Ve 14 Aralık’ta yine bu sütunda buluşalım! Özür, Tamam da Kim Dileyecek? (2) Dersim isyanının temel nedeni, özetle, Cumhuriyetin ilanıyla başlayan feodal toplumdan kapitalist topluma ya da bir başka deyişle feodal devletten ulus devlete geçiş döneminde uygulamaya sokulan “tebaadan yurttaşa”, “yerelden ulusala”, “dinsellikten laikliğe” dönüşüm yaptırımlarıdır. 1937 Nisan ayında Dersim bölgesindeki Rızan, Haydaran, Yusufan, Kureyşan, Abbasuşağı, Bahtiyaruşağı aşiretlerinin reisleri ve Seyit Rıza bir araya gelerek devlete karşı bir ültimatom kaleme almışlardı. Buna göre, devlet “bölgede karakol inşa etmeyecek, köprü yapmayacak, kaza ve nahiye kurmayacak, (aşiretlerin ellerindeki) silahlara dokunmayacak, vergiler pazarlık usulü alınacaktı.” (Cumhuriyet gazetesi, 16.6.1937) Devletin bu ültimatomu ciddiye almaması, bir ay önce Abbasan aşiretinin liderliğinde 24 Mart 1937 günü Sin Karakolu’na gerçekleştirilen saldırı ve 33 askerin öldürülmesiyle başlayan isyanın gerekçesiydi. Hiçbir devlet kendisine karşı girişilen bir isyana kayıtsız kalmaz. Türkiye Cumhuriyeti de kalmamış, şiddete şiddetle karşılık verilmiştir. 1937 Eylül ayında isyan bastırılmış, Seyit Rıza ve en yakın yol arkadaşları idam edilmişti. Harekât sırasında resmi verilere göre 110’u asker olmak üzere 13.160 kişi ölmüş ve 11.818 kişi de zorunlu göçe tabi tutulmuştu. HHH Bir devletin kendisine karşı başlatılan kanlı bir isyanı şiddetle bastırmasının anlaşılamayacak, olağandışı bir yanı yoktur. Ne var ki Dersim olaylarını tartışmalı kılan iç savaşlarda da evrensel kabul gören insan haklarının ihlal edilmesidir. Bu ihlallere bir göz atalım: İsyanın bastırılmasından sonra yapılan yargılama sonucu savcı 11 kişinin idamını istemişti. Bunlardan 7’si idam edilmiş, 4’ü ise yaşlarının büyüklüğünden dolayı 30’ar yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. İdam sırasında yaşı 75’i geçmiş olan Seyit Rıza, yaşı 54’e indirilerek, oğlu Resik Hüseyin’in 17 olan yaşı 21’e çıkarılarak idam edilmiştir. Bu, o zaman da yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nun 56. maddesine aykırıydı. Bugün kimileri yaş büyütmenin söz konusu olmadığını, Seyit Rıza’nın çok daha genç olduğunu ileri sürüyorlar. Bu doğru değildir. 28.6.1937 tarihli Cumhuriyet gazetesi bu savları çürütüyor: “Yetmişlik Seyit Rıza’ya genç ve güzel karısı Bese tarafından teslim olmaması için sürekli telkinler yapılıyormuş.’’ Zamanın Malatya Emniyet Müdürü (daha sonra Demirel Hükümetinde Dışişleri Bakanı) İhsan Sabri Çağlayangil anlatıyor: “Neticeyi söylüyorum. Bunlar (Dersimliler) kabul etmediler. Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi. Dersim böyle bitti.” Çağlayangil’in Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği bu mülakat yorum gerektirmiyor. Dersim harekâtı sırasında birçok ailede kaybolan, ailelerinden zorla alınıp subaylara “evlatlık” olarak verilen yüzlerce kız çocuğu olduğu biliniyor. Pek çok subayın bir ya da iki çocuğu yanına aldığı ifade ediliyor. Kızların izine o tarihten sonra rastlanılmıyor. Bu kızlara ne oldu? Başlarına ne getirildi? Hangi şartlarda, nasıl büyütüldüler? Konuyu merak edenlere Nezahat Gündoğan’ın 2010 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan “Dersim’in Kayıp Kızları” kitabını öneririm. Bu örnekler çoğaltılabilir. HHH Dersim olayları üzerine yapılan tartışmalar giderek toplumumuzu kutuplaştırıyor. AKP iktidarı Dersim üzerinden geliştirdiği stratejiyle Kürt/Alevi oylarını avlamayı düşünüyor. CHP ise bu tartışmaları kendi açısından bir tuzak olarak değerlendiriyor. MHP ise çok gerilerde kaldığını söylediği olayları deşmenin kimseye bir yarar sağlamayacağı görüşünde. HDP ise bir ölçüde olaylarda taraf, gelişmeleri sessizce izliyor. Öte yandan Dersim’de devletin kendisini savunmak adına meşru bir harekât yürütmesinin yanı sıra çok sayıda insan hakları ihlalinin de söz konusu olduğu bir gerçek. Bu, aradan yıllar geçmiş olsa da kalıcı bir barış adına bölge halkından özür dilenmesini gerektirmiyor mu? Özür, tamam da kim dileyecek? Gelecek yazımızda bu soruya yanıt vermeye çalışacağız. 173 kişinin beraat ettiği Eskişehir’deki Gezi davasında mahkemenin kararı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Eylem haktır’ CAH HACIOĞLU ESKİŞEHİR Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de haklarında dava açılan 173 kişi 14 Kasım’daki duruşmada “ifade özgürlüklerini kullandıkları” gerekçesiyle 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde beraat ederken, mahkeme sanıkların somut delil olmadan sadece sokakta bulundukları için gözaltına alındığını ifade etti. Gerekçeli kararda, eylemciler tarafından şiddete başvurulmuş olsa dahi, yapılan eylemin bir hak olmaktan çıkmayacağı vurgulandı. “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”, “kamu malına zarar verme” ve “etkin direnme” suçundan 3 yıla kadar hapis istemiyle haklarında dava açılan 173 kişinin gözaltına alınırken ve karakolda kötü muamele ve işkence gördüklerini belirtmesi üzerine mahkeme, görevli polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Mahkeme gerekçeli kararında da özgür lüklere vurgu yaptı. Kararda, çoğu sanığa savunmaları bile alınmadan dava açıldığı, farklı mahallerde gözaltına alınan ve birbirlerini tanımadan eyleme katılan kişilerin aynı amaçla hareket etmiş gibi suçlandığı ifade edildi. Sanıklar arasında eyleme katılmayanların bile olduğu vurgulandı. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına vurgu yapılarak, “Sanıkların sırf gösteriye katılmak veyahut pasif olarak da olsa şiddet hareketlerini içerir mahallerde bulunduğunun tespiti, bireyin toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkını ortadan kaldırmaz; sanıkların gösteri ve yürüyüşe katılımları sözleşmenin 10. ve 11. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkını ortaya koyar. Bu haliyle eylemlerin suç teşkil etmediği kanaatine varılmış ve sanıkların beraatına karar verilmiştir” denildi. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com Önce ders sonra cezaevi İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Anayasa Mahkemesi’nin türban yasağıyla ilgili kararlarını uyguladığı için 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan ve daha sonra bu cezası 4 ay 16 güne indirilen eski Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, yarın öğleden sonra Foça Açık Cezaevi’ne girecek. Ancak öncesinde Bornova Nikâh Salonu’nda saat 10.00’da, “Bilim ve Evrim” konulu ders verecek. Öğretim elemanları dernekleri, eğitim sendikaları, İzmir Tabip Odası ve Halkın Kurtuluş Partisi il örgütünün de destek verdiği eylemde Pekünlü’nün ceza almasında sorumluluğu olduğu öne sürülen Ege Üniversitesi yönetimi dün rektörlük önünde protesto edildi. Öte yandan Sanatçılar Girişimi, Pekünlü’nün “adaletin kararına uygun davranmayı suç sayarak cezalandırıldığına” dikkat çekerek Pekünlü’ye destek verdi. G NOKTASI BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY EĞİTİMCİLERDEN SUNGUR’A DESTEK İstanbul Haber Servisi İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörlüğü tarafından hakkında 3 kez idari soruşturma açılan ve Gezi Parkı eylemlerinde “kırmızılı kadın” olarak tanınan araşıtırma görevlisi Ceyda Sungur’a eğitim emekçilerinden destek geldi. Taksim’deki İTÜ Taşkışla Kampusu önünde dün bir araya gelen EğitimSen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi ve Üniversite Dayanışma Platformu yaptıkları açıklamalarla Sungur’un yanında olduklarını belirtirken Sungur da “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” dedi. CHP’LİLERDEN POLİS İÇİN SUÇ DUYURUSU İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı’nda geçen pazar günü açıklama yapmak isterken polisin gazlı müdahalesine maruz kalan CHP’liler, polisler ve amirleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, polislerin uyarı yapmadan saldırıda bulunduğu ve tekme attıkları belirtildi. Suç duyurusundan önce partililerin yaptığı açıklamaya CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, İstanbul milletvekili Kadir Gökmen Öğüt ve İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı katıldı. Prof. Yıldırım, kadro taleplerine hayır dediği için operasyon yapıldığını söyledi ‘Vekilleri reddedince hedef oldum’ MARDİN (Cumhuriyet) Artuklu Üniversitesi’nde düzenlenen yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınan ve mahkeme tarafından yurtdışı yasağı konularak serbest bırakılan Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Kadri Yıldırım, milletvekillerine kadro vermediği için hedef alındığını belirtti. Artuklu Üniversitesi’nde geçen hafta Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltına alınan 29 kişiden 5’i tutuklanırken, Prof. Yıldırım adli kontrol uygulanması koşuluyla serbest bırakıldı. Yıldırım, düzenlediği basın toplantısında siyasileri suçladı. Gözaltına alındığını internet sitesinden öğrendiğini anlatan Yıldırım, başkanı olduğu bölüme haksız yere adam sokmaya izin vermediği için başına bunların geldiğini söyledi. Yıldırım, “500 öğrenci için açtığımız programın ilanına başvuran adaylarla ilgili milletvekilleri bana fakslar gönderip isim listelerini verdiler. Hesapladım sayı 500’ü aşıyordu. Siparişte, aşağıda bir sıralama yapılmıştır, bunlar benim çok yakın tanıdığım isimlerdir. Sınav günü öğrencileri topladım, durumu izah ettim ve bütün o sipariş listelerini yırtıp çöpe attım. Keşke atmayıp bugün size birer belge olarak sunsaydım. Neyse, bu siparişler yerine getirilmediği için saldırıya geçtiler” diye konuştu. Kürdoloji bölümüne haksız yere adam sokmaya izin vermeyeceğini vurgulayan Yıldırım, bu siparişleri yerine getirmediği için Kürdoloji’ye alınan 500 kişiden 480 kişinin PKK sempatizanı olduğunu yayıp bu yönde kendisine karşı hazırlanan raporun YÖK’e, MEB’e, İçişleri Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a ilettiklerini söyledi. SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Hatay yöre 1 sine özgü, et, 2 pirinç ve patlıcanla yapılan bir 3 yemek. 2/ Do 4 ğu Karadeniz 5 dağlarının yük6 sek kesimlerinde yaygın geçi 7 ci kırsal yerleş 8 me tipi... Tarı 9 ma elverişli olan toprak parçası. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 3/ Antalya’nın bir 1 M Ü B A D E L E plaj bölgesi... Arap 2 Ü R E T İ M T A erkeklerinin kefiye 3 N E Y B E C İ K lerinin üzerine geçir 4 T N A L Ç A B dikleri kalın çember 5 E S A M E R U A bağ. 4/ Rüyabilim. A D B 5/ Osmanlı padişah 6 H A M İ L A DOG A larına verilen san... 7 İ Z Cilve. 6/ Düğme ve 8 R A M A Y A N A süs eşyası yapımın 9 N A Z A R F A da kullanılan bir deniz kabuklusu. 7/ Himalayalar’da yaşadığına inanılan “Kar Adam”a verilen ad... İlke. 8/ Motorlu taşıtların elektriğini sağlayan aygıt... Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti. 9/ Süpürgeotu, funda... Tavlada “üç” sayısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kıbrıs’a özgü, ıspanağa benzer bir sebze yemeği. 2/ Kastamonu’nun bir ilçesi... Kurnaz, açıkgöz. 3/ Çizgiyle mizah sanatı. 4/ Araplara özgü olan. 5/ Utanma duygusu... “O” adılının yönelme durumu... “ gerdan üstüne bir de ben gerek” (Karacaoğlan). 6/ İlkçağda birçok Ortadoğu toplumunda tapınılan tanrı... Daha çok heykel yapımında kullanılan bir tür beyaz mermer. 7/ İnsanın işine uymasını, amaca göre çalışmasını düzenleyen inceleme ve araştırmaların tümü. 8/ Söylence. 9/ Kaba ve çirkin, iğrenç... Güzel kadın.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle