02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EKİM 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA Türkiye, servet adaletsizliğinde ikinci Credit Suisse’in küresel servet raporuna göre Türkiye, eşitsizliğin ‘çok yüksek’ olduğu ülkeler arasında yer aldı. Türkiye’de servetin yüzde 77.7’si en zengin yüzde 10’un elinde bulunuyor. Servetin yüzde 70’inin ve fazlasının nüfusun yüzde 10’luk kesiminde bulunduğu ülkeler ‘çok yüksek eşitsizliğe sahip’ ülkeler kategorisinde yer alırken bu, 2007’deki araştırmaya göre yüzde 7.5’lik artışa tekabül ediyor. Türkiye bu rakamla yüzde 10’un toplam servetten aldığı payın en hızlı yükseldiği ülkeler arasında ikinci sırada yer aldı. Listede Rusya yüzde 84.8’lik payla birinci oldu. Rapora göre EKONOMİ [email protected] 2 milyar insan ekmeğe muhtaç 11 u Servetin yüzde 77’sinin nüfusun yüzde 10’luk kesiminde bulunduğu Türkiye, ‘çok yüksek eşitsizliğe sahip’ ülkeler kategorisinde yer alıyor. Türkiye’de en zengin yüzde 10’un serveti 20002014 arasında yüzde 21 arttı. Türkiye’de serveti 1 milyon doların üzerinde olan 79 bin kişi bulunurken, Türkiye bu rakamla 9. sırada. Ev fiyatlarındaki yüzde 11’lik artış (dünya ortalaması yüzde 2.4) servetin artışında etkili oldu. Amerika, İngiltere ve Fransa 1 milyon dolar üzerinde servete sahip olan yetişkin sayısındaki artışla ilk 3 sırada yer aldı. Öte yandan Asya Pasifik bölgesin de yüzde 39 (2.6 milyon) ile Japonya en çok milyonere sahip olurken, Türkiye, Endonezya ve Yeni Zelanda 2000 yılından bu yana bölgede milyoner sayısı yüzde 1’in üzerine çıkan 3 ülke oldu. Rapora göre Türkiye’de milyoner sayısının 2019’da yüzde 39 artışla 110 bine çıkması bekleniyor. Diğer yandan rapor, dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin küresel servetin yarısına sahip olduğuna işaret etti. Dünyanın yarısının 3 bin 650 dolar servet sınırının altında yaşadığının ifade edildiği rapora göre en zengin yüzde 10 dünya servetinin yüzde 87’sini, yüzde 1 ise yüzde 48.2’sini elinde bulunduruyor. Dünya ekonomisinin her geçen yıl büyümesine rağmen, açlık ve yetersiz beslenme sorunu halen devam ediyor. Alman Welthungerhilfe, İrlanda’daki Concern Worldwide ve merkezi Washington’da bulunan IFPRI adlı yoksullukla mücadele kuruluşu tarafından hazırlanan Açlık Endeksi’ne göre, dünya üzerinde iki milyarı aşkın kişi yetersiz beslenirken, 800 milyonu aşkın kişi kronik açlıkla boğuşuyor. Dünya ülkelerinde 1990 yılına ait veriler ile aktüel verileri karşılaştıran araştırmaya göre, bes lenmede 1990’a oranla günümüzde açlıkla boğuşan kişilerin sayısı azalırken, beslenme kalite si noktasında gerileme gözlendi. Kronik açlık ve yetersiz beslenmeden dolayı ölümlerin yanı sıra on milyonlarca kişi uzun süren rahatsızlıklara yakalanabiliyor. Araştırmaya göre, açlığın en tehlikeli boyutlarda olduğu ülkeler Afrika kıtasındaki Burundi ve Eritre olurken, Orta, Doğu ve Güney Afrika ülkelerindeki açlık tehlikesi de önemli boyutlarda. Hindistan ve Pakistan gibi Güney Asya ülkelerinde de ciddi açlık sorunu olduğu kaydedilen araştırmaya göre, Çin ve Moğolistan ile Kolombiya, Peru, Bolivya, Paraguay ve Ekvator gibi Güney Amerika ülkelerinde de belli oranda açlık sorunu yaşanıyor. OVP’nin Gizli Varsayımları Orta Vadeli Program metni geçen hafta açıklandı. Gerek Cumhuriyet’te, gerekse diğer yazılı ve sosyal medyada OVP’nin geleneksel üç yıllık hedefleri (temennileri?) okurlara tanıtıldı, etraflıca tartışıldı. Kısaca anımsamak gerekirse, OVP metni içinde bulunduğumuz yıl içinde milli gelir büyüme hızının yüzde 3.3; enflasyon oranının 9.4; işsizlik oranının ise 9.6 olacağını öngörüyor. 2017’ye ulaşıldığında reel büyüme hızı ve enflasyon artık Türkiye’nin mistik bir makroekonomik hedefi haline gelen yüzde 5 bandına oturmuş olacak. İhracatımız 203.4, ithalatımız ise 297.5 milyar dolara yükselecek. Cari işlemler açığı kontrol altına alınacak ve 50.7 milyar düzeyinde (GSYH’nin yüzde 5.2’si) gerçekleşecek. Yurtiçi tasarruflar özel sektörde hızla yükselecek ve toplamda milli gelirin yüzde 17.1’ine çıkacak. Ve hepsinden önemlisi kişi başına gelir tekrar yükselme eğilimine girecek ve 2017’de 12.230 dolara ulaşacak. Bu rakam 2013’e görece yüzde 20 artış anlamına geliyor! HHH Peki, bütün bu “temenniler” nasıl gerçekleşecek? Bu sorunun tek bir olası yanıtı var: Döviz kurunun ucuzlaması. Dövizin ucuzluğu, 2003 sonrası tüm AKP döneminin ana kurgusuydu. AKP ekonomi yönetimi küresel finans piyasalarına bir yandan yüksek faiz sunarak, bir yandan da özelleştirmeler ve imar rantları aracılığıyla uluslararası piyasalardan spekülatif nitelikli sıcak para akımlarını Türk finans piyasalarına çekerek yapay bir döviz bolluğu yaratmayı amaçlamıştı. Küresel piyasalardaki bol ve ucuz dolar fonları söz konusu dönemde Türkiye ve benzeri “yükselen piyasa ekonomilerine” aktarılmış ve dolar bazında büyüyen bir ekonomi algısı yaratılmış idi. OVP’nin 2014 “hedefleri” de bu beklentiyi korumakta ve dövizin ucuzluğuna dayalı spekülatifyönlü büyüme modelini sürdürmeyi amaçlamaktadır. Aşağıdaki tabloda OVP’nin verilerinden hareketle söz konusu “modelin” makroekonomik varsayımlarını sergiliyoruz. GSYH Enflasyon Büyüme (%) (TÜFE) TL/$ Kur Kur Aşınması 2013 7.4 1.90 2014 2.7 9.4 2.17 13.7 2015 4.6 6.3 2.29 5.7 2016 5.3 5 2.37 3.6 2017 5.0 5 2.44 3.0 Kaynak: OVP, 2014 metnine dayanarak kendi hesaplarımız. Migros’u direkt temas için aldık Galataport’ta dava süreci sil baştan u Kesin karar çıkana kadar herhangi bir işlem yapılamayacak. Danıştay’ın 6. Dairesi davanın esasını görüşecek, proje ya iptal edilecek ya da devam edecek. Ekonomi Servisi Danıştay 6’ncı Dairesi Galataport projesi için yürütmeyi durdurma kararı alırken, bunun ihalenin iptali anlamına gelmediği belirtiliyor. Galataport ihalesini 16 Mayıs 2013 tarihinde 702 milyon dolarla Doğuş Holding kazanmıştı. WSJ Türkiye’ye konuşan Avukat Turgut Barış Narin, Danıştay Daireler Kurulu’nun aldığı Galataport yürütmeyi durdurma kararının projenin ya da ihalenin iptali anlamına gelmediğini söyledi. Narin’in verdiği bilgilere göre Danıştay 6’ncı Dairesi şimdi Galataport için davanın esasını görüşecek ve iptal isteği hakkında bir karar alacak. Yani proje ya iptal edilecek ya da devam edecek. Bu Galataport’ta esasa dair kesin karar çıkana kadar herhangi bir inşaat ya da projeye dair işlem anlamına geliyor. Doğuş Grubu konu hakkında yorum yapmazken, Doğuş GYO hisseleri iptal kararının ardından dün yüzde 2.9 düştü. Bu Galataport için yaşanan ilk kriz değil. 2005 yılında İsrailli işadamı Sami Ofer ve Global Yatırım Holding’in ortaklığındaki Royal Carribean konsorsiyumu proje için 3.5 milyar Avro’luk teklif vermiş ve kazanmıştı. Ancak, yine Danıştay projenin yürütmesini durdurmuş, Abdüllatif Şener de ihale kararını imzalamamıştı. 2005’te yapılan ihaleye Royal Carribean’ın yanı sıra FibaRiksos ortaklığı ve Tepe Ortak Girişim Grubu, ABD’li AVM yatırımcısı Rouse TRI Party, IC Antbel Antalya ve Limak İnşaat ortaklığı ile Monako’lu Sasso Holding katılmıştı. Bu gruplardan Global Yatırım hariç hiçbiri ikinci Galataport ihalesine ilgi göstermedi. u Migros’un yüzde 40’ını satın almak için teklif veren Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, 4 yıldır Migros ile ilgilendiklerini aktardı. Ana işkollarından biracılığın yasaklar nedeniyle bu yıl yüzde 8 daraldığını anlatan Özilhan, markalı taze meyve satışına başlayacaklarını da söyledi. Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Migros’un yüzde 40.25’ini satın alma işlemini yıl sonuna kadar tamamlamayı planladıklarını, ana şartlarda anlaştıklarını kaydederek, “Migros 4 yıldır uhtemizde, ağzımızı sulandırıyordu. ülke sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Bunları hesap ederek Migros’a teklif verdik. Bu tarz projeler beni heyecanlandırıyor” dedi. Tiflis’te Paravani HES’in açılış töreni öncesinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Özilhan, pek çok konuda açıklamalarda bulundu. Özilhan, Migros’a bağlayıcı olmayan teklif verdiklerini burada yüzde 50’nin üzerine çıkma hedeflerinin olmadığını belirterek, yönetimi eşit paylaşacaklarını ve Migros’un en büyük yatırımcısı olmak istediklerini dile getirdi. Migros’u bira satmak için değil Markalı meyveler geliyor Anadolu Etap bünyesinde yılda 150 bin ton meyve işlediklerini ve toplam 250 milyon dolar yatırım yaptıklarını belirten Tuncay Özilhan, 3 bin köyden meyve satın aldıklarını ve şu anda 2.5 milyon adet meyve ağaçlarının bulunduğunu anlattı. 2020’ye kadar bu alana 400500 milyon dolarlık yatırım yapacaklarını, ağaç sayılarını 10 milyon adede çıkaracaklarını kaydeden Özilhan, “Şu anda 6 çiftliğimiz var. Bu yıl 3 bin ton meyve aldık. Gelecek yıl 13 bin tona çıkacak. Bu ürünleri Japonya, Amerika, Kanada’ya kadar birçok ülkeye satıyoruz. Gelecek yıldan itibaren markalı meyvelerimizle raflarda olacağız. Migros, Carrefour gibi zincir mağazalarda olacak. Türkiye’nin en iyi ve sağlıklı meyvelerini satma niyetindeyiz” şeklinde konuştu. yapabiliriz. Azerbaycan ya da Orta Asya’da tesis kurabiliriz” açıklamasını yaptı. ürkiye sıkıntılı dönemden geçiyor Özilhan Türkiye’nin sıkıntılı bir dönemden geçtiğine işaret ederek, ancak bunun üstesinden geleceğini savundu. İnşaat sektörünün Türkiye ekonomisi için önemli olduğunu ancak üretime katkısının kısıtlı olduğunu ancak sanayi ile ülkenin bir yere geleceğini söyledi. Türkiye’nin tekrar bir üretim hamlesine girmesi gerektiğine işaret eden Özilhan, “Umarız Türkiye’yi yönetenler ders almıştır” ifadesini kullandı. T elma meyve için aldıkları esprisini yapan Özilhan, “Bira markalarımızın Migros’ta toplam satış miktarı yüzde 3 civarında. Günde 100 binlerce insanla direkt temasta olacağız. Bu müthiş bir heyecan” dedi. Yasaklar nedeniyle birada Rusya ve Türkiye’de belli sıkıntılar olduğunu vurgulayan Özilhan, üç yıldır sektörün geriye gittiğini Rusya ve Türkiye’de iki fabrika kapattıklarını, Türkiye’de biradaki daralmanın yüzde 8’i bul duğunu ifade etti. Buralarda bu süreçte büyüme beklemediklerini aktaran Özilhan, “Türkiye’den yılda 100 milyon litre bira ihraç ediyoruz. Birada kapasitenin yüzde 75’ini kullanıyoruz. Yıllık tüketim 700 milyon litre. Türkiye’de geçen yıla göre 60 milyon litre daha az bira satacağız. Birada sonraki süreçte konsildasyonlar olur. Anadolu Grubu olarak bira işimizi satmayı düşünmüyoruz. Ama çok iyi fırsatlar çıkarsa satın alma 13 milyar dolar ciro Geçen yıl 12 milyar dolarlık ciro elde ettiklerini anımsatan Özilhan, bu yıl 13 milyar dolar beklediklerini açıkladı. Özilhan, “Atlantik’ten Pasifik’e 18 ülkede faaliyet gösteriyoruz. Fırsat çıktıkça yatırımları değerlendireceğiz. Her yıl 500 milyon dolar konsolide yatırım planımız oluyor. Satın almalar dahil değil. Bizim sanayiciliğimiz devam ediyor. Sanayi hâlâ yatırımlarda aslan payını alıyor. Meşrubat ve CocaCola’da hızlı büyüyoruz. Astana, Duşambe, Pakistan’da üç yatırımımız var. İslamabad’da iki tesis kuracağız. Bunlar 250300 milyon dolarlık yatırım anlamına geliyor” açıklamasını yaptı. Ameliyat sorunu şimdilik çözüldü İKLİM ÖNGEL ANKARA Tıbbi malzemelerin bazılarında ödediği fiyatlarda düşüş yapan ve ardından “Ameliyatlar durdu” şeklinde tartışmalar yaşanmasına neden olan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ilaç firmalarının hastanelere malzeme vermemesi üzerine geri adım attı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in yaşanan sıkıntılar üzerine “Sorunu pazartesi çözeceğiz” demesinin ardından revize edilen Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) Resmi Gazete’de ya yımlandı. Buna göre daha önce tek tek verilen bazı tıbbi malzemelerin set haline getirilerek fiyatlandırılması dikkat çekerken, en önemli fiyat artışı ortopedi ve travmatoloji tümör rezeksiyonunda yapıldı. Kardiyovasküler cerrahi, endovasculer girişimsel işlemlerde ise artış devam etti. Başbakanlık’a gönderilen yeni SUT dün Resmi Gazete’de yayımlandı. Revize edilen SUT ile 1 Ekim’de yürürlüğe giren SUT’u karşılaştıran İzmir Tabip Odası Hekim Meclisi Üyesi Ergün Demir, değişen SUT’la ba ‘Kamu üretmeli’ zı tıbbi malzemelerin tek tek satılması yerine set haline getirilerek fiyat verildiğine dikkat çekti. Demir, en önemli artışın ortopedi ve travmatoloji tümör rezeksiyonunda yapıldığını kaydetti. Demir, kardiyovasküler cerrahi, endovasküler girişimsel işlemlerde, kateter, balon, anjioplasti ilaç salınımında ise artışın devam ettiğini söyledi. “Neden bu kadar çok ameliyat ve tıbbi girişime ihtiyaç duyulduğu”nun sorulması gerektiğini dile getiren Demir, fiyat spekülasyonlarını engellemek için ilaç ve tıbbi malzemelerin kamu tarafından üretiminin gündeme gelmesi gerektiğini kaydetti. Bu Eğitimle ve Bu Kafa ile Orta Gelir Tuzağı Aşılamaz Ne yeni açıklanan orta vadeli program, aşağı çekilen büyüme hedefi, ne hedefi tutturamayıp 2 mislini aşan enflasyon... Hiçbiri iç ve dış siyasetin tozu dumanı ve savaş çanları arasında Türkiye’nin gündeminde kendine hak ettiği yeri bulamıyor... Son veriler ve gidişat, sağduyulu kimi ekonomist ve yöneticilerin son dönemde dikkat çektikleri gibi “orta gelir tuzağı”nda takılıp kaldığımızı gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile birlikte allanıp pullanan “Yeni Türkiye”nin 2023 hedefi ise bu şartlarda ve bu zihniyet yapısıyla sadece bir hayal. Neden mi? Çünkü sanayi devriminde sermayenin oynadığı rolü, artık dünyanın günümüz ekonomik düzeninde “yetişmiş insan gücü” oynuyor. Ve Türkiye’nin uzun bir süredir 10 bin dolar civarında sabitlenen kişi başı gelir düzeyi ile bu orta gelir tuzağından çıkabilmesi için ileri teknolojiye dayalı üretim ve ihracat yapabilmesi gerekiyor. TEPAV Kurucu Direktörü Güven Sak Analist dergisinde yer alan yazısında bu durumu “Dinamik bir ‘orta teknoloji’ sanayi ekonomisiyiz. İhracatımız içinde imalat sanayii ürünlerinin payı yüzde 90’lara ulaştı. Ama son 10 yıldır, yüksek teknoloji ürünlerinin toplam ihracatımız içindeki payı yüzde 7’lerden yüzde 4’lere doğru geriledi” diye özetliyor. Türkiye’nin asıl sorunu burada yatıyor. Daha doğrusu aşağıdaki 2 başlıkta: 1 Dünya ile rekabet edebilecek nesiller yetiştiremiyoruz: Bunu en çarpıcı biçimde 65 ülkede 15 yaş grubu öğrencilerin matematik, fen ve okuma becerilerini ölçen PISA sonuçları gösteriyor. Türkiye matematikte 44., fende 43., okuma becerilerinde ise 42. sırada. PISA’nın temel hedefi, eğitim sistemlerinin ülkelerin iktisadi açıdan gelişmek için ihtiyaç duyduğu insan sermayesinin ba şarısını tespit etmek. Türkiye’de eğitimde sürekli olarak reform adı altında yapılanlar, sistemin yapboz tahtasına dönüşmesi, ana odak noktanın imam hatipleşme üzerinden yürütülmesi ve benzeri politikalarla bir U dönüşünün gerçekleşemeyeceği de aşikâr. 2 Yetiştirdiklerimizi de doğru istihdam edemiyoruz: Türkiye’nin toplam işgücünün sadece yüzde 20’si üniversite mezunu. Ama TÜİK verilerine göre, üniversite mezunu kadınların yüzde 37’si, erkeklerin ise yüzde 49’u kendi vasıflarının altında işlerde çalışıyorlar. Yani yaptıkları işe göre fazla nitelikli kalıyorlar. Kendi düzeylerinde tam kapasite çalışmalarına imkân verecek iş bulamıyorlar. (Güven Sak) Ve bir saptama daha. OECD ülkeleri arasında yapılan bir karşılaştırmaya göre Türkiye’de gençlerin üçte ikisi anne ve babalarının eğitim düzeyini aşamıyor. Polonya’da ise durum tam tersi.. ILO, 40 ülke için, “1529 yaş gruplarında, çalışmayan, iş aramayan, okumayan, stajda ve askerde olmayan” insanların oranını belirlemişti. Türkiye yüzde 34.6 oranıyla ve açık farkla birinci... Tüm bunları sıraladıktan sonra şunu da vurgulamalıyım. Bir ülkede nüfusun ortalama eğitimi 1 birim arttığı zaman, o ülke yüzde 0.7 oranında büyüyor. Türkiye ise nitelikli eğitime kafa yoracağına, genç nesilleri nasıl daha iyi yetiştiririm, nasıl onları istihdam ederim, katma değeri yüksek sanayi ürünlerine nasıl yönelebilirim diyeceğine “Yap 4 çocuğu, al vergi indirimini” diyor. OVP metninden hareketle önce gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH’nin) TL ve dolar bazındaki değerlerinden ekonomi idaresinin TL/US$ döviz kuru tahminlerini elde ediyoruz. Böylelikle, TL’nin dolar kurunun 2015’te 2.29; 2017’de ise 2.44 olarak varsayıldığını öğreniyoruz. Enflasyon tahmini ile karşılaştırıldığında, doların fiyatı 2014’te reel olarak aşınma göstermekte; ancak 2015’ten başlayarak dönem sonuna değin dövizin reel olarak hızla ucuzlayacağı varsayılmakta. Öyle ki, 2016 ve 2017’de enflasyon hızının Merkez Bankası’nın on yıllık hayali olan yüzde 5 düzeyine gerileyeceği düşünülürken doların TL fiyatı sadece yüzde 3.6 ve 3.0 oranında artış gösterecek. Bu demek oluyor ki, dolar 2015’ten başlayarak reel olarak ucuz; TL ise pahalı olacak. Böylelikle ucuzlayan dolar bazında reel olarak yüzde 5 düzeyinde artması beklenen milli gelir, dolar bazında yüzde 20’ye ulaşan sanal bir büyüme sergilemiş olacak. Ancak, bu koşullar altında ithalata dayalı tüketim talebinin nasıl caydırılacağı (ve dolayısıyla özel tasarrufların milli gelire oranla nasıl 4 puan düzeyinde yükseltilebileceği) ve cari işlemler açığının nasıl kontrol altına alınabileceği konuları ise büyük bir sır daha doğrusu iktisat biliminin doğrularıyla açıklanamayacak bir beklenti olarak gözlerden uzak tutulmaya çalışılacak. HHH Bu köşede sıklıkla vurguladığımız üzere, Türkiye’nin döviz ucuzluğuna dayalı spekülatif büyüme modeli salt teknik bir iktisadi konu değil, aynı zamanda uluslararası güvenlik ve bağımlılık sorunları içeren siyasi bir sorundur. OVP’nin gizlerinin uzantıları, Türkiye’nin iktisadi ve siyasi bağımlılığını derinleştirecek ciddi tehditlerle bezenmiştir. TANAP’a yerli boru ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Pojesi’nin (TANAP) yaklaşık 1800 kilometrelik ana hat borusu için açılan ihalenin yüzde 80’ini yerli firmalar üretecek. 21 ilden geçecek hatta yaklaşık 5 bin işçi çalışacak. Proje tamamlanınca 2018’de gelecek 6 milyar metreküplük doğalgazı Türkiye kullanacak. İhalenin yaklaşık yüzde 80’lik bölümünü BorusanNokselErciyas konsorsiyumu ile Tosçelik AŞ, Ümran ÇelikEmek Boru AŞ konsorsiyumu kazandı. Kalan bölüm ise Çinli firmanın oldu. Gürcistan’dan İtalya’ya 4 ana halkadan oluşan projenin toplam maliyeti 45 milyar dolar. Projenin kapasitesi ilk aşamada 16 milyar metreküp, ikinci aşamada 2020 yılı gibi 22 milyar, 2023 yılı gibi 24 milyar, sonra da 33 milyar metreküpe çıkacak. İlk aşamada 16 milyar metrekübün 6 milyar metrekübü, Türkiye’nin talebini karşılayacak şekilde 2018’de devreye girecek, 10 milyar metrekübü de Avrupa’ya 2019’da aktarılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle