24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
C 12 EKİM 2014 PAZAR www.cumhuriyet.com.tr Özel statü ESRA AÇIKGÖZ Meclis’in Çevre Komisyonu’nda da olan İstanbul CHP Milletvekili Melda Onur’un davetiyle çıkıyoruz rant kapısı olarak gözlerin dikildiği Bozcaada yoluna. Komisyonun diğer üyeleri; Çanakkale milletvekilleri Ali Sarıbaş ve Serdar Soydan ile Bursa CHP Milletvekili Sena Kaleli’yle birlikte. Amaç, plan dolayısıyla adanın imara açılacak alanlarını gezmek ve ada halkıyla isteklerini konuşmak. Daha vapur görüntüsünden, bakirliğiyle şaşırtan bir manzara karşılıyor bizi. Alışık olduğumuz birbiri üzerine çıkarılmış, merkezin bol yapılaşmayla boğulduğu ada görüntülerinin aksine, sakin Bozcaada. İşte bu yüzden olsa gerek, şimdilerde demokrasiyi betonla özdeşleştiren iktidarın da hedefinde. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanarak, 20 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren BalıkesirÇanakkale 1/100 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı adaya bu demokrasiyi getirecek! Neler mi var bu planda? Yanıt kısa ve net: Topyekun bir yıkım. Detayıysa; planda Bozcaada’da hizmet sektörü birinci ve öncelikli sektör olarak ele alınıyor. Oysa adanın ekonomik kimliğinin temel öğeleri bağcılık ve üzüme dayanan şarapçılık. Projeyle, verimli bağlar, fıstık çamları, bakir koylar yok edilecek. Akvaryum koyundan Beylik koyunun bitimine kadar ki 3. derece doğal alanlar imara açılacak. Deniz boyunca üç kilometrelik alan demek bu. Belediye Başkanı Dr. Hakan Can Yılmaz “Buralar adanın merkezinden kopuk. Dolayısıyla hep adada yaşayacak insanın tercih edeceği yerler değil. Yazlık ya da pansiyon olacak anlayacağınız. İki ay kalıp gidecek insanlar, bu konutlar bizle kalacak. Göz göre göre, on ayı ölü konutlar için önerisi AYNUR GANİLER l Bütün partiler adanın geleceği için birleşti ÇANAKKALE Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından özel bir firmaya hazırlatılan 1/100 binlik çevre düzeni imar planı, Bozcaada’da tartışılmaya devam ediyor. Yükselen tepkilerin ardından açıklama yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin referandum önerisi de yetersiz bulundu. Bozcaada Forumu’ndan Fırat Tunabay “Plana tamamen karşı değiliz. Bakanlık iyi niyetli olsa, önerilerimizi dikkate alırdı” dedi. Bozcaada’da yaşayan gazeteciakademisyen Prof. Dr. Haluk Şahin de, referanduma ilke olarak taraftar olduğunu belirterek, “Ama, neyin oylanacağı ve kimin kontrolünde yapılacağı önemli. Aslında Bozcaada ve Gökçeada, milli park modeline benzer bir model ile özel bir statüye kavuşturulmalı” diye konuştu. Bozcaada için adamızın yapısı değiştirilecek” diyor. Tabii ki halktan görüş almadan hazırlanmış plan, yapılması gereken halkı bilgilendirme toplantıları dahi düzenlenmemiş. Bozcaada’daki bu plana meclis üyeleri oybirliğiyle itiraz etmiş. CHP’li, AKP’li, DP’li üyelerin derdi bir çünkü; Bozcaada’nın yaşanabilir yapısının kaybolmaması. Tarihe, “adanın ruhunu, doğasını bozanlar” olarak geçmemekte kararlılar. Anlayacağınız, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, önceki Her şey Geriye Sadece Hayalleri Kaldı (Savaşlarda ölen çocukların anısına saygıyla...) Sığınakta tam dokuz çocuktular. En küçükleri beş yaşındaydı. Üstünde kırmızı bir giysi vardı. Ablası o sabah kara kıvırcık saçlarını iki örgü yapıp tepesinde toplamıştı. Onun hemen yanında Reşit suskun oturuyor, az önce okul laboratuvarında gerçekleşen fizik deneyini düşünüyordu. Öğretmen iki ucu birleştirince, aynen su yolu gibi mavi ve kırmızı iki ayrı ışık yolu oluşmuştu. Dedesinin yaptığı oyunları anımsamıştı Reşit. O da yanmayan ampulleri yakar, duvarlarda bin bir renkli fırıldaklar oluştururdu. Reşit, dedesinin bildiği her şeyi öğrenmeye kararlıydı. Vakti geldiğinde o da dedesinin yolunda yürüyecek, uzak dağ köylerinde, ıssız vahalarda canları sıkılanlara bin bir eğlence götürecekti. Fatima deliler gibi korkuyordu. Ayaklarının titremesi geçse, ellerinin titremesi başlıyordu. Bildiği tüm duaları okuyordu, ama dualar bir türlü titremesini, korkusunu geçirmiyordu. Birden elini kalbine götürdü, derin bir soluk aldı ve ansızın annesi geldi aklına. Ne zaman gök gürültüsünden korksa koşarak gider annesine sarılır ve onun yumuşak göğsünde derin bir uykuya dalardı. Böyle zamanlarda annesi en güzel şarkıları söyler, en güzel masalları anlatırdı. O şarkıları, o masalları anımsamaya çalıştı, sanki yanı başında annesi vardı ve sadece Fatima’ya değil, bütün çocuklara en güzel şarkısını söylüyordu. Fatima korkusunun uçup gittiğini hissetti, gözlerini kapadı derin bir uykuya daldı. Süleyman’ın gene tuvalete gitmesi gerekiyordu. Sığınağa girdiklerinden beri bu üçüncüydü. Durmadan çişi geliyordu Süleyman’ın ve herkesin önünden geçip tuvalete gidiyordu. Utanç içindeydi. Çocukların en büyüğü oydu, en cesur, en kahraman o olmalıydı, ama elinde değildi işte, tam en cesur pozunu aldığı anda gene çişi geliveriyordu. Geçen gidişinde kendi yaşlarında bir kız gülerek onu yanındaki arkadaşına göstermişti. Tam tuvaletin kapısını açarken ikisi de ona bakıp gülmüşlerdi. Ter içinde kalmıştı Süleyman, görmemişti, ama yüzünün pancar gibi kıpkırmızı kesildiğine emindi. Saliha kulaklarını dikmiş, soluk soluğa dışarıda olup biteni duymaya çalışıyordu. Dışardan gelen şimdilik derin bir sessizlikti. “Düdük sesleri duyulmadan ne olursa olsun dışarı çıkılmayacak” denilmişti. Ama o burada öylece oturmak ve beklemek istemiyordu. Dayanamayacaktı. Hele saçlarının ağırlığı dayanılır gibi deÖlümü beklerken... ğildi. Saliha’nın çok gür, çok uzun saçları vardı. Bu saçlar o kadar gürdü ki, başında toplayamazdı, hemen başı ağrımaya başlardı. Saçlarını bu nedenle her zaman açık bırakırdı. Saçlarının yüzünü okşamasını severdi. Ama şimdi tam burada saçları çok ağır geliyordu ona, çok fazla, bir makas olsa hiç acımadan kökünden kesip atacaktı! Bu duygudan uzaklaşmak, saçlarını unutmak için hayal kurmayı denedi. Ailecek gittikleri deniz kıyısını düşünmeye çalıştı. Önceleri sudan ne kadar çok korkmuştu, ama sonra suyun sakin okşayışlarını hissetmiş ve usulca kendini bırakmıştı. Şimdi en çok orada olmak istiyordu, su da! Zeliha sessizce ağlıyordu. Kimseler görmesin diye başını iyice öne eğmişti. Sürekli “Meğer bir insanda ne kadar çok gözyaşı varmış” diye düşünüyordu. En az yarım saattir, buraya girdiklerinden beri kesintisiz ağlıyordu. Gözleri yanıyordu, ama gözyaşları bitmiyordu. Bir ara başını kaldırmış, en küçükleri Leyla’yla göz göze gelmişti. Küçük kız korkuyla bakmıştı ona. Kırmızı giysisi içinde, başında toplanmış saçlarıyla bir taş bebek kadar güzeldi. Hemen başını yeniden öne eğmiş ve içinden dua etmişti: “Tanrım hiç olmazsa o yaşasın, ona bir şey olmasın, daha çok küçük.” Mahmut, Zeliha’nın yanında gözlerini kocaman açmış, neden burada olduklarını anlamaya çalışıyordu. Biliyordu, onun aklı biraz kıttı. En kolay soruları bile üç kez sormadan anlayamazdı. Bu nedende onun canı hiç okula gitmek istemezdi ama annesi inatçıydı. “Senin kimseden farkın yok, azıcık geç anlıyorsun” diyerek her gün onu okula getirip götürürdü. Okuldan hiç ayrılmazdı, teneffüs aralarında illa ki sorardı: “Mahmut oğlum çişin geldi mi? Karnın açıktı mı?” Mahmut da kafasını sertçe sallayarak “hayır” derdi. Annesinin haberi yoktu, Mahmut çişe gitmeyi öğrenmişti, okul kantininden ekmek peynir almayı öğrenmişti ve annesinden sakladığı bir sırrı olduğu için çok seviniyordu. Ama Zeliha ne kadar da çok ağlıyordu, ceplerini karıştırdı, yaşasın annesinin cebine doldurduğu şekerlerden bir tane kalmıştı. Hemen cebinden çıkarıp Zeliha’ya uzattı. Şeker çok tatlıydı, şekeri emen Zeliha mutlaka ağlamayı kesecekti, böylece ağlamaktan uçup gitmeyecekti, sadece gözyaşı olmayacaktı. Ve öğretmen Zeliha’yı sorduğunda “buradayım!” diye bağıracaktı. Sığınakta her yaştan dokuz çocuktular, bir saat geçmişti ki biri “Hadi hep birlikte hayal kuralım” dedi, “o zaman vakit daha çabuk geçer, hem Tanrı bize izin verir, hayallerimiz bitmeden bizi öldürmezler”. Bu öneriyi hep birlikte sevinç çığlıkları atarak kabul ettiler. Reşit hemen öne atıldı: “Hepimiz birer anka kuşu olalım ve uçmaya başlayalım, isteyen istediği yere uçsun!” Öneri hemen kabul gördü ve usulca tek tek yerlerinden kalkıp, kollarını açtılar. Önce Mahmut uçtu, uçtu ve kendisini okul kapısında bekleyen annesinin yanına kondu. Ardından Zeliha uçtu, uçtu, evlerin damında besledikleri güvercinlerin arasına kondu. Tam Reşit uçuyordu ki büyük bir patlama oldu ve sığınağa bir bomba isabet etti. Dokuzu da o anda öldü. Geriye fısıltı halinde hayalleri kaldı. Günlerden bir dünya günüydü. Topyekun yıkım... Aklın yolu bir çünkü... gün katıldığı kentsel dönüşüm toplantısında Bozcaada için referandum önerisinde bulunadursun, bütün partilerden Meclis üyelerinin imzaladığı itiraz gösteriyor ki, Bozcaada bunu çoktan yapmış. Nasıl birleştiniz sorusuna aynı anda, aynı yanıtı veriyor üyeler: “Aklın yolu birdir çünkü. Sırf muhalefet ediyoruz, diye beyaza kara diyemeyiz. Hepimizin amacı iyi bir Bozcaada’yı yaratabilmek, gelecek nesillere bırakabilmek. Burada herkes önce Bozcaadalı sonra partili”. İtiraz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunulmuş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle