02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 EKİM 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI İ Demokrasi Gökten zembille inmediler ki... dansı A sında etkili olmuştu. New York ve Washington’da dülmanya’da yasaların boşluklarından, kimi polişürülen uçakların pilotları o üniversitede yıllarca öğretikacıların zayıflıklarından, kilisenin açık destenim görmüştü. Almanya’da 1990’lardan başlayarak İsğinden uzun yıllar yararlandılar ve hâlâ da yalamcı organizasyonlar üzerine yaptığı filmlerle ün kararlanıyorlar! 1980’lerden günümüze dal budak saldızanan, son aylarda da birkaç kez Irak ve Suriye’ye gilar, yeşerdiler. Nedense hiç engellenmediler. Üst düren Kölnlü televizyoncu Ahmet Şenyurt zey yöneticilerden yerel yönetimlere, medyaSTUTTGART o günlerde şöyle konuşmuştu: “Hizbut ya kimse “bu adamlar”a karşı çıkmadı. ÇoTahrir’in Almanya’nın çok kentinde ğu kez diyaloğu yeğlediler. Kimi yerde desbürosu var. Örgüt yandaşlarına: ‘Batıda tek oldular, arka çıktılar: “Hangi ülkede olurinsanları dinsizler ve günahkârlar yönettiği larsa olsunlar bütün yöneticilerle mücadeiçin hiç bir seçime katılmayacaksınız,’ dile etmeliyiz! Ancak bunu başarmak için topyor.” 2000’li yıllara girildiğinde Milli Gölumda taban oluşturmamız gerekli.” Bu sözAHMET rüş, Müslüman Kardeşler, Süleymancılar, ler 2003’te Berlin Teknik Üniversitesi’ndeARPAD Nurcular da gençleri kendilerine çekmeye ki bir toplantıda söylenmişti. Çoğunluğu öğrenbaşlamıştı. Radikal İslamcılar üzerine yapci olan 350 izleyicinin karşısında hiç çekinmetığı araştırmalarla tanınan Berlinli kadın gazeteci Claden böylesine uluorta konuşan Hizbut Tahrir’in Orta udia Dantschke’nin o günlerdeki şu saptaması ilginçAvrupa sözcüsü Shaker Assem idi. Radikal İslamcı örtir: “Son zamanlarda Almanya’da İslami yaşam yogütler Alman üniversitelerindeki çabalarının semeresilunda yürümeye karar vermiş bu gençler giderek dani 11 Eylül’de almıştı. Bilindiği gibi El Kaide özellikha çok üniversitedeki arkadaşları arasında Hizbut le Hamburg üniversitesindeki Arap asıllı öğrenciler ara sveçli siyasal bilimci Alf Ross’un Niçin Demokrasi adlı kitabı siyasal bilimlerde klasik eserler arasında sayılıyor. Ross, farklı siyasi görüşlerin uzlaşma ilkesine dayandığı için demokrasinin ideal rejim olduğunu savunuyor. İsveçli siyasal bilimciye göre yüzde 50’nin üzerinde oy alıp iktidar olanların, muhalefeti yok sayması demokrasiyle bağdaşmıyor. Böyle bir siyasi kültür içselleştirilmiş olduğundan, azınlık hükümetleri ülkeyi yönetebiliyor. Bu tabii ki kolay değil. Belli bir programı ve hedefleri olan partiler azınlık hükümeti kurmak zorunda kalınca muhalefetle uzlaşmak için program hedeflerinden taviz vermek zorunda kalabiliyor. Dört hafta önce yapılan seçimde sandıktan azınlık hükümeti çıktı. Yüzde 31’le seçimin galibi olan sosyal demokratlar, çevrecilerle koalisyon hükümeti kurdu. Hükümetin gücü yüzde 39. Sol Parti desteklese bile hükümet ancak yüzde 45’e tırmanabiliyor. Bu yüzden Başbakan Stefan Löfven’i zor günler bekliyor. Çıkarılacak her yasa için muhalefetten destek aramak zorunda kalacak. Başbakan sağ kanattaki partilerle uzlaşma yolunu açık tutmak için olsa gerek, Sol Parti ile koalisyonu gündemine bile almadı. Başka bir ifadeyle sağdan gelecek saldırıları önlemek için daha işin başında taviz verdi. Başbakan hükümet programını okurken sağdaki partilerle dans etmeye hazır olduğunu belli etti. Ciddi reformlar gerçekleştirmesi beklenmeyen hükümetin Filistin’in bağımsız devlet olarak tanınacağını açıklaması ise büyük sürpriz oldu. Liberaller bu konuda hükümete açıkça karşı çıktı, ardından İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman, Dagens Nyheter gazetesinde yayımlanan zehir zemberek makalesinde, dünyanın değişik bölgelerinde yüz binlerce insanın ölümüne yol açan çatışmalara göz yuman İsveç’in, Filistin sorununa yaklaşımını yapıcı bulmadığını yazdı. Hükümetin işi zor. Irkçı söylemle oylarını yüzde 120 artırarak sandıktan yüzde 13’le üçüncü büyük parti olarak zaferle çıkan İsveç STOCKHOLM Demokratları da pusuda bekliyor. Bu engebeli yolu, vitrini süslemekle aşmak da kolay olmayacak. OSMAN İKİZ Kabinedeki erkek ve kadın bakan sayısı eşitlendi ama siyaseten doğruculuk toplumun kılcal damarlarına doğru saplantıya dönüşebiliyor. Şu yakınma konusuna bakın. Bakanlar kurulunun aile fotoğrafı çekildiği sırada iki metre boyunda geniş omuzlu erkek gazeteci yüzünden önünü göremediğinden şikâyetçi olan kadın gazeteci hükümetin bu adaletsizliğe çare bulmasını istiyor. Feminizm ve eşitlik söylevlerinden bıkan bir kadın gazetecinin şakası mı diye iki kez okudum ama yazıda hiciv unsuru bulamadım. Bir arkadaşımın anlattıkları da eşitlik ve cinsellik konularında toplumun nereye yuvarlandığını gösteriyor. 1,5 yaşındaki çocuğu yuvaya bırakan arkadaşım veli toplantısında personelin söyledikleri karşısında çok afallamış. Yuva personeli kız ve erkek rollerinin nasıl ele alınacağı konusunda kendilerini hazır hissetmiyorlarmış. Yani çocuklara cinsellikleri hatırlatılmayacak. Neden? Cinsel tercihleri konusunda önyargılı yetişmemeleri için. Ya da ileride farklı eğilimleri olacaksa küçük yaşlardaki eğitim yüzünden kendilerini baskı altında hissetmemeleri için. Bilmem anlatabildim mi? Nedense bunları yazarken aklıma WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange geldi. Açıkladığı belgelerle dünyayı sarsan bu adam İsveçli kızın şikâyeti yüzünden kendini Londra’da Ekvador Büyükelçiliği’ne hapsetti. Hakkındaki suçlama şöyleydi. İsveçli genç kız hayran olduğu bu ünlü adamı alıp başka şehirdeki evine götürüyor, birlikte oluyorlar, sonra da polise gidip zorla oldu deyip şikâyet ediyor. Assange İsveç’e gelmekten korkmuyor ama İsveç’in kendisini ABD’ye teslim edeceğinden korkuyor. İsveçliler uzlaşmayı beceriyorlar, demokrasiyi kendi kuralları içinde işletmeyi biliyorlar ama bazen de işin suyunu çıkarıyorlar. Ebola salgını için herkes bir şeyler yapmaya çabalıyor. Küba Afrika’ya iki yüz doktor gönderdi. İsveç de iki doktorla 3 hemşire gönderecek. Ama gönderileceklerin işverenlerinden izin almaları gerekiyor. Bu sorun oldu. Bu da tartışılacak konu mu allah aşkına... [email protected] tıraşı evde P Sakal aris’te kuaför salonları tamamen kadınların eline geçti. Erkekler, saçlarını kestirmek için daha çok kadın kuaförleri tercih etmeye başlayınca, müşteri bulamayan erkek kuaförlerin çoğu salonlarını kapatarak meslekten çekilmek zorunda kaldı. Zaten Fransa’da kadın veya erkek kuaförü diye bir ayrım yok. Eskiden sadece sakal tıraşı yapan berberler vardı. Şimdilerde ise Paris’te tıraş olmak için berber bulamazsınız. AIDS’in yaygınlaştığı 1980’lerde virüs korkusundan birçoğu mesleklerini bıraktı. Dönemin Sağlık Bakanı Jacques Barrot, AIDS’le mücadele için yaptığı açıklamalarda, “Cinsel yolla bulaşan bu hastalığın diğer bulaşma yolu kan temasıyla da oluyor. Berberlerin daha dikkatli olması gerekir. Halkın PARİS da elinden geldiği kadar evlerinde tıraş olmaları iyi olur” demesiyle berberde tıraş adeta rafa kalkmış. İlk SÜLEYMAN başlarda Fransızlar, TOSUNOĞLU berberlerin teker teker yok olmalarına pek alışamasalar da kadın kuaförlerden oldukça memnunlar şimdi. Paris’te genellikle dünyaca ünlü olan Jacques Dessange, Jean Louis David ve Franck Provost gibi kuaför salonlarının çoğunlukta olduğu göze çarpar. Jean Louis David kuaför salonlarında makas kullanılması yasak. Saçlar yalnızca tondeuse denilen elektrikli saç makinesiyle kesilir. Kuaför salonları aynı zamanda dışarıdan içerisinin net bir şekilde görünmesini sağlayan ışıklandırmalarla dizayn edilmiş. Girdiğinizde oldukça lüks dekorlu salonlarda sizi şık giyimli, bakımlı genç kadınlar karşılar. İlk olarak randevunuzun olup olmadığı sorulur. Eğer yoksa ya beklersiniz ya da başka bir güne randevu verilir. Paris’in bir de kadınlardan oluşan seyyar kuaförleri var. Eğer dışarı çıkmak istemiyorsanız Alo Kuaför’ü arayarak evinize veya iş yerinize gelecek olan seyyar kuaförlere saçınızı kestirebilirsiniz. [email protected] Tahrir propagandası yapmakta. Özellikle Milli Görüşçü öğrenciler şu sıralar örgüt ile Hizbut Tahrir arasında bağlantı oluşturuyor.” Günümüze gelindiğinde Hizbut Tahrir’in yerini Almanyalı IŞİD’ciler aldı! Terör örgütüne katılmak için ülkeyi 450 gencin terk ettiği söyleniyor. Radikal gruplar geçmişte olduğu gibi şimdi de okul ve iş yaşamında başarısız göçmen çocuklarını kolayca “avladılar.” Alman toplumunda kendine yer bulamayan gençlere 2000 öncesi tarikatçılar kucak açarken şimdi aynı çabayı onlara “Sen iyisin, Batı toplumu kötü” duygusunu veren IŞİD gösteriyor. Federal Anayasayı Koruma Örgütü’nün araştırmasına göre cihatçı gruplara Almanya’dan katılan gençlerden sadece yüzde 6’sının meslek eğitimi var, yüzde 60’ı Almanya doğumlu. Resmi verilere göre bu arada 130’u Almanya’ya dönüş yaptı; dönenlerden 25’i “terör deneyimli.” Federal ve eyaletler içişleri bakanlarının yer aldığı İçişleri Bakanları Konferansı radikalleşmiş gençlerin IŞİD’e katılmasının nasıl önlenebileceği konusunda kısa süre önce çalışmalar yapmaya başladı! Ne de olsa Başbakan Merkel’in gözünde IŞİD bir “terör örgütü” ve “soykırım yapıyor.” Münih Üniversitesi’nden Prof. Heiner Keupp, çoğu göçmen genci burada doğmuş olmasına karşın kendini toplumda “haymatlos” hissettiği görüşünde. Keupp, “Onlar kimlik krizi yaşıyor” diyor. “Geleceklerinden korkuyorlar, beklentileri sıfır.” İşte aşırı dinciler hep bu insanlara kucak açtılar, onlara bir “kimlik” verdiler, güçlendirdiler. “Toplumun dışladığı, geleceği belirsiz, ne olursa olsun yaşamını değiştirmek isteyen gençler de radikalleşmeyi bir şans olarak gördü” diye konuşuyor Prof. Keupp. “Günün birinde Suriye veya Irak’tan bambaşka insanlar dönecek Almanya’ya!” IŞİD’e katılanlar arasında sonradan Müslümanlığa geçen etnik Almanlar da var. Marburg Üniversitesi profesörlerinden, İslam dini üzerine yazdığı kitaplarla ünlenmiş Türkolog Ursula SpulerStegemann, son sohbetimizde ilginç bir konuya değindi. “Bu Müslüman Almanlar gerçek İslamı yaşadıklarına inanan köktenci insanlar. Onlar son yıllarda Almanya’da aşırı İslamın yayılmasında önemli bir rol oynadılar.” Gerçekten de özellikle 4 bin Selefi arasında bu gibilerine daha çok rastlanmaya başlandı. Prof. SpulerStegemann başka bir tehlikeye de dikkatimi çekti: “Üniversitemizde antisemit öğrencilerin sayısında gözle görülür bir artış var.” Göçmen çocuklarına sürekli “Sen bizden birisin” hissini veren aşırı dinci gruplar, onları ailelerinden ve toplumdan koparmayı hep başardı. Bugünü anlamak için geçmişi bilmek gerek! Onlar gökten zembille inmediler... www.ahmetarpad.de E Dallas’ta ebola paniği ile yaşamak... götürmüştü. Kadına yardım etmiş ve bu temas sonucu ric Duncan bundan 16 yıl önce Liberya’da Troh virüse yakalanmıştı. Amerikalı doktorlar Duncan’ı henüz isminde siyah bir kadına rastladı ve birbirlerini deneme aşamasında olan fakat çok değişik virüslere sevdiler. Bu ilişkiden bir erkek çocuk doğdu; karşı etkili olduğu saptanan brincidofovir isimli bir ilaçla adını Karsiah koydular.. Sonra araya anlaşmazlıklar tedavi etmeye başladı. Başlangıcta olumlu sonuçlar girdi ve Troh 3 yasındaki oğlunu alarak ABD’ye geldi. veren, tansiyonu ve ateşi normal hale getiren bu ilaca Dallas’a yerleşti, oğlu şimdi 19 yaşında bir üniversite rağmen Duncan yaşama veda etti. Eric Duncan’ın öğrencisi. Geçen yaz Liberya’ya giden Troh, orada Eric cesedi yakıldı ve külleri hava geçirmez bir çelik tabuta Duncan ile bir araya geldi ve onu ABD’ye gelmeye konularak toprağa verildi. Teksas Sağlık Bakanlığı, ve kilise nikâhı ile evlenmeye ikna etti. Eric Duncan Dallas İl Sağlık Komisyonu ve kiliseler suçlu arama 20 Eylül’de Dallas’a geldi ve nişanlısının yaşadığı yarışına girdiler. Bir siyah papaza göre Eric Fair Oaks Drive’da 7225 numaralı Ivy TEKSAS Duncan siyah olduğu için ilk müracaatında ilgi Apartman kompleksinde bir daireye görmemiş, hastaneye yattığında da yetkililer yerleşti. 6 gün sonra hastalığının ilk beklenen yakınlığı göstermemişlerdi. Yetkililer semptomları belirince hastaneye gitti. na bu iddiayı hemen reddetti. Dallas Sağlık antibiyotik verip eve yolladılar. Onunla Komisyonu Eric ile temas eden 100 kadar konuşan bir hemşire Liberya’dan geldiğini kişiyi takibe aldı, sonra bu rakam 50’ye indi, öğrenip rapora yazmıştı ama bu bilgi ilgili TEVFİK bunlardan da 10 tanesinin büyük risk altında doktor ekibine ulaşmadı. Eric Duncan 28 DALGIÇ olduğu belirlendi. Bu arada aynı apartman Eylül’de hastaneye tekrar geldi, bu defa blokunda yaşayan öğrenciler de tıbbi gözetim Teksas Presbiterian Hastanesi’nin bulaşıcı altında. Şimdilerde Dallas ve çevresinde bir çeşit korku hastalıklar izolasyon koğuşuna alındı. Artık hastalığına hüküm sürüyor. Tornadolarla yaşamaya alışmış olan bir teşhis konulmuştu: Ebola. Bu olay ABD’de birinci haber olduğu gibi dünyada da yankı yaptı: Batı Afrika’da bu kent ve çevresindeki bölgelerde yaşayanlar şimdi de bu yeni korkunun pençesinde günlük yaşamlarını etkili olan bu ölümcül virüs Amerikan toprağına da sürdürmeye çalışıyor. sıçramıştı. Yansıyan bilgilere bakılırsa Liberya’nın başkenti Monrevio’da taksicilik yapan Eric, orada [email protected] bu virüs bulaşmış bir hamile hasta kadını hastaneye eva Nehri, Rusya’nın Kuzey’e dökülen nehri. Rusya toprakları içine birçok ülke insanının yaşam bulduğu çevrelerden geçerek kuzeye ulaşıyor. Çok savaşlar gördü, ancak barışı yaşayarak çoğalıp kuzeye ulaşmayı seviyor. Birçok müzik insanının notalarına kaynaklık etti. Çevresindeki kahvelerde, sokakta, her yerde. Operanın önünden doğa sevgisini böylece dünyaya da taşıyor. metroya girdiğinizde bile, günün her saatinde Tuna Almanya’dan doğarak yarım bir duyulan Mozart tınıları, size bir müzik VİYANA Avrupa turu yapıp, birçok ülkeden geçip başkentinde olduğunuzu hatırlatır. Karadeniz’e ulaşıyor. O da birçok savaş Adı sezon açılışıdır. Aslında sezon gördü. Türkülerimize bile konu oldu: bitmez ki yeniden açılsın. Sadece yazı “Tuna Nehri akmam diyor...” Tuna uğurlarken sonbahar tatlı tatlı Tuna Nehri akmayı sürdürüyor, birçok müzik kıyılarında eserken kışa hazırlıktır. Bir insanının notalarına kaynaklık etti. Birçok yenilenme ve ivme kazanmadır. İşte ülke sanatçısı, Tuna ve çevresinden çıkarak İSMAİL bu sonbahar da Neva, Tuna kıyılarına BAYER dünyaya tınılarını taşıdı. Değişik tınılar, sizi gelerek dansını sürdürüyor. Konser Tuna boyunca sürükler hep. Sessiz, sakin, salonu “Musıkverein” dört gün kimi zaman hızlı ama daha çok bir şiirin mısralarına Rusları ağırladı Viyana’da. Sadece Avusturyalılar takılıp hafif tınılarla, dansederek ilerlersiniz. Yaşam değildi salonu doldurmak için aylar öncesinden akıp gitmez o zaman, doya doya yaşanır. Neva’da biletlerini alanlar. ABD’den, Japonya’dan, şiirsel yolculuklar da yapılır tınılarla. Notalar Güney Afrika’dan, Arjantin’den Pakistan’dan, size en büyük arkadaştır. Viyana müziğin dünya İspanya’dan, daha birçok ülkeden katılım vardı. Bu başkenti. Orada müzik hiç eksik olmaz. Salonlarda, dört gün boyunca, Vladimir Fedosejef, Moskova N Neva ile Tuna’nın şiirsel tınısı Çaykovski Senfoni Orkestrası ile Sergej Prokofjev ve Antonin Dvorak’ın tınılarını taşıdılar. Elisabeth Leonskaja piyanoda, Vadim Repin ise kemanı ile Rusya’dan Neva’yı getirerek Prokofjev’i Tuna’ya karıştırdılar. Orkestra bir Dvorak şöleni sürdürdü adeta. Viyana’dan koroların katılımı ile iki gece üst üste, Dvorak’ın “Stabat Mater”ı da seslendirildi. Tuna’ın Neva ile dansı, Petersburg dan gelen dalgalarla da coştu. Valery Gergiev, Mariinsky Orkestrası ile piyano ve kemanlarda, Alexei Volodin, Denis Kozhukhin ve Bezod Abduraimov ile Prokofjev’i yeniden yaşattılar. 200 yıllık tarihi olan mekan “Theater an der Wien”de Avusturya ve Rusya’dan sanatçıların da yer aldığı kadro ile Çaykovski’nin eserleri sahneye taşındı. Genç soprano Asmik Grigorian performansıyla göz dolduran, gelecek vaat eden isimler arasındaydı. Bitmedi ve bitmiyor... Neva’nın çevresinden beslenen sanatçılar, Tuna’da, Viyana’da, operada, balede, konser salonlarında, müzelerde, resim eserleriyle, heykelleriyle bu barış, dostluk dansını sürdürüyor. Savaş ve kaosa inat, barış istemek ve tınılarla barışı yaşatmak... Ne mutlu buna katkı verip yayanlara... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle