28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 OCAK 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 2014’ün ilk gününde yapılan ÖTV ve diğer zamlar işsizler ordusunun sayısını artıracak Zamlar emekçileri vuracak Türkiye’de ihracatın ve istihdamın lokomotif sektörlerinden otomotiv yeni yıla ÖTV zammı ile girdi. İç piyasada satış rakamlarının büyük oranda düşeceğini belirten sektör uzmanları, işten çıkarmaların yaşanabileceğine ve sektörde yeni yatırımların olmayacağına dikkat çektiler. Ekonomi Servisi Yılın ilk gününde Bakanlar Kurulu, binek otomobillere uygulanan özel tüketim vergisini (ÖTV) motor hacmine göre yüzde 5, 10 ve 15 oranında artırdı. Artan vergi, otomobil fiyatlarına yüzde 3.57 ila yüzde 6.52 zam olarak yansıyacak. Kurdaki artışla birlikte zam oranı yüzde 15’i bulacak. ÖTV artışının, döviz kurundaki yükselme ve taşıt kredileriyle ilgili yasal düzenlemelerle birlikte düşünüldüğünde pazarı daraltacağı yönünde hemfikir olan sektör temsilcileri, mevcut şartlar altında fiyatlarda önemli artışlar da görülebileceği ve istihdamda daralmaya gidilebileceği yönünde görüş bildirdi. Otomobil Yetkili Satıcıları Derneği (OYDER) Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Şükrü Ilısal, yeni binek otomobil alımında ödenen ÖTV oranlarındaki artışa ilişkin, “Özellikle sektörün perakende ayağında oluşacak kârsızlık ve satış adetlerinin tutturulamaması işten çıkarmaların başlamasına sebep olacak. Bu eğer sanayiye de sira Darbe Var da… Başbakan ve destekçileri, ısrarla 17 Aralık darbesinden söz ediyor. Ergenekon ve Balyoz davaları sonucu bu topraklarda darbelerin “ebediyyen” sona erdiğini dilinden düşürmeyen Başbakan’ı suikast dediği bu noktaya getiren nedir? Bir kamu bankası genel müdürünün, üç bakanın çocuklarının ve yedi ortaklığın adlarının karıştığı çok kapsamlı bir rüşvet ve yolsuzluk soruşturması açılması. Sonrasında biri açıkça Başbakan’ı suçlayan üç bakan gitti; hükümet çevresinde her kafadan bir ses çıkıyor; yine de toplumun kör ve sağır olduğu varsayımıyla rüşvet ve yolsuzluk soruşturması Başbakan ve destekçilerince darbe sayılıyor! HHH Yeni yıla cemaat tarafından kendisine darbe yapıldığından şikâyetle giren AKP hükümeti gerçekte tam bir darbeler iktidarıdır. İşbaşına geldiği günden bu yana kurumlara darbe vuruyor! AKP iktidara gelir gelmez ilk iş olarak TÜBİTAK darbesi yaptı; izleyen yıllarda bunu Bilimler Akademisi, ÖSYM ve YÖK darbeleri izledi. Ya hiçbir ön bilimsel çalışma ve hazırlık yapılmadan indirilen eğitim darbesi? Göreve getirdiği Genelkurmay Başkanı ve onlarca subay ve astsubayın darbeci diye suçlanması ve ağır cezalara çarptırılmalarının, bir kumpas, yani darbe olduğunu, bugünlerde bir AKP önde geleni açıklıyor. AKP, cemaatin ve yetmez ama evet diyenlerin güçlü desteğini yanına alarak kendi 12 Eylül’ü olan 2010’da anayasa değişiklikleriyle bir hukuk darbesi yaptı. Şimdi de kendi oluşturduğu o hukuk düzeninden yanlış yaptık bunlar darbeciymiş diye yine kendisi şikâyet ediyor. AKP iktidarının maliyede yaptıkları, kesintisiz darbe özelliği taşıyor. Yandaş sermayenin doyumsuz istemleri karşısında hukukun hiçe sayılması, süreklilik kazanan yasal düzenlemeler sonucu, Kamu İhale Yasası darbe ala ala tanınmaz durumdadır; vergilerle yandaş olmayan sermayedarlara darbeler indiriliyor; Sayıştay darbesi, sudan ucuza satışlarla indirilen özelleştirme darbeleri, düzenleme ve denetleme darbeleri, Danıştay’ın yetkilerinin budanması, doğal ve tarihi çevrenin korunmasına yönelik kural ve kurumların aldığı darbeler, hazine varlıklarının yağmalanması… AKP’nin maliye darbelerinin ilk akla gelenleridir. HHH AKP’nin sözünü ettiği 17 Aralık darbesinden sonra asıl darbeyi ekonomi alıyor. Hükümete olan güvenin sarsılması, iç ve dış sermayenin önünü görememesinin bir sonucu olarak, TL yabancı paralar karşısında değer yitiriyor, bunu önlemek için Merkez Bankası piyasaya milyarları bulan dolar satıyor; borsa düşüyor; faizler yükseliyor; ürün ve hizmet fiyatları art arda artıyor. Artık ona biz borç veriyoruz diye övünülen IMF, 2014’te size en az 225 milyar dolar dış kaynak lazım diye yeniden burnunu çıkarıyor. Yoğunlaşan bulutlar karşısında sermaye kendini koruma önlemlerini alırken ücretli ve maaşlılar, olası ekonomi fırtınasını ağır borç altında, daha da artması kaçınılmaz olan yoksulluk ve işsizlik çaresizliği içinde ve korkuyla izliyor. HHH AKP bir diğer yönden de darbecidir. Kendisini muhafazakâr, siyasal İslamcı olarak tanımlayan AKP iktidarında, doğruluk, dürüstlük, erdem gibi, toplumsal yaşamın ana bağları olan ahlak değerleri de çok darbe aldı, alıyor. Diğer yıkıcı darbeler bir biçimde düzeltilebilir. Ancak, darbe alan toplumsal ahlak, kolay toparlanamıyor! HHH Evet, başta AKP darbeleri, her türlü darbeden kurtulmak gerekiyor! olumsuz etkilenec Yatırımlarek yet ederse bu kü çük küçük gördüğümüz taşlar bir tepe oluşturup sektörün önünde olumsuz bir girdap oluşturacaktır. Perakendeci olarak, temenni etmediğimiz 500600 bin adetlik pazarlara doğru gerilersek çok ciddi bir istihdam boşalmasına sebep olacağı konusunda ısrarlıyım” dedi. Yeni ÖTV artışıyla vergi yükünün yüzde 189’a çıktığını anlatan Ilısal, “Bu kadar vergi yükünün olduğu ve sürekli artırıldığı bir ülkede hangi uluslararası yatırımcıyı düşünüyorsunuz ki gelsin bu ülkede ben yatırım yapacağım desin” dedi. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bayraktar, sektörün yaşlı araç parkı ve yüksek vergi oranı gibi birçok problemine çözüm beklerken öngörmedikleri bir şekilde ÖTV oranlarının artırılmasının kendileri için çok şaşırtıcı olduğunu belirterek bu durumun otomotiv sektörü ve bağlantılı sektörlerdeki istihdamı ve planlanan yatırımları olumsuz etkileyeceğini ifade etti. Otomotiv sektörü için zaten olumsuz tahminlerle başladıkları 2014’te sektör için yılın ilk gününde gelen ÖTV artışının da eklenmesiyle daha vahim sonuçlar ortaya çıkacağını dile getiren Bayraktar, “Tüm bu olumsuzluklar ve belirsizlikler, sektör olarak önümüzü görmemize, sağlıklı tahminler yapmamıza engel olmaktadır. Bu sürpriz artış sonrasında, sektörümüzdeki tüm markaların 2014 yılı için belirledikleri hedef ve stratejileri yeniden revize etmeleri gerekmektedir” diye konuştu. Otomotivde daralma yılı roekonomik dengeler nedeniyle her türlü vergi zammı doğal olarak sektörde belli bir daralma getirecek. Oldukça yüksek olduğu her vesileyle dile getirilen ve otomobilin tescili esnasında alınan ÖTV’nin daha da yükselmesi 2014 otomotiv pazarında yeni bir daralmayı beraberinde getirecek. 2013’ün otomotiv satışlarından yüzde 10 kadar eksik olacağını tahmin ettiğimiz 2014 pazarının bu yeni vergi artışlarıyla 700 bin seviyelerini bulması bile iyimserlik olur. TOFAŞ Üst Yöneticisi (CEO) Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar: MakKamil Başaran: Otomotiv sektörüne ilişkin yeni vergi oranı iç talebi daraltacak. Sektörün gelişimi ve gelecek hedeflerine ulaşması için ülkemize yeni yatırımların kazandırılması şart. Bu yatırımların yapılması, daha çok üretim ve istihdam sağlanması ancak iç pazarın büyümesiyle mümkün olacaktır. stratejilerimizi yeniden revize etmek durumunda kalabiliriz. larının yanında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun 1 Şubat’ta devreye girecek tüketici kredileri ile ilgili düzenlemeleri ve döviz kurlarındaki hareketlilik de otomotiv pazarını daraltacak. Nissan Pazarlama Müdürü Mehmet Akın: Son yasal düzenHyundai Assan Genel Müdürü Önder Göker: ÖTV zam lama AŞ Genel Müdürü Marc Bergeretti: 2014 için hedef ve 700800 bin altı satışlara ulaşılması durumunda giderlerin karşılanmasında sıkıntı yaşanacak. Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış AŞ Üst Yöneticisi (CEO) Ali Haydar Bozkurt: Sektör için kritik sınır olan Peugeot Otomotiv Pazar lemeler otomotiv sektörü özelinde 2014 ve sonrası için pazar öngörülerinin revize edilmesini zorunlu hale getirdi. Yönetimde kadının adı yok Turizmde erkek egemen Dünyada turizmde markalaşan şehirlerle yarışır hale gelen İstanbul’da turizm sektöründe egemenlik, rakiplerinin aksine erkek yöneticilerde. Turistik Otelciler İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği’nin (TUROB) Boğaziçi Üniversitesi işbirliğiyle hazırladığı “İstanbul Otellerinin 360 Derece Değerlendirilmesi Raporu”na göre; İstanbul’da turizm sektöründe çalışan kadın işgücü oranı, tüm çalışanlar içinde yüzde 25 civarında bulunuyor. Özel ve butik otellerde çalışan kadın oranı yüzde 29.3; üç yıldızlı otellerde yüzde 22.2. Emekçi ‘asgari’ yaşamak istemiyor Ekonomi Servisi Yeni yılın gelmesiyle açıklanan asgari ücret rakamları tepki çekmeye devam ediyor. DevBaşbakanlık, bakanlıklar, üniversiteler ve diğer rimci Demokratik Sendikal Birlik’in çağrısı ile bir araya gelen sendikalar ve siyastatülü kurumlarda çalışan üst düzey devlet si partiler Unkapanı SGK’ye yürüdü. Punto Deri işçilerinin de katıldığı eylemde, “Asgapersonelinin sadece yüzde 9.5’i kadınlardan ri yaşamak istemiyoruz”, “Her yer rüşvet, oluşurken; turizmin kalbinin attığı İstanbul’da her yer yolsuzluk”, “Kölece yaşamak istemiyoruz”, “Sermaye defol bu ülke bizim” da egemenlik yüzde 75 ile erkek yöneticilerde. sloganları atıldı.SGK önünde yapılan basın açıklamasında şunlar kaydedildi: “YüzlerEkonomi Servisi Türkiye’de istihdamın yüzde 12’si kamuda gerçekleşirken, toplam 6 bin ce Avro’nun konuşulduğu bugünlerde pek kimse 43 liralık artışla 846 lira olan asga376 üst düzey devlet memurunun sadece yüzde ri ücreti tartışmadı. Asgari ücretle çalı9.5’ini kadınlar oluşturuyor. şan işçiler 2014’ün ilk altı ayını 846 lira, Başbakanlık, bakanlıklar, üniversiteler, kuvvet ikinci altı ayını ise 891 lirayla geçirmeye mahkum edildi. Hırsızlığı, soygunu tartıkomutanlıkları, müsteşarlıklar, başkanlıklar, genel şan herkes, asgari ücrete de bakmalımüdürlükler, üst kurullar, diğer statülü kurumlar ve dır.” Türkiye İstatistik Kurumu’nun açlık KİT’lerde çalışan 2 milyon 632 bin 106 kişinin 972 sınırını 1205 lira olarak açıkladığına debin 89’u kadın, 1 milyon 660 bin 17’si ise erkek perğinilen basın açıklamasında, yoksulsonelden oluşuyor. Bu rakam devlet personelinin yüzluk sınırının da 3500 lira olduğu bede 36.93’ünün kadın, yüzde 63.07’sinin ise erkeklerden lirterek asgari ücretin bu rakamların yanına bile yaklaşamadığına oluştuğu anlamına geliyor. değinildi. Geçen yıl, bugünlerde, pazartesi yazımda, “19132013” başlığını kullanmıştım. Geçen hafta uluslararası basında kimi yorumları okurken, o yazıyı, içeriğini pek fazla değiştirmeden yine yayımlayabileceğimi düşündüm. Gerçekten de kapitalist uygarlık, tarihinin garip bir noktasında. Geleceğe ilişkin belirsizlik, kaygı, kuşku egemen. Geçen yüzyılın başında yaşadıklarını bir türlü unutamayan bu uygarlığın adeta içinde kötü bir his var. Sürekli 191314’ü ya da 18731929 buhranlarını anımsamak bir patolojik evhama işaret ediyor. Evham, çünkü, “tarih tekerrür etmez” ama bu, uygarlığın yine benzer koşullarla, sorunlarla karşı karşıya olmadığı anlamına gelmiyor. Hâlâ kapitalizmden söz etmiyor muyuz bu uygarlığı tanımlamak için? Bir hastanın psikiyatrına dediği gibi, “Ben paranoyak olabilirim, ama bu birilerinin beni takip etmediği anlamına gelmez”. iyimserlik havası yok Bu yıl aktarmaya çalışacağım yorumlar, geçen yılın tartışmalarını kısmen tekrarlıyor. Ancak, 1914 yılında başlayan “Büyük Savaş”a daha yakın bir tarihsel zemine basarak yazılmış olanlar, bu bağlamda kimi ilginç saptamalar, savlar da içeriyorlar. Bu yorumlarda ilk dikkati çeken saptama, 1913’te kapitalizmin merkezlerinde uygarlığın geleceğe nasıl umutla bakılan bir yıl olduğuyla ilgili (Adam Gopnik, The NewYorker 06/01/2014). Doğalgazdan elektriğe, çamaşır makinesinden Bu kez umut ve telefona, otomobilden uçağa bir teknolojik devrim adeta zirvesinde. Polanyi’nin işaret ettiği gibi 1814 Viyana Kongresi’nden beri 100 yıllık barış egemen Avrupa’da. Sömürgelerden getirilen zenginlikler merkezde yaşam standartlarını yükseltmiş. Bilimin yanı sıra sanat alanında da bir patlama yaşanıyor, Proust, Joyce, Stravinski, Kübizm, Fütürizm, Vortisizm... Dünyanın en zengin adamlarından Andrew Carnegie 1914 yılbaşında dünyanın önde gelen 1000 siyasetçisinde “Görev başarıldı, sürekli barışın temelleri atıldı” mesajı göndermiş, uzun çabalardan sonra nihayet Lahey Barış Sarayı’nın açılışını gerçekleştirdiği için (Graham Allison, The National Interest, 01/01/2014). O yıl ağustos ayında bir anarşist, Arşidük Ferdinand’ı öldürdü. Ondan üç ay sonra da tümden yeni özellikler sergileyen, “Dünya Savaşı” olarak adlandırılacak bir savaş başladı. Bugün, yine bir teknolojik devrim söz konusu, ama 1913’ten farklı olarak, geleceğe ilişkin iyimserlik, umut yok. Aksine teknolojinin başımıza açması olası felaket senaryolarını (sinema endüstrisinden kimi örneklerini aktarmıştım) tartışıyoruz. Kurgu bilim roman yazarı David Brin, Bloomberg’deki yorumunda, “Bugünün gençliğinin, içinde umut olan senaryo ve öykülere alerjisi var” saptamasıyla bu gözlemleri destekliyor. Sanata gelince, modernizmin yıkıntıları arasında dolaşıyoruz; post Adeta İçinde Kötü Bir His Var... modernizm tam anlamıyla bir kabızlık, teslimiyet oldu. Haksız da değiliz. 1913 refah yılıydı, 2014’e girerken kapitalist uygarlık birçok krizi aynı anda yaşıyor. Dahası tarih bize, Yunanlı tarihçi Tukidides’e olan merakımızın katkısıyla, savaşların bir daha olmayacağını söylemek için hiçbir teorik ve pratik gerekçe olmadığını öğretiyor. Tukidides’e ilgimiz de boşuna değil; Atina ve Isparta savaşlarına (o zaman için dünya savaşı sayılabilirler) ilişkin saptamalarının bugün hâlâ geçerli olduğunu görmek bizi korkutuyor. Harvard Kennedy School, Bilim ve Uluslararası İlişkiler Merkezi’nin direktörü Graham Allison’un anımsattığı gibi, Tukidides iki ders çıkarmış bu savaşlardan: Yeni bir güç yükselirken eski güçler korkmaya başlıyorsa; söz konusu rakip güçlerin müttefikleriyle ilişkileri, çok yakın ve karmaşıksa savaş olasılığı artar. Bu iki gözlemi bugüne taşırsak, karşımıza yükselen Çin, ayrıcalıklarını kaybetmekten korkmaya başlayan, bölgesel güç Japonya, küresel güç ABD çıkıyor. ABD’nin Japonya, Tayvan ve Güney Kore ilişkileri çok yakın ve karmaşık. Bu ülkelerin bulaşacağı bir savaşın dışında kalmak ABD açısından neredeyse olanaksız. Tukidides’in derslerine, VIII. Lauderdale Kontu James Maitland’ın 1804’te yayımlanan bir kitabında dikkat çektiği paradoksu da ekleyebiliriz: Önceleri bol olan kaynakların tüketilmesiyle, özel zenginlik artarken toplumsal zenginlik azalıyor. Böylece özel zenginliklerin artışıyla övünürken toplumsal zenginliğin gerilediği fark edilemiyor. Prof. Jared Diamon’da uygarlıkların, çöküş nedenlerini tartışırken, zenginlerin ve siyasilerin toplumsal gerçeklere giderek yabancılaşmasına, toplumun günlük yaşamından, gelmekte olan çöküşü ya da krizleri zamanında göremeyecek kadar uzaklaşmasına özellikle dikkat çekiyor. Yükselen güçlerin, gelişmiş ülkelerin tüketim ve refah düzeyini yakalama, ekonomik askeri gücüne ulaşma çabalarını, kaynak rekabeti, yerel savaşları, bu savaşların yarattığı sığınmacılar, göçmenler ve küresel ısınma sorunları ile yan yana koyunca, ortaya çıkan resme bakmak yeter sanırım. 191314 anıları, ister istemez bizi Titanik gemisinin (1912) simgelediği şeylere götürüyor. Ama illa da kötümser olmak gerekmez diyor Adam Gopnik: Titanik battı ama ikizi Olimpik, batmadı, uzun yıllar serviste kalmaya devam etti. “Sorun şu ki” diye ekliyor “hangi gemide olduğumuzu bilemiyoruz; ta ki buzdağı bize öğretene kadar...” “Batmaz gemiyi”, Titanik’i, mağrur kaptanını düşünürken aklım AKP hükümetine ve son gelişmelere kaymaya başladı. AKP hükümeti, artık siyasal İslamın kimi önde gelen entelektüellerinin de kabul ettiği gibi, ilk inşa edildiğinde, o kadar büyük bir desteğe, gittikçe artmakta olan bir hegemonyaya, daha sonra da Ergenekon, Balyoz davalarıyla büyüyen bir özgüvene sahipti ki, o kadar alternatifsizdi ki, “seçim kaybederek hükümeti bırakması olanaksızdır” savı, adeta Titanik’in “batmaz gemi” imajı kadar sağlamdı. Liberal entelijensiya buna inandı, seçenek yok savına hâlâ inanmaya devam ediyor. Nasıl Titanik’i yapanlar, kaptanı, doğanın “hesapta olmayanın” gücünü yok saydılarsa, AKP de toplumun dinamiklerini, direnme gücünü yok saydı (aslında anlamadı), seçim sandığını meşruiyetin tek kaynağı, kendini her şeyin hâkimi sandı. Sonra bir sabah, polis “bir avuç” çevreci gencin çadırlarını yakınca, “hesapta olmayanın” “sürpriziyle”, toplumun iradesiyle, kısacası kendi “buzdağıyla” karşılaştı. Karşılaştı, ama dümeni kıramadı... Şimdi yavaşlatılmış bir film sahnesindeki görüntüleri anımsatan bir biçimde batıyor... O yüzden, AKP ve yandaş basının da içinde kötü bir his var! Titanik ve Olimpik Türkiye en iyi emlak Ekonomi Servisi İngiliz Telegraph gazetesi, emlak yatırımları için dünyanın en iyi 20 yerini seçti. Türkiye listede 5. sırada yer aldı. Gazetede yer verilen habere göre; Türkiye’de yabancıların emlak alımları geçen yılın ilk yarısında yüzde 78 büyüdü ve İstanbul başı çekti. Türkiye’nin 5. sıradan girdiği listenin tepesinde İspanya’nın Barselona kenti bulunurken; Barselona’yı Fransız Riviera, Karayip’teki Grenada Adası, İtalya’nın Toskana bölgesi izledi. Gazeteye konuşan Spot Blue International Property’den Julian Walker “Eskiden Türk taşınmazlarını alan müşterilerimizin çoğunluğu İngilizdi, şimdi ise ülkenin yatırım için güvenli bir yer olarak gören Ortadoğulu yatırımcıları görüyoruz” dedi. yatırımında ilk 5’te
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle