29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2014 CUMARTESİ 6 HABERLER Polise ‘vur’ mesajı İÇİŞLERİ BAKANI Davutoğlu, elinde molotofkokteyliyle yaklaşanlara ateşli silah muamelesi yapılacağını söyledi Ala’dan jandarma çıkışı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanı Efkan Ala, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ilişkin çalışmalarla ilgili olarak “Jandarmanın siyasallaşacağı” yönündeki eleştirilere “Siyasallaşma, siyasallaşmama... Bunlar gelişmiş ülkelerin, gelişmiş demokratik zihinlerin kavramları değil. Siyasallaşması... Yani siyaset kötü bir şey midir? Bu kadar 70 milyon, 77 milyon insan sandığa ne için gider, neden seçimleri yaparız? Siyasetçiler karar alsın diye” dedi. Ala, AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’ndan ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı. Ala, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ilişkin çalışmalarda Genelkurmay Başkanlığı’nın yazılı değerlendirmelerini aldıklarını, beraber sözlü değerlendirmelerde de bulunduklarını söyledi. Bir gazetecinin, “Jandarmanın siyasallaşacağı yönünde Genelkurmay’ın bir endişesi var” sözleri üzerine Ala, “Bu kavramlar az gelişmiş ülkelere ait kavramlardır. Zaten siyaset karar verir, karar alır, kamu bürokrasisi de güvenlik büroksasi de diğer sivil bürokrasi de bunu uygular. Siyasallaşma, siyasallaşmama... Bunlar gelişmiş ülkelerin, gelişmiş demokratik zihinlerin kavramları değil. Az gelişmişliğe kodlanmış kavramsal düşünceyle yeni Türkiye’yi inşa edemeyiz” diye konuştu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Ahmet Davutoğlu, CHP ve HDP’yi sert bir dille eleştirirken hazırlıkları süren iç güvenlik paketinde özgürlükleri kısıtlayacak tek bir düzenlemenin olmadığını savundu. Eline molotofkokteyli alanlara “terörist muamelesi” yapılacağını kaydeden Davutoğlu, “Uyarıyorum, elinde molotofkokteyliyle bir yere yaklaşıyorsa ateşli silahla yaklaşmış muamelesi yapılacak ve durdurulacaktır. Sonra şu yaştaydı, bu gençti demeyin” dedi. Davutoğlu, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında özetle şu görüşleri dile getirdi: Kılıçdaroğlu kendi tarihini okusun: Haddini bilmeden “Türkiye’de parti ile devlet iç içe geçiyor” diyor, bizim AK Parti dönemini kastederek, tarih bilmediği için. Bari Türk tarihini, insanlık tarihini, Kerbela tarihini bilmiyorsun, CHP tarihini bil. 1936’da İçişleri Bakanı, CHP Genel Sekreteri oldu bu memlekette, valiler il başkanı. Devletle, partiyi özdeşleştiren tek parti var o da CHP. Kendi tarihini oku Kılıçdaroğlu. Ana muhalefet partisi arıyoruz: İnsanın rakibinin de denk olması lazım. Kobani nerede dersin, Suriye’de bir şehir der. Ama yine de şaşırdım “Alaska’da, Pasifikler’de bir ada” diyebilirdi. Peki nerede deseniz, emin olun biraz daha düşünür. Hani Kâğıttepe demesiyle Akşehir’e gelip Kırşehir demesi gibi bir yer bulurdu, yazık. Türkiye’de ana muhalefet partisi boş. Biz ana muhalefet partisi arıyoruz. Kar ‘Yedek parça gibi başbakanlık yapılmaz’ Davutoğlu, CHP ve Genel Başkanı’na hakaret ederek, sorumluluklarından kurtulamaz. Yedek parça gibi başbakanlık yapılmaz. Muharrem ayına girdiğimiz şu günlerde yezit çizgisini hatırlatan, söz, eylem ve planların perde arkasında savunucusu bir başbakan fotokopisinin Kerbela’dan bahsetmeye hiç hakkı yoktur” dedi. IŞİD, Kobani, Cumartesi Anneleri Karışık ve yüklü gündemi tek bir konu başlığı altında toplamak mümkün değil. Yukarıdaki sözcüklere şunlar da eklenebilirdi: Cumhuriyet düşmanlığı, emperyalizm uşaklığı, rüşvet, hırsızlık, yalan, yerlerde sürünen adalet vb... Ülkemiz ve bulunduğumuz coğrafya bütün tarihinde belki hiçbir zaman bu kadar karışık ve karanlık dönemden geçmemişti. Geçmemişti derken, durup düşünmemek de elde değil: Geçecek mi gerçekten? Nasıl geçecek? Geçmesi için neler yapılabilir, neler yapılmalı? HHH IŞİD caniliğinden başlayacak olursak, bu katiller sürüsünün emperyalizmin hem doğrudan hem dolaylı sonucu olduğu yeterince açık değil mi? Öyleyse neden, aynı emperyalizm, Kobani direnişini destekler gibi görünüyor? Neden çok açık: Suriye’nin parçalanmasını tamamlayıp Esad yönetimini ortadan kaldırmak. Türkiye de aralarında olmak üzere ayrı ayrı ülkeler içindeki Kürt yoğunluklu bölgeleri birleştirerek kendisine bağlı bir Kürdistan oluşturmak. Böylece de bir taşla birden çok kuş vurmak. Bu hesap tutar mı? Tutacak gibi görünüyorsa da başkaca sayısız etkenin varlığını düşünerek bunu şimdiden kestirebilmek kolay değil. Bu etkenlerin başında, Rusya’nın konumu ve bölgedeki etkisi, Esad yönetiminin direnme gücü, Kobani’nin düşüp düşmeyeceği gibi sorular ve belirsizlikler yer alıyor. HHH Kobani’deki direnişe kendi adıma iki yönden bakıyorum. İlki insanca olandır. Ve hem insan, hem sanatçı olarak duyumsadığım, kendime yakıştırdığım da budur. Yüreğim, Kobani’de IŞİD denen alçaklar sürüsüne karşı çarpışanların yanında atıyor. Bu duygumda hiçbir siyasal hesap, en küçük kuşku ya da gölge yoktur. Bu nedenle de, direnişe destek olmak için bölgeye ya da yakınlarına giden şair, yazar arkadaşlarımı destekliyorum. En yakın bir ağabeyim olan Sevgili Niyazi Ağırnaslı’nın torunu Suphi Nejat Ağırnaslı’yı bir devrim şehidi olarak saygıyla, sevgiyle, gıpta ederek alkışlıyorum. Şili’deki darbe sırasında bulunduğum Fransa’da, oradaki olası bir direnişe katılmak için bazı arkadaşlarımızla çırpınışlarımızın, Fransız Komünist Partisi yoluyla çareler arayışımızın benzer duygularını yaşıyorum… Sonucu siyasal bakımından ne olursa olsun, IŞİD’in paramparça olup dağılmasını istiyorum. İkinci bakış açım, konunun siyasal yönüdür. IŞİD yenilgiye uğramalı, fakat Suriye parçalanmamalı, laik yönetim düşmemeli, bölge şu andakinden de daha büyük yıkımlara sürüklenmemelidir. Bunlar olabilir mi? Akıl, sağduyu ve cesaretle başarılamayacak hiçbir şey olamayacağını düşünüyorum… HHH Konunun ucu ister istemez ülkemizdeki siyasal yönetime dokunuyor. Aslında bu bir yönetim değil, yönetim gaspıdır. Türkiye kesin olarak bir çetenin elindedir. Bu çetenin kalbi IŞİD’le birlikte çarpıyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırarak IŞİD’ci bir Cumhuriyet oluşturmak biricik ve tek amaçlarıdır. Bu yolda ve yönde, ayakta kalabilmek için emperyalizme veremeyecekleri hiçbir ödün yoktur. Yaşanmakta olanlar da zaten bunu gösteriyor. Öyleyse, ne yapılmalı, ne yapılabilir sorusuna gelmiş oluyoruz. HHH Yapılması gereken ve Türkiye’nin birikimleriyle yapılabilecek olan, emperyalizm karşıtı, laik, demokrat, Cumhuriyetçi güçlerin; etnik ve sosyal aidiyet, siyasal ideoloji farkı gözetmeksizin ortak bir barış ve yurtseverlik birlikteliğinde buluşmasıdır. Bugün beş yüzüncü haftalarında bir araya gelen sevgili Cumartesi Anneleri’nin öpülesi elleri de bu bir araya gelip kenetlenişin en güçlü ve saygın bir parçası olacaktır. l CHP Sözcüsü Haluk Koç, Başbakan Davutoğlu’nun CHP’yi hedef alan açıklamalarını eleştirdi. Davutoğlu’nun açıklamalarını, “Başbakanlık’tan başka verilecek her görevi yapmaya hazır bir kişinin ibretlik açıklamaları” diye değerlendiren Koç, “Türkiye’yi dış politika alanında ‘üstün becerisi’ ile itibarsız ve güvenilmeyen bir ülke noktasına çeken AB’de hayal kırıklığı sözünü tutmadı DUYGU GÜVENÇ ANKARA Hükümet, AB ile diyalog içinde yasama sürecine devam etme sözü vermesine karşın güvenlik paketinde de komisyon ile temasa geçmedi. AB’li kaynaklar, “Bize veya Brüksel’e ulaştırılmış bir metin yok. AB Bakanlığı metnin iletileceğini söyledi” dedi. AB ile Gezi olaylarından bu yana gergin olan Ankara, 1725 Aralık yolsuzluk sürecindeki yasama faaliyetleri ile tırmanan gerilimi düşürmek için söz vermişti. AB Bakanı Volkan Bozkır da bu çerçevede Brüksel’de temaslarda bulunmuş ve yeni iletişim stratejisiyle birlikte yasama faaliyetlerinin, AB kriterleriyle uyum içerisinde sürdürülmesi için görüşüleceğini belirtmişti. Ancak geçen hafta verilen bu sözlerin yine tutulmadığı ortaya çıktı. AB’den üst düzey bir yetkili, “Bize veya Brüksel’e ulaşmış bir metin yok, çok uzun süredir olduğu gibi. Sadece Bozkır, hazırlıkların AB kriterleri ile uyumlu olduğunu söyledi ancak henüz görmedik” dedi. Bir başka Batılı kaynak da “AB Bakanlığı metinleri ileteceğini söyledi. Ancak normalde birlikte çalışılması lazım. Anlaşılan yine hazırlıklarını tamamladıkları listeyi sunacaklar. Oysa Bozkır söz vermişti” yorumunu yaptı. ‘Bu nasıl engelleme?’ Bozkır YUSUF ÖZKAN şımıza çıkacak, tartışacak kalibrede bir lider arıyoruz. Kerbela’yı anlamak için bir emekli müftüyle bir başka Kerbela’yı bildiğini düşündüğü bir siyasetçi adamla da olmuyor, onlar da öğretemiyorlar. Şimdi zalim, eğer benim ideolojik mahallemdense Baasçı ise susayım ama gün geldi siyasi rant var. “Kobani’ye asker gönderelim” diye tezkere talep edeyim demek, coğrafya bilgisinden, tarih bilgisinden yoksun olmak demektir. HDP Esed’le iç içe geçti: HDP, hani iki kelimeden biri barış diyen, her türlü saldırıyı, baskıyı, zulmü yapıp, insanlıktan bahseden ama bunlardan nasibi olmamış olanlar, onlar da şunu diyor: Eğer zalim bana dokunmuyorsa bin yaşasın. Eğer IŞİD, Kobani’ye saldırmasaydı, IŞİD’le yan yana güzel güzel yaşamaya devam ederdi bunlar. Çözüm süreci Misakımilli’dir: Çözüm süreci, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra parçalanan Ortadoğu coğrafyasındaki tek güzel haber. Bu coğrafyanın açılan yaralarını kapatma çabasıdır. Misakımilli’dir Elinde molotof olana terörist muamelesi: Suç işlemeye niyeti olmayanların telaş etmesine mahal yoktur ama niyetli olanlar bilsinler ki bundan sonra molotofkokteyli ile bir yere yaklaşan ateşli silahla yaklaşmış muamelesi görecek. Şimdiden uyarıyorum. Toplantı, gösteri yürüyüşü diye izin alıp birtakım teröristlerle eğer ellerinde molotofkokteyli ile ambulansa, işyerlerine yaklaşırlarsa terörist muamelesi görecekler ve durdurulacaklar, kimse şikâyet etmesin sonra. Uyarıyorum ve sonra “şu yaştaydı”, “şu gençteydi” değil. O zaman bizi dönüp suçlamasın kimse. Maskeyle birisi herhangi bir yere doğru yürüyorsa, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmıyordur. Bir suç işlemeye hazırım diyor o görüntüsüyle. Biz de suçu engellemeye hazırız. Paralel dinlemeye denetim: Ola ki Emniyet görevlilerimiz bir hata yaptı. Bazı artniyetliler ola ki sızmış olabilirler. “Şu veya bu ipte paralel yapı vesaire, artniyetliler bunu istismar eder mi?” Onun da denetimini getiriyoruz. Bundan sonra bir partinin genel başkan yardımcıları üzerinden siyasi operasyon yapmaya kalkışanlara yatak odasına girenlere kesinlikle izin verilmeyecek, böyle bir uygulama yapan en büyük suçlu olarak cezalandırılacak. Prof. Dr. Pekünlü ‘eğitim ve öğretim hakkını engellediği’ iddiasıyla kendisini şikâyet eden öğrencilerin bir gün bile devamsızlıklarının bulunmadığına dikkat çekti Daha sonra aynı gerekçeyle hakkında 2 ayrı dava daha açılmıştı. Bu davalar sürerken ilginç bir ayrıntı ortaya çıktı. Pekünlü, aralarında Gidal’ın da olduğu toplam 8 şikâyetçi öğrencinin okul devamsızlıklarının bulunmadığını bildirdi. Pekünlü, şunları söyledi: “Başarı durum belgesinde öğrencilerin devamsızlığı varsa, en az bir dersten ‘FF’ harf notu almış olmaları gerekir. Belgede ‘FF’ harf notunun varlığı, müştekilerin iddiasını, yani benim kendilerini binaya, dersliklere girmelerini sürekli olarak engellediğim iddialarını kanıtlar. Ancak hakkımda şikâyette bulunan öğrencinin başarı durum belgelerine ulaştım. Hiçbirinde ‘FF’ notu, yani ‘devamsızlıkları’ yok. Yani iddiaları geçersiz! Bu nasıl eğitim ve öğrenim hakkını engelleme?” Pekünlü’nün avukatı Ülkü de, “Kendisi yargılama aşamasında sürekli, ‘Ben engelleme yapmadım, sadece yasalar gereği tutanak tuttum’ dedi. Ancak hiçbir savunması dikkate alınmadı. Baştan sona adaletsizlik var” dedi. AKP’DE TÜRBANLI VEKİLLER YENİDEN ADAY YAPILACAK İZMİR Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın türbanla ilgili kararlarını uygulamasına karşın, “eğitim ve öğrenim hakkını engellediği” iddiasıyla gelecek ay hapse girecek olan Prof. Dr. Rennan Pekünlü, kendisini şikâyet eden öğrencilerin bir gün bile devamsızlıklarının bulunmadığına dikkat çekerek “Bu nasıl engelleme?” diye sordu. Avukatı Murat Fatih Ülkü de açılan davaların baştan sona hukuksuz olduğunu vurguladı. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astro nomi ve Uzay Bilim Pekünlü leri Bölümü’nden emekli Pekünlü, Fatma Nur Gidal adlı türbanlı öğrencinin açtığı davada, İzmir 4. Asliye Mahkemesi tarafından 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmış, cezası Yargıtay tarafından da onanmıştı. 20 Kasım’da 4 ay 16 güne indirilen cezasını çekmek üzere açık cezaevlerinden birine girecek olan Pekünlü, TCK 112’ye göre “eğitim ve öğrenim hakkını engellemekten” suçlu bulunmuştu. Başı açıkların EMİNE KAPLAN ANKARA AKP yöneticileri, seçimlerin bir ya da iki ay öne alınması konusunda bir karar olmadığını açıklarken parti kulislerinde liste telaşı şimdiden başladı. Özellikle türbanlı milletvekili sayısının artmasının, partide başı açık milletvekilleri arasında “Başörtülü milletvekilleri yerlerini garantiledi. Bu durumda bizim şansımız azalıyor” kaygısı yarattığı belirtiliyor. Üç dönem kuralı nedeniyle 70 kadar milletvekilinin yeniden aday yapılmayacağının kesinleşmesinin, 2007 ve 2011 seçimlerinde ilk kez vekil seçilen isimlerin yeniden adaylık şansını artırdığı belirtiliyor. Kulislerde konuşulan diğer konu ise, türban takan milletvekillerinin durumu. Geçen yıl hacdan dönenlerle birlikte 5 ‘liste’ kaygısı kadın milletvekili başlarını örtmüş ve Meclis çalışmalarına türbanlı olarak katılmıştı. Bu yıl Semiha Öyüş’ün de başını örtmesiyle birlikte AKP’nin türbanlı milletvekili sayısı 6’ya yükseldi. Milletvekilleri, türbanlı milletvekillerinin genel seçimde yeniden aday yapılacağına kesin gözüyle bakıyor. Sadece türban kriterine göre milletvekili adaylığına karar verilmesinin ise başı açık kadın milletvekilleri arasında tedirginlik yarattığı kaydediliyor. Seçimin öne alınıp alınmayacağı konusu geçen hafta parti yöneticileri tarafından Başbakan Ahmet Davutoğlu’na soruldu. Davutoğlu’nun, “Bu konuda bir kararımız yok. Nereden çıkıyor bu haberler?” dediği öğrenildi. Seçimin öne çekilmesini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın istediği kaydediliyor. Arınç’a göre ülkede despotizm yokmuş İstanbul Haber Servisi Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nin dün gerçekleşen akademik yıl açılışına katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Kızımın türbanından dolayı tuvalet penceresinden girip kapıdan yaka paça atılmasını hatırladım” dedi. Arınç “Türkiye özgürlüklerin tadını aldı. Kim ‘bu ülkede özgürlük yoktur, despotizm var’ diyorsa yalan söylüyor. Yanlış söylüyor” diye konuştu. Bakanlıktan Sisi’ye yargılama izni yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bir grup, 2013’te Mısır’da yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği olaylardan sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak Abdülfettah El Sisi’nin de bulunduğu Mısır hükümetinden 6 kişi hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardı. Savcı Ercan Devrim, Adalet Bakanlığı’na başvurarak soruşturma izni istedi. Bakanlık ise soruşturmaya izin vermedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle