07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 2014 PAZAR [email protected] 10 PAZAR KONUĞU Aman Allahım bu ne? LEYLA TAVŞANOĞLU ABD Temsilciler Meclisi’nin eski Demokrat Partili üyelerinden Marjorie Margolies, bugün için partisinin ABD seçmeninin gözünde güven yitirdiğini düşünüyor. Kamuoyu yoklamalarında siyasi partilere güvenin sadece yüzde 9 olduğuna dikkat çeken Margolies, “Demokrat Parti son kongre ara seçimlerinde halka net mesajlar veremediği, başarılarını bile satamadığı için oy kaybetti” diyor. Cumhuriyetçilerin kendilerini anlatmada Demokrat Parti’den daha başarılı olduklarını söylüyor. Bir de işaret ettiği nokta, iki yıl sonra yapılacak başkanlık seçimlerinde, aday olursa dünürü Hillary Clinton’ın başkanlık koltuğuna çok yakışacağı. Türkiye bağlamında, Beyaz Saray’la Ankara’daki bin odalı Ak Saray’ı kıyaslarken, “Aman Allahım!” diyor da başka bir şey söylemiyor. ABD Kongresi’nin son ara seçimlerinde üyesi olduğunuz Demokrat Parti, Cumhuriyetçilere karşı neredeyse hezimete uğradı. Neden? M.M. Bunun nedenleri çok karmaşık. Ayrıca siyasette çok dalgalanmalar vardır. Kimi zaman kazanırız, kimi zaman da kaybederiz. Bana göre seçmen iş yapmadığını ya da yeterince çalışmadığını düşündüğü siyasetçilere kızıyor. Sanıyorum Cumhuriyetçiler, Demokratlara kıyasla halka ve seçmene mesajlarını daha net veriyorlar. Cumhuriyetçiler galiba Demokratlara göre hedeflerine çok daha fazla odaklılar. Size bir örnek vereyim. Demokratlar gereğinden fazla bilgi toplama peşinde oldukları için o bilgiler içinde deyim yerindeyse boğuluyorlar ve insanların anlayabileceği net ve açık bir mesaj verme becerilerini kaybediyorlar. Sizce bu neden oluyor? M.M. Son yapılan kamuoyu yoklamalarının sonuçlarını söyleyerek bu sorunuza cevap vereyim. Siyasete Amerikan seçmeninin duyduğu güven sadece yüzde 9. Düşünebiliyor musunuz? Cumhuriyetçiler halka şu mesajı verdiler: Obama iyi çalışmıyor. Başarısız oldu. Öte yandan Demokratlar da elde ettikleri başarıları halka satamadılar. Bu büyük bir hataydı. Bu hatayı niye yaptıklarını bilmiyorum. Oysa biz başarılarımızla gurur duymalıydık. Örneğin Sağlık Reformu Yasası, ABD’nin yavaş olsa da istikrarlı ekonomik büyümesi bizim için övünç kaynağı olamadı. Olamayınca seçmen de eleştirilere başladı. Oysa bu siyasetler hiç de başarısız değildi. Aksine... Obama yönetiminin dış politikası da çok eleştirilmişti. Sizce Demokrat Parti ve Obama yönetiminin dış politikada performansı nasıl? M.M. Bana göre hem başarılı hem başarısız. Ağırlıklı olarak hiç de kötü değil. Obama yönetimi kamu dışı kuruluşlar ve kişilerden de yararlandı dış politikasında. Ama hâlâ Amerika ve dünya bu kamu dışı aktörlerin oynadıkları önemli rolleri kavrayamadı ya da kavramakta zorlanıyor. Bu kişiler ve ABD’li eski demokrat kongre üyesi Margolies’in Ak Saray’a ilk tepkisi: MARJORIE MARGOLIES P O R T R E Yükseköğrenimini Pennsylvania Üniversitesi’nde iletişim dalında yaptı. Yirmi dört yıl boyunca televizyon haberciliğinde çalıştı. Çalışmaları ona arka arkaya beş Emmy ödülü getirdi. Pennsylvania Üniversitesi’nde gazetecilik dersleri veriyor. Demokrat Parti’den eski Temsilciler Meclisi üyesi. Hızlı bir kadın hakları savunucusu. BM çatısı altında kadının fırsat eşitliği alanında çalışmalar yaptı. Kadınların siyasete daha çok katılmalarını özendirmek amacıyla faaliyet gösteren Womens Campaign International adlı kuruluşun kurucu başkanı. Özel yaşamıyla ilgili ilginç bir not. ABD’nin eski başkanlarından Bill Clinton ve eşi eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın dünürü. Son kongre seçimlerinde Clinton’ların desteğine rağmen Pennsylvania bölgesinden Temsilciler Meclisi’ne seçilemedi. Demokrasinin temeli kuvvetler ayrılığı kuruluşlar alışkın olduğumuz geleneksel savaşlara girmiyorlar. Bu yeni bir oyun. Artık kimi ülkelerde de kamu dışı oyuncular önem kazanmaya başladı. Öte yandan hâlâ bu yöntemi kullanmayan ülkeler var. Bunların anlayışı da düşmanımın düşmanı benim dostumdur. Kamu dışı aktörlerden söz ettiniz. Yalnız Başkan Obama’nın, kendi seçim kampanyasına para yatırma kontenjanından Oslo ve Budapeşte büyükelçiliklerine iki diplomat olmayan, işadamını büyükelçi ataması Amerikan basınında pek de hoş karşılanmamış, bu kişilerin gittikleri ülkelerin siyasi sistemlerini bile bilmedikleri dile getirilmişti. Buna ne diyeceksiniz? M.M. Bu eleştirileri ben de biliyorum. Ama bu iki büyükelçinin diplomasiden gelen öbür büyükelçilerden hiç de farkı yok. Onlar, Başkan’ın güvendiği kişiler. Başkan Obama bu kişilerin ABD’yi yurtdışında hakkıyla temsil ettiklerine inanıyor. Bizde hep diplomasiden gelen büyükelçilerin harika işler yaptıkları inancı vardır. Daha fazla konuşmayayım. Ama Başkan Obama, bu iki kişiyi büyükelçi atadı diye de eleştiri oklarına hedef olmamalı. Duyduğum kadarıyla bu iki büyükelçi gittikleri ülkelerde gayet yetkin işler yapıyor. ABD’de başkanlık seçimlerine tam iki yıl kaldı. Bu gelecek seçimlerde Demokrat Parti’nin şansını nasıl görüyorsunuz? M.M. ABD’de kimileri diyor ki: “Demokratlar bu seçimlerde hezimete uğradı. 2016 başkanlık seçimlerini kazanmaları çok uzak bir ihtimal.” Kimilerinin görüşü de şu: “Cumhuriyetçiler çok iddialı gidiyor. Eğer bir dönemeçte ayakları sürçerse Demokratların seçim kazanma şansı çok daha kolay olur.” Şu anda kim kazanır kim kaybeder diye bir tahminde bulunmak çok zor. Ama benim hissiyatım Cumhuriyetçilerin kendilerini bu dönem ispatlamak için bir şeyler yapma gereği duyacakları. Bunu yapmazlarsa onların da işi zor. Şu anda Hillary’nin (Clinton) ne yapacağını daha bilmiyorum. Bana göre ABD için harika bir başkan olur. İyi de Demokrat Partili delegeler Hillary Clinton’ın aday adaylığına oy verirler mi? M.M. Bugün için söylüyorum. Hillary’den başka hiç kimsenin adaylığının önünün bu kadar açık olduğunu düşünmüyorum. Ama tabii geleceği tahmin etmek çok zor. İki yıl politikada ışık yılı kadar uzak bir zaman. Bence bundan sonraki sorum, Hillary Clinton aday olmak ister mi, olmalı... M.M. İyi bir soru. Keşke istekli olsa da adaylığını koysa. Bana göre ABD için çok iyi bir ilk kadın başkan ve başkan olurdu. Bir kere Dışişleri Bakanlığı döneminden uluslararası alanda kendisine çok iyi bir muhit edindi. Üstelik son derece zeki ve birikimlidir. Dünyada, ABD’li seçmenin oldukça muhafazakâr davrandığı gibi bir algı var. Bu muhafazakâr olduğu söylenen seçmen bir kadın başkan adayına oy verir mi? M.M. Yakın geçmişteki başkanlık seçimleri sonuçlarına baktığınız zaman Amerikan seçmeninin pek de muhafazakâr olmadığı ortaya çıkıyor. Unutmayın ki biz tarihte ilk kez Afrika kökenli başkanımızı seçtik. Dolayısıyla bizim seçmen bir kadın başkan adayına oy vermekte de tereddüt etmeyecektir. Sanıyorum ülke buna hazır. Hep siyaset şeffaf olmalı denir. Siyasetin içinde bunca yıl bulunmuş biri olarak sizce siyaset neden şeffaf olmalı? M.M. Çünkü seçmen seçtiği kişilerin dürüst, namuslu ve demokrasiyi tam anlamıyla işler hale getirenler olduğunu, çocuklarının güvende olduğunu bilmek, ülkenin doğru yönde yol aldığını görmek istiyor. Siyasete bu güven arttıkça hepimizi daha iyi ve güvenli bir yaşam bekleyecektir. Siz Washington’la Ankara arasında bugünkü ikili ilişkileri nasıl görüyorsunuz? M.M. Bu konuda konuşacak kadar uzman değilim. İlişkilerin aldığı yönü, inişli çıkışlı gidişi gazetelerden izliyorum sadece. Gerçekten bilmiyorum. Ama bundan sonra yakından izleyeceğim. Tipik bir politikacı gibi konuştunuz.... M.M. Yok öyle değil. Ama bilmediğim bir konuda da fikir beyan etmekten kaçınıyorum. Sizin başkanlara ev sahipliği yapan Beyaz Saray ya da gerçek adıyla Beyaz Ev gayet mütevazı bir bina. Buna karşılık bizim Ankara’da yeni Cumhurbaşkanımız Erdoğan için inşa edilen Ak Saray bin odalı ve çok görkemli. Sizce bir ülkenin önem ve ağırlığının göstergesi binaların görkemli olması olabilir mi? M.M. Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı binasının bin odalı olduğunu duyduğumda, Aman Allahım bu ne, diye düşünmüştüm ama gerçekten bunu neden yaptıklarını bilemiyorum. O zaman şöyle bir soru sorayım. Siz demokrasiyi nasıl tarif edersiniz? M.M. Demokrasi benim için katılım demektir. Demokrasilerde siyasetçi vatandaşın sesine kulak vermelidir. Demokrasi orada burada değil hayatımızın tam ortasında duruyor. Demokrasilerin olmazsa olmazı kuvvetlerin ayrılığı ilkesidir. Yasama, yürütme, yargı birbirlerini denetlemelidir. Kontrol ve denge mekanizması olmayan sistemlere demokrasi denemez. Gücün tek bir merkezde toplanması ise tamamıyla demokrasi dışı bir uygulamadır. Gazetecinin meslek ahlakı Yıllarca basın ve medyada çalışmış birisi olarak, namuslu ve dürüst gazetecilik sizce nasıl olmalı? M.M. Yılların bana verdiği deneyimden biliyorum. Gazetecilikte tarafsızlık yoktur. Gazeteci ancak hakça, adil biçimde işini yapmaya çalışmalıdır. Gazeteci sonuçta insan. İnsanın tarafsız olması çok zor. Esas olarak gazetecinin hakça anlayışla çalışmasıdır. Şunu da eklemem lazım: Gazeteci muhabirse bütün siyasal partilere ve çıkar gruplarına eşit mesafede durmalı ve haberini yorum katmadan yansıtmalıdır. Köşe yazarıysa o zaman başka. Köşe yazarının belli bir siyasi görüşe sahip olmasında bence sakınca yok. Çünkü o bir anlamda fikir sahibidir de. Savaş yaşamamış LEYLA TAVŞANOĞLU siyasiler savaş çıkaracak Moldova’nın önceki Cumhurbaşkanı Petru Luchinsky, AB’nin geleceğine inanmış bir devlet adamı. Ancak bugün uluslararası kriz dönemlerinde AB’nin ve Batı’nın hareket yeteneğinin hantallığından yakınıyor. Bir dönem Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreterliği görevi de yürüten Sovyet eğitimli Luchinsky, Batı’yla Rusya arasında özellikle Ukrayna olayları nedeniyle ciddi bir güven bunalımı doğduğuna işaret ederek durumun soğuk savaşın ötesinde “bir sıcak savaşa doğru” evrilmesi tehlikesi olduğuna dikkat çekiyor. Luchinsky, İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamamış siyasi liderlerin bugün kolaylıkla bir üçüncü savaşı çıkarabilecekleri tehlikesinin altını çiziyor. Siz Avrupa’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz? P.L. Avrupa çok zor bir süreçten geçiyor. Hayat çok garip. Hiç ummadığınız zaman ummadığınız olaylarla karşılaşıyorsunuz. O nedenle bugün Avrupa için iyi ya da kötü olacak diyemezsiniz. Bizim istediğimiz Avrupa daha genişlemeli, ülkelerin aralarındaki ilişkiler daha güçlenmeli. lazım. Ruslarla masaya oturup konuşmalılar. Özellikle Rusya’yla bir enerji sorunu var. O sorunu çözmenin yolu da konuşmaktır. Bir de şunu eklemem gerekiyor. Sovyetler Birliği dağılıp Varşova Paktı lağv edildikten sonra bazı anlaşmalara varılmıştı. Şimdiyse bu acele neden? Bugün Rusya’yı kendimize düşman olarak görmek yerine onu kendi yanımıza çekmeliyiz. Artık Rusya’yla işbirliği gereklidir. İyi de Sovyetler Birliği dağılıp Varşova Paktı lağv edilince Batı, NATO’nun kendi sınırları dışına çıkıp genişlemeyeceği sözünü vermişti. Ancak bu sözün zaman içinde tutulmamasına ne diyorsunuz? Tutulmayan sözler güven bunalımı doğurmaz mı? P.L. Verilen sözler tutulur. Rusların mantalitesini çok iyi bilirim. Onlara göre NATO düşman. Ukrayna’da olaylar patlak verince Rusya, NATO’nun oraya girmesinden çok çekindi. Rus ordusunun komutanları Putin’i uyararak, “Yarın NATO güçleri Kiev’e girecek” dedi. O süreçte Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, uzlaşma sağlanması için ortak bir yol bulunması çağrısı yaptı. Tabii ki NATO’nun doğuya doğru genişlemesi Rusya’yla sorun yaratıp dünyayı etkileyecektir. Ankara’nın ABD’ye tavrı tuhaf Batı önce Gürcistan’da 2008’de bir deneme yaptı. Ardından Ukrayna olayları yüzünden Batı’yla Rusya arasında yeni bir soğuk savaş mı çıkıyor? P.L. Eski soğuk savaş, soğuktu. Ama bugünkü sıcak savaşa dönüşebilir. Şöyle anlatayım. İkinci Dünya Savaşı bitip soğuk savaş dönemi başladığında o zamanki liderler savaşı bildikleri için yeni savaş istemezlerdi. Ama bugün dünyada sıcak savaş bilmeyen bir siyasi liderler kuşağı var. Ukrayna olayları öncesi Batı, Rusya’nın geri adım atabileceğini sandı. Ama görüldü ki gerçek öyle değil. Dolayısıyla yeni bir sıcak savaş çıkarmamak için masaya oturmak ve ortak bir yol bulmak gereklidir. Avrupa’nın geleceği de burada yatıyor. Ortadoğu’da IŞİD tehdidinin şiddetlenmesiyle birlikte Batı’da giderek artan bir İslamofobinin ortaya çıkışını nasıl yorumluyorsunuz? Bölgemizde bütün bu yaşananlar üçüncü bir dünya savaşının patlak vermesine yol açabilir mi? P.L. İslamofobi duygusu ciddi bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Ayrıca bölgenizdeki olaylar yüzünden üçüncü bir savaşın patlaması tehdidi çok yüksek. Avrupa ve Amerika’da karar alma mekanizmaları çok yavaş gidiyor. Olaylar patlak verince sorunlara çözüm bulmak için karar alınması çok uzun sürüyor. Bir kere Ukrayna sorununun halledilmesi zorunludur. Türkiye’nin çevresi çok karışık. Ülkenizin iç ve dış politikası birbirini tutmuyor. Türkiye’nin Irak ve Suriye gibi sorunlarda ABD’yle birlikte hareket etmesi beklenirken öyle olmuyor. Sanıyorum Türkiye’nin iç siyaseti böyle davranmasını zorunlu kılıyor. Ama demin dediğim gibi hiç beklenmedik olaylarla karşılaşabiliyoruz. Örneğin bugün Ukrayna’da olanlar. Soru işareti de burada düğümleniyor. Avrupa’nın gücü AB’yi ayakta tutmaya yeterse hepimiz için çok iyi olacaktır. Ama bunu yapmak için Avrupa ülkeleri birlik içinde hareket etmeli, uzlaşı anlayışı öne çıkmalıdır. Her kafadan ayrı bir ses çıkarsa Avrupa gücünü yitirir. Ortak bir siyaset de yürütemez. Birlikte hareket sağlanmazsa o zaman Avrupa kaybeder. Örneğin, ambargolar uygulanıyor. Ama kimi şirket de diyor ki biz bu ambargolardan kaybediyoruz onun için durumu yeniden gözden geçirmek lazım. Ambargodan kastınız Ukrayna’daki olaylar nedeniyle Rusya’ya karşı ambargo uygulanması kararı mı? P.L. Bakın, ambargoyu uyguladık, biz kazandık, mantığı yanlış. Rusya’yla diyalog kurabilmek için ortak bir dil bulmak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle