28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 EKİM 2014 PERŞEMBE 6 HABERLER 17 ve 25 Aralık sürecinde dinleme, mal varlığına el koyma ve yakalamayı zorlaştıran iktidar çark etti ‘Yapboz’ hukuk EMİNE KAPLAN İran: Çokdilli ama Anadili Farsça İran’ın 4 kentine, Tebriz, Şiraz, Yezd ve İsfahan’a yaptığımız gezi benim için bir ilk ve çok ilginçti. Üstelik Tebriz yani Doğu Azerbaycan’ın başkenti ile başladık geziye. Burada Türkçenizle idare edebilirsiniz. Bazı Azerileri anlamanız hiç kolay değil. Azeri Türkleri uluslararası kaynaklara göre İran’ın yüzde 20 kadarını oluşturuyor. Şüphesiz İran gibi Azeriler de (ve Azerbaycan) ezici oranda Şii (sadece yüzde 9 Sünni çoğunluk Kürtler tabii Ezidiler, Zerdüştler, Hindular da az sayıda var.) Azerilerin tarihi ile Perslerin (Farsların) tarihi çok iç içe. İslam öncesi Zerdüştlük (Şimdi Yezd kenti ve civarında varlar), mesela ortak dinleriydi. Üç yüz bin kadar Bahai dinine (yasak din!) mensup İranlı olduğu söyleniyor, çoğu baskıdan dolayı kaçmış durumda. İran şüphesiz koca bir tarih, kültür ve uygarlığıyla, pek çok milleti kucaklıyor. Yetiş yedi milyon nüfusu ile bize yakın. Ama İran çok etnisiteli bir yapıya sahip. Neredeyse komşuları kadar etnik topluluklara ve bunlardan daha fazla dilleri var. İranlı, Farsça konuşan herkes. Farslar nüfusun yüzde 61’i, Azeriler yüzde 1721 arası, Kürtler yüzde 710, Lurlar (İrani, yakın zamana kadar göçebe millet, dili Farsçaya yakın) yüzde 6, Araplar 2, Beluciler yüzde 2 ve Türkmenler yüzde 12 ve yüzde 13 arası Kaşkay gibi Türk topluluklar yaşıyor. İran’da yüzde 40 Türk dilleri konuşuluyormuş. Ama Türkiye Türkçesi yok denecek kadar az. Geri kalan yüzde 1’in içinde Ermeniler, Aramiler/Asurlar, Gürcüler ve Yahudiler sayılıyor. Pakistan sınırında Urdu dili de var mesela. İran’da 77 farklı dil ve lehçe konuşuluyor ama tüm etnik topluluklar Farsça biliyor. Anaokulundan tutun üniversiteye kadar Farsça eğitim zorunlu. Anadil olarak resmi Farsçayı konuşan, nüfusun yüzde 53’ü çünkü resmi Farsçanın dışında da ona benzer Farsi diller var. Fakat yerel dilleri de (anadil) okullarda (veya okul dışındaki kurumlarda) ikinci dil olarak öğrenmek serbest. Öğrendiğim kadarıyla sayıları çok az olan Ermeniler ve Yahudiler, (azınlık statüsünde) okullarda kendi dillerinde eğitim görebiliyorlar ama böyle durumlarda, İran devlet dairelerinde çalışamıyorlarmış. Rehberimiz böyle dedi. Farsça veya Persçe, en ari dillerden biri. İndoGerman ailesinden. 1200’lü yıllarda yazılan Farsça şiirlerini yüzde 80’den fazlasını, lise mezunu anlayabiliyor. Dilin sürekliliği. Osmanlıcada ne çok Farsça var! Osmanlı İran’dan çok etkilenmiş. Farsça sözcükleri bir bir bulup konuşuyoruz... HHH İran için şüphesiz ortak dil Farsça önemli. İran milletini bir arada tutan ve her şeyin paylaşılmasını sağlayan ana araç. Örneğin bu kadar çok sayıda etnik topluluk, diyelim ki en büyükleri, eğitimlerini anadillerinde almış olsaydı, Farsça ortak dilleri olmaktan çıkardı ve İran milletinin çeşitli unsurları da kimbilir zaman içinde nerelere kaçardı! Herkes anadilini konuşmalı, yazılı olarak, edebiyat olarak geliştirilmesi için devlet en yüksek önceliği vermeli... Bunu hiç tartışmam ama bir ülkede dil birliği yoksa, ortak kader, ortak duygu, ortak kaygı, ortak sevinçüzüntü de parçalanır.. Hele hele bizim gibi ülkelerde... Sözü nereye getireceğim açık ve seçik: Eğitimin Kürtçe olması başka, Kürtçenin ve diğer azınlık dillerin çocuklara ikinci dil olarak en iyi bir şekilde öğretilmesi başka. Şöyle diyeyim: Ortak bir dil şart; milletin birliğini böyle sağlayabiliriz. Eğer Kürtçe çoğunluk, konuşulan, gelişmiş dil olsaydı, kuşkusuz bu ülkenin dili Kürtçe olsun derdim. ANKARA AKP hükümeti, yargı ve emniyette cemaate yönelik tasfiye operasyonunun ardından 1725 Aralık sürecinde getirdiği düzenlemelerden geri dönüyor. 8 ay önce “özel yetkili mahkemelerin kaldırılması” gerekçesiyle TBMM’den çıkarılan 5. yargı paketiyle telefon dinleme, malvarlığına el koyma ve yakalamayı zorlaştıran AKP, 8 aylık süreçte yargıyı yeniden biçimlendirdi, Adalet Akademesi’ndeki yapıyı tasfiye etti. 1725 Aralık soruşturmalarının savcıları değiştirildi, ardından takipsizlik kararları gelmeye başladı. 5. yargı paketindeki düzenlemelere ihtiyacı kalmayan AKP, şimdi kendi operasyonlarını daha kolay yapabilmek için eskiye dönüyor. AKP’nin dinleme, malvarlığına el koyma, yakalama, teknik takip, savunma hakkı konularında hukuk sistemini oyuncak haline getirdiği düzenlemeler şöyle: TELEFON DİNLEMEDE GERİYE DÖNÜŞ 5. yargı paketiyle telefon dinleme kararı verilebilmesi için “tek hâkim” yerine 3 hâkimin karar vermesi kriteri getirildi. Böylece 17 Aralık öncesinde olduğu gibi bakanlar, çocukları, bürokratlar ve işadamlarının tek hâkim kararıyla dinlenmesi engellenmiş oldu. Yasa önerisiyle ise yeniden tek hâkim kriterine dönülürken, dinlemeye gerekçe olacak suçlar arasına “devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar (devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, düşmanla işbirliği yapmak, devlete karşı savaşa tahrik, temel milli yararlara karşı hareket, yabancı devlet aleyhine asker toplama, askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma, düşman devlete maddi ve mali yardım) ile anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlar (anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, hükümete karşı silahlı isyan, bu suçlar için örgüt kurma)” da ekleniyor. bul edilen 5. yargı paketiyle şüphelinin üstü, eşyası, konutu ve işyerinin aranmasında “makul şüphe” ibaresi yerine “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” ifadesi getirildi. Böylece özellikle bakan çocukları, Rıza Sarraf örneklerinde olduğu gibi kişilerin evlerinde savcıların makul şüpheye dayanarak arama yapmasının önüne geçildi. Şimdi ise yeniden “makul şüphe” kriterine dönülüyor. Sarraf’ın malvarlığına tedbir konulmuştu. Yeni yasa önerisiyle bu kriterler korunmakla birlikte “anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar” el koyma kapsamına alınıyor. Böylece, hükümete karşı suç işlendiği gerekçesiyle açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda kişilerin malvarlığına el konabilecek. Şüpheli ve sanıkla ilgili arama 4 Şubat 2014 tarihinde TBMM’de ka 5. yargı paketiyle kişilerin mal varlığına el koymada “somut delil” kriteri ile BDDK, SPK, MASAK, Hazine Müsteşarlığı, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’ndan rapor alınması koşulu getirildi. 17 Aralık sürecinde Mal varlığına el koyma 5. yargı paketiyle avukatların dosya içeriğini istediği gibi inceleyebilmesi öngörüldü. Savcı ya da sulh ceza hakiminin dosya içeriğinin incelenmesi ve belgelerden örnek almasını kısıtlama yetkisi kaldırıldı. Yasa önerisiyle ise 5. yargı paketiyle kaldırılan kısıtlamalar yeniden getiriliyor. Yeni HSYK Yasası’yla Türkiye Adalet Akademisi’nin bazı yetkileri HSYK’ye verildi. Bu yasanın ardından akademi yeniden biçimlendirildi. Yasa önerisiyle, daha önce akademiden alınan bazı yetkiler yeniden geri veriliyor. Savunma hakkı duruma göre Akademiye yetki iadesi YARGI PAKETİ / ANALİZ... ‘Hükümete karşı’ olan herkes hedef ALİCAN ULUDAĞ ANKARA AKP iktidarının HSYK seçimlerinden zaferle çıkmasının ardından Meclis’e sunduğu yargı paketinin iki hedefi var: Cemaat ve sokaklar... Paketle anayasal düzene karşı işlenen suçları dinleme kapsamına almayı planlayan iktidar, öncelikle 17 Aralık ile “anayasayı düzeni ihlal ve hükümeti devirmeye çalışmak”la suçladığı cemaati ablukaya alacak ve etkisiz hale getirecek. Paket, bu nedenle cemaat soruşturmalarındaki tıkanmaları açacak. Ancak asıl hedef, toplumun hükümet karşıtı muhalif kesimleri olacak. Gezi ve Kobani gibi eylemlere katılanlar, sokağa inenlerin telefonları, “hükümeti devirmeye çalışıyorlar” denilerek dinlenebilecek. Gezi eyleminde gözaltına alınan bir çok gösterici, “halkı hükümete karşı isyana tahrik etmek”le suçlanmıştı. Paket, George Orwell’ın 1984 romanını da anımsattı. “Big Brother (Büyük Birader) sizi izliyor” mesajının verildiği romanda, totaliter rejimle yönetilen, iktidar partisinin kendi çıkarları uğruna halkı üzerinde baskı kurduğu ülkeyi anlatıyordu. Öte yandan paketteki düzenlemeler ile “özel yetkili hakim ve savcılık” uygulaması da geri dönecek. Hakim ve savcılara “seçim rüşveti” olarak tanımlanan maaş zammı ve sicil affı paketinin içine konulan yargıya “özel yetki” düzenlemeleri toplumun üzerinde “Demokles’in kılıcı” gibi sallanacak. Paketin yansımaları şöyle olacak: Yargı paketinde getirilen düzenlemeler, “cemaati bitirme” hamleleri olarak yorumlandı. Savcılar, TCK’deki mevcut düzenmeler nedeniyle cemaate yakın isimler hakkında dinleme kararı almakta zorlanıyordu. Yasa paketine anayasal düzene ve devletin güvenliğine karşı işlenen suçlarda da dinleme yapılmasına imkân verilmesi cemaat soruşturmalarını hızlandıracak. Çünkü cemaate yönelik temel suçlama 17 Aralık operasyonları ile hükümeti devirmeye çalışmak iddiasıydı. Özellikle Ankara Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu savcısı Serdar Coşkun’un Fethullah Gülen ve cemaatine yönelik ana soruşturma dosyasının önü bu yolla açılacak. Bu soruşturmada cemaatin sadece beyin takımı değil; sivil toplum, sermaye, eğitim, basın ve kamudaki yapıları da araştırılıyor. ‘Eleştiriye itirazımız yok ama...’ Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Yapboz gibi bir görüntü oluşturuldu” denmesi üzerine, “Yapboz eleştirisi yapılabilir, ona itirazımız yok ama uygulamada maalesef buradaki somut delil, kuvvetli şüpheyi teyit eden bir delil esnasında aramayı gerektirecek şeyi ispat eden değil. Yani şüphenin varlığını gösteren bir delilden bahsediliyor. Bir yere araba gidiyor, polis geliyor, ‘Arama yapmamız lazım’ diyor. Arama talebini savcılığa iletiyor, savcılık hakimliklere iletiyor, maalesef bazı yerlerdeki hâkimlikler bu noktada arama kararlarını bu madde gerekçesiyle vermemişlerdir. Bunun bir takım olumsuz etkileri olmuştur. Uygulamada ortaya çıkan sorunlarla alakaladır” diye konuştu. Öneriye ‘teknik’ erteleme TBMM Adalet Komisyonu, dün yeni yasa önerisini daha önce hakim ve savcılara maaş artışı ve sicil affı getiren yasa önerisiyle birleştirilerek görüşmek üzere toplandı. Ancak muhalefetin, TBMM İçtüzüğü’ne göre bir yasa önerisinin 48 geçmeden komisyonda görüşülemeyeceği yönündeki itirazları üzerine toplantı haftaya ertelendi. HDP’li Hasip Kaplan, yasa önerisiyle “makul şüphe” kriterinin getirilmesini eleştirerek, “Adalet zaten yara almıştır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın hain dediği muhalefet, makul şüpheye giriyor mu? Cumhurbaşkanı ve Başbakanın emrindeki kolluk Demirtaş ve Kılıçdaroğlu’nun kapısına dayanır mı dayanmaz mı?” dedi. CHP’li Turgut Dibek, yasa önerisiyle eskiye dönüş yaşanacağını vurgulayarak, “6 ay önce somut delillere dayalı kuvvetli şüphe getirilirken, bugün niye vazgeçiyorsunuz? Aynı şekilde mallara el koyma, dinlemelerdeki durumu niye geri getiriyorsunuz? Son olaylar var bunun içinde. Halkımızla alay ediliyor gibi geliyor” diye konuştu. İlk hedef cemaat Muhalifler içinde ‘gizli ajanlar’ Yasa teklifinin önemli bir maddesi de gizli soruşturmacının çalışacağı alanın genişletilmesi oldu. TCY’nin 139. maddesinde düzenlenen gizli soruşturmacı, artık devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı işlenen suçlarda da görevlendirilebilecek. Yasanın ilk iki fıkrasında, bu konuda “Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi hâlinde, kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu madde uyarınca yapılacak görevlendirmeye ağır ceza mahkemesince oybirliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de oy birliği aranır. Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukukî işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir” deniliyor. Gizli soruşturmacı örgütlü suçlarla mücadele amacıyla örgüt içerisine sızarak o örgütün işlediği suçlarla ilgili araştırma yapıp delil toplaması için getirilmiş bir uygulamaydı. Ancak gizli soruşturmacılar, artık hükümete karşı işlenen eylemlerde suçu işleyen grubun içine sızabilecek. Bu yolla cemaat içine gizli soruşturmacı yerleştirilmesi de mümkün... Brüksel’den Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’a: Paketi bizimle görüşün DUYGU GÜVENÇ ANKARA Hükümetin Kobani eylemleri sonrasında gündeme getirdiği polisin ve yürütmenin yetkilerini artırmak amacıyla hazırlıklara giriştiği güvenlik paketi, AB’yi de alarma geçirdi. Müzakere sürecinin rayına oturtulması için bugün Brüksel’de ‘Yeni AB İletişim Stratejisi’ni açıklayacak olan AB Bakanı Volkan Bozkır’a, hazırlığı süren paketler için uyarıda bulunulacak, “Türkiye’de AB sürecini koordine edin ve yasanın düzenlenmesinde AB uzmanlarıyla birlikte çalışın” mesajı verilecek. Başta komisyonun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle ve İçişlerinden sorumlu üyesi Cecilia Malmström ile görüşecek ve Avrupa Parlamentosu’nda da temaslarda bulunacak olan Bozkır, yeni fasılların açılması ve sürece ivme kazandırılması için Brüksel’i ikna etmeye çalışacak. Edinilen bilgilere göre Brüksel’in görüşmelerde Bakan Bozkır’a vermeye hazırlandığı mesajlar şöyle: Türkiye ile AB’nin yasa yapma sürecinde kurulacak mekanizma ele alınacak. Taraflar, teknik olarak gözden geçirme gruplarının görüşmesinde mutabık kaldı. AB’ye göre bu yönde ilerleme var ve beklenti tüm düzenlemelerde sistemli bir iletişim kurulması; Türkiye’nin yasa yapmadan önce Komisyon’dan ve Avrupa Konseyi’nden ‘en iyi standartlar’ konusunda görüş alması. Taraflar arasında diyalog ve danışma süreci devam ediyor ve Ankara’nın tutumu “şu an en azından görüşme isteği var” diye tanımlanıyor. Brüksel’in beklentisi, AB Bakanlığı’nın çıkartılacak tüm yasaların AB standartlarına ‘uyumunu koordine eden merkezi bir rol’ üstlenmesi. Bu çerçevede olası düzenlemelerin de önce AB Bakanlığı’na sunulması. AB kaynakları, Bozkır’ın kişisel olarak da müzakere sürecini ‘yeniden rayına oturtmasını’ ve hükümete kendilerinin mesajını iletmesini bekliyor. AB Komisyonu, Kobani sorununu bir dış politika ve güvenlik meselesi olarak görüyor ancak Türkiye genelinde ‘gösteri haklarına saygı duyulması’ beklentisini tekrarlıyor. Son gösteriler sırasında kullanılan polis gücünün devam etmekte olan barış süreciyle ve ifade özgürlüğü ilkesi ile de ‘uyumlu olmadığı’ belirtiliyor. Kaynaklar, “sürece zarar vermesinden endişe ediyoruz” yorumunu yapıyor. Kamu malına zarar verilmesinin kabul edilemez olduğuna ve bir banka veya okul harap edildiğinde “mazaret kabul edilemeyeceğine” işaret edilirken, bir AB kaynağı, “Bunu cezalandırmanın yöntemi kişileri vurmak mı?” yorumunu yaptı. AB, Akdeniz’e savaş gemilerinin gitmesinden ve tansiyonun yükselmesinden kaygılı. Türkiye’nin Rum Kesimi’nin münhasır Ekonomik Bölgesini ve uluslararası hukuku ihlal ettiği görüşünde. Kıbrıs’ın müzakere sürecinin ‘temelini belirleyecek’ konu olduğuna işaret edilerek, “Kıbrıs konusunda adım atmadıkça, müzakerelerde ilerleme olmaz. Çünkü Kıbrıs fasılları bloke etmeye devam edecek” yorumu yapıldı. sizi izleyecek Big Brother ‘Koordinatör olun’ Paket yasalaşırsa hükümet karşıtı herkesin anayasal düzene karşı suç işlediği iddiasıyla telefonlarının dinlenmesi, teknik takiple izlenmesi, evinde arama yapılması veya mal varlığına el konulmasının önü açılacak. TCY’de düzenlenen, “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni ve TBMM ve hükümeti ortadan kaldırmak, Meclis’in ve hükümetin görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek (309, 311, 3012), halkı hükümete karşı silahlı isyana teşvik etmek(313)” ve devletin güvenliğine karşı suç işlemek maddeleri katalog suçlar arasına alındı ve telefon dinleme nedeni olarak sayıldı. Bu gelişme, hükümete muhalif her kesimi tehdit edecek. En fazla Toplantı ve Gösteri Yasası’na muhalefet etmekle suçlanabilecek eylemciler, telefon dinleme yoluyla elde edilecek “deliller” ile hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanabilecek ve haklarında müebbet istenebilecek. Örneğin Gezi eyleminde Mehmet Ali Alabora’nın “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? hadi gel” diye attığı tweet, bu kapsama sokulabilecek. Alabora, bu mesajı yazdığı için halkı hükümete karşı isyana teşvikten soruşturma geçirmiş, ancak savcılık takipsizlik vermişti. ‘Kobani çözüme zarar vermesin’ KCK: Bu tasarı savaş açmaktır DİYARBAKIR (Cumhuriyet) KCK, hükümetin yapmayı planladığı yeni yasal değişikliklere sert tepki gösterdi. KCK tarafından ANF’ye yapılan yazılı açıklamada, “Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılması beklenirken yasanın daha faşist karaktere büründürülmesi Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı açılmış bir savaş olmaktadır. Bu açıdan daha fazla baskı ve tutuklama anlamına gelen bu yasaya karşı toplumsal siyasal mücadele yükseltilmelidir. Hiçbir tutuklamaya izin verilmemelidir. Her tutuklamaya serhıldanla (isyan) cevap verilmelidir. Hiç bir kimsenin polis ve asker tarafından gözaltına alınmasına izin verilmemelidir. KCK operasyonlarında gösterilen sessizlik gösterilmemelidir. Türk devleti şiddetli bir çatışma dönemi açmak istemiyorsa bu tür yasalar çıkarmaktan vazgeçmeli, derhal Kürt sorununun çözümü için ciddi adımlar atmalıdır.Bu açıdan daha fazla baskı ve tutuklama anlamına gelen bu yasaya karşı toplumsal siyasal mücadele yükseltilmelidir” denildi. KCK açıklamasında askerlere yönelik herhangi bir saldırı ve taciz ateşi eylemi olmadığı savunuldu. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen hava operasyonu ile askeri operasyonların önünün açılmak istendiği ileri sürüldü. ‘Bizimle çalışın’ ‘Kıbrıs’ta ilerleme önemli’ ‘AB ordusu için bizim beynimiz yok mu?’ AB Bakanı Volkan Bozkır’ın “60 bin kişilik Avrupa Ordusu kurulamadığı için AB hep yumuşak güç. Türkiye üye olabilseydi bu orduyu tek başına kurabilirdi” şeklindeki açıklamaları ise AB çevrelerinde alaycı yanıtlar geldi. Bir yetkili, “Biz bunu göremedik ve birisinin çözüm üretmesini bekliyorduk çünkü bizim yeterli aklımız yok... Elbette Bozkır istediğini söyleyebilir, AB’yi Türkiye’nin gündeminde tutmak için, AB tartışmasını canlandırmak için. Bu iyi ama bunu yine geleneksel Türk yöntemiyle yapıyor ki biz bunu çok iyi biliyoruz ama onlar bunu bizim bildiğimizi bilmiyor” diyerek tepki gösterdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle