04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2014 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bölüşük Kıbrıs BİZİMKİ, sizinki, herkesinki dahil, bugünün Türkiyesi’nde üçbeş sayfa haber okuyup da kafası karışmayan varsa beri gelsin. Her şey az çok doğru, herkes az çok haklı. Böyle bir durumda güncel ama kısa bir köşe yazısı yazmak için özde iki taraflı olup iki tarafın da az çok gerçekçi ve haklı göründüğü bir konu seçmekten başka çare yoktur. Tabii, öyle bir fırsatta bile, konunun köklü, çok yanlı olduğunu ileri sürenler çıksa da sonuçta ürünün bir köşeye sığmayacağı, az çok değil, kesinlikle bellidir. Şimdi Kıbrıs yine gündemde. Çünkü Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği konuşulmak isteniyor ve her zaman olduğu gibi Türkiye’nin bu amaca erişmek için Kıbrıs “sevdası”ndan ve AB hevesinden vazgeçmesi şart koşulmaya çalışılıyor. İster istemez, “sevdaysa ayıp mı, geçmişteki zulümler ve haksızlıklar bir yana Kıbrıslı Türkler için bu da uluslararası hukuk açısından bedel ödemeyi gerektirmeyen bir insan hakkı konusu sayılmaz mı?” gibi soruları akla getirmeden duramıyor insan. Ayrıca, bir başka koşul olarak gündeme sokulmak istenen “Türk askeri Ada’dan çıksın” konusu da küllenmiş geçmişin eşelenmesi ve gelecek olasılıkların sinsi bir şantajı sayılmaz mı? aldı ki, “Kıbrıs Türklere ya da Türkiye’ye bırakılsın” diyen de yok. Bütün sorun, “yan yana, çatışmasız, barış için yaşama” düzenini insanca paylaşma konusudur. Bunun çeşitli yöntemleri de herkesçe biliniyor ve ille birlikte bir tek devlet içine tıkıştırılmaktan ibaret değil. Avrupa tarihinin son evreleri vaktiyle savaşlar bitsin, düşmanlıklar silinsin diye, üstelik zorla değil, hatta zaman zaman iyi niyetle gerçekleştirilen “birleştirme, bütünleştirme, kaynaştırma” gibi başarısız girişimlerinin bugünkü ayrılık durumları da ortada: AvusturyaMacaristan gibi ortak devlet deneyimlerini anımsayanlar yakın geçmişin Çekoslovakya çözümünü yanı başımızda yaşayabilenler var mı artık? ağdaş dünyanın evrenselliği insanları çoğu zaman kendi ulus devletlerinin sorunlarıyla baş başa bırakabiliyor. Kıbrıslı Türkler ile Rum diye bildiğimiz Kıbrıslı Yunanlıların biri Ada’nın kuzeyinde, öbürü de güneyinde iki ayrı devlet olarak dostça yaşamaları TürkiyeYunanistan dostluğunu da sağlamlaştırmaz mı? Yeter ki, Ankara bu yakın komşuluk ilişkisini perçinleyecek sağlam bir işbirliği ve uyumlu işlevler önerisi hazırlayıp inisiyatifi ele alabilsin. Faili Meçhuller: Neden ve Niçin? Kemalist ideoloji esaslarına bağlı, ilerici, toplumcu ve devrimci sistem yeniden inşa edilmelidir. Yoksa harami ve canilerin verdiği acı ve sömürüler “bertaraf” edilemez. Her biri birer değer olan “namus erbabı” da cesaretlerine karşın, “namussuz” düzenin saldırısından kurtulamaz. ERTUĞRUL KAZANCI Eğitimci/Hukukçu Günümüzdeki Türkiye’de Cumhuriyeti’ni kuran hâlâ ortaya çıkarılmamış halk” yani ulus, gurur siyasal katliamların yıllara içindedir. dayalı ağırlıkları vardır. İnsan “Kemalist” devlet hakları ihlalleri ve “iadei işleyişine bir göz atınız. muhakemeler” gerektiren Hiçbir faili meçhul hal, adil yargı özlemleri dile bir tek gizlide kalmış getirilmektedir. Sömürü ve siyasal cinayet var mıdır? yolsuzlukların diz boyuna Bunun yanı sıra, devlet Uğur Mumcu yönetimindeki yolsuzluk çıktığı manzara da ortadadır. Kısacası, halka düşman bir “şaibeleri” de meçhulde düzen aşılamamıştır. kalmamış, üstleri erin yapılanmalar Kamuya zararlı totaliter kapatılmamıştır. Sonraki yıllarda işbirlikçi payandalı liberalizm, her onrası derin yapılanmalar karışıklığa kol atar.“Bir lokma, yeniden güçlenmiştir. Faili Siyasal cinayetlerden bir hırka” tuzağını teşhir ederek meçhullerdeki dış bağlamlı yolsuzluklara kadar her türlü haksızlıklara karşı dikilenler de ve iç organizeli etmenlere sorunun ülkemizin başına çilelerden kurtulamazlar. İşte zamanla akıl erdirilmiştir. gülleler gibi yağmasındaki memleketimizin gerçeği budur. Eğer Devleti eşkıya ile el ele sorumluluk, 1950’ler bir ülkede ideal devlet işleyişi yoksa Muammer Aksoy tutuşturma politikalarına en sonrasınındır. Atatürk cinayetlerden talancılıklara kadar yalın bir örnek “Susurluk” devrim ve ilkeleri, tüm kötülüklere gizemli olayı değil midir? Nicesinin “Bizi yutmak şallar atılır. Gizemli şalların “devlet adına görevlendirildiği” isteyen kapitalizm ve rüzgârı da kapitalizmin öyküleri üst üste deşifre olmamış bizi mahvetmek isteyen tutucu, şoven, teokratik mıdır? 1974 yılında Başbakan emperyalizmle” yer hurafe ve safsatalarıyla, Ecevit’in “Özel daireyi, Org. değiştirmiştir. İktidarlar yolsuzluklarından kuvvet Semih Sancar’dan duydum” demesi ayırımcı, çıkarcı ve ezici alır. de ayrı bir ilginçliktir. odaklara bağlıdır. “Tam Türkiye’de halk egemenliği Devletin görev ve sorumluluğu bağımsızlık” ve halkçıesas alınarak kurulan Ahmet Taner devletçi ekonomi terk yurttaşın dirliğini koruyup, Cumhuriyete duyulan Kışlalı kollamaktır. Saygın bir siyasal edilmiştir. saygınlık, saydamlığı iktidar, kamu düzenine ABD’nin CIA, yeğlemesi ve karanlık işleri kastedenleri arar, bulur ve İngiltere’nin MI6 örgütleri dışlamasından ileri gelir. Türkiye cezalandırır. Ama ülkemizde eliyle dünyada örgütlenen Cumhuriyeti’ni sadece halkın İpekçi, Mumcu, Kışlalı, gizli kurumlar, Türkiye’de kendisi yönetmiştir. Devrimci Aksoy, Üçok, Hablemitoğlu, de konuşlanarak cirit felsefe, içlidışlı “eşkıyayı” Türkler, Dursun, Köksal, atmaya başlamışlardır. ulusumuzu ilgilendiren konulara Karafakioğlu, Okkan, Çünkü “dost ve müttefik” yanaştırmamıştır. Rejim, örtülü Doğanay, Emeç, Öz, Cömert, tanımlanan bir ülke, eylemlerden “medet” ummamış, Kutlar, Özkan ve diğerlerine iktidarlar eliyle onlara “devlet sırrı” safsatası ardına hiç Bahriye Üçok ilişkin faili meçhuller kucak açmıştır. 1946 gizlenmemiştir. Her şey apaçık aydınlanabilmiş midir? Eşref yılından bu tarafa 50’den yürütülerek suç ve ceza işleyişinde Bitlis konusu ne olmuştur? Cavit fazla devlette hükümet kamuoyu bilgilendirilmiştir. Orhan Tütengil’in yargıdaki yitik darbesi ve 25 dolayındaki Yergiler yöneltilen dosyası nerededir? ülkede işgal yapanlar, “Ebedi ve Milli Şef’ler” daima yeraltı örgütlerinin nitelemeli dönemlerde ne onuç kaos organizesiyle yola toplumsal güvensizlik, Kemalist ideoloji esaslarına bağlı, çıkmışlardır. Ayrıca Türkiye, ne faili meçhuller ve ne ilerici, toplumcu ve devrimci sistem çokuluslu şirketlerin de hesabı sorulmamış yeniden inşa edilmelidir.Yoksa yağmaladığı açık pazar talancılıklar vardır. harami ve canilerin verdiği acı ve konumuna düşmüştür. Kalkınmayı amaçlamış Abdi İpekçi sömürüler “bertaraf” edilemez. Ülkelerdeki devrimci demokratik bir ülkedeki Her biri birer değer olan “namus aydınlarla uğraşma işi, insanların yaşamlarından erbabı” da cesaretlerine karşın, işte bu organizasyonundur. İlerici çekilen fotoğraf ve filmlerinden “namussuz” düzenin saldırısından ve toplumcu her adım ve atılımın mutluluklar yansımaktadır. öncüleri hedef tahtası farz edilmiştir. kurtulamaz. Atatürk’ün deyişiyle: “Türkiye “Mc Carthy” kafasıyla iş gören yerli ve yabancı silahlı köstebekler, devlete güveni sarsmışlardır. İnönü 196165 yıllarını kapsayan son başbakanlığında, ABD finanslı ve karanlık işlevli Özel Harp Dairesi’ni bütçe araştırmasıyla ortaya çıkarmıştır. Başbakan, “Bir talimat veriyorum. 5 dakika sonra ABD elçisi, bilgili olarak karşıma dikiliyor. Ben devleti böyle bırakmamıştım” derken, devletin geldiği durumu işaret etmektedir. “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünya içinde yerini bulur” yaklaşımındaki İnönü’nün, dış ve iç gericitutucu işbirlikçiler eliyle 1965’te güvenoyu alamayıp iktidardan düşürüldüğü de belleklerdedir. Uğur Mumcu’nun Bugünkü Önemi Bugün bütün Türkiye ile birlikte medya da büyük bir bunalım içinde: Ceberut bir iktidar, elindeki her olanağı kullanarak, kimini korkuyla kimini satın alarak, çok küçük bir bölüm dışında bütün medyayı yozlaştırdı. Elbette satın alınanların yanında, gönüllü olarak tam köleliğe soyunanlar da var... Bunları, insanın ne vicdanı ne de midesi kaldırıyor! İşte Uğur Mumcu’yu, katledilişinden 21 yıl sonra, bu ortam içinde anıyoruz. HHH Onu, gençler için bir “rol modeli” olarak tanımladığım bir yazıda şu özelliklerine dikkat çekmiştim: 1) İyi bir insandı. 2) Özgür ve bağımsızdı. 3) Tam bir aydındı, toplumsal sorumluluklarının bilincinde, gördüğü ve inandığı doğruları ne bahasına olursa olsun söylemekten çekinmeyen bir aydın. 4) Dürüsttü, rüşvet yemez, belki yanlış yapar ama yalan söylemezdi. 5) Cesurdu, kimseden hiçbir şeyden korkmazdı. 6) Çalışkandı. 7) İyi bir yazardı, kalemi kuvvetliydi, günlük makaleleri kadar kitapları da ilgi çekerdi; “Sakıncalı Piyade” adlı kitabı sadece bir belge olarak değil, harika bir mizah yapıtı olarak da önemliydi. 8) Araştırmacı gazeteciydi, karanlık olayların, sorunların üzerine gider, bilgi, belge toplar ve sonra bunları belli bir sistematikle çözümleyerek, açık seçik bir biçimde okurların bilgisine sunardı. 9) Bir polemik ustasıydı; hiçbir saldırının, suçlamanın altında kalmazdı. 10) Bir hukuk insanıydı, evrensel hukuk ve adalet ilkelerinin ülkemizde de geçerli kılınması için savaşım verirdi. 11) Mazlumlardan, ezilenlerden, haksızlığa uğrayanlardan, emekten ve emekçilerden, muhaliflerden yanaydı; onların haklarını savunurdu. 12) Atatürkçüydü. 13) Antiemperyalistti. 14) Sosyalistti. 15) Demokrattı. HHH Bir bugünkü medyanın haline bakın, bir de onun özelliklerini düşünün... Daha 1980’li yıllarda, TarikatSiyasetTicaret adlı kitabıyla, içinde yaşadığımız krizin temellerini yazan Uğur’un, bugün için de ne denli geçerli olduğunu daha iyi göreceksiniz. D S K Ç S Uğur Mumcu Aramızda DAVER DARENDE Emekli DiplomatYazar 24 Ocak yalnız Türk basın tarihinin değil, ülkemizin de kara günüdür. O gün insanlık dışı korkunç bir tuzak gerçek bir yurtseveri, Uğur Mumcu’yu aramızdan aldı. Bu acı olayın utancını ve üzüntüsünü her yıl daha derinden yaşıyoruz. O, ilkelerinden ödün vermeyen bir inanç, onur ve erdem anıtı idi bizler için. Uğur Mumcu bu topraklarda bir sömürge aydını gibi dolaşanlara, Cumhuriyet düşmanlarına, siyaseti kendi çıkarları için kullananlara karşı kalemiyle savaştı. Ulusal bağımsızlığımızın, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu idi. Türkiye’ye egemen olmak isteyen küresel güçlerin oyunlarını ortaya çıkaran Uğur Mumcu’nun uyarılarından ders çıkarmayı başarabilseydik uluslararası ilişkilerde bugün içinde bulunduğumuz acıklı duruma düşmezdik. Atatürk’ün “tam bağımsızlık” inancına ve Kuvayı Milliye ruhuna yürekten inanan Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan 29 Ekim 1985 tarihli yazısında şöyle demişti: “Atatürk, ulusal kurtuluş devrimcisidir ve bu ulusal kurtuluş emperyalizme savaş veren bütün yoksul uluslar için bir kurtuluş ışığı olmuştur.” “Ortadoğu, çokuluslu çıkarların, şaşırtıcı ittifakların yol açtığı bir kaygan ortamdır. Bu kaygan ortamda haritalar yeniden çizilecektir.” (Cumhuriyet, 7 Ocak 1993) Uğur Mumcu’nun ölümünden on altı gün önce yazdığı bu satırlar günümüzün kimi gerçeklerini yansıtmıyor mu? Uğur Mumcu, 23 yıl önce şu öngörüde bulunmuştu: “Bugün ‘özerk Kürt devleti’ planının arkasında ABD ve İngiltere var. Bu yüzden Kürt ulusçuluğunun ‘antiAmerikan’, ‘antiemperyalist’ ve ‘antikapitalist’ bir özelliği yok. Batı, Kürtler üzerinde bir ‘manda’ yönetimine hazırlanıyor. ‘Tampon bölge’, ‘güvenlik bölgesi’ gibi projeler bölgede kurulacak Kürt devletinin temel atma törenleridir.” (Cumhuriyet, 20 Nisan 1991) Karanlığın aydınlığa karşı amansız bir savaş verdiği bugünlerde bozuk düzene, yolsuzluklara ve haksızlıklara karşı bayrak açan Uğur Mumcu’yu saygı ve özlemle anıyorum. Bu dünyadan Uğur Mumcu geçti. Onu çok arıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle