05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 2014 PERŞEMBE 8 n Baştarafı 1. Sayfada bireylerin elbette haksız yere suçlanamayacağı, korunacağına ilişkin demeçlerini ekranlarda izlerken… ...Manisa’da evinin balkonundan ayakkabı kutusu göstererek Başbakan’a protestoda bulunan Nurhan Hanım’ın iki saat karakolda sorguya çekildiğini içeren haberlerin artık geride kaldığı, bu türden toplum mantığına aykırı düşen haberlerin basında yer almayacağı umuduyla 2013 yılını kapattığımızı sanırken….. …2014 sabahı Antalya’da Devlet Senfoni Orkestrası’nın yılbaşı konserinde sahneye notaların konulduğu ayakkabı kutusuyla çıkan ‘Vokaliz Grubu’ hakkında soruşturma açıldığını ve böylece yeni yılda da hiçbir şeyin değişmeyeceğini öğrenmiş olduk! HHH Yurdun dört tarafında Gezi eylemlerini şiddetle bastırmalarını emrettiği, daha sonra kahraman ilan ettiği polisin şube müdürlerini, her ilde hemen hepsini hükümete suikast diye damgaladığı yolsuzluk soruşturmasına katıldılar mı katılmadılar mı açıklamadan görevlerinden almaya ve… …polisi “sivilleştirmeye” girişti... İlk olarak, polisi ancak sokak kapısında nöbet beklerken gören ve polislik mesleğinin p’sine bile aşina olmayan bir valiyi İstanbul Emniyet Müdürü atadı. Sonra şube müdürlerine sıra geldi. İstanbul’dan başlayarak birçok ilde emniyet şube müdürlerini görevden almaya başladı. Hükümete yolsuzluk soruşturmasıyla vurulmak istenilen darbeyi tezgâhlayanları temizlemek gerekçesiyle savcıların da polisin de elini kolunu bağlayıcı yasal önlemler almaya girişti. Şayet hazırlığını yaptığı önlemler gerçekleşirse, elbette savcılardan gelen talimatları polis “yukarıya” sormadan işleme koyamayacak. Buna koşut olarak savcılar da soruşturma açabilmek için başsavcıdan, o da herhalde Adalet Bakanı’ndan izin talebinde bulunacak ve... …bilumum soruşturmalar hükümetten ruhsat almadıkça asla açılamayacak! HHH Başbakan, son günlerde poliste ve savcılıktaki depremi, devlet içinde paralel devlet olmaya girişen çeteleri temizlemek için başvurulan önlemler diye savunuyor. Önceleri hükümete darbe dediği; “gerek Gezi eylemlerini gerekse 17 Aralık soruşturmasını” şimdi “komplo” diye niteliyor. Bu komploları oraya çıkaracak soruşturmaların henüz sonuçları alınmadan, çeteleri oluşturanlar bir bir saptanmadan, yargıya teslim edilmeden; Başbakan kesin ifadelerle “komploların Türkiye içindeki aktörleri, ajanları, maşa ve taşeronları saptanmış” gibi TV’lerde açıklamalar yapıyor... Suçlular, sorumlular saptanmış, hatta failleri yakalanmış izlenimi veren bir üslupla; “yargı ve emniyet başta olmak üzere, devlet içinde yerleşmiş (hangi?) örgüt, dışarıdan (kimden veya kimlerden) aldığı talimatlarla Türkiye’nin istikrarına, vs vs’lere suikast girişiminde bulunmuştur” diyor. Başbakan’ın TV’deki konuşmasını dinleyenler doğal olarak devlet içine yerleşmiş örgütlerin veya örgütün, ajanlarıyla, taşeronlarıyla saptandığı izlenimi edinirler. Ama Başbakan dışarıdan talimat alan örgütün adını bile veremiyor. Yurtdışında kurulan Gezi ve 17 Aralık “suikastları” düğmesine Türkiye dışında kimlerin bastığını da açıklayamıyor. Ama “yargı ve emniyet başta olmak üzere devlet kurumları içine yerleşmiş ‘bu örgüt’..” diyor da başka bir şey söylemiyor. HHH Dışarıdan düğmeye basanları bildiğin anlaşılıyor, açıklasana! Yok hayır! Belki hâlâ bilmiyor. Biliyormuş gibi konuşuyor!.. Üstelik Gezi eylemleriyle başlattığı, dışarıdan emir alan içimizdeki örgütleri iki yıla yakındır araştırıyor, arıyor ama bir türlü bu örgütleri bulamıyor, açıklayamıyor... Şimdi yine aynı türküleri söylüyor. Devletin savcısını, polisini allak bullak eden uygulamalarına kılıf olsun diye adını sanını açıklayamadığı devlet içindeki ve dışarıdaki örgütlerden, ajanlardan, dışarının içerideki taşeronlarından söz ediyor. Esen rüzgâra göre dün darbe dediğine bugün suikast diyor. RTE bu! Yarın ne söyleyeceğini kim bilebilir? HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL Ankara Üniversitesi’nde YÖK’ün kuruluşunu protesto etmek için dekanın odasına giren ve pankart açan öğrencilere dava açıldı GÜNDEM 9 öğrenciye 38 yıl hapis istemi ALİCAN ULUDAĞ n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ANKARA YÖK’ün kuruluşunu protesto etmek amacıyla Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) dekan odasını işgal eden ve polisin müdahalesi sonucu gözaltına alınan 9 öğrenciye, arasında terör örgütü üyeliğinin de bulunduğu 6 suçtan dava açıldı. İddianamede, öğrenciler hakkında 38 yıla kadar hapis cezası istendi. YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım günü DTCF, “YÖK’e hayır” eylemine sahne olmuştu. Dekan odasına giren 9 öğrenci, kapıyı kilitleyerek pencereden “YÖK’e hayır DevGenç” pankartı açmıştı. Olayın polise haber verilmesi üzerine fakülteye çok sayıda çevik kuvvet gelerek güvenlik önlemi almıştı. Öğrencilerin kapıyı açmaması üzerine polisler, kapının altından içeri gaz ve sis bombası atmış, daha sonra da kapıyı kırarak öğrencileri yaka paça gözaltına almıştı. 6 suçtan dava açıldı Atılan çok sayıda gaz bombası nedeniyle derste olan öğrenciler zor anlar yaşamış, çok sayıda öğrenci fenalaşarak hastaneye kaldırılmıştı. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde 4 gün gözaltında tutulan öğrencilerden 7’si çıkarıldıkları mahkemece tutuklanmıştı. 7 öğrenci, bir ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilmişti. DTCF eylemine ilişkin soruşturmayı yürüten Ankara Terörle Mücadele Savcılığı, 9 öğrenci hakkında 6 suçtan dava açtı. Öğrenciler için, “silahlı terör örgütü üyesi olmak”, “terör örgütü propagandası yapmak”, “eğitim ve öğretimi engelleme”, “kamu malına zarar verme”, “kemik kırığına neden olacak şekilde ağırlaşmış yaralama”, “görevi yaptırmamak için direnme” suçlarından 38 yıla kadar hapis cezası istendi. DEMİR 12.5 YIL CEZA ALDI Edirne’deki Korgeneral Cemalettin Alkoç Kışlası’nda terhis olan askerler, arkadaşlarıyla vedalaştı. Askerlik görevlerine devam eden askerler, terhis olanlara nizamiye kapısında son kez “emir” vererek şınav çektirirken ardından da çantalarını fırlatarak uğurladı. Eşiyle çektirdiği fotoğraf ‘örgüt dokümanı’ oldu CANAN COŞKUN TKPML/TİKKO operasyonu kapsamında 16 Ekim 2012 tarihinde gözaltına alınan ve tutuklandığı gün kızı dünyaya gelen Eğitim Sen üyesi öğretmen Yusuf Demir, terör örgütüne silah ve patlayıcı temin etme iddiasıyla yargılandığı davada, 12 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum edildi. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde önceki gün görülen duruşmaya tutuklu sanıklar Yusuf Demir ve Ünal Şengezer ile tutuksuz sanık Muharrem Demir katılırken, Yusuf Demir’in gözaltına alındığı gün dünyaya gelen kızı Nora ve eşi Sevgi Demir de izleyici olarak mahkemede yer aldı. 15 aydır tutuklu olan Yusuf Demir savunmasında, sendikacı olup, siyasal bir kimliğinin bulunduğunu belirterek “Dosyada yakalandığı iddia edilen çanta ile alakalı olmadığım raporlarla ortaya çıkmıştır” dedi. Tutuksuz sanık kardeşi Muharrem Demir ile yaptığı telefon görüşmesinde kardeşine “Taylan” dediğini çünkü kardeşine aile içinde ve arkadaşları arasında Taylan olarak hitap edildiğini belirten Yusuf Demir, “Bu durum Emniyet fezlekesine kod adı olarak girmiş. Ancak Emniyet’te gözaltındayken de kardeşime Taylan diye seslendiler” dedi. KESK’in eylemlerinin örgütsel faaliyet olarak dosyaya girdiğini ifade eden Yusuf Demir, “Eşimle KESK mitinginde çektirdiğimiz fotoğraf dosyaya örgütsel doküman olarak girmiş. İnsanın eşiyle çektiği fotoğraf örgütsel doküman olur mu? Katıldığım eylemler yasal eylemlerdir” diye konuştu. Yusuf Demir’in avukatı Güray Dağ ise müvekkilinin TKPML örgütü ile bağını kuran en küçük bir delil olmadığını belirtti. Mahkeme heyeti, sanık Muharrem Demir’in beraatına karar verirken sanık Yusuf Demir ile Ünal Şengezer’i terör örgütüne silah ve patlayıcı temin etmek suçundan 15 yıl hapis cezasına çarptırdı. Sanıkların fiilden sonraki ve yargılama aşamasındaki davranışları gözönüne alınarak, bu hususların indirim nedeni kabul edilmesi suretiyle 12 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum etti. Uzun dönemler sevindi kısa dönemler üzüldü Askerlik süresinin 15 aydan 12 aya düşürülmesinin ardından ilk terhisler başladı. Hükümetin 12 ay askerlik için “1 Ocak” tarihini açıklamasının ardından gözler, yeni düzenlemeden kaçıncı tertip, ne kadar askerin yararlanabileceğine çevrildi. Askerlerin silah altına alındıkları tarihler ve kullandıkları izin süreleri birbirlerinden farklı olduğundan, kesin sayı verilemiyor, ancak yapılan hesaplamalara göre ilk etapta bugün itibarıyla 70 binin üzerinde asker terhis olacak. Gelecek yıl boyunca erken terhis olacak askerlerin toplam sayısının ise 290 bini bulması bekleniyor. Öte yandan askerliğini 6 ay kısa dönem olarak yapan askerler ise şok yaşıyor. Üniversite mezunu olan yedek subay adayları için test ve mülakatlar kaldırıldığı için 6 aylık kısa dönemlerin kışlada geçen süresi 12 gün uzadı. Her şeyden önce AKP’lilerin de bu yönde yeni bir girişim olabileceğini dile getirmesi, yıllardır devam eden hukuksuzluğun bir bakıma kabul edilmesi anlamına geliyor. Gelinen noktada artık ilk yapılması gereken şu: Bu davalar nedeniyle hapiste olanların özgürlüğüne kavuşması. Yıllardır cezaevinde, çok kısıtlı koşullarda kendini savunma, sesini duyurma olanağı bulan akademisyenlerin, gazetecilerin, askerlerin, avukatların, üniversite öğrencilerinin, siyasetçilerin, milletvekillerinin serbest bırakılması gerekiyor. Zira toplumun gözü önünde seyreden yargı merkezli tartışmalar bu davaların nasıl açıldığını, delillerin nasıl oluşturulduğunu açıkça gözler önüne seriyor. Yakın geçmişte de yargılamalardaki kimi usul hataları genel olarak kabul ediliyor, buna karşılık şu savunma yapılıyordu: “Efendim bu davalar o kadar büyük, o kadar önemli amaçlara hizmet ediyor ki, bazı usul hatalarını da doğal karşılamak gerekir...” Bu nokta aşıldı. Davaların kimi kurumları çökertmeyi hedefleyen bir “kumpas” olduğu artık yargılananların ve muhalefetin iddiası değil, iktidarın oyun kurucularının saptaması. HHH Yeniden yargılamayı gündeme getirirken şu noktayı da gözden uzak tutmamak gerekiyor: Mevcut yargı koşulları değişmeden yapılacak bir yeniden yargılamadan hukuki sonuç çıkmayacaktır. Bu durum, kokmuş aşın tabağını değiştirmekten öte bir anlam taşımayacaktır. Başta Silivri yargılamaları olmak üzere siyasallaşan davalarda öylesine açık hukuk ihlalleri yapıldı ki, gerçekten adil bir yargı bunları ciddiyetle ele alsa, bırakın yeniden yargılamayı, davaları ortadan kaldırır. Yargılamalar sırasında bunla r dile getirildiğinde yukarıda vurguladığımız savunma yapılıyor, toplumca da yeterince algılanmıyordu. Yargı içindeki iktidar paylaşımına ilişkin haberlerle birlikte bu hukuksuzluklar daha anlatılabilir hale geldi. Türkiye’de hukuk ne yazık ki bir yabancı dil düzeyinde biliniyor. Özellikle iktidar çevrelerinde bu yabancı dili bilenlerin de bir kısmının telaffuz sorunu var. Bir kısmının kelime hazinesi birkaç yüz sözcüğü geçmiyor. Çoğu da çevirmen kullanıyor. HHH Konunun kara mizah boyutu ayrı; Türkiye’de hukuk güvenliğinin can güvenliği kadar önemli olduğunu artık herkes gördü. Nasılı, niçini bir tarafa, hükümet de gördü! Böylesine açık hukuk ihlalleriyle yargılanmış olan kişilerin hapiste tutulması, sürdürülebilir bir durum değil. Bu anlamda üç aşamalı bir çözüm hükümet dahil herkesin yararınadır. 1 Yargılananlar özgürlüğüne kavuşmalı. 2 Adil bir yargı yapısı oluşturulmalı. 3 Adil yargılanma ve yeniden yargılanma herkesin hakkı olmalı. Artık hükümet de anlamış olmalı ki, yargıyı kendinize benzetmeye girişmeniz kadar tehlikeli bir şey olamaz. Böyle bir durumda o yargı yapısı iktidarın varlığını bile tartışmalı hale getirebiliyor. Bu, içinde oturduğunuz binanın temellerini sökmek gibi bir şey. Çok cılız da olsa bir beklentimiz de şu: Yargı kurumlarını temsil eden insanların yargı bağımsızlığını yeniden inşa etmek için devreye girmesi... Ama her şeyden önce özgürlük... Kömürlüğünde molotof yaptılar cezayı Suzan aldı ŞIRNAK (Cumhuriyet) Şırnak’ta göstericilerin molotof hazırlarken evinin kömürlüğünü yaktığı Suzan Güler (22) hakkında 12.5 yıl hapis cezası verildi. Şırnak’ın Uludere ilçesinde 2011’de düzenlenen hava operasyonunda 34 yurttaşın hayatını kaybetmesinin birinci yıldönümünde, Şırnak şehir merkezinde korsan gösteriler yapıldı. Olaylar sırasında polisin, molotof ve bomba düzeneği hazırlandığı istihbaratı üzerine operasyon yaptığı kömürlükte yangın çıktı. Kömürlüğün ait olduğu evde ailesiyle oturan Suzan Güler olayla ilgili gözaltına alındı. Güler, bu şişeleri mahallenin çocuklarının getirmiş olabileceğini belirterek “Bu kişiler olay günü evimizin yakınında geziyordu. Bir hafta önce de işyerimin çevresinde gördüm. Ne yaptıklarını sorduğumda, ‘Roboski’ye hazırlık yapıyoruz’ dediler. Olay günü evde sofra bezini silkelerken bu kişilerin ellerinde torbalar ve iki kova ile komşumuzun bodrumuna girdiklerini gördüm. Molotof şişeleri ile benim ilgim yok” dedi. Kömürlükte ele geçirilen molotofların üzerinde yapılan incelemede de Suzan Güler’in parmak izine rastlanmadı. Üç gün gözaltında kaldıktan sonra sevk edildiği mahkemede, “Silahlı terör örgütüne üye olma” iddiasıyla tutuklanan Güler hakkında açılan dava Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlandı. Mahkeme Güler’e “Terör örgütüne silah sağlama” suçundan 15 yıl hapis cezası verdi ancak cezayı 12.5 yıla indirdi. Güler’in avukatı kararı temyiz edeceklerini söyledi. AKP randevu isteyecek Tutuklu vekiller için çözüm turu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP, tutuklu milletvekili sorununun çözümü için bugün muhalefet partilerinden randevu isteyecek. MHP, bu çalışmanın içinde olmayacağını açıklarken; BDP ve CHP yasa değişikliğiyle sorunun çözülebileceğini düşünüyor. BDP’nin tutuklu milletvekillerinin tahliyelerinin reddedilmesi üzerine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bütçe görüşmelerinin son gününde sorunun çözümü için siyasi partilere çağrıda bulunmuştu. AKP grup yöneticileri, bugün CHP, MHP ve BDP’den randevu isteyecek. AKP yöneticileri, “Siyasi partileri arayıp ne düşünüyorlar soracağız. Burada hükümete, Meclis’e düşen nedir, nasıl bir çözüm bulunabilir bunları müzakere edeceğiz” dedi. Konuyla ilgili olarak ilk günden tavrını koyan MHP, bu çalışmanın içinde olmayacağını açıklamıştı. MHP’nin AKP’nin görüşme talebini reddetmesi bekleniyor. CHP ve BDP’nin hemen kabul etmesi durumunda AKP ile iki parti arasında görüşmenin bugün de yapılabileceği belirtiliyor. Mardin Cezaevi Doktordan kelepçeli ameliyat dayatması Yurt Haberleri Servisi PKK üyesi olduğu gerekçesiyle üç yıl önce tutuklanarak Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’ne konulan epilepsi ve kronik karaciğer hastası Selahattin Elper, diş tedavisi için Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. ANF’nin haberine göde, burada uzman doktor yerine stajyer doktorlar tarafından dişleri çekildi. Elper’in dişetlerinde apseler oluşunca yeniden aynı hastaneye sevk edildi. Elper’in ameliyat edilmesine karar verildi ancak ameliyatı gerçekleştirecek olan uzman doktor, Elper’i kelepçeli halde ameliyat etmek istedi. Bu durumu kabul etmeyen Elper, ameliyat edilmedi. Kardeşinin hastalıklarından ötürü İstanbul Adli Tıp Kurumu’na sevk edildiğini ancak ayaküstü muayene edildikten sonra hakkında “cezaevinde kalabilir” raporu verildiğini belirten ablası Nebahat Elper, “Yaşamını tek başına idame ettiremiyor. Cezaevinde yaşamını sürdüremeyeceğine ilişkin rapor verilmeli iken yeni baskı ve işkencelere maruz bırakılıyor. Kardeşim şu anda acı çekiyor” dedi. ‘Oyunuza, evinize sahip çıkın İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Ülkümen Rodoplu, Yüksek Seçim Kurulu’nun internet sitesine girerek seçmen bilgilerini kontrol ettiğinde, Çiğli’de oturduğu evde “Eralp” ailesinden 3 seçmene rastladığını bildirdi. Çiğli Nüfus Müdürlüğü’ne giderek durumun düzeltilmesi için dilekçe veren Rodoplu, “Oy kullanacağım Sasalı İlköğretim Okulu 1346 No’lu sandıkta bu kişilerin de oy kullanacağı görülüyor. Bu yanlışlığın giderilmesi gerekiyor. Tüm partililerimizi oyuna ve evine sahip çıkması çağrısında bulunuyorum” diye konuştu. Köylerde kıyamet kopuyor ÖZCAN ÖZGÜR Büyükşehir Yasası nedeniyle ahır ve kümeslerinin yerleşim alanı dışına taşınması istendi MUĞLA Büyükşehir Yasası’yla birlikte köy kimliğinden çıkarılarak mahalleye dönüştürülen yerlerde operasyon başladı. Bodrum’da köylülerin ahır ve kümeslerini yerleşim alanlarının dışına taşımaları istendi. Bodrum İlçe Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından köy muhtarlarına iletilmek üzere hazırlanan resmi yazıda, yerleşim alanına yakın bölgelerde hayvancılık yapılma sının “umumi hıfzısıhha kararı” gereğince yasaklandığı duyuruldu. Bodrum Kaymakamlığı aracılığıyla köy muhtarlarına gönderilen yazıda, köylülerin ilçe merkezi, belde ve köylerdeki tüm ahır ve kümeslerini “ivedi olarak” kaldırmaları ve yerleşim alanlarının dışına taşımaları istendi. Talimatları köy halkına ilettikleri takdirde tepkinin çok büyük olacağını belirten Çömlekçi Köyü Muhtarı Mustafa Oral, “Köylümüze bu yasağı nasıl anlatacağız? Bir ahırda bir ya da iki ineği olan, kümesinde üç beş tane tavuk besleyen ve geçimini bu hayvanlardan elde ettiği sütü, yumurtayı satarak kazanmaya çalışan insanlar, bu kararı nasıl uygulasın? Herkesin köy dışında arazisi yok ki! Köylüler perişan olacak” dedi. Yakaköy Muhtarı Halil Kıy da, “Bu yasakla birlikte, köylü ineğini, tavuğunu satıp üretimden vazgeçecektir. Köylerden taze yumurta, süt alma devri bitti” yorumunu yaptı. CHP, anayasa değişikliğine gerek olmadığını, yasa değişikliğinin yeterli olduğunu düşünüyor. BDP, konuyla ilgili olarak Ceza Muhakemesi Yasası’nda değişiklik yapılmasının yeterli olduğunu dile getiriyor. BDP’nin bu konuda verdiği bir yasa önerisi de bulunuyor. AKP’de ise anayasa değişikliği yapılmasının zorunlu olduğu görüşünü dile getirenler kadar yasa değişikliğinin yeterli olacağının düşünenler de bulunuyor. artiler arasında görüş Pbirliği bulunmuyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle