07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 2014 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Çalıyor düdüğü, emrindeki kadro hizaya giriyor, diyorduk. Ama bu sefer yanıldık. Bu kez RTE Beştepe’deki sarayından ya da yurtdışında bir yerden değişik bir konuşma yaptı. Aylardır oldu olacak diye para karşılığı askerlikten kaçanların bedelli askerlik beklentisi hükümetin kararsızlığı yüzünden durmadan tartışma konusu olmasına fena bozulan Cumhurbaşbakan; “Birileri bu konuyu sürekli kaşıyor” diye yorumladı. Oysa kaşıyan ne şu ne de bu kişiler. Kaşıyanlar bir zamanlar vatan borcudur diye her Türk’ün kaçamadığı görevi; devlete bedel adında para ödeyerek askerikten firar edenler. Aslında bedelliyi kaşıyarak yaraya dönüşmesini sağlayan, bugün yarın sorunu olumlu çözecekleri işaretlerini taşıyan demeçler veren Başbakanı AD. HHH Bir süre geçiyor. Bedelli defteri kapandı, diyor. Bir süre daha geçiyor. Hükümetin “asker bana bağlı” diye yüksekten uçan Milli Savunma Bakanı; bedeli kararını yakında Başbakanımız açıklayacak diye bir demeç vererek sorunu hükümet adına kaşımayı sürdürüyor. Medya coşuyor: TV haberlerinde hangi yaştakilerin bedelliden yararlanacaklarının listesi ve hatta bu listede yaşa göre devlete ödeyecekleri yabancı paranın miktarı Türk Lirası karşılığı açıklanıyor. Eh artık bedellinin olacağı kesinleşti! Yaşlara göre ödenecek paranın listesi bile yapılmış diyenler bir kez daha hayal kırıklığına uğruyor. Zira Başbakan AD, etrafımız ateş çemberi gerekçesine dayanarak “bedellinin başka bahara kaldığını” açıklayıveriyor. Böylece bedelliyi kimin kaşıyarak yaraya dönüştürdüğünü şurada burada aramaya gerek yok: Hükümet! Ama insanları kafesteki maymun gibi oynatan hükümeti aman rahatsız etmeyeyim diye söyleyen de yazan da yok! HHH Şu sıralar gözde sorunumuz çözüm süreci ve bu hükümet; katlettiği 40 bine yakın insandan sorumlu İmralı’daki caniyi başyardımcı durumuna getirmek için ne yapacağına karar verememenin telaşı içinde. Öcalan’a sekreter atayayım ama bunu dışardan değil, bir yazar çizer hükümlüyü İmralı’ya naklederek mi çözümleyeyim diye derin düşünceler içinde. İmralı’ya gidip gelen, hükümetlere de oradan yol yöntem gösteren mesajlarla dönen HDP heyeti genişletiliyor. HDP dışında kimlerle kurulacağı henüz açıklanmayan... ...Öcalan’ın başkanlığında adeta ikinci bir meclis denilebilecek bu yeni heyetin görevi ne olacak? Alacağı kararları hükümet çözüm süreci diye uygulayacak mı? Bu önemli konularda kafalar karışık. Üstelik bilen ve doyurucu açıklama yapan da yok! HHH Fakat henüz bu konuların fazla üzerinde durulmuyor. Bir de şu konunun... Heyette genişletilmiş HDP heyeti var... Hükümeti temsil eden, tabii AKP hükümetinden talimat alan resmi temsilciler var. Şu sıra söylendiğine göre heyette akil adam diye ne ki önceki söz ve davranışlarıyla kamuoyunda AKP borazanı olduklarına inanılan ve AKP’nin cımbızla seçeceği anlaşılan kişiler de olacak. Bu tabloyu ve HDP dışında iktidar partisini temsil edenlerle oluşacağı anlaşılan İmralı heyetlerindeki bir eksikliği HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş anımsattı. Bu ve önceki hükümet, Kürt sorununun çözümüne CHP’nin hiçbir zaman en ufak katkıda bulunmadığını halka söyler durur. Ama Demirtaş’ın anımsattığı gibi; CHP böyle heyetlerde parti olarak bulunmayı reddediyor ama... ...İmralı heyetinden iki parti bal gibi temsil edilirken CHP’nin görüşlerini bilen, partili de olmayan birilerinin neden olmadığını gündeme getiriyor ama AKP ve hükümetleri aslında CHP’ye yakın görüşler benimseyen birilerinin bu heyette bulunmasını istemez görünüyor. Neden? Bu kişilerin heyet çalışmalarında yadırgadığı, çözüm sürecinin “istenilmeyen hedeflere kaydığını” içeren açıklamalar yapmasından korkuyor. Genişletilmiş heyet çözüm sürecine sözde yardımcı mı olacak, yol gösterecek mi... ...yoksa İmralı’nın ve hükümetin kafalarının arkasındaki hedeflere ulaşmaya mı hizmet edecek? Bu heyetin daha oluşmadan ne yapacağı, neye ve kime hizmet edeceği bir muamma! HABERLER ALTIN MADENİ İÇİN YAPILAN AĞAÇ KATLİAMI KÖYLÜLERİN SESİNİ YÜKSELTTİ GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ‘Bergama filmi’nin n Baştarafı 1. Sayfada işlenen maden cinayetinin ardından Türkiye’nin geldiği noktanın fotoğrafını 75 yaşındaki Recep Gökçe verdi. 39 yaşındaki oğlu Tezcan Gökçe’nin cansız bedenine 2 hafta sonra ulaşabilen Ayşe ve Recep Gökçe, sadece oğullarının cenaze törenine değil, sosyal devletin cenaze törenine de katılmış oldu. Recep Gökçe’nin yırtık lastik ayakkabıları, aynı zamanda cinayetin bir No’lu delili olarak da Türkiye gündemine oturdu. Böyle bir cinayetin mahkemesi ancak sandıkta görülebilir. Bakalım halk gizlenemez hale gelen bu gerçeğe nasıl bir karşılık verecek? Recep Gökçe’nin ayağındaki lastik ayakkabının evrensel ölçekte 1930’lara dayanan öyküsü birkaç gündür medyada yer alıyor. Avrupa’da 1. Dünya Savaşı’nın ardından bütün kıtanın yoksullaşmasıyla birlikte ayakkabı bulamayan insanlar kullanılmaz hale gelen araç lastiklerini eritip ayaklarına uydurmuşlardı. Bugün Avrupa’nın geldiği refah düzeyi lastik ayakkabıların ancak müzede görülmesini sağlıyor. Türkiye’de ise Anadolu’nun pek çok yerinde var ama görülebilmesi için böyle bir cenaze töreni gerekli. HHH Soma’nın ardından Ermenek’te de insanların yaşamını hiçe sayıp emeğini çok ucuza satarak madene girmesine başlıca etkenin tarımdaki çöküş olduğunu sağduyulu herkes kabul ediyor. Böylesi kazalara rağmen ülkemizde toplumsal patlamanın yaşanmaması üç olguyla tarif edilebilir. Birincisi, ülkemizde en güçlü sigorta aile sigortası. Aile bağlarımız her şeye rağmen hâlâ çok güçlü. Dayanışma duygusu böylesi acılara merhem oluyor. Sigorta sıralamasında ikinciliği dostluk, arkadaşlık, üçüncü hemşehrilik, dördüncülüğü genel yardımlaşma duygusu alıyor, beşinci sıradan itibaren malum şirketler geliyor. Toplumsal patlamayı nötralize eden ikinci etken kadercilik. Toplumumuzun önemli bir dilimi hâlâ “Nasipse gelir Hint’ten Yemen’den, değilse ne gelir elden” deyişiyle yaşıyor. Hükümetin kendi cebinden veriyormuş gibi toplumun ödediği vergilerden ayırarak halka dağıttığı yardımlar da bu kaderin tamamlayıcısı oluyor. Üçüncü etken ise kara mizah duygusu. Güleriz ağlanacak halimize deyişi bunu çok iyi özetler. Recep Gökçe’nin ayağındaki lastik ayakkabıya mahkum olan Anadolu insanı bunu da insanı acı acı gülümseten bir benzetmeyle yaşamına katmış. O lastik ayakkabıların Orta Anadolu’daki adı şudur: Soğuk kuyu! O lastik ayakkabı yazın ayakları terletir kokutur, kışın da dışardaki soğuğu ayaklara geçirir, dondurur. İşte Anadolu insanı o ayakkabıları ayağına geçirdiğinde ilk hissettiğini hemen tarif etmiş. Tarlada, bağda, sokakta, ayaklarını soğuk kuyuya sokup yaşamın yükünü omuzlamış. HHH Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın iki uç adı var: Biri Enerjide Tatlı Kıyaklar Bakanlığı... Çağın önemli bir gereksinimi olan enerji üzerinden elde edilecek büyük ranta ancak hükümet çevresindeki dar bir kesim sahip olabiliyor. Onlarla birlikte milyarder sayımız artıyor. Bir öteki adı Enerjide Tabii Felaketler Bakanlığı. Burada da pay insanca çalışma olanaklarından yoksun madene mecbur kalan Anadolu insanına düşüyor. Son kitabı 21. Yüzyılda Kapital’in ülkemizde de yarattığı yankı sonucunda Türkiye’ye gelen Thomas Piketty’nin de dikkatini doğal olarak bu gerçek çekmiş. Diyor ki: “Türk ekonomisi Japonya’nın yirmide biri. Ama Türkiye’deki dolar milyarderi sayısı Japonya’dan fazla!” Biz de Piketty’e nacizane kapitalin Türkçe açılımını sunalım: Yandaş ol ihaleyi “kap...” Gaddar ol, hak arayanı “it...” Ranttan istediğin payı “al...” ikinci gösterimi Fatsa’da başladı Aydın Engin Dede ve torunu da eylemde. 1989’da başlayan ve bugüne kadar sürüp giden Bergama Ovacık köyündeki altın madenine karşı Bergama köylülerinin başlattığı direnişin hemen hemen aynı Ordu’nun Fatsa ilçesi yakınlarındaki Bahçeler bölgesinde başladı. Direnişe geçen bölge köylülerinin ironik bir dille “Bergama filminin ikinci gösterimi bizim burada başladı” dedikleri altın madeninde büyük çoğunluğunu fındık ağaçlarının oluşturduğu geniş bir ormanlık alanda ağaç kıyımı yapıldı. Köklenen ağaçların bir bölümü toprakla örtüldü; geri kalanı ise bölgenin başka bir yerine taşındı. “Açık ocak alanı” olarak nitelenen ve tamamen “ağaçsızlandırılmış” olan altın üretim alanı 196 hektar büyüklüğünde. Ancak içindeki altını elde etmek üzere üretim alanına taşınacak ve orman örtüsü ile kaplı proje alanının toplamı 1651.40 hektarlık bir genişlikte. Altıntepe Madencilik Şirketi tarafından Mayıs 2009 ve Nisan 2010 yıllarında alınan ruhsatlara bağlı olarak belirlenen bu alanların ileride genişletilmesi gereği ÇED raporunda da açıkça belirtiliyor. Şu anda açık ocak alanında siyanürlü suyun toplanacağı atık havuzu, işletme binaları ve liç sistemi ile topraktan altını ayrıştıracak ocaklar için yoğun bir çalışma sürüyor. ÇED raporu ve ruhsat gibi bürokratik işlemlerin tamamlanmasından sonra Altıntepe Madencilik Şirketi’nin aynı sektörde faaliyet gösteren dev bir İngiliz şirketi ile ortaklık kurduğu da gelen bilgiler arasında. ÇED raporunda da açıkça belirtildiği üzere altın üretimi için kazılacak ve üretim sahasına taşınacak proje alanının içinde 9 köy bulunuyor. Ayrıca 10 köy de proje alanının sınırlarına bitişik konumda. Siyanürlü üretimden doğrudan etkilenecek köylerin ocaklara uzaklıkları şöyle: Yukarıbahçeler köyü 160 metre, Sinan köyü 380 metre. ÇED raporu ile belirlenen sınırların hemen hemen bitişiğinde yer alan köylerin ÇED sınırına uzaklıkları ise metre olarak şöyle: Sinan köyü 250, Yukarıbahçeler 40, Maksutlu 40, Bahçeler 1000, Sevdalı 550, Yeniköy 1.250, Yonozlu 850, Taşlıca 1250, Sudere 2.100, Sarihalil 2.000. Altın ocaklarının Fatsa merkezine uzaklığı ise sadece 8 kilometre. Altıntepe Altın Madeni projesinde yer alan bilgilere göre 40 ay olarak öngörülen altın üretimi süresince “3 milyon 478 bin 769 ton” toprak kazılarak açık ocak alanına taşınacak ve orada liç yöntemi denen su ve siyanür ile yıkanarak içindeki altın ayrıştırılacak. Teknik dilde “tenör” diye adlandırılan ve toprağın içinden elde edilecek olası altın miktarını gösteren veriler ise şöyle: Kazılan toprakların 3 milyon tonunda ton başına 1.34 gram, daha düşük tenörlü bir bölümde ise ton başına 0,35 gram altın elde edilecek. Geri kalan ve Köylüler direnişe geçti İngiliz şirketle ortaklık... siyanürle zehirlenmiş topraklar yine bölgede depolanacak. Raporda 40 aylık üretim süresinin sonunda kazı alanını genişleterek üretim süresinin uzatılması da öngörülüyor. Bu konuda ÇED raporunda aynen şu ifadeler yer alıyor: “Üretilen cevher proje alanı içerisinde yer alacak olan yığın ‘liç alanında liç işlemine’ tabi tutulacak ve cevherin zenginleştirilmesi sonrası nihai ürün olarak ‘dore altın’ elde edilecektir. Firmanın sahada rezerv geliştirme çalışmaları devam etmekte olup, yeni rezervlerin tespit edilmesi durumunda, projenin kapasite artışı söz konusu olabilecektir.” Raporun aktardığımız paragrafında kullanılan “cevher” terimi aslında kazılıp ocaklara taşınacak ve 3.5 milyon tona ulaşacak taş ve toprak için kullanılıyor. ÇED raporunda ayrıca yok edilecek orman alanının ve fındık bahçelerinin şu andaki alanla sınırlı kalmayacağı da açıkça belirtiliyor: “Firmanın sahada rezerv geliştirme çalışmaları devam etmekte olup, yeni rezervlerin tespit edilmesi durumunda, ‘projenin kapasite artışı söz konusu olabilecektir’. Açık ocak alanlarında arazi hazırlık aşamasında nebati toprak sıyrılacak olup, sıyrılan nebati toprak, nebati toprak depolama alanlarında depolanacaktır. Nebati toprak sıyrılması ve servis yollarının açılması işlemleri tamamlandıktan sonra açık ocak alanlarında üretim amaçlı kazı işlemlerine başlanacaktır.” Aynı raporda üretim bittikten sonraki çalışmalarla ilgili şu ifadelere yer veriliyor: “Arazi hazırlama ve inşaat çalışmalarına müteakip ocaktan altın cevheri üretilmesine başlanacaktır. Üretim faaliyetlerinin 40 ay kadar sürmesi planlanmaktadır. Bu süreyi takiben sahanın doğaya yeniden kazandırılması ve bu anlamda gerekli görülen tüm düzenlemelerin gerçekleştirilmesi işlemlerinin ise 12 yıl sürmesi planlanmaktadır.” Görüldüğü gibi siyanür kullanıldığı için geri dönüşsüz olarak tahrip edilecek alanla ilgili gelecekte ne öngörüldüğüne ilişkin herhangi bir açıklama bulunmuyor. Yeni rezerv durumunda... Maden alanında ağaçların yok edilmeye başlandığı andan itibaren çevre köylüler arasında yoğun tepkiler yükseldi. Ancak bu protestolar şimdilik ağaçların, fındık bahçelerinin tahribine itiraz ile sınırlı. Siyanürün çevreye ve özellikle insanlara etkisi üstüne henüz yeterli bilgi ile donanmadıkları için dolaysız etkilenecek bütün köylülerin direnişe geçtiğini söylemek mümkün değil. Gerek Fatsa merkezinde çevreye duyarlı sivil toplum örgütlerinin çalışmaları sonunda özellikle Maksutlu, Kaledibi ve Yukarıtepe köylüleri şu anda direnişin yükünü taşımaktalar. Köylüler maden ocaklarına ulaşmak için Altıntepe şirketi tarafından açılan yol üstünde bir direniş çadırı kurdular. Burada sürekli nöbet tutuluyor. Sık sık da madene giden yol üstünde engelleme eylemine girişiyorlar. Ancak bu eylemler jandarma devriyeleri tarafından zor kullanılarak dağıtılmakta. Direniş çadırındaki nöbetin yükünü ağırlıklı olarak Maksutlu kadınlarının çekiyor alması da bir başka ilginç ve anlamlı nokta. Fatsa Kaymakamlığı ve Ordu Valiliği ise köylülerin direnişini kırmak için bir yandan altın madeninin istihdam yaratacağı, öte yandan “siyanürle altın üretiminin hiçbir çevre ve sağlık zararı yaratmayacağı” telkininde bulunuyorlar. Nitekim bir süre önce Fatsa’da köylülerin ve kentteki duyarlı sivil toplum örgütlerinin katıldığı bir toplantıda siyanürün hiçbir zararlı etkisi olmadığı resmi görevliler tarafından ısrarla vurgulandı ve kaygıları gidermek üzere Ankara’dan bu konuda uzman bir profesörün getirilerek konferans verdirileceği bildirildi. Ancak sözü edilen bilim adamının aynı zamanda maden şirketinin danışmanı olduğu da ortaya çıktı. İnşası için binlerce ağaç katledilen Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın peyzajı için 280 TIR ağaç ithal edilmiş KaçAk Saray’ın ağacı da Alman ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bahçe peyzajı için gerekli ağaçların önemli bir kısmı, Almanya’nın Nettetal kasabası yakınlarındaki Kaldenkirchen’den getirtildi. Ağaçların 280 TIR’la taşındığı öğrenildi. Kaynaklar yalnızca Almanya’dan değil İtalya’dan da saraya ağaç getirildiğini, ağaçlardan bazılarının tanesinin 5 bin Avro’ya mal olduğunu bildirdi. Hollanda sınırında 550 hektarlık alanda ağaç ve bitki yetiştiren peyzaj şirketinin sahibi Dieter Lappen, Funkhaus Europa adlı Köln radyosuna verdiği demeçte, Cumhurbaşkanlığı Sarayı için 280 TIR ıhlamur, gürgen ve çınar ağacı yolladıklarını belirtti. Sipariş vermeden önce sarayın mimarının Kaldenkirchen’e gelip bahçe peyzajına uygun ağaçları seçtiğini anlatan Lappen, 10 43 bin ağaç kesilecek Danıştay Savcısı, Gaziosmanpaşa’nın yüzde 80’ini kapsayan riskli alan kararına karşı açılan davada görüşünü açıkladı: ÖZLEM GÜVEMLİ Kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan Sulukule’den sonra Romanların yoğun yaşadığı Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi’nin de riskli alan edilmesine karşı açılan davada savcı görüşünü açıkladı. Danıştay Savcısı Abidin Çelik, bölgenin zemin yapısı ve üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi ve belge bulunmadığına dikkat çekerek, riskli alan kararının iptal edilmesi gerektiğini belirtti. Bakanlar Kurulu kararı ile ilçedeki Karlıtepe Mezarlığı bile riskli alan edilmişti. Gaziosmanpaşa’da 11 mahallede yaklaşık 4 milyon metrekarelik alanı yani ilçe Kanıt yok yıldır Türkiye ile iş yaptıklarını da sözlerine ekledi. Cumhurbaşkanlığı Sarayı hakkında Alman medyasında da genişçe yer verilen tartışmalarla ilgili olarak da Lappen, “Siyaseti başkaları yapıyor, biz hizmet sektörüyüz” dedi. Sarayla ilgili yurtdışından çok sayıda ağaç ithal edildi. Bu ağaçların bazıları tanesi 5 bin Avro’ya mal oldu. Ağaçların bir bölümü tutmadığı için pa ralar boşa gitti. Kaynaklar yalnızca Almanya değil İtalya’dan da ağaç ithal edildiğini belirtirken sayı hakkında bilgi vermedi. çam katliamı Kozak’ta limpiyattakinden bile fazla ağaç Lappen’in şirketi Soçi’de düzenlenen kış olimpiyatlarına ise sadece 100 TIR ağaç ve bitki ihraç etmişti. OYA UĞRAL AYVALIK Ayvalık’ın en varsıl köylerinden Bağyüzü, köyün yakınında kurulmak istenen taş ocağı tehdidiyle karşı karşıya. Sedat Karadağ adlı işletmeci, zeytinliklere 350, köye ise 700 metre uzaklıktaki yaklaşık 10 dönümlük hazine arazisinde taş ocağı kurmak istiyor. ÇED raporuna gerek duyulmadan kurulan tesis için yaklaşık bin ağacın kesildiğini söyleyen köylüler, tesisin 350 metre uzağında zeytinliklerinin bulunduğuna kimseyi inandıramadıklarını söylüyor. İşletme için çok sayıda çam ağacının kesildiğini bildiren köyün muhtarı Mehmet İlhan, ruhsatı iptal ettirmek amacıyla çalmadık kapı bırakmadıklarını söylüyor. Balıkesir Valiliği imzalı ruhsatı Ayvalık’taki hiçbir yetkilinin iptal etmek istemediğini belirten köylüler, “İmza büyük, buradaki adamlar küçük kaldı” diyerek tepkisini dile getiriyor. ÇED raporuna gerek duyulmayan tesiste dinamit patlatılacak olması nedeniyle de endişe yaşayan köylüler, bu durumun su kaynaklarına, arı popülasyonuna ve insan yaşamına zarar vereceğini, ayrıca kalkacak tozun fıstık çamlarıyla zeytinlikleri olumsuz etkileyeceğini söylüyor. O l BARTIN (DHA) Amasra’da kurulması planlanan termik santralda üretilecek elektriği, Türkiye’nin elektrik sistemine dahil etmek için Zonguldak’taki Eren Termik Santralı’na aktaran hattın 36.5 kilometresi ormandan geçiyor. ÇED raporuna göre, orman içinden geçen hat boyunca 50 metrelik bir koridor açılacak. Raporda, bu bölgede bulunan karaçam, kızılçam, meşe, gürgen, sarıçam, kestane, ıhlamur, sahil çamı, sedir, kayın, söğüt, yalancı akasya türlerindeki toplam 43 bin ağaç kesilmesinin öngörüldüğü belirtildi. İki aydır ağaç kesiminin sürdüğünü söyleyen köylüler “Burada katliam yapılıyor” diyor. nin yüzde 80’ini riskli alan ilan eden Bakanlar Kurulu kararı 15 Aralık 2013’te Resmi Gazete’de yayımlandı. Gaziosmanpaşa Barınma Hakkı Meclisi SarıgölYenidoğan mahalleleri ve Bağlarbaşı Mahallesi için riskli alan kararının iptali istemi ile iki ayrı dava açtı. Romanların yaşadığı Sarıgöl ve Yenidoğan Mahallesi’nin riskli alanda kalmasına ilişkin davada Danıştay Savcısı Abidin Çelik görüşünü açıkladı. Çelik, bu alanda daha önce afet meydana geldiğinin ortaya konulmadığını vurguladı. Çelik, davalı idarece öne sürülen ve dava konusu işleme dayanak gösterilen hususların da kanun uyarınca riskli alan tes Hukuk vurgusu pit edilmesini gerektirecek nitelikte ve yeterlilikte olmadığının anlaşıldığını kaydetti. Uyuşmazlığa konu olan alanın 6306 sayılı kanunda belirtilen “riskli alan” özelliğini taşımadığı sonucuna ulaşan savcı, Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı için iptal edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdi. Gaziosmanpaşa’da ilk olarak 26 Ocak 2013’te 3 milyon 930 bin metrekarelik alan riskli alan ilan edildi. 15 Aralık 2013’te ise yaklaşık 350 bin metrekarelik alanın riskli alan olarak belirlendiği duyuruldu. Bu alanların içinde 55 bin metrekarelik bir yüzölçüme sahip Karlıtepe Mezarlığı da bulunuyor. Gaziosmanpaşa Barınma Hakkı Meclisi konuyu yargıya taşımıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle