28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 EKİM 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bellekler Kevgir Gibi U SEVGİ ÖZEL nutmak ya da unutur(muş) gibi yapmak insana özgüdür. Başarıyı, sevinci, aşkı; sevdiklerimizin acısını; yaşama değer katan tüm duyguları, oluşumları, olayları unutmamak, unutturmamak için çabalarız. Peki, toplumsal yaşamda neyi, neleri unutmak istiyoruz ya da unutur(muş) gibi yapıyoruz; bunu enine boyuna düşünüyor muyuz? İçinde bulunduğumuz dönemde çoğumuz yasımızı tutacak ya da sevincimizi paylaşacak olanı fenerle arıyoruz; çünkü akşam yediğimizi (yiyebilmişsek eğer), sabaha erişmeden unutturmaya çalışanların eli soframızı, dili belleğimizi silip süpürüyor. Sokakta sürekli yakınan; ama yakındığı sorunun nedenini, yaratanları sorgulamayan, dahası sorgulamaya korkan, binlerce ürkek insan, günü kurtarmaya bakıyor. Hem yakınıyor hem sorununu, sıkıntısını paylaşmak isteyen, kendisiyle aynı konumda olandan bile korkuyor. Üstelik “an”ı kurtarma çabasıyla hırçınlaşıyor; ufacık bir tartışma ya ağır bir söze ya da şiddete dönüşüyor. Günü, anı kurtarma çabasıyla belleğini boşaltanları sorgulayamayanlar, birbirini sorgulamanın ötesine geçiyor. Çoğunluk günü, ne yaşandığını, ne yaşadığını algılayamadan tüketiyor. Bellekler kevgir gibi oldu; gündemi anında değiştiren siyasal güç günü, anı unutturmak siyasasını sopalaştırdığı yasalarla uyguluyor. Birkaç yıl, hatta birkaç gün önce söylediğini, kendi ağzıyla yalanlayan(lar)ı sorgulamayan binlerce insan yalanı dolanı, yolsuzlukları, haksızlıkları unutur(muş) gibi yaparak yaşamayı sürdürüyor. Atalar, “Komşu bon cuğunu çalan gece takınır” demiş; hırsızın bile biraz duyarlı olabileceğini; çaldığını, sahibine göstermeden kullanabileceğini söylemiş. Hoş bir söz ve uyarı değil; ama günümüzde halkın olanı çaldığı söylenenler, bu kadarını bile yapmıyor. Çalan, çaldırandan daha çok bağırıyor. Çaldıran, hakkını nerede arayacağını bilemiyor; dahası kendini “dua”yla eğitimsizliğe, yoksulluğa itene sarılıyor. Yalanı dolanın, yolsuzlukların, haksızlıkların unutturulması için söylenenlere inanıyor. Sözün uçacağını, yıllardır uçurulup durduğunu düşünmüyor; belge ve bilgileri merak edip “Olabilir mi? Ya doğruysa” diye sormaya korkuyor. Kevgirleşen bellekler içinde korkudan başka hiçbir şey barınamıyor. En acısı kevgirleşen aydın bellekleridir; sözde gazeteci, akademisyen, toplumun gözü önündekilerden biri, sözde sanatçı; TV’lerin vazgeçilmez “aydın”ı; ama siyasanın buyruğunda… Aydınımsı kimliğini yeğlemiş; kendini eğitim ve gelir düzeyi düşürülen halkın sözcüsü sanıyor; oysa yalnızca çıkarını, orununu, ününü sağlayan ve koruyanların sözcüsü… Şimdi(lik) egemen olan gücün sofrasından kalkmıyor; ezberletileni aktarıyor. Alçak yerde tepecik kendini dağ sanırmış ya! Tafrasından da geçilmiyor. İnanç ve köken ayrımını kullanarak siyasaya araç yapanlara araç olan; binlerce insanın acısını, yoksulluğunu, eğitimsizliğini çıkara dönüştüren sözde aydınlar, siyasa kurumundan daha suçludur! Çünkü Atatürk’le ve cumhuriyetle hesaplaşan, halkı yoksullaştırırken kendi varsıllaşan siyasa, çıkar için özgür düşüncesini silen aydınımsılardan besleniyor! Tarih eli ve dili kirli olanların da söylenceleriyle dolu; hiçbiri mutlu sonla bitmemiş. Aydınımsılara duyururuz! Havuz Medyası “Havuz Medyası” AKP’nin siyaset ve medya edebiyatımıza armağan ettiği yeni kavramlardan biri... AKP’nin çeşitli manevralarla el koyduğu ve yandaşlarına devrettiği medya, başarılı olamayınca, kendi kendini finanse edemeyince, durumu kurtarmak için icat edilen bir model: “Büyük yağmadan” pay alan “Büyük işadamlarının”, duygusal alanda sahip oldukları “Büyük bir millet sevgisiyle”, “Büyük bir havuz” oluşturarak topladığı “Büyük paralarla” sahip olunan “Büyük medyayı” simgeliyor! HHH “Havuz medyasında” patronluk, yöneticilik, yazarlık yapan arkadaşların, çalıştıkları kuruluşların bu biçimde nitelenmesinden rahatsızlık duyduklarına ilişkin bazı belirtiler var. Ben bunları gerçekten anlamıyorum... Çünkü “Havuz medyası” sahibi olmanın veya burada çalışmanın büyük güzellikleri kolaylıkları ve yararları var: Örneğin iyi ile kötü, doğru ile yanlış, ak ile kara, son derece belirgin, keskin çizgilerle ayrılmış... Hata yapma olasılığı hiç yok: Liderin ağzına bak; oradan çıkan sözlere göre pozisyonunu al... Attığın manşetin, yaptığın haberin, yazdığın yorumun tek doğruluk, gerçeklik, başarı ölçüsü ve ölçütü, liderin söyledikleri... Onun çizgisinde olduğun sürece hiçbir sorun yok. HHH Haber, yorum sıkıntın da yok, hepsi önüne yığılıyor. Haber peşinde koşmak, kaynak kovalamak yok... Hangi haberi nasıl yorumlayacağını düşünmek yok... Her şey hazır; sana bir tek altına imza atmak kalıyor. Haber ve yorumlarda gerçeklere uygunluk, doğruluk, dürüstlük, meslek ahlakı gibi dertlerin de yok... Sana gelenleri, verilenleri doğru dürüst kullan yeter! HHH Üstelik geçim sıkıntısı, para pul kaygın da yok: Kaynaklar gani, gelirin güvencede... Yeter ki, büyüklerinin sözünden sapma! HHH Sadece gelir değil, hukuk açısından da rahatsın... Yargı da her durumda senden yana... İstediğine saldır, hakaret et, belden aşağı vur... İstediğin kadar dava açılsın aleyhinde... Nasıl olsa, ağabeylerin her an arkanda, seni kolluyor! HHH Her mesleğin riski vardır... Dünyada ve ülkemizde medya mensuplarının riskleri ise çok yüksektir... “Havuz medyasında” ise risk sıfır! İnsanlar niye böyle büyük bir güzellikten, konfordan şikâyet eder, “Havuz medyası mensubu” olarak anılmaktan rahatsız olur anlamıyorum vesselam!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle